Hasan el Turabi’nin ardından - rahle.org

Hasan el Turabi’nin ardından - rahle.org

Hasan el Turabi’nin ardından


Facebookta Paylaş
Tweetle

HASAN EL TURABİ’NİN ARDINDAN


Derleyen: Yasin Keskin

Hasan el Turabi 1932 yılında Sudan'ın Kassala şehrinde doğdu. Tam adı ‘Hassan Abdullah al-Turabi’dir. İlk gençlik yıllarından itibaren islami bir tedrisattan geçti. İlk eğitimini Kuzey Sudan’da sûfi bir şeyhten aldı. Hukuk okumaya 1951 yılında Hartum’a gelmeden önce ve bir öğrenci olarak Müslüman Kardeşler'e katıldı. Üniversite’yi bitirdikten sonra ise Londra’ya akabinde de doktora için Paris’te Sarbonne Üniversitesi’ne gitti.

Doktorası bittikten sonra Sudan’a geri döndü ve Müslüman Kardeşler Teşkilatı içinde faaliyetlerini sürdürdü. 1960’lı yıllarda Müslüman Kardeşler’in lider kadroları arasındaydı. Bu dönemde Müslüman Kardeşlere bağlı ‘Islamic Charter Front’ (ICF) adıyla bilinen hareketin içinde faaliyetlerini yürütüyordu. 1964 yılında ICF hareketinin genel sekreterliği görevine gelmişti. O yıllarda hızla gelişen ICF hareketi ile ülkedeki diğer nüfuz sahibi bazı islami hareketlerle (Ensar ve Hatemiyye) İslami bir anayasa taslağı hazırlama çabalarına girişti. Hasan el Turabi 1969 yılına kadar ICF içindeki faaliyetlerini sürdürdü. Ta ki o yıl (1969) Cafer Numeyri bir darbe ile iktidarı ele geçirene kadar. Cafer Numeyri, ICF’nin de içinde olduğu muhalif hareketlerin üyelerini tutuklattırmış ve sürgüne göndermişti. Turabi, 6 yıl hapiste ve hapis sonrası da 3 yıl Libya’da sürgünde kalmıştı. Yine bu dönemler Hasan el Turabi’nin, birtakım farklı görüş ve tutumlarla Müslüman Kardeşler teşkilatından da ayrıldığı yıllardı. 1970’li yıllardan itibaren dünyadaki bütün İslami akımları etkileyen bir teorisyen olarak tanınmaya başladı.

Darbenin üzerinde 8 yıl geçmişti ki muhalefet liderleri serbest bırakılmaya başlanmış ve sürgündekilere de geri dönüş yolu açılmıştı. Turabi de bu dönemde ülkesine geri döndü ve Numeyri yönetiminin iki büyük islami hareket ile ulusal uzlaşma talebine olumlu yaklaşım sergiledi. Bu süreçle beraber Turabi ve grubundaki insanların Sudan’ın yönetiminde söz sahibi olmaya başladığı alanlar açıldı. Hatta birkaç yıl içinde yönetimde etkileri artıp toplumu “İslamileştirme” düşüncesinin pratikteki adımlarını atmaya başlayacaklardı. Nitekim Turabi o yıllarda, kökeni 1940’lara dayanan “National Islamic Front” (NIF) yani “Milli İslami Cephe”nin önderliğini yürütüyordu ve 1979 yılında hükümette Adalet Bakanı olarak yer almaya başladı.

Sudan’da artan İslami eğilim, bilhassa da Müslüman Kardeşler nüfuzu sonucu Numeyri de yürüttüğü politikaları değiştirdi. Öyle ki 1983’te ülke kanunlarının İslam şeriatını baz alacağını ilan etti. Ancak şeriat kökenli kanunların katı bir şekilde uygulanmaya başlanması, Hristiyan bir nüfusu da barındıran ülkede çalkantılı bir döneme kapı açtı ve parlamento sorununa dair memnuniyetsizlikler de had safhaya çıktı. 1972 Addis Ababa Anlaşması'yla sona eren iç savaş tekrar başladı. Eylül 1983'te İslamî kanunların uygulamaya konması kararından kısa süre sonra ABD Sudan'a yaptığı ekonomik yardımı kesti ve başkan yardımcısı George Bush Şubat 1984'te Hartum'u ziyaret etti. Bush'un ziyaretinden sonra Numeyri'nin konuşmalarında İslamî hareket mensuplarına yönelik çeşitli tenkitler ve iftiralar yer alır oldu. Olaylar bu şekilde gelişti ve Mart 1985'te de İslami kanunlar uygulamadan kaldırıldı. Numeyri yönetimi 1985’te kendi hükümetinin savunma bakanı tarafından bir darbe ile devrildi. Numeyri rejiminin sonu da aynı başlangıcı gibi oldu. Hasan el Turabî ile arkadaşları da hapse atıldı. Bu dönemin kısa sürmesinin, ülkede gerekli altyapının teşkil edilmemiş olması ve siyasî iktidarının devamından başkasını düşünmeyen bir diktatörün gölgesinde hareket edilmiş olması gibi sebeplere dayandığı ileri sürülüyor.

1986 yılında genel seçimler yapıldı. Tüm muhalefet Turabi’ye karşı tek bir aday üzerinde ittifak etti ve Sudan’ın yarım asırdır şahit olduğu tek demokratik seçim olarak lanse edilen seçimlerde Turabi liderlik yarışını kaybetti. Ancak seçimler sonucunda Ümmet (Umma) Partisi lideri Sadık el Mehdi başkanlığındaki koalisyon hükümetleri iktidarında geçen kısa süreli sivil yönetim, tuğgeneral Ömer el Beşir liderliğinde 1989'da gerçekleştirilen askeri darbeyle (Milli Selamet Devrimi) sona erdi. 1986 yenilgisinin ardından Hasan el Turabi’nin siyaset sahnesinden uzakta kalışı çok süremeyecekti, zira General Ömer el Beşir önderliğinde yapılan ve teknik olarak bir darbe, bir ihtilal olan “Milli Selamet Devrimi”nin teorisyeni olarak tekrar ülke yönetiminde yer alacaktı. İslami karakterli bir ihtilal olan 1989 darbesi/ devriminin ideolojik zeminini bizatihi Hasan el Turabi’nin inşa ettiği yaygın kanaat hâline gelecek ve Milli Selamet Devrimi sonrasında kendisi “politik mühendis”, “entelektüel mimar” gibi sıfatlarla anılır olacaktı.

Turabi’nin Milli İslami Cephe lideri olarak General Ömer El Beşir’in arkasındaki güçlerden biri rolünde olduğu 12 yıl boyunca Sudan, bilhassa uluslararası İslami hareketlerle ve diğer Müslüman yönetime sahip ülkelerle olan sıkı temaslar sayesinde küresel siyasete müdahil bir aktör hâline geldi. 90’lara tekabül eden bu etkili Sudan politikası ve Milli Selamet Devrimi rejimi bir yandan Müslüman dünyada ve Afrika’da heyecan yaratırken öte yandan da ülke içi güvenlik sağlama hamleleriyle insan hakları ihlalleri de gündeme gelmeye başladı. Bu süreçte elbette rejimin “aklı” olarak görülen Turabi’ye de uluslararası kamuoyunda birçok eleştiri yöneltildi. Turabi’nin dışa vurduğu söylemleri kimi zaman “liberal” etiketi yapıştırılacak kadar özgürlükçü ve insan hakları taraftarı bir tutuma sahip olsa da, 90’lar sırasında El Beşir iktidarı sırasında patlak veren etnik çatışmalar, muhaliflerin işkence ile sindirildiği iddiaları, mülteci hâline gelen kitleler vb. meseleler (özellikle Human Rights Watch Afrika’nın 1994 raporları ) yüzünden Turabi’ye dair bugün dahi şiddetli bir tartışma ve birbirine zıt bakış açıları mevcudiyetini sürdürmektedir. 2000 yılı sonrasında El Turabi’nin de Beşir yönetimi ile zıtlaşıp sürgün ve hapis dolu bir sürece girmiş olduğu ve Darfur meselesinde Beşir’e karşı duruş sergilediği göz önüne alınırsa bu ithamların kolaylıkla bir kanaate bağlanması zor duruyor. Bu sebeple Turabi gibi önemli bir figürün yaşamını ve faaliyetlerini olgusal olarak ortaya koyup bu meseleyi Sudan iç politikasını iyi bilen uzmanlara tevdi etmekten başka çare yok gibi görünüyor.

Hasan El Turabi’nin Milli Selamet Devrimi sonrasında yönetimde etkili olduğu döneme dönersek, bu dönem uluslararası İslami camiayı neden heyecanlandırmıştır, sorusuna yanıt olacak şeyleri görebiliriz. Turabi’nin Amerika­Batı dahil olmak üzere uluslararası çapta ziyaretleri ve temasları götürdüğü bir dönem bu dönem. Ve onun nasıl bir vizyonla hareket ettiğini diğer olaylara geçmeden önce ortaya koymak gerekiyor. Bu vizyonu ortaya koymak için de işaret edilmesi gereken en önemli nokta, 1990’ların henüz başında Turabi’nin bizatihi girişimi ile kurulan “Popular Arab and Islamic Congress” (PAIC) yani Türkçe’ye çevirirsek “Halkın Arap ve İslam Kongresi”dir. Bu kongre, işlevsiz görülen İslam Konferansı Teşkilatı’na alternatif olarak kurulmuş ve o dönem dünya kamuoyunca “terörist ve radikal” görülen birçok mücadele grubunu çatısı altında toplamıştır. Şüphesiz ki bu hamle, bölgede cirit adan birçok uluslararası aktör tarafından dikkate değer bir hamleydi. Zira PAIC, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Hamas, İslami Cihad, Cezayir İslami Cihad’ı ve Hizbullah gibi dönemin öne çıkan ve aslen farklı ideolojik zeminler üzerine kurulu yapıları buluşturuyordu. Yine dikkat çeken bir nokta, Turabi’nin Şii­Sünni ayrımını ortadan kaldıran ortak bir mücadele vizyonu oluşturmaya çalıştığıydı. Turabi, PAIC girişimi dışında da Sudan’da İslami hareketleri besleyecek hamleler yaptı. Bunların en dikkat çekicisi, kendi ülkesi Suudi Arabistan ile Körfez Savaşı sırasında zıtlaşan Usame Bin Ladin’e Sudan kapılarının açılmasıydı ki Turabi’nin kendisi de Körfez Savaşı bahanesiyle bölgeye müdahele eden ABD’ye muhalefette başı çekiyordu. Bin Ladin ile sıkı ilişkiler geliştiren Sudan yönetimi, onun ve adamlarının cihad aktivitelerine müsaade edip, kendilerine koruma sağladı ve Bin Ladin de bu sürede şahsi sermayesi ile kamu hizmetlerinin görülmesine yardım etti. Ancak Sudan’ın politikalarının uluslararası toplumda en “rahatsız edici” safhaya çıkmasına sebep olan bu ilişki, Sudan’ın uluslararası yaptırımlara ve muazzam bir baskıya maruz kalmasına yol açtı. Nitekim bunun sonucunda 1991­1996 yılları arası süren 5 yıllık ilişki Sudan yönetimince sona erdirildi ve Bin Ladin, Afganistan’a gitmek zorunda kaldı. El Turabi ise Bin Ladin ile yürütülen bu ilişkinin doğrudan muhatabı olan kişiydi. Hatta söylendiği kadarıyla Bin Ladin, Turabi’nin yeğeni ile de evlenmişti.

Turabi’nin dikkat çekici ve bölgedeki diğer güçleri rahatsız edici temasları Bin Ladin ve PAIC ile sınırlı değildi. 1996 yılında Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek’e düzenlenen suikast girişiminin faillerinin –her ne kadar reddedilse de­ Sudan rejimi tarafından kollandığı iddia edilmişti. Dönemin sol kökenli meşhur eylemcileri/ grupları olan Ebu Nidal Örgütü ve Ilich Ramirez Sanchez, nam­ı diğer Çakal Carlos da son çıkış olarak Sudan’a kaçabiliyordu. Turabi adeta küresel güçlere karşı kendi İslami mücadele vizyonuna arka çıkabilecek her cephe ile temasa geçiyor ve devrim sonrası Sudan rejimini bir mücadele üssüolarak kurguluyordu. Nitekim ona dair “politik mühendis” yakıştırmasının bir dayanağını da 90’lardaki bu ilişki ağları oluşturuyordu. 90’ların ortalarından itibaren Sudan halkının eğilim ve talepleri doğrultusunda Turabi ve partisinin de, küresel vizyonundan ve katı ideolojik duruşundan daha milliyetçi ve pragmatist bir çizgiye kaydığı ise genel olarak yapılan bir tespittir. Bunda Sudan’ın çarpıcı hamleleri sonrasında uygulanan uluslararası yaptırımların rolü olduğu da söylenmektedir.

Turabi’yi “rejimin aklı” konumundan “rejimin katı muhalifi” konumuna sokacak süreç ise 1999 yılında başlamaktadır. Günümüzde hâlâ Kuzey Sudan’da iktidarda olan Ömer El Beşir ile yani 10 yılı aşkın yönetiminde yer aldığı eski generalle zıtlaşan ve yıllardır içinde bulunduğu partiden ayrılıp “Popular Congress Party” (PCP)'yi (Halkın Kongresi Partisi) kuran Turabi, bunun akabinde bazı komplo iddiaları ile 4 yıl kalacağı hapse atılır. 2003’te çıktıktan sonra ise dışarıdaki vakti çok uzun sürmez, zira 2004’te de yönetimi devirme planları yaptığı iddiasıyla tekrar hapse atılır. Darfur’daki iç savaşın sürdüğü bir dönemde olayların içerisinde yer alan “Adalet ve Özgürlük Hareketi” isimli silahlı bir grupla bağlantılı olduğu iddia edilmektedir ve kanıt da hareketin liderinin bir Turabi takipçisi olmasıdır. İkinci hapse girişinde 1 yıl içeride kalan Turabi, daha sonra 2008’e kadar özgür kalır fakat 2008’de, yine Adalet ve Özgürlük Hareketi’nin başkent Hartum’u da kapsayan iki şehirde yaptığı saldırılar sonrasında tekrar, PCP üyeleri ile birlikte gözaltına alınır. Ancak bu sefer 12 saatlik bir alıkoymanın ardından hapse atılmadan serbest kalacaktır. Beşir ile Turabi arasındaki 4. raund ise 2009 başında başlar. Darfur’da olanların sorumlusu olarak lider Beşir’i sorumlu tutan Turabi, onu Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne işlediği savaş suçları sebebiyle teslim olmaya çağırır. Bu çağrıdan 2 gün sonra ise bir sebep gösterilmeksizin tutuklanır ve tekrar hapse atılır. Bu müdahele Amensty International tarafından tamamen keyfi ve siyasi saiklerle yapılmış bulunarak kınanır. Ayrıca Turabi’nin ileri yaşının ortaya çıkardığı ihtiyaçların da gözetilmediği belirtilmektedir. Ancak mesele bir kriz halini almaktadır, Sudan bölünmenin eşiğindedir. Ve Beşir, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kendisi hakkında yakalama kararı çıkarmasından kısa bir süre sonra Turabi’yi serbest bırakır. Bunun akabinde Turabi’nin partisi PCP, Sudan’ı 2010’daki seçimlere götürecek bir geçiş hükümet çağrısı yapar. Turabi ise ilerleyen yaşı sebebiyle aday olmayacağını belirtmiş ve gençlerin önünü açmanın önemini vurgulamıştır. Nitekim seçim öncesi görevini vekiline devreder. Yine de devrimin kendi evladını tekrar tekrar yemesi misali, “içeri atılma serüveni” sona ermez. Seçim yılı kısa bir süre yine gözaltına alınıp serbest bırakılır. 2011’de ise Arap Devrimleri sırasında benzer bir dalganın Sudan’a sıçrayabileceği uyarısını yaptığı için yine 9 gün gözaltına maruz kalır.

Hasan el Turabi’yi özel bir konuma koyan şey, salt bir siyasi lider olmayıp aynı zamanda âlim kimliği taşımasıydı. Bir ideolog oluşu buradan ileri geliyordu ve yine bu yönü küresel bir mücadele cephesi oluşturma vizyonunu hep destekledi. Ayrıca oldukça yeni ve ilgi çekici çıkışları mevcuttu Turabi’nin. Mevcut İslami hareketlerin birçoğunu fazla dar görüşlü olmakla suçluyordu ve tarihi tartışmalar ile belli şeylerin yasak olup olmadığı tartışmalarına ­ekonomik ve sosyal gelişmeden mahrum kalma pahasına­ saplandıklarını söylüyordu. Geleneksel ve ana akım yorumlardan ayrılan ve zaman zaman modernist olmakla suçlanan (Hayrettin Karaman Hoca da bu hususta kısa bir yazı kaleme almıştı) bu söylemleri ve eserleri, bizzat küresel İslami mücadelenin içinden gelen ve İslam şeriatının uygulandığı bir rejimin teorisyeni olan bir kimseden geldiği için kestirip atılamıyordu. Ayrıca ilk bakışta kontrast gibi duran bu durum, Turabi’nin siyasi yaşamı uluslararası alanda nasıl çok farklı açılardan değerlendirilebiliyorsa fikirlerinin de böyle değerlendirilebilmesine sebep oluyor. Öncelikle Turabi’nin siyasi yaklaşımı özellikle 90’ların ortalarından sonra ılımlı ve liberal bir İslami duruş olarak nitelenmektedir. Devletin yönetim biçimi ve yöneticilerin vasıfları konusunda geleneksel yorumlardan ayrılan fikirleri mevcuttur. Gayrı müslimlerin Müslümanlar ile nasıl bir devlet oluşturabileceğine dair yorumları bunlardan biridir (federal bir yapının ideal olacağını öngörmektedir). Şeriatın aşama aşama uygulanması tezini de savunmaktadır. Nitekim İslami demokrasi mümkün mü, sorusu masaya yatırıldığında Raşid Gannuşi, Muhammed Gazzali gibi ilk mercek altına alınacak fikir adamları arasında Hasan el Turabi’nin adı yer almaktadır. Eğitim, kadın, tesettür, ölüm cezası gibi konularda da ilgi çekici çıkışları mevcuttur. Örneğin Salman Rüşdi’ye dair ölüm fetvası sırasında İran’daki bu karara katiyen karşı durmuştur. Bir başka örnek, kadının şahitliğinin erkek ile denk sayılmaması hususunda bu lafzın belli durumlar için geçerli olduğu, başka şartlarda kadınlar ile erkeklerin şahitliğinin denk tutulabileceği yorumunu yapmasıdır. Yine, okumak gayesiyle başörtüsünün açılabileceğini de söylemiştir. Hasan El Turabi’nin ardından yazdığımız yazıyı zenginleştirmek adına Akif Emre’den bir alıntı (Akif Emre, 1999 yılında Yeni Şafak'ta yayınlanan Turabi'yi anlattığı portre yazısı, 'Turabi''yi iyi okumak' ) ile kapanışı yapalım:

"Turabi, siyasete doğrudan girdiği 1964 yılından bu yana sürekli olarak, hemen her yönetimin hem arkasında olacak kadar içinde, hem de doğrudan sorumluluk almayacak kadar dışarda duruşuyla dikkat çekti. Hemen her devrimin bir şekilde içinde bulundu, onları geriden yönlendirmeye çalıştı. İpleri kontrol edemediğini fark ettiği durumlarda da hiçbir sorumluluğu olmayan biri gibi ilişkiyi istediği zaman kopardı. Ancak siyasete doğrudan girmediği dönemlerde bile Sudan'ı yönetenlerin bir şekilde Turabi faktörünü dikkate almaları gerekecekti; bu ağırlığını her zaman için korudu. Devrimci yanıyla uzlaşmacılığı aynı anda bu denli uyum içinde götüren bir siyasi 'deha' az bulunur. Nerede uzlaşmacı nerede devrimci yanını öne çıktığını kestirmek her zaman için mümkün değil. Ancak, siyasi anlamda pragmatist nitelemesini yüklemek de mümkün gözükmüyor. Zira içinde yaşadığı toplumun sosyolojik şartlarına karşılık gelecek bir siyasi çizgiyi yakalamada kendi içinde sürekli olarak bir tutarlılığı gözettiği söylenebilir.”

Hasan El Turabi’nin Türkçe ’ye çevrilmiş kitapları:

­ İslam, Dünyanın Geleceği/ Birey Yayınları

­ Dini Şiarlar/ Mana Yayınları

­ Namaz, Fert ve Toplum Hayatındaki Etkileri/ Risale Yayınları

­ Özeleştiri ve Yenilenme Sorumluluğu/ Ekin Yayınları

­ İslami Düşüncenin İhyası/ Ekin Yayınları

 

5 Mart 2016’da tedavi gördüğü Hartum’daki hastanede 84 yaşında vefat etmiştir.

Kaynakça

http://www.dunyabizim.com/onemliadamlar/23408/hasan-el-turabinin-siyasi-hayati-ve-fikirleri.html

http://www.dunyabulteni.net/haberler/357210/hasan-el-turabi-vefat-etti

https://en.wikipedia.org/wiki/Hassan_Al-Turabi

http://dergi.altinoluk.com/index.php?sayfa=yillar&MakaleNo=d029s037m1

http://www.ilimdunyasi.com/islami-hareketin-tarihi-seyri/sudan-musluman-kardesler-hareketi/?wap2

http://dergi.altinoluk.com/index.php?sayfa=yillar&MakaleNo=d083s043m1

 

http://nevzatcicek.blogcu.com/hasan-et-turabi-nin-gozuyle-ak-parti/6388664

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ