KUR’AN DA RİKKAT
Fatih Palit
“O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua edip; umuma ait işlerde onlara danış. Artık kararını verdiğin zaman da Allah’a tevekkül et. Çünkü Allah tevekkül edenleri sever.”(Ali İmran 159)
“Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü'minlere şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe 128)
Yani “gayet ince bir şefkati ve derin bir merhameti vardır. Fıtraten, doğuştan, yaratılıştan, Allah tarafından pek ziyade merhametlidir. Günahkârlara bile acır.”( Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili)
“Müminlerden, sana tâbî olan kimselere kanatlarını ger” (Şuara 215)
Rikâk kelimesi rekâik gibi çoğul bir kelimedir. Tekili incelik, zarâfet, kibarlık, şefkatli, merhametli anlamına gelen rikkat ve rakîk kelimesidir. Aynı kökten olan er-rakk kelimesi de beyaz bir sahife, üzerine yazı yazılan ince deri gibi anlamlara gelmektedir. (İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, Beyrut, 1999, 3. baskı, c. 5, s. 284, 286, 287.)
Rikkat, kalp inceliğinden kaynaklanan sevgidir. Aynı zamanda utanmak anlamında da kullanılır. İbn Hâcer de, rikkat kelimesinin zıddını "gılza" olarak verir ki, kabalık, şiddet ve katı yürekliliktir.(İbn Hacer, Fethu'l-Bârî bi Şerhi Sahîhi'l-Buhârî, 1. baskı, 2001, Riyâd, c. 11, s. 233; Bedruddin el-Aynî, Umdetü’l-Kârî Şerhi Sahîhi'l-Buhârî, Beyrut, 2001, 1. baskı, c. 23, s. 46, s. 30.)
Rikkat; rahmet-şefkat-re’fet kavramları birbirleriyle bağıntısı olan kavramlardır.
Rikkat; lügatte kalbin tül gibi ince olması, yufka yürekli olması demektir.
Rikkat; kalbin müşfik ve şefik olma halidir. Kalbin endişelenmesi, kaygılanmasıdır. Bazı lügatçilere göre şefkat, korku demektir.
Konunun biraz daha pekişmesi açısından şefkat kavramı üzerinde biraz durmak gerekiyor.
Şefkat; nasihat eden kişinin, nasihat ettiği kişi hakkında korktuğu için son derece belağatlı konuşmasıdır. “eşfaktü aleyhi en yenâlehu mekrûh” dendiğinde, “onun başına hoş olmayan bir şey gelmesinden korktum, kaygılandım, endişe ettim” demek istenir. Şefkat, nasihatte rikkat sahibi olmak, ya da korkuya sebep olacak bir sevgi içinde olmaktır. (İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, Dâiretü’l-Ma’ârif, Kahire, tarihsiz, “şa-fa-ka ” maddesi, IV, 2292.)
"Şefkat" kelimesi ayrıca, "rahmet, re'fet (şefkat etmek, acımak), atıf (sevgi duymak, acımak), hanân (merhametli olmak), kötü bir durumun ortaya çıkmasından korkmak, korkuya varacak derecede sevmek, merhamet etmek" demektir. (İbrahim Mustafa, Abdülkadir Hamid, Mu'cemü'l-Vasit, Çağrı Yayınları, İstanbul, tarihsiz, "Şefkat" maddesi, s. 490.)
Ragıb el-Isfahânî fiil olarak kelimeye, korku ile karışık inayet anlamı vermekte ve "Çünkü müşfik (şefkat eden) şefkat ettiği kişiyi veya şeyi sever ve onun başına bir şey gelmesinden korkar" demektedir. (Ragıb el- Isfahânî, Mu’cemu Müfredâti Elfâzi’l-Kur’an, Dâru’l-Fikr, Beyrut, tarihsiz, “şa-fa-ka” maddesi, s. 270.)
Nitekim el-Enbiya Suresinde “Rablerine saygı duyanlar, kıyamet gününden işfak etmektedirler. (müşfikun)" (enbiya 49) Bu ayetteki نَ وُقِشفْ مُ kelimesi, meallerde korkarlar, titrerler, ürperirler gibi ifadelerle tercüme edilmektedir. Mukatil b. Süleyman bu kelimeyi izah ederken, خائفين القيامة من يعنى diyerek, ona “korkarlar” anlamını vermektedir. (Mukâtil b. Süleyman, Tefsiru Mukâtil bin Süleyman,) İbn Atıyye (İbn Atiyye, (Abdülhak bin Gâlib el-Endülüsî), el-Muharrar-ül-Vecîz fî Tefsîri Kitabi’l-Vecîz) الخشية أشد اإلشفاق diyerek, işfak kelimesinin “haşyetin en şiddetlisi” anlamına geldiğini beyan etmektedir. Tantavi ise ince hesaptan korkmak, titremek anlamına geldiğini beyan eder.
RİKKAT-RE’FET İLİŞKİSİ:
Re’fet rahmet demektir. Hatta re’fet kelimesinin rahmetten daha ince bir duygu olduğu da ifade edilir. (İbn Manzûr, Lisanu’l-‘Arab, “ra-e-fe” maddesi, III, 1535.)
Re’fet kelimesi Kur’an’da iki yerde geçmektedir: “Sonra bunların ardından peş peşe peygamberlerimizi gönderdik. Özellikle Meryem’in oğlu İsa’yı arkalarından gönderdik, kendisine İncil’i verdik ve ona uyanların kalplerine bir re’fet, bir rahmet yerleştirdik.” (Hadid 27)
Re’fet yumuşaklık demektir. Rahmet ise şefkat demektir. Şöyle de denmiştir: Re’fet, herkese hafifletmek, rahmet ise ağırlığı taşımaktır. Re’fetin rahmetten daha kuvvetli ve şiddetli olduğu da bildirilmiştir.(el-Kurtubî, el Cami’)
İbn-i Kesir ise, re’feti, rikkat olarak, rikkati de haşyet olarak açıklamaktadır. (İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm)
Meryem suresi 13. ayette kalp yumuşaklığı, inceliği olarak Hz. Yahya’nın bir özelliğini görürüz. “Tarafımızdan ona kalp yumuşaklığı ve temizlik verdik. O, çok sakınan birisi idi.”
Allah’ın bir ismi de Hannân’dır.(Mecmuâtü’l-Ahzab, 2/232) Yani mahlûkatına çok merhametlidir, çok düşkündür; bol lütuf, kerem ve bereket sahibidir. Allah’ın merhameti tüm kâinatı kuşatmış, gazabını geçmiştir. O Rahmân ve Rahîmdir, rahmet ve şefkatiyle her şeyi ihâta etmiştir.
Ayetteki manaya dönersek, Yüce Allah Hz. Yahya (as)'a bir lütuf olarak kalp yumuşaklığı, merhamet, ruh inceliği vermiştir; yani onu bunlarla donatmıştır.
Şefkat, merhamet, yufka yüreklilik Hz. Yahya (as)'ın değişmeyen huyu, insanların doğru yolu bulmalarını yürekten istemek onun karakteri idi.
Bu sıfat hemen hemen bütün peygamberlerin ortak özelliğidir. Yüce Allah rahmeti gereği Hz. Peygamber (asv)'e de yumuşak davranma özelliğini vermiştir:
"O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın" (Al-i İmrân 159)
"O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir." (Tevbe 128)
Demek ki, Hz. Yahya (as) ledünnî/Allah tarafından verilen kalp yumuşaklığına sahipti. Buradan şunu anlıyoruz ki rikkat, kalp yumuşaklığı, inceliği, Rahman’ın hannan isminin kişideki tecellisidir diyebiliriz.
Allah Rasulünün şu hadisi bizlere kalbin inceliğinin yufka yürekliliğinin yani rikkat-ül kalbin zirvesini en güzel şekilde ortaya koyuyor: “Benimle sizin misaliniz, ateş yakan bir adamın misali gibidir ki; hemen pervaneler, kelebekler o ateşin içine düşmeye başlarlar. O bunları kovar. Ben de ateşten korumak için sizin eteğinizden tutuyorum. Hâlbuki siz elimden kaçıyorsunuz”. (Buhari,rikak, 26)
“Mü’minlerin kalblerinin, Allah’ı ve O’nun tarafından indirilen hakikatleri duyarak haşyet hissedip, yumuşayıp daha derin bir dirilişe erme vakti hâlâ gelmedi mi..! Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de, kalbleri kaskatı kesildi. Onlardan çoğu çizgiden çıktı, fasık oldular.” (Hadid 16)
Mümin kalbine rikkat kazandıracak vesilelerden biri Allah yolunda infak etmektir. Rasulü Ekrem efendimiz kalbinin yumuşamasını ve muhtaç olduğun şeye kavuşmanı arzu ediyorsan, yetime merhamet et, başını okşa ve yemeğini ona yedir. Böyle yaparsan kalbin yumuşar ve muhtaç olduğun şeye kavuşursun.
Kalbin rikkat kesbetmesinin en önemli vesilesi, tefekkür etmek ve kâinatı ibret nazarıyla süzmektir. Tefekkür sayesinde, kalb nurlanır, vesvese ve şüphelerden sıyrılır, şeytanın hile ve desiselerine karşı dayanıklılık kazanır. Aksi hâlde, okumayan, düşünmeyen ve kendini yenilemeyen kimseler, sararır solar ve savrulur giderler. Bu itibarla, kalbin rikkat halini kazanması için âfakî ve enfüsî sağlam bir tefekkür şarttır.
Ayrıca, Kur’an-ı Kerim, kalblerin, Allah’ı zikirle yumuşadığını belirtir. Zikir, kalbi titretir, yumuşatır ve daha sonra da onu itminan ile doldurur. Özellikle de gece yapılan zikirler, kalbe rikkat kazandırma ve bu rikkati muhafaza etme mevzuunda hayatî ehemmiyeti haizdir. Gecelerini ihya edemeyenlerin kalb rikkatini korumaları çok zordur. Allah haşyeti ve muhabbetinden dolayı gecenin zülüfleri üzerine bırakılan birkaç damla gözyaşının ve herkesin uyuduğu saatlerde uyanık gözlerle eda edilen zikirler, tesbihler, kılınan namazlar ve mütâlaa edilen derslerin kalbe neler kazandırdığı ve ülfeti nasıl dağıttığı ancak tatbikatla ve tatmakla anlaşılır. Özellikle gece yapılan zikirler, kalbe rikkat kazandırma ve bu rikkati muhafaza etme mevzuunda hayati ehemmiyeti haizdir. Teheccüd vakti, meleklerin nüzul ettiği an olması itibarıyla çok önemlidir. Teheccüd kılan insanın arkasında melekler saf saf olur durur ve onun rikkat kazanmış his dünyasına ilham esintileri üflerler. Nifaklarından endişe duyarak Allah Resûlü’nün yanına gelen iki şanlı sahabiye Efendimiz’in söyledikleri, bu hakikate parmak basması bakımından oldukça önemlidir. Vak’a şöyle cereyan eder:
Hz. Ebu Bekir, Hz. Hanzala’nın hıçkıra hıçkıra ağladığını görür. Ona niçin ağladığını sorar. Aldığı cevap onu da ağlatır. Zira Hz. Hanzala, özet olarak şöyle demektedir: “Yâ Eba Bekir, Hanzala münafık oldu. Zira ben, Resûl-i Ekrem’in yanında bulunduğum andaki hali, evime döndüğümde bulamıyorum. Allah Resûlü’nün huzurunda bütünüyle iman kesiliyor, ayrılınca ise o hali kaybediyorum. Bana, bu bir nifak alameti gibi geliyor. Ve onun için de ağlıyorum.”
Hz. Ebu Bekir bunları duyunca o da ağlamaya başlar. “Vallahi” der, ‘aynı hal bende de var.’ Beraberce Allah Resulü’ne giderler. Her ikisi de ağlamaktadır. Efendimiz onlara niçin ağladıklarını sorar. Onlar da durumu olduğu gibi Allah Resulü’ne aktarırlar. Bunun üzerine Efendimiz, mealen onlara şu cevabı verir: “Eğer her zaman benim yanımda bulunduğunuz hali muhafaza etseydiniz, Allah’a yemin ederim, melekler gelir sizinle musafaha ederlerdi. Siz çarşıda-pazarda hep onlarla içli-dışlı olurdunuz. Ama Yâ Hanzala! Bu işin esası şudur: Bir müddet Rabbe kulluk, bir müddet de dünya için çalışma... Ve dünya için çalışırken de Rabb’i unutmama...’ (Müslim, Tevbe 12,13) İşte bütün mesele burada. Huzurda, Rabb’e kulluğun hakkını verme... Çarşıda-pazarda ve evde de onlara ait hakları gözetme... Hiçbir zaman istikameti terk etmeme ve daima Cenab-ı Hakk’ın murakabesi altında bulunduğu şuuruyla hareket etmeye çalışma.
Böyle davranılırsa kalb, rikkat ve inceliğini korur. Kalb, rikkatini muhafaza ettiği sürece de, melekler gelir, o insana musafaha etmeye durur. Ne var ki, kalbe rikkat kazandırma ve bu rikkati koruma da ancak geceleri ihya ile olur. Gecelerini ihya edemeyenlerin kalb rikkatini muhafaza etmeleri çok zordur.
Ölümü düşünmek de, kalbin rikkat halini kazanmada bir vesiledir. Hazreti Aişe (radıyallahu anha), kalbinin katılığından şikayet eden bir kadına “Ölümü çok hatırla, mevti düşünmek kalbi yumuşatır.” demiştir. “Râbıta-ı mevt” denilen ölümü sürekli hatırlama ameliyesinin yanı sıra, hastaların ve engellilerin hallerinden ibret almak ve kabirleri ziyaret etmek de ülfete karşı bir çare olarak sayılabilir.
Gözyaşı, kalp inceliğinin merhametin ve muhabbetin ifadesidir. Gönlünde hararet olanın gözünde de yaş olur. Allah’ı bilen ona karşı alaka duyar; bu alaka ruhta derinleştikçe sevgiye dönüşür ve zamanla bu sevgide önü alınamaz bir aşk-u iştiyaka inkılap eder. Gönlü muhabbetle dolan insan, her zaman onu gösteren iz ve emareler arar, kâinat kitabının sayfalarını Ondan gelen mektuplar olarak algılar, eşya ve hadiseleri onun mesajları gibi okur, anlar ve Onun beyanı karşısında rikkate gelir, tarifi imkânsız hislerle ağlar.
“İşte onlar, Allah’ın kendilerine ni’met verdiği nebîlerdendir. Âdem (A.S)’ın zürriyyetinden (neslinden) ve Nuh (A.S)’la beraber taşıdıklarımızdan ve İbrâhîm (A.S) ve İsrail (A.S)’ın zürriyyetinden ve Bizim hidayete erdirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendir. Onlara, Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak ve secde ederek yere kapanırlardı.” (Meryem 58)
Allah Rasulü tıpkı şeytanın hilelerinden Allaha sığındığı gibi, kalp katılığından ve göz kuruluğundan da Allaha ilticada bulunmuş, ‘ürpermeyen kalpten yaşarmayan gözden sana sığınırım Allah’ım’ yakarışını sık sık tekrar etmiştir.
‘iki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunamaz: birisi cenabı Allah’a duyduğu saygı ve haşyetten dolayı hep ağlayan hak erinin, diğeri de Allah yolunda nöbet tutan yiğidin gözleridir.’
Gerçekten inananlar ancak o müminlerdir ki, yanlarında Allah zikredilince kalpleri ürperir, kendilerine onun ayetleri okununca bu, onların imanlarını arttırır ve onlar yalnız rablerine güvenip dayanırlar.
“Sonra, bunun (bu mucizenin) arkasından kalpleriniz (gene) kasiyet bağladı (katılaştı ve karardı), öyle ki taş gibi hatta daha da katı oldu. Ve gerçekten, taşlardan öyleleri vardır ki, ondan nehirler fışkırır. Ve gerçekten, onlardan (taşlardan) öyleleri vardır ki, yarılır, böylece içinden su çıkar. Ve mutlaka onlardan (taşlardan) öyleleri vardır ki, Allah’a karşı duyduğu huşûdan yuvarlanıp aşağı düşer. Ve Allah yaptıklarınızdan gâfil değildir.” (Bakara 74)
Onun içindir ki Cenabı Allah, siz o kalpsizler gibi olmayın, katı yüreklilere benzemeyin. Allah Tealanın zikriyle ürperecek ve kurandaki irşatlara can ü gönülden itaat edip teslim olacak şekilde yumuşak kalpli olun buyurmakta.
Konuyu Allah Rasulünün şu çarpıcı hadisiyle neticelendirelim.
“Cennete kalpleri kuş kalbi gibi olan kimseler girecektir.” [Müslim, Cennet, 27]
Kuşların kalbi rakiktir, bir kuşu elimize aldığımızda onun atışlarını hissederiz, kalbini nerdeyse hissederiz. Kuşların kalbi korkaktır, ürkektir. Müminin kalbide aynen böyle olması gerekir. Buna rikkati kalp denir. Rikkati kalbe sahip kişinin duyguları hemen belli olur, içindekilerini saklayamaz, içindekini dışa vurur, utandığında belli olur, sıkıldığında belli olur, hüzünlendiğinde belli olur, içindekini çok kolay dışa vurur. Kişinin bu durumu içindeki ruh halinin perdesiz olduğunu tül gibi ince olduğunu gösterir. Rikkati kalp sahibi kişi aynı kuşlar gibi ürkektir, kalpleri nerdeyse yerinden çıkacakmış gibi atar. "Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki yanlarında Allah zikredilince kalpleri ürperir, kendilerine O’nun âyetleri okununca bu, onların imanlarını artırır ve yalnız Rab’lerine güvenip dayanırlar." (Enfal 2)
Rikkati kalbi, rasullerin ahlaklarında çok yakından Rabbimizin buyruğunda da görüyoruz.
“Muhakkak ki İbrâhîm (a.s), cidden çok halim (yumuşak huylu), çok acıyandır (yalvarandır), Allah’a yönelmiş bir kimsedir.” (Hud 75)
“Ya Şuayb! Babalarımızın ibadet ettiği şeyleri ve de mallarımız konusunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Muhakkak ki sen, halimsin, reşidsin (rüşde erensin, irşad edensin).” dediler. (Hud 87)
Yahya (as) için Allah subhanehu teala yukarıda da belirttiğimiz gibi şöyle buyuruyor;
“Ve katımızdan ona, sevgi ve zekât (nefs tezkiyesi) (verdik). Ve o, takva sahibi oldu.” (Meryem 13)
Allah en doğrusunu bilir...