Başlarken - rahle.org

Başlarken - rahle.org

Başlarken


Facebookta Paylaş
Tweetle

BAŞLARKEN

Yakup SELEN

Kırk yaşındayım.

Geriye dönüp baktığımda gördüklerim ne akılla ne de bedenle ilgili hatıralar. Gönlüme dokunmuş olaylarla kişiler var sadece. Uzun istişareler, eylemler, anlayışlar, ilkeler, dersler hatırlanmak için değilmiş. Önemsiz-gereksiz manasında söylemiyorum bunu. Kalmıyor, hatırlanmıyor sadece.

Rikkat bizi birbirimize bağlayan şey. Bizim için herhangi birini diğerlerinden ayrı kılan şeye verdiğimiz anlam demek. “Çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış / insanın insana raptolduğu cevher1.” demiş ya şair.

Hayatta tutmanız ve çalışmasını sürdürmeniz için bir kalbin avucunuza bırakıldığını düşünün. Bu kalbi diri tutmak için gereken sıklıkta ve şiddette davranışlar bulmak, icat etmek. Sonra bir kalp daha, bir kalp daha… Rikkat senin o kalpleri diri tutmak için göstermen gereken davranışların tümü işte.

Bazen bir gülümseme, bazen telefon etme, görmezden gelme bazen. Küçüğü büyüğü yok rikkatle yapılan işlerin. Hepsi Allah’ı memnun etme adına, hepsi büyük işler.

Uzun süre arayıp bulamadığım bir kitaptan bahsettim Bilge’ye. Kitabı bulup, ilk sayfasına güzel cümleler yazıp bana hediye etti. Unutmuşum kitabı bulduğumu. Yine bahsetmişim aynı kişiye kitabı aradığımdan. Bu sefer yazarından ithafla getirdi, hediye etti bana. Önceki hediyesinden hiç bahsetmedi. Hatırlatmadı. Gönül koymadı. Onu da alıp teşekkür ettim. Okudum. Eve koydum. Sonradan, kitapları düzenlerken ikisi de çıktı. İki kitap, iki ithaf iç sayfalarda. İkisi de Bilge’den.

Rikkat inceliktir.

1994 senesinin Haziran’ı idi. Üniversite olarak yaz kampına gitmiştik. Suyumuz az kardeşliğimiz yeniydi. Bir gün su getirme sırası bana geldi. Gittim, bekledim biraz suyun başında. Döndüğümde öğle namazını kılmış olduklarını görüp bende kılayım diye çadıra girdim. Eczacılıktan Muhammed Fatih geldi peşimden. “Sen imam ol da cemaat olalım” dedi. Sen kılmadın mı namazı? diye sordum. “Kıldım o yüzden imam olamam. Ama sen de cemaat sevabı al diye sana uyayım” dedi.

Rikkat samimiyettir.

Üniversite de gerginlik vardı. Nuri Hocayla akşam Fındıkzade’de buluşup değerlendirme yapacaktık. Gün içinde gerginlik sona erdi. Buluşmamıza gerek kalmadı. Gittim yine de eve. Gelirse ayıp olmasın diye. Geldi. O da biliyormuş sorunun çözüldüğünü ama Yakup gelirse ayıp olmasın diye gelmiş.

Rikkat hassasiyettir.

Kızlarım benimle ilgili ne hatırlayacak? Ya da eşim, kardeşim? Belki önce ben öleceğim o zaman annem babam nasıl hatırlayacaklar beni? Öğrencilerim, dostlarım?

Rikkat adına ne yaptıysam onlar kalacak geride. Beraber sevinmelerimiz, üzülmelerimiz, kızgınlıklar, kırgınlıklar…

Ne kalacak geride? Ne kaldı? Ne bıraktım? Ne buldum?

Gece üçte ekin sularken, Haziranda, köyde babanla yakaladığın huzur kaldı. Babama verdiğim ilk maaşımı ve geri al oğlum sen de ev oldun artık derken ki yüzündeki mutmainlik kaldı. Anneme “anne sen sevmediysen başkasına bakalım” dediğinde olur mu sen evleneceksin derken yüzünde oluşan herkesin oğlundan iyi benim oğlum bakışı da kaldı.

Allah’ı, peygamberi, ailemi, kardeşlerimi mutlu etmek için varım ben. Bu benim de mutlu olmamın tek yolu. Hem dünya da hem ahirette mutlu olmamın tek yolu. “Kitapta İbrahim’i de an”(19/Meryem/41) güzel hatırlanmak böyle işte.

Rikkatin başı başkayı incitmemek, sonu başkadan incinmemek. İnsanın diğer varlıklar arasında ki yerini bilmesi, kabul etmesi, kulluğunun farkına varması demek. Her yaratılmışa hoşça bakması, kulluk yürüyüşü esnasında ne diğer yolcuları ne de yolu incitmemesi demek.

Ders anlattım-sohbet yaptım diye abilerin arayıp hal hatır sorması rikkat, Kürşat’ın belki kötü bir yol açarım endişesi ile haber için açtığı televizyonu kapatması rikkat, muhasebe gecesinde gençlerin abi sen içeri geç biz dururuz burada demeleri rikkat. Cemaatin rahmet olduğunun farkına varmak, destek olmak, yola sokmak, koluna girmek…

Babanın rikkati demek sadece Allah resulü demek. Güler yüz, tatlı dil, merhamet, cömertlik, adalet, nezaket, neşe demek çocuklar için.

Babanın rikkati, oğulcuğum diye başlamak her cümleye. Hz. Yakub gibi, Hz. Lokman gibi. Çocuklarıyla istişare etmek demek. “Oğlum seni Allah için keseceğim ne dersin?” Konusunda bile.

Babanın rikkati; evladın ne yaparsa yapsın nerde olursa olsun evim diyerek dönmesini sağlayacak bir yuva kurması demek. Çocuğun, ne yaparsak yapalım da babamla yapalım demesini sağlamak.

Kocanın rikkati; eşiyle konuşması, yüzünü, gönlünü, dikkatini eşine çevirerek onunla konuşması, istişare etmesi, ona verdiği değeri fark ettirmesi.

Kocanın rikkati; eşini değil kendini değiştirmesi. Kocanın rikkati; eşini anne-babasının, çocuklarının önüne veya arkasına yerleştirmeye çalışmaması. Eşi ile haklılık, haksızlık seviyesizliğinden kurtulup Allah’ın emanetiyiz birbirimize mertebesine çıkması.

Eşine gönül gözü ile bakmak, çocuklarının kalbine giden yol kurmak demek. Babamı-kocamı kızdırırım değil üzerim endişesi oluşturmak-taşımak. Eve dönüşü miraca çevirmek…

Rikkat huzur bulduğumuz şeylerin farkına varmak demek. İş yerinde, evde, okulda, ilişkilerimizde hayatı güzelleştiren, kolaylaştıran şeyler bunlar. Uyumlu olmak; dünyayla, şehirle, mahalleyle, sokakla, evle.

Faize bulaşmamayı değil bankanın gölgesinden faydalanmamayı, adres tarif ederken helal yerlere göre tarif etmeyi fark etmek, işçisinin ücretini alın teri kurumadan vermek…

İslami davet ve eğitim çalışmalarını hikmetle ve güzel öğütle yapmak. Hedefe odaklanıp yolculuğun gereklerini unutmadan, kızdırmadan, küstürmeden, bıktırmadan…

Bütün işi, gücü kendisiyle olmak demek rikkat. Kendinde devrimi, kendinde eğitimi, kendinde ihlası, ihsanı, takvayı, cihadı aramak…

Eksiliği hayatın her alanında bizi bunaltmıyor mu rikkatin?

Yolda öfkeleniyoruz. İster yolcu olalım ister şoför. Okulda öfkeleniyoruz. İster öğrenci olalım ister öğretmen. Evde öfkeleniyoruz. İster Anne baba olalım ister eş ister çocuk. Çöple dolu etrafımız, gürültüyle sarılı, çirkinliklerle kuşatılmışız. Şehir/medeniyet denen şey bizi boğuyor.

“Kul hakkı, komşu hakkı, göz hakkı, hakkı var, hakkını vermek…” Diyen güzel insanlar yerine gemisini yürüten kaptan deyimi rağbet görüyor artık.

Herkes her şeyi biliyor artık. Kalmadı hiçbir tepe çıkılmadık. Tek istedikleri gönülden koparak gelen bir şeyler. Davetimizi anlamlı, etkili kılacak olan… Derneklerden, vakıflardan, cemaatlerden, partilerden kaybolan şey rikkat. Rikkat olmadan vefa görev oluyor. Rikkat olmadan İslami çalışmalar sorumluluk oluyor. Rikkat olmadan işçi köle işveren patron oluyor.

Rikkatin bir güzel yönü daha var. Herkeste aynı şekilde gerçekleşmek zorunda değil. Hz Ömer’de farklıdır rikkat sahibi olmak, Hz. Ebubekir’de farklı. Son deliği ayağının topuğu ile kapamakta bulur biri rikkati, Kenarı Dicle’de ki koyunda bulur diğeri.

Nasıl sorusuna verdiğimiz cevap rikkat.

Bebek ağlamasını duyunca namazı hızlıca bitiren Peygamberin ümmetiyim biz. Üzerinden geçen yorucu, yıpratıcı yıllara rağmen yıllar sonra sesi Hatice’nin sesine benziyordu diye yerinden fırlayan.

Birbirimize hiç yoktan bir gezegen inşa etmektir. Bir ele tutunmaktır.

Selam ve dua ile kalasınız kardeşlerim.

 

1Münacaat-İsmet Özel

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ