Furkan SANCAKLI
Biz şehir ahalisi, kara şemsiyeliler!
Kapçıklar! Evraklılar! Örtü severler!
Çığlıklardan çadır yapmak şanı bizdedir
Bizimdir yerlere tükürülmeyen yerler
Nezaketten, haklılardan yanayızdır hepimiz
Sevinmemiz çapkıncadır, ağlatır bizi küpeşteler
Yaşamak deriz-Oh,dear-ne kadar tekdüze
Katliamlar ne kötü be birader / İsmet Özel
Nezaketle kuşatılmış her yanımız. Herkes olabildiğine kibar. Alışveriş merkezinde usulca yanımıza sokulup nazikçe “nasıl yardımcı olabilirim” diyen satış danışmanında da, telefonumuza gelen çağrıda “öncelikle size isminizle seslenebilmem için isminizi öğrenebilir miyim” diyerek görüşmeye başlayan müşteri hizmetleri temsilcisinde de bunu müşahede etmek mümkün.
Kurumlar çalışanlarına sürekli “iletişim” üst başlıklı seminerler, eğitimler organize etmek için onca masrafa girmekten çekinmiyor. İnsanlar işlerinden arta kalan vakitlerinde kişisel becerilerini artırabilme adına vücut dili, diksiyon gibi kurslara hem vakit hem de nakit ayırabilme noktasında oldukça fedakar… Herkeste iletişim becerileri hususunda daha nitelikli, hitabeti düzgün, giyimiyle de tavırlarıyla da konuşmasıyla da etkileyici, daha nazik biri olma uğrunda bitmek tükenmek bilmeyen bir arzu, bir çaba…
Nezaket hususunda herkes hemfikir. İş dünyasında ve sosyal hayatta “etkileyici” insan olabilme yolunda harcanan onca emek yadırganmak şöyle dursun, takdir edilesi bir uğraş olarak kabul görmekte. “İnsanları etkileme sanatı” konulu kitaplar günden güne bir tür olarak kitap piyasasındaki yerini aldı. Seminerler, kurslar, kitaplar vs. ile kendi sektörünü oluşturan bu piyasadaki her tür ürün gayretkeş amatörlerin “istifadelerine” sunulmuş durumda.
Kısacası “kamusal alan” sahnesindeki “modern kibar birey” adlı tiyatro oyununda herkes üzerine düşen “rol”ün hakkını vermeye odaklanmış vaziyette. Zaten sürekli statü ve dünyevi menfaat peşindeki nefs de kişiye bunu icbar etmekte. Birçok kişi bu uğurda repliğini ezberleyip gereken bütün prosedürleri itina ile yerine getirerek kamusal alanın saygın profesyonel bireylerinden biri olma yolunda tam bir gönüllülük içinde. Edinilmeye çalışılan “değer”lerin gönüllerde yer edip etmediği ise önemsiz bir teferruattan ibaret…
Mevcut düzenin ürettiği insan prototipine bakıldığında ise pek de iç açıcı bir tablo ile karşı karşıya olunmadığı söylenebilir.
İş yerinde olabildiğine kibar ama aynı zamanda evde duyarsız…
Sosyal çevrede gayet nazik ama sosyal medyada bir o kadar pervasız…
Karşı cinse karşı oldukça hassas ve düşünceli ama karşı düşünceden birine tamamıyla tahammülsüz…
Müşteriye karşı mümkün olduğunca anlayışlı ama kendi çocuğuna karşı anlayışsız…
Tüm bu sözü edilen uğraşların insanları gerçek manada daha düşünceli ve incelikli kişiler haline getirip getirmediğini, sadece toplumda günden güne yayılan şiddet dili üzerinden bile değerlendirmek mümkün. Farklı fikirlerde olunmasının düşman kesilmek için yeterli oluşu, yapılan onca çalışmaya rağmen hem kadının hem de erkeğin aile içinde birbirini maruz bıraktıkları maddi ve manevi şiddette gözle görülür bir değişme olmayışı, sosyal medya üzerinden kurulan ve yayılan şiddet içerikli dil, aslında nezaket hususunda mesafe kat edilemediğinin, aksine bu husustaki ihtiyacın git gide arttığının bazı göstergeleridir.
Kişiler kamusal alanın gereği olarak düşündükleri bu tavırları kamusal alan dışına da taşıma ihtiyacı hissetmemekteler. Kamusal alanda uygun tavır sergilendikçe de bunun haricindeki yaşamlarında nasıl davranıldığı kimseyi ilgilendirmemekte. “Nezakete tahsis edilmiş bir alan” üzerinden bu alanın dışı için nazik olma gerekliliği de ortadan kaldırılmış olunmakta. Dolayısıyla nezaket bir nevi maskeden ibaret kılınmakta. Gerektiğinde takılan, gerekmediğinde ise bir köşede unutulan.
Ortam icabı kuşanılan söz konusu yapay tutumlar, kişinin kalbinde kökleşmediğinden, doğasında olan kimi farklı eğilimleri bastıran bir işlev üstlenebilmekte ve bu yapay tutumlar, kişinin doğasını “özgür” bırakabildiği durumlarda da - adeta baskı altına aldığı zamanların acısını çıkartırcasına – abartılı bir şekilde zıddına tahvil olunabilmekte. İş yerinde sürekli rica ifadeleri kurarak geliştirmeye çalıştığı diyalogun hıncını evine döndüğünde aile efradına emirler yağdırarak çıkarabilmekte. Sosyal mekânlarda ellerinden geldiğince şık ve zarif şekilde arzı endam eden kişiler evlerinde bir o kadar paspal ve kaba olabilmekte. Kısacası eğilimlerini terbiye etme yerine bastırma yoluna giden günümüz fertleri, kendilerini tiyatronun sergilendiği sahnenin dışında hissettiklerinde eğilimlerini tatmin edebilmek için kalp kırma, gönül yıkma pahasına abartıya kaçmaktan çekinmeyebilmekteler.
Kamusal alanın nezaketi aslında günümüzde bir yönüyle nezaket olgusunun içini boşaltan bir işlev görmekte. Nezaketi basmakalıp kimi cümlelere ve tavırlara sıkıştıran bu anlayış, kendisine ayak uyduran fertleri sözde bir nezaket ikliminde gezindiklerine ikna etmekte, özel hayatlarındaki durumu mazur görme ya da görmezden gelme gafletine zemin hazırlamaktadır.
Manzaranın bir diğer boyutu da kentleşme oranının artması ile birlikte daha çok insanın bu tip bir ilişki ağına dâhil olmak durumunda kalmasıdır. Ayrıca kadınların kamusal alanda edindikleri yerin günden güne genişlemesi de bu durumun yaygınlaşmasını ve toplumun bir gerçeği olarak daha çok kabul görmesini hızlandırmaktadır.
Şu ana kadar ifade edilenlerle günümüzde nezaket kılıfına bürünmüş kimi tavırların arka planında yatanlar anlaşılmaya çalışıldı. Samimi bir niyete ve bütünlüklü bir yaklaşıma dayanmayan gayretlerle gerek ferdi gerek toplumsal anlamda nezaketi kuşanabilmek bir yana, sadece hakiki nezaketten uzaklaşılacağı bir vakıa olarak karşımızda durmaktadır.
Nezaket aslen rikkat duygusunun bir türevi olup, kişideki yeri de günümüzde düşünülenin aksine sadece davranışlar değildir, davranışlarımızla birlikte tüm hayata yön veren kalptir. Kalbin inceliği şeklinde de tanımlanan rikkat sayesindedir ki kişi nazik olma telaşına kapılmaksızın kalbindeki incelik usulca tüm tavır ve söylemlerine sirayet eder. Ve kişi hayata karşı son derece duyarlı ve hassas, duygu ve düşüncelerinde bir o kadar incelikli, tavır ve davranışlarında da gayet nazik ve kibar bir yaklaşım içinde olur. Günümüzde birçok kişinin kurslarda edinmeye çalıştığı bu haslet rikkat sahibi kişilerde istem dışı olarak ve zıddı tahayyül bile edilemeyecek şekilde tezahür eder.
Gönlünde rikkate hak ettiği yeri tam anlamıyla ayırmış olan Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) hayatının her aşamasında, karşılaştığı her durumda, muhatap olduğu herkesle kurduğu ilişkide samimiyetin, inceliğin, duyarlılığın kısacası rikkatin hâkim olduğunu gözlemlemek mümkündür. Nezaketi hayatının sadece belli kısımlarında uygulanması yeterli olan bir özellik gibi görmeyen Resul-ü Ekrem (s.a.v), ashabı ile beraberken de, savaşa çıkarken de, çocuklarla konuşurken de, eşiyle muhatap olurken de, yani her zaman ve zeminde herkese karşı aynı ölçüde titiz ve rakik bir tutumun örnekliğini sunmuştur.
Öyle ki, söz konusu rikkatin izlerine yavrusunu emziren bir köpeği rahatsız etmeme adına ordunun güzergâhını dahi değiştirebilmiş olan duyarlılıkta da rastlanabilir, kendisi secdede iken sırtına çıkan torunlarının keyfini gözetebilecek denli düşünceli ve merhametli yaklaşımda da...
Kendisi ile konuşmak isteyen herkese yüzünü tam dönüp o an karşısında kendisinin en sevdiği insan olduğu hissini uyandıracak düzeyde kurulan hassas ve samimi iletişimde de rikkat ile karşılaşırız, ashabı ile otururken herkesin abdest almasını gerektirecek bir söz söyleyerek o an abdesti bozulmuş olan sahabenin açığa çıkması ihtimalini ortadan kaldırmayı gözeten inceliğinde de…
Kısacası rikkat kalbe yerleştikçe kişinin gönlünde öyle bir çiçek açacaktır ki, o kalpten sadır olan her söze ve duruma her daim hoş kokusunu yayacaktır. Gönlü rikkatten yoksun kişi ise “profesyonel nezaket” sularının dışına yelken açamayacaktır.
Kimdi yan gözle bakmadı kır çiçeklerine bile
Öğretmek için cephe nedir kıyam etti torunu kucağında
Dönünce bütün gövdesiyle döndü
Bir bu anlaşılsaydı son yüzyılda
Bir bilinebilseydi
Nedir veçhe /İsmet Özel