RİKKAT PENCERESİNDEN EŞYAYA BİR BAKIŞ
M.Gazi
“Yaratan Rabbinin ismiyle oku!”
Rabbimiz bizi, tüm bir mahlûkatla, aynı Zat-ı Celal tarafından yaratılmış olma ortak paydasında kardeş kıldı. Dağ, deniz, ay, güneş, kuş, sinek, cam, demir ve dahi sen; sana kardeştir. Kardeşine nasıl davranacağın, sana bırakılmadı; onu da Rabb cc belirleyecektir. Onunla nasıl konuşacağın, onu nasıl kullanacağın, onunla nasıl diyalog kuracağın ve dahi onun nasıl sarf edeceğin de O’nun ismiyle olacak. Sen ve içinde olduğun âlemler; O’nun mülkü, tasarrufta dikkatli olmalısın. İslam’ın sana yüklediği temiz ahlakla, ona, altı yanından altmış kez düşünerek yaklaşmalısın. Merak etme, din bu konuda seni bihakkın terbiye edecektir. Kalbine nazil olan bir nimetle ki; o, bir basiret ve ferasetten beslenir.
Din-i Mübin, evvelen, kulun ayaklarını sırat-ı müstakime, hak ve hakikat yoluna yerleştirir. Dalaletle arasına bariyerler inşa eder. Bu; farz ve haram kapsamındaki emr ve nehylerle olur. Bunlar kulun rızasına/tercihine bırakılmış taatler değildir. Şekilden ihsana giden yolculukta kulun ahlakı da ahsen-i takvime uyarlı hale doğru bir terakkiyata başlar. Burası, kalbin yeni arayışlara koyulduğu kemalat yoludur ki sünnet ve nevafil, buarada kulun yardımına koşar. Rıza ve tercih, bu yolculukta devrededir. Ararsan, buldurur. Verirsen, arttırır. Vazgeçersen, açar. Seversen, sevindirir/sevdirir...
“Ve muhakkak ki sen, mutlaka çok büyük bir ahlâk üzeresin.” Kalem/4
Bu öylesi bir ahlaktır ki; suyun yolunu bulması gibi, azalar nasıl davranacağını, kendisine bir tarife gerek kalmadan bulabilir. İşte burası tam da kalbin rikkatle vasıflandığı makamdır. Artık bu kalbden hilm akar, edeb taşar, merhamet filizlenir, sevgi kokar. Rabbimizin sevdiğine sevgi, gadablandığına kin, kovduğuna düşmanlık...
Kullar için varlıkla üç farklı diyalog söz konusudur:
-Kulun, Rabbi ile
-Kulun, kullarla,
-Kulun, eşya ile...
Rakik kulların diyalogu, her üç yönde de sağlam ve sahih düzeyde tahakkuk eder. Bu makalenin konusu, kulun eşya ile diyalogu olduğundan, buradan devam edelim..
“(Bir de) Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyen) riayet edenlerdir.” mearic / 32
Emanet; kulun eşyaya yaklaşımının sınırlarını çizen en mühim argümandır. Verilen herbir şey, emanettir ve Veren/el-Vehhab-ı Kerim hamd-ü sena bekler. Malın bir nimet olduğu gibi, gözünün gördükleri ve kulağının duydukları da nimettir, sana verilmiştir. Ve sen dahi sana verilmiş bir nimetsin. Emanet, Veren’den dolayı değerlidir, saygıyı hak eder. Verilene emanet gözlüğüyle bakabilmek; kulun Rabbine hamd için aradığı kapıların açılmasına vesile olur. Eşyadan Veren’i hatırlamak; rakik bir kalbin alametidir. Yardımına veya ikramına teşekkür etmeyi beceremeyen birini gördüğünde, onun, Rabbine karşı hamdetmede sorunlar yaşadığını bekleyebilirsin.
“Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı.” Duha/3
“Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat.” Duha/11
Elinde tuttuğun, Rabbini işaret ediyorken, sakın görmezlik etme. Bir rahmetle sana verileni, merhametle tutki, Rahman-ı Celal sana darılmasın. Dağların yüklenmekten çekindiği yük var omuzlarında. Nimeti emanet eylemek kolay mı hiç? Kırıp dökmeden, Sahibine iade etmelisin. Seni dahi...
“O’ndan geldik ve O’na dönücüyüz” bakara/156
...
“Ya Kuddus cc”
O’ndan gelen, hadd-i zatında temiz ve paktır. “İğrenme”, baktığımız yere bağlı... Gübre ile beslenen böceğe, yeryüzündeki en leziz gıda odur. Süt, fışkı ile kan arasından süzülerek gelir ki ikisi de insanın kaçındığı şeylerdendir. Oysa süt, bilinen en saf gıdalardandır ve kimse de içerken iğrenmez. (1)
Ölen yüzbinler hayvanat ve nebatatın cenazesi, kudretli bir el tarafından defnedilmeseydi, yeryüzünde hayat kalmazdı. Ölü bir hayvanın cesedi, görevli kurtçuklar tarafından süratle önümüzden temizlenir. Bu temizlik işi, tüm kâinatta geçerlidir: gökte, yıldızlarda, gezegenlerde... Denizde, yerin altında... Bu seyirde tek sorun; insanın, kendisine emanet edileni temiz mi tutacağı, yoksa kirli mi... Bir sigara dumanından, yere attığın ufacık çöpe, her bir kirletmenin, hakikatte önce Kuddus-ü Kerim’e, sonra başkalarına ve en son da kendine saygısızlık ve zülm olduğunu bilmeli de, öylece terbiye olunmalıdır. Çocuklarımıza taharet terbiyesi verirken, bedeni temizlikle sınırlamamalıdır konuyu.
Dokunduğun âlem, senden “temiz” olmanı beklerken, nefsinin teneffüs ettiği âlem beklemez mi?
Elbette kalbin, bu temizliği öncelikli olarak senden beklemekte. Hatta kalbini imanla- ihlasla-ihsanla-takvayla-muhabbetle temizlemezsen, afakını temizlemen beklenmez. (2). Temizlik, niçin imanın yarısına denk geldi ki? (3) İman, mutlak kiri/küfrü temizlemenin biricik yolu. Mü’min, “temizlemeye” ahdetmiş kul, necis olanları-küfrü ve kâfiri. Çevresini kirletmekten çekinmeyen birini gördüğünde, o kişinin imanının derinliklerinde bir sorun olduğunu iddia edebilirsin.
Gelelim, hayatın içinden rikkat/eşya ilişkisine misaller sunmaya:
-Ka’be, taştan inşadır. Lakin Beyt-i Haram’dır, kıblegâhdır… Evvel zamanda Beytullahın yükseğinde bina inşa edilmemişti, edeben. Evlerde helalar, ön/arka kıbleye dönmeyecek biçimde inşa edilir, o yönde tükürülmezdi de, edeben.
-Yanmakta olan mescidin içine ayakkabılarını çıkartıp giren itfaiye erinin inceliğine ne demeli!
-Vahyi taşıdığı için Mushaf’ı belden altta tutmayan ümmetin ahlakı ne de güzel!
-Mescidden çıkan muhteremin, ayakkabılarını rükû pozisyonunda giyerken, arkasını özellikle kıble yönünden kaçırmasına bir bakın hele!
-Kimsenin görmediği yerde, çöplerini savurabilecekken, toplayıp yanında götüren saygıdeğer ağabeylerimize selam olsun!
-Bulaşık yıkama esnasında kırılan bardakla eli yaralanan bacımızın, cama lanet okumayıp, “kaderde bu da varmış, fesubhanallah” deyü parçaları yerden toplaması, hoş değil mi?
-Evvelki ulema, tahsil ettiği kitabının üzerine bir şey koymazmış, ilme saygıdan..
-Bütün varlık Allah Teâla’nın yaratmasıyla kıyam ediyorsa, O’nun ismiyle varlığa el uzatmak, kulun şanından olsa gerek. Öyle ki varlık, bu sözle kendini bir sofra gibi açıverir insana.(5)
…
Peki, kalbi rikkatle tezyin etmenin yolları nelerdir? Rikkat, kalbin bir vasfı olduğuna göre, ona şunları icbar etmelisin:
1-Hilm (4)
Efendimiz a.s. buyurdu ki “Kalbinin yumuşamasını ve muhtaç olduğun şeye kavuşmanı arzu ediyorsan, yetime merhamet et, başını okşa ve yemeğini ona yedir. Böyle yaparsan kalbin yumuşar ve muhtaç olduğun şeye kavuşursun." İbnEbi Şeybe, el-Musannef 11/97, el-Beyhki, es-Sunenü’l-Kübra 4/60
2-Tefekkür
Kalbin rikkat kesp etmesinin en önemli vesilesi, tefekkür etmek ve kâinatı ibret nazarıyla süzmektir.
Andolsun biz Kur'an'ı, anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. O halde düşünüp öğüt alan yok mu? Kamer / 54/32
3- Zikr
Zikir, kalbi titretir, yumuşatır ve daha sonra da onu itminan ile doldurur. Özellikle de gece yapılan zikirler, kalbe rikkat kazandırma ve bunu muhafaza etme mevzuunda hayatî ehemmiyeti haizdir.
“Onlar ki iman etmişlerdir ve kalbleri Allah’ın zikri ile yatışır, evet Allah’ın zikriyle kalbler yatışır” Ra’d 13/28
4-Dua
Kalbinize rikkati inzal etmesi için Latif-i zi-l’celal’e cc bolca dua etmelisin.
...
-Efendimizin (sav) Uhud Dağı ile olan diyalogu, eşyanın farkında olmanın güzel bir örneğini teşkil eder.
“Resulullah (s.a.v.), Uhud dağına bakıp:
“Doğrusu Uhud, bizi seven bir dağdır. Biz de onu severiz” Buhârî, Cihad 71; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/140.
-Efendimiz (sav) yağmur yağınca göğsünü yağmura açıp dışarı çıkardı. Bunun üzerine ashab (ra),"Bunu niye yaptınız ya Rasulullah?" diye sorduğunda
"Bu, az önce Rabbiyle beraberdi. Bunun Rabbiyle ahdi yeni!" derdi.
...
Asâ-yı Musa
Zamanının en zalimine, en yumuşak kelimelerle gitmek, yanında bir asa olduğu halde...
Allah cc sana rahmet ve salat eylesin ey Musa (as)!
"Şu sağ elindeki nedir ey Mûsâ?" taha 20/17
Sorusuna “o benim asamdır” demekle yetinseydin, bilemezdik... Hissedemezdik, elimizde tuttuğumuzun/sahibi olduğumuzun, gün gelip de denizleri yaran bir kılıca, taşları açan bir anahtara dönüşüvereceğini..
“O dedi: asâm, üzerine dayanırım ve onunla davarlarıma yaprak çırparım, benim onda daha diğer hacetlerim de vardır” taha 20/18
Elindekinin ne olduğunun ne önemi var! Rabbinin onu senin için “ne” eyleyeceğidir seni ilgilendiren. Sen sadece elindekini sımsıkı tut, kımıldayıp depreşse de bırakma. Şifanın ne ile geleceği, senin sorunun değil. Tut, sev ve iste! .
...
Neml suresi ismini, “neml/karınca” kelimesinin bir kez geçtiği 18. ayetten alır. Memleketlerin ileri gelenlerini zelil eden muhteşem ordularla karıncaların ilgisi...? Bu ordu öylesi bir eğitimden geçmiş olmalı ki, cihada giderken dahi, yerdeki karıncayı incitmeyecek bir kalbi inceliğe sahip olsun, bastığı yere, söylediği söze, yediği lokmaya dikkat etsin. Nimet, böylesi ordulara malik olmakmış...
“Ve Süleyman için cinden, insden ve kuşlardan orduları toplandı. Artık onlar bir intizam üzere sevk olunuyordu”
“Hattâ karınca deresi üzerine vardıklarında bir karınca şöyle dedi: ey karıncalar, haydin meskenlerinize girin, Süleyman ve ordusu sizi farketmiyerek kırıp geçirmesin”
“Süleyman, onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki: "Ey Rabbim! Beni; bana ve ana babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!" neml 27/17-18-19
...
Sanatkâr ve zanaatkârların itirafıdır; “esere yumuşak ve merhametle yaklaşmazsam, kendini bana açıvermiyor. Kızgınsam, üzgünsem, suskunsam, elim kayar da hoşlandığım meydane gelivermez.”. Ya nasıl yaklaşmalıyım dövdüğüm demire ki çelikten bir kılıç, kesmek için şefkat suyunda tavlansın. Sonra üzerine bir beyit te nakşedeyim, sözüm söz olsun deyü. Kabzasından püskül de sallansın, ihtişamı tam olsun. Kâfirin boynuna değdiğinde, tekbirime yankı yapsın.
...
-
Nahl /66 - Ve şüphe yok ki, sizin için sağmal hayvanlarda da elbette bir ibret vardır. Size onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından halis bir süt içiriyoruz ki, içenlerin boğazından kolaylıkla geçer gider.
-
Nur /26 - Kötü kadınlar (ve kötü sözler) kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara (ve kötü sözlere), temiz kadınlar (ve temiz kelimeler) ise temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara (ve temiz kelimelere yakışır). Bunlar (o temiz kadınlar ve temiz erkekler) o (iftiracıların) diyeceklerinden çok uzaktırlar. Onlar için mağfiret ve çok şerefli rızık vardır.
-
"Temizlik imanın yarısıdır. “Müslim, Tahâret 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 86
-
“Madem her şey manen “Bismillâh” der; Allah namına, Allah’ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi “Bismillâh” demeliyiz. Allah namına vermeliyiz, Allah namına almalıyız. Öyle ise, Allah namına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız.” Said-i Nursi, Sözler/birinci söz Bu konuda deneyler yapan Japon bilim adamı Masaru Emoto hakkında ilgili linklere bakılabilir. https://www.youtube.com/watch?v=Ump17osTL-g / http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/su-kristallerinin-sirlari.html
-
Kalbi diline hâkim olmayan kimsede hilm olmaz. Hz. Zeyd B. Sabit (r.a.)Hilm; yumuşak huylu, yavaş, heyecana kapılmayıp öfkeyi yenmek, nefsine hâkim olup kızmamak, gücü yettiği halde affetmek, hoşa gitmeyen şeyler karşısında sabredip tahammül göstermek, tahrik edici sebepler karşısında soğukkanlılığı korumak, vakarlı ve ağırbaşlı bulunmak, acı ve ıstırap verici hareketlerle yüz yüze gelince kendini tutma gibi anlamlara gelen güzel bir ahlâktır.