BUGÜNÜN İNSANININ MARAZİ İKİ YÜKÜ: MADDİYAT VE EKRAN- 2 - rahle.org

BUGÜNÜN İNSANININ MARAZİ İKİ YÜKÜ: MADDİYAT VE EKRAN- 2 - rahle.org

BUGÜNÜN İNSANININ MARAZİ İKİ YÜKÜ: MADDİYAT VE EKRAN- 2


Facebookta Paylaş
Tweetle

Fikri ÜNSAL

Günümüz insanı için yük olan iki konuyu -maddiyat ve ekranı- ifade etmiş, maddiyat ve televizyonu ilk yazımızda ele almıştık. Bu yazımızda cep telefonu- bilgisayarı ele alıp bir çıkış yolu var mı sorusuna cevap aramaya çalışacağız.

CEP TELEFONU VE BİLGİSAYAR

Günümüz insanı için din, ırk, cinsiyet ayrımı olmaksızın herkes için bir ekran süresi artışından söz edebiliriz. Hatta bunun birçok insan için bağımlılık seviyelerinde olduğunu ifade edebiliriz.

Cep telefonuyla birlikte zaman ve mekân bağımlığı kalmadan ekran erişimi sağlanabilmesi, neredeyse her insanın sosyal medya kullanıcısı olması, iş görevlerinin de çoğunlukla ekrandan yapılabilmesi, Covid-19 salgını ile birlikte görüşmelerin de ekrandan yapılması gibi birçok sebeple ekran süreleri artmaya devam etmektedir.

Ekran süresinin artışı bilinen hayat meşgalelerinin ötesinde hayatımızı çok farklı biçimde işgal eden ve hayatımızda kırılmalara yol açan bir gelişme oldu. Bildiğimiz eğitim, geçim, aile, mesken gibi klasik meşguliyetlerden çok farklı şekilde hayatımıza girdi ekran.

Ekran süresinin oyun veya sosyal medya ile günlük olarak iki saatin üzerine çıkmasıyla oluşan sorunlar bunlarla sınırlı değil. Araştırmalarda çok daha büyük sıkıntıların ekran süresine bağlı olarak ortaya çıktığı görülüyor: Ekran süresi arttıkça uykusuzluk artıyor, mutluluk azalıyor, yalnızlık hissi, depresyon, intihar eğilimi artıyor. Araç kullanımı, bir işte çalışma, dışarı çıkma, alışveriş hatta ihtiyacı olan birine yardım etmek gibi hareket gerektiren işlerden uzaklaşma başlıyor. Ekran süresi arttıkça dikkat önemli ölçüde dağıldığı için odaklanma sorunu yaşanıyor ve okula- kitap okumaya karşı ilgide düşüş yaşanıyor. Daha önemlisi ekran süresi arttıkça dine karşı nötr-negatif tutumlar artıyor, madde kullanımı- kürtaj gibi dinin yasakladığı şeyleri onaylama artıyor, gençlerde bir işte çalışma- evlenme- çocuk edinme oran / sayıları düşüyor, bir hareket gerektiren işlerden kaçınma söz konusu iken diğer taraftan da lüks ev-arabaya ilgi de artıyor. Bedelini ödemeden sahip olmak istiyorlar ihtiyaçlarına. (Daha detaylı bilgi için http://rahle.org/fikri-unsal-yazarinin-i-nesli-yazisi-1179 , bakılabilir.) Bu resim bizleri kendimiz, çocuklarımız ve ülkemizin geleceği konusunda endişeye sevk ediyor.

i-Nesli kitabında Jean M. Twenge “Yavaş büyüyen, güvenliğe değer verecek şekilde yetiştirilen ve gelir eşitsizliğinin getirebileceklerinden korkan bir nesil. En önemli sosyal aktiviteleri onları beğenebilecek ya da reddedebilecek küçük, dörtgen bir ekrana bakmak oldu. Ellerinde tuttukları aygıtlar hem çocukluk dönemlerini uzattı hem de onları gerçek insan etkileşimlerinden uzaklaştırdı. Sonuç olarak da fiziksel açıdan en güvende, zihinsel açıdan en kırılgan kuşak haline geldiler.” diyor ekran süresi yüksek bu nesil için.  Bütün bu sorunları aşmak için telefonları bir kenara bırakmak gerekiyor. Ama nasıl?

Videolar ve Oyunlar

Eğer ekran süresi gayri ahlaki video ve oyunlarla ilgili ise bu durumda gerçek hayattan kopma, oyun-gerçek ayırımı problemi ve nihayet özellikle erkekler için “bitme” riski ortaya çıkıyor ki bu durum da kişi, aile ve ülkelerin gelecekleri için önemle üzerlerinde durmaları gereken bir konu.

Zaman perspektifinin psikoloji üzerindeki etkisi üzerine benim (Philip) yaptığım bir çalışma ‘şimdiye odaklı bir hedonist’ olmanın, bağımlılık yapan tüm madde ve davranışlara karşı savunmasız olmak anlamına geldiğini gösterdi. ‘Şimdiye odaklı hedonizm (Hazcılık)’ sürekli yenilikler ve yoğun duygular aradığınız anlamına geliyor. (Bitik Erkekler, Philip Zimbardo & Nikita D. Coulombe)

Dijital Ulus

Eski bir video ve oyun bağımlısı Gabe Deem : “Bazılarının ‘çağdaş bağımlı’ dedikleri şeydim. Normalüstü uyarıcılara sınırsız erişimi olan ve kronik aşırı tüketimle geçen yıllarla beraber bağımlı ve hissizleşmiş biri olmuştum. ‘Hayatın acısını hafifletmek’ için bir davranışa ya da maddeye yönelen o klasik bağımlılardan değildim. ‘Hayatın hazzını deneyimlemek’ için bir davranışa ve maddeye yönelmiştim.”

Harward Tıp Fakültesi’nde yapılan bir araştırmada piyona çalma deneyimi olmayan bir gruba basit bir paça öğretilip grup ikiye bölündükten sonra bir gruba beş gün boyunca piyanoda günde birkaç saat bu parçayı çalmaları istenirken diğer gruba aynı gün ve saatlerde klavyenin başına oturup klavyeye dokunmadan parçayı çaldıklarını hayal etmeleri istendi. Deney boyunca yapılan beyin değişimleri kayıtlarında piyona çalanlarla çalmayı hayal edenlerin beyinlerinde aynı değişimlerin olduğu görüldü.

Gerçek hayat varoluşun neredeyse her aşamasında dijital alternatiflerle rekabet ediyor. Birçok genç erkeğin tercihi genelde fiziksel, varoluşsal gerçeklik değil, onun dijital alternatifi. Her gerçek sosyal ihtiyacın dijital dünyada bir tamamlayıcısı olsa da dijital alternatiflerin o ihtiyaçları aynı şekilde karşılayıp karşılamadığı belli değil.

Çocukların dijital ve gerçek dünyalar arasında bir şekilde sorunsuzca gidip gelme becerileri var. Bailenson ‘Sanal ve gerçek dünya arasındaki farklılıkların artık birbirilerinin yerine geçebilecek noktaya kadar belirsizleştiği ifade ediyor’. Digital Nation (Dijital Ulus) adlı belgeselde Bailenson ‘Sanal gerçeklikte kendilerini balinalarla yüzerken gören çocuklarla çalışmalar yaptık. Bir hafta sonra yarısı balinalarla yüzdüğüne inanıyordu.’ diyor. Yapay bir görsel dünyanın suyuna dalan gençliğin gözü, gerçek hayatta var olan öğelerle görsel dünyadakileri ayırt edemeyebilir.

Uyarılma Bağımlılığı

 Aynısından ver ama başka olsun. Aynılığa kısa sürede alışılıyor; dikkati sürdüren şey farklılık. Aşırı video izlemek bağımlık haline gelince beyin buna eroin gibi tepki veriyor. Uyarıldıkça dopamin düzeyiniz yükseliyor. Dopamiminiz yükseldikçe daha fazlasını istiyorsunuz. ( https://www.yedam.org.tr/bagimlilikta-dopaminin-rolu)

Video oyunları, insanlar devamlı, uzun süreler boyunca ve yalnız oynadıklarında sorun yaratıyor. Birçok fiziksel ve zihinsel ihtiyacı karşılayan oyun deneyimleriyle, oyun-hayat dengesi kontrolden çıkabilir.

Dijital teknolojinin video oyunlarına benzer uygulaması da askeri operasyonların ayrılmaz bir parçası. Robotik Savaş kitabının yazarı P. W. Singer: ‘Savaşmak, eve dönemeyeceğiniz ve ailenizi tekrar göremeyeceğiniz kadar tehlikeli bir yere gitmek anlamına gelirdi. Şimdi bu deneyimi, Predator insansız hava aracıyla karşılaştırın.  Bir bilgisayar ekranının başında oturuyor, düşman hedeflerini füzeyle vurarak düşman savaşçılarını öldürüyorsunuz. Günün sonunda da aracınıza binip yirmi dakikada evinizde oluyor, yemek masanızda çocuklarınızla ev ödevleri hakkında konuşuyorsunuz. Video oyunları oyuncuyu sadece başkalarının duygularına değil kendininkilere de duyarsızlaştırır mı?

Sizi hiçbir zaman tatmin etmeyecek ve size vadettiği tek şeyi, haz duyma yetisini sonunda sizden çalacak.

Neler yapılabilir?

-          “Oyun ve video izlenmesinin bırakılması” akla ilk gelen en basit ve uygulaması en zor çözüm. “Herkes iki cefadan birini çekmek zorundadır: Disiplin ya da pişmanlık cefası.” (Jim Rohn, girişimci ve motivasyon konuşmacısı.)

-          Hırsınızı daha anlamlı hedeflere yönlendirin.

-          Zaman haydudu – başka neler yapabileceğinize bir bakın: Oyuna harcadığınız zamanın bir kısmını gerçek hayattaki tutkuları gerçekleştirmede kullanmayı düşünün.

-          Spor yapın.

-          Spor ilginizi çekmiyorsa sanat, müzik gibi uğraşlar edinin. Dış uyaranların bombardımanından bir süreliğine kaçmak için yapabileceğiniz diğer şeyler ise rahatlatıcı bir masaj için randevu almak, sesiz bir parka veya yürüyüş yoluna gitmek için programınızda zaman ayarlamaktır; böylece dikkat dağıtıcı şeylerden zihninizi uzaklaştırabilirsiniz.

-          Yatağınızı düzeltin: Küçük başarılar daha büyük başarılar getirir. Alışkanlıklar böyle oluşur. Ne kadar çok küçük şeyi düzenli aralıklarla doğru yapar ve iyi alışkanlıklar oluşturmakta kullanırsanız, hayatınızı olumlu yöne sevk etmek ve bu alışkanlıkların faydalarını görmek de o kadar kolay olur.

-          İçsel gücünüzü keşfedin: Holokost’tan sağ kurtulan psikolog Viktor Frankl’ın kitabı İnsanın Anlam Arayışı’ndan mutluluğu ben’e anlamı da biz’e indirgeyebileceğimizi çıkarabiliriz. Mutluluk şimdi de bulunurken anlam geçmiş ve gelecekte bulunur. Mutlu insanlar almaktan hoşlanırken anlamlı bir hayat geçiren insanlar başkalarına bir şeyler vermekle tatmin olur. Mutluluğun peşinde koşmak mümkün olsa da uzun süren mutluluk aslında güçlü ve zayıf yönlerinizi keşfetmenizi, gelecekte ulaşılabilecek hedefler belirlemenizi ve başkalarıyla bağ kurup birlikte gelişebileceğiniz durumları tecrübe etmenizi sağlayan anlamlı uğraşlardan doğuyor.

-          Bir akıl hocası bulun bir akıl hocası olun: En iyi ilişki öğütlerinden bazısını sizin geçtiğiniz yollardan geçmiş, daha yaşlı erkeklerden alabilirsiniz. Kişisel kararlarınız konusunda size tavsiyede bulunmakla kalmayacak, yaşam ve kariyer alanlarında mantıklı seçimler yapmanıza yardımcı olacaklardı. Hiçbir zaman bir akı hocasına sahip olmamış olanlar genelde bunun değerini küçümsüyor. Büyük ve küçük erkeklerin birlikte toplanabileceği yerler şimdilerde eskiye göre çok daha gereklidir. Büyük yaşlardaki erkekler ailelerindeki okullarındaki veya iş yerlerindeki genç erkeklere akıl hocası olmalıdırlar. Babalarda bu zaten bir zorunluluktur. Danışmanlığı kişiliğinizin bir parçası haline getirin.

-          Eğer erkekler daha dengeli (sadece dijital olmayan) bir hayat kurmak istiyorlarsa yeni toplumsal dinamiklere ve gerçekliklere tekrar katılmaları gerekiyor.

Geleceğimiz, bugün aldığımız kararlara dayanır ve bu kitap çevremizdeki ‘dereceyi’ ölçmek, onun insanlara etkilerini ve olası sonuçlarını gözlemlemek üzerinedir. Eğer bu kitapta ele aldığımız durumlar devam ederse ne olacağı belirsizdir. Ama toplum olarak eleştirel düşünmede, tatmini ertelemede ya da anlamlı, kişisel ya da toplumsal hedefler belirleyip onlara ulaşmada başarısız olduğumuz sürece kültürümüz önemli şeyler kaybediyor. Özellikle teknolojiye kucak açılması gerekiyor ama o nasıl kucak açacağımız, sağlıklı ve sağlıksız insan iletişiminin ayırımı belirleyecek. Giderek daha akışkan ve birbirine bağlı hale gelen dünyamızda, bundan yirmi yıl sonrasında oyunun kurallarını değiştirenlerin ve endüstriyi sekteye uğratanların kimler olacağını merak etmeliyiz. Daha ileri seviyede kendimize sormamız gereken soru şu: Günümüzde dünyamızı şekillendiren teknoloji ve eğlence dâhileri gelecekte de bizim kahramanlarımız olacak mı? Teknolojik gelişmeler bizi daha iyi insanlar ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için kullanılacak mı yoksa bizi istemediğimiz yerlere mi götürecek? Teknolojinin getirileri kadar götürülerini de anlamak gerekir.

Birçok insan, genç erkeklerin hayatında bir şeylerin eksik olduğuna katılacaktır. Sadece yüksek oranların paylaşılmasıyla bile çok sayıda genç erkeğin birçok aktiviteye katılmak ve birçok beceriyi geliştirmek yerine sanal bir gerçeklikte yaşadığı açıklık kazandı. Bir kişi, zamanının büyük bir kısmını herhangi bir şeye harcıyorsa tek yönlü olma riski taşır. Belki de oğullarının bağımlılık düzeyindeki ekran alışkanlıklarını desteklemek isteyen ebeveynlere sahip genç erkeklerin sonu Japonya’daki kendilerini dünyadan ve yaşamın hazlarından uzaklaştırarak izole bir yaşam süren otçul erkeklere benzeyecektir. Fakat finansal açıdan daha korunaksız olanlarda diploma alanların sayısında azalma ve son birkaç on yılda azınlıkların ve daha fakir toplulukların yaşadığı cinsiyet dengesizliği gibi babasızlık ve işsizlik artışı da görebiliriz. Buna ek olarak düşük gelirli erkekler iş bulamazlarsa gidişatları daha kötü olacaktır. Bu erkelerin kanunla başlarının belaya girme ihtimali artabilir, kadın muadillerinin de bekâr anne olma ihtimali artacaktır. Erkekler kendilerine ve birbirilerine hayatla daha içli dışlı olma iznini vermelidirler.

BİR ÇIKIŞ YOLU VAR MI?

“Sesleri duyuyorum ama söylenenlerin anlamlarını kavrayamıyorum doktor!” diye yakındı hasta. “Belki de söylenenlerin gerçekten anlamları yoktur” dedi doktor gülümseyerek. “Dünya ne kadar ıssız” dedi beyaz saçlı adam, “Sanki herkes oyalanmak için dünyadaki yerini boş bırakıp, sanal dünyaya koşmuş gibi!” (Gökhan Özcan/tuş-sesleri-vızıltılar)  

Modern düşüncenin insanın eşyaya hükmetmesi noktasından hareketle başladığı yolculuk bir korkulu rüya olarak sunulan robotların insanları ele geçirmesi meselesi bir tarafa bugün zaten ekran kullanımı üzerinden insanı kuşatmış, bir bağımlılık konusu haline gelmiştir; tüm eşyaların birbirine bağlanması anlamındaki ‘nesnelerin interneti’ kavramıyla hedeflenen şeye ne kadar ulaşıldı bilinmez ama insanların birbirine bağlanması süreci insanın nesneleşmesiyle neticelendi. (Dini Amel ve Aklın Yenilenmesi, Taha Abdurrahman)

Ekrana bağlı insan iradesini yitirmekte, kendisinden beklenen görevleri aksatmakta; zihnini bir türlü toparlayamamakta önemli konulara odaklanamamaktadır. Sosyal medyadaki cevapların, beğenilerin takibi, işyerinden gelecek mail ve mesajların gözden kaçmaması, oyunlarda geri kalmama telaşı insanı kendinden uzaklaştırmakta, mankurtlaştırmaktadır. (Cengiz Aytmatov “Eskiden aslını unutmuş, robotlaştırılmış insanlara “mankurt” denirdi. Bugün de aynı şekilde duygusuzlaştırılmış kökünden koparılmış, neyi niçin yaptığını bilmeyen ve kendisine verilen emirleri hiç düşünmeden uygulayan insanlar da bir çeşit “mankurt”tur’ demiştir. )

Bu akıma kapılan insanın kendine dönmesi, bir dakika demesi, bir iç yolculuğa çıkması mümkün görünmüyor. Bütün bu akış içinde öncelikle insan hayatın bir anlamı olması gerçeğinden kopuyor, çünkü şeyleşiyor. Viktor Frankl bir söyleşisinde “Çaresizlik, bir anlam bulamaksızın acı çekmektir” diyordu. (Kemal Sayar/ Yavaşla)

Hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır.”(Mülk/2) ayeti hayatın anlamını gösteriyor bize.

Bugün ekran çoğu çerçöp diyebileceğimiz içeriğiyle ve insanı ondan ona sürükleyerek içine çekerek saatlerce meşgul etmesiyle tam bir zaman öğütme makinesidir. Cep telefonu ekranlarının klasik televizyon ekranından bir farkı da önceden denetleyici kurumlar olduğundan belli bir formu olan içeriklerin şimdi her bireyin keyfince ve herkese açık olarak yayınlanıyor olmasıdır. (Kemal Sayar/ Yavaşla)  Bu durum içerik kalitesini düşürdüğü gibi taliplisinin de o girdaba daha bir kapılmasına sebep oluyor. Adeta kişiye özel (Eğitim, hobi, yöresel, mesleki, sportif, kültürel, dini) içerikler insanın tümüyle o dünyada kaybolmasına neden oluyor.

Oysa boş şeylerden yüz çevirmek “Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler(Mü’minun/3)ayeti ile bizlere emredilmiştir.

“Hayatın içini doldurmak mıydı acaba bizim işimiz? Yoksa kendi boşluklarımızı hakikatle doldurmak mı?”

“Her şey değişiyorken bile kalbini değişmesi olmayanda tutmak değil miydi insanın taşıdığı en büyük mesuliyet? (Açık Pencere, Gökhan Özcan)

Sevmek İçin Tercih ve Tam Yönelme

Cuma günü Allah’ı anmak için ön şart olarak ‘alışverişin bırakılmasının istenmesini’ maddiyatla alakanın kesilmesi ve ‘bizi meşgul eden tüm bağlardan sıyrılarak’ Rabbimize yönelinmesi gerektiği şeklinde anlayabiliriz.

Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır. (Cuma/9)

Aynı durumu Rabbimizin Müzzemmil suresinde gün içindeki meşguliyetlerin insanı engellediği, bu sebeple de gece ibadetinin daha verimli olacağına işaretinden de anlıyoruz: “Gece neş'esi hem daha dokunaklı hem deyişce daha sağlamdır.” (Müzzemmil/6)

Öncelikle her birimiz Allah’ın yanında bulunanın maddi olandan ve eğlenceden daha hayırlı olduğuna iman etmeliyiz ve tercihimizi bu yönde yapmaya zorlamalıyız kendimizi.

Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır. (Cuma/11)

Günümüzde maddiyat bağlarından ve ekrandan gelen eğlencelerden fiziki bağı koparsak da zihinsel olarak kopmak kolay değildir. Öyle ki ödemelerden zihnimizi kurtarsak, yazdığımız maile gelecek cevap, maili unutsak whatsapptan gelen titreşim sonrası gelen mesajın, online oynadığımız oyunda neler olduğunun merakı derken zihnimiz sürekli dolu. Bu bakımdan zihnimizi işgal eden bu uğraşları azaltmaya çalışmak en azından ibadet anında tümüyle dışarıda bırakmak, elektronik aygıtlarla bağımızı koparmak, zihinsel olarak da bu aygıtların fişini çekmek gerekiyor.

Şeytanın İstilası

Tümüyle Allah’a yönelme çabamızda en büyük engel şeytan tarafından kuşatılmış olma durumudur. Bu istila varsa bizim ayağa kalkıp doğru yöne ilerlememiz mümkün görünmüyor.

Şeytan üzerlerine istîlâ etmiştir de (kuşatmış- ruhlarına hâkim olmuş) kendilerine Allah düşüncesini unutturmuştur(Mücadele/19)

Boş Şeylere Dalmak

Bu istilanın en önemli sebeplerinden biri ‘boş şeylere dalmak’ tır ve boş işlere dalmak insanı felakete sürükleyen gayri meşru bir hayatın bir özelliği olarak bir ahiret sahnesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer sorunlu amelleri işlemese bile bir Müslümanın mümkün oldukça boş işlerle uğraşma fiilinden uzak durması gerekiyor. Korkulur ki aşağıdaki sahnedeki diğer olumsuz amellere de sebep olabilir boş işler.

"Sizi şu yakıcı ateşe ne sürükledi? (Onlar da) Dediler ki: "Biz namaz kılanlardan olmadık. Yoksula da yedirmezdik. Boş şeylere dalanlarla birlikte dalardık. Cezâ gününü yalanlardık. İşte böyle iken ölüm bize gelip çattı."(Müddesir/42-47)

Bu istila ve boş şeylere dalmak konusunda haram olan şeyler en tehlikeli olanı ve Müslümanların daha duyarlı olanı iken belki azı haram olmayan ama bütün bir ömrü çalan boş uğraşlar konusu da bir tür istila olarak değerlendirilmelidir.

Ağlamak-Gülmek & Kur’an-Medya Dili

Kur’an’da ‘örnek gösterilen kişilerin’ ayetlerle karşılaştıklarında veya Allah’ı andıklarında hüzünlenen, ağlayan ve secde eden (Meryem/58, Enfal/2, İsra/107) sahneleri anlatılırken televizyonun ‘eğlence’ merkezli show’u ve cep telefonun ‘vine’ merkezli eğlence sarmalı –Şu hayatta hiç gülmeyelim demek istemediğimiz açıktır- bir hayat felsefesi bakımından tümüyle birbirine zıt iki bakıştır. Bugünün eğlence kültürüne bu gözle de bakmakta fayda var, her şeyin bir eğlence olarak sunulması üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.

Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz! (Necm/60)

Kararında bir gülme-eğlenme yerine dinden siyasete, eğitimden ekonomiye her şeyin eğlence eksenli kurgulanması ve hayatın tümüyle eğlenceyle geçmesi, sonrası için maalesef sıkıntılı durumlar getirecektir.

Artık kazanmakta olduklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar! (Tevbe/82)

Bulmak İçin Tefekkür- Murakabe- Muhasebe

Tefekkür

“Bu zamanın insanlarının çok şeye ihtiyacı var. Ama en çok; bir saat tamircisi gibi hayatın ayarını yapacak inceliğe, hassas bir hayat işçiliğine…”

“Görmek için, gerçekten görebilmek için bütün varlığımızla bakmamız gerekiyor. Bunu yapabilirsek eğer, varsın o zaman dünya ve hayat çılgınca aksın.”

Eğer fikirle halin değişme keyfiyetini anlamak istersen, onun misali, zikrettiğimiz ahiret işidir. Bu bakımdan ahiret işi hakkında düşünmek, bize ahiretin seçilmesinin daha evlâ olduğunu öğretir. Bu marifet, kalpte yerleşti mi kalpler ahirete yönelmek ve dünya hakkında zâhidlik yapmak hususunda değişirler. İşte haldeki değişmeden bunu kastediyoruz; zira kalbin hali, bu marifetten önce dünyayı sevmek, ona meyletmek ile ahiretten kaçmak ve onu az istemek idi! Bu marifet ile kalbin hali değişti. İradesi ve isteği tersine döndü. Sonra iradenin değişmesi, dünyayı atmak hususunda âzaların amellerinin değişmesini, ahiret amellerine yönelmeyi meyve olarak verir. (İhya-u Ulumi’d-din – İmam-ı Gazali – Tefekkür)

Murakabe- Muhasebe

“Hayatı yeniden doğru yörüngeye oturtabilmek için insaflı muhasebeler yapmaya ihtiyacımız var.” ( Açık Pencere, Gökhan Özcan )

Allah her şeyi murakabe etmektedir.”(Ahzab/52)

Humeyd et-Tavil, Süleyman b. Ali'ye 'Bana nasihat et' diye dilekte bulununca Süleyman ona 'Eğer tenha bir yerde Allah'a isyan ettiğinde O'nun seni gördüğüne inanıyorsan, büyük bir şeye cüret etmişsin! Eğer seni görmediğini sanmışsan, muhakkak kâfir olursun!' dedi.

Hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyin ardına düşme! (İsra/36)

Hz. Ebubekir şöyle dua etmiştir: 'Yârab! Bana hakkı hak olarak göster. Onun arkasında gitmeyi nasip eyle! Bana bâtılı bâtıl olarak göster. Ondan sakınmayı nasip eyle! Beni şüphede bırakma ki hevâ-i nefsime tabi olmayayım'.

O halde, murâkabe edenin birinci bakışı niyet ve hareketindeki bakışıdır. O hareketin Allah için mi, yoksa hevâ-i nefis için mi olduğunu tedkik etmesidir.

Murâkabenin ikinci bakışı, amele başladığında olan bakışıdır. Bu da ancak keyfiyetini tedkik etmekle olur ki Allah'ın ameldeki hakkını yerine getirsin. Onu tamamlamak hususundaki niyetini güzelleştirsin. Onun suretini kemâle erdirsin.

Durum bu olunca, kul ya ibadet veya masiyet veya mübah içerisinde olmaktan uzak olamaz. Öyleyse ibadet, ihlâs, ikmâl, edebe riayet etmek, ibadetleri âfetlerden korumak ile murâkabesi tamam olur. Eğer masiyet içindeyse murâkabesi tevbe, pişmanlık, günahtan çekinmek, hayâ ve düşünmekle iştigal etmekle olur.

Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve kişi yarın için ne (yapıp) göndermiş olduğuna baksın!” (Haşr/18)

İnsanların hesap vakti yaklaştı, fakat onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirmektedirler. Rablerinden kendilerine gelen her yeni ihtarı mutlaka eğlenerek dinlerler. Kalpleri eğlencededir.” (Enbiya/1-3)

Allah'ın gazabına, şiddetli cezasına hangi cesaretle kendini maruz bırakıyorsun? Yoksa sen Allah'ın kerem ve fazlına mı aldanıyorsun? Senin ibadetine ihtiyaç olmadığına mı kanıyorsun? O halde önemli işlerinde neden Allah'ın keremine yaslanmıyorsun?

Hasan Basrî 'Yoo, daima kendini kınayan nefse and içerim' (Kıyamet/2) ayetinin tefsirinde demiştir ki: "Mü'min bir kimse ancak nefsini kınayıp 'Bu konuşmamla neyi irade ettim? Yememle neyi kasdettim? İçmemle maksadım neydi?' diye hesaba çekmeden önce Allah ile mülâki olmaz. Facir bir kimse ise, nefsini kınamadan ileriye atılır(!)" (İhya-u Ulumi’d-din – İmam-ı Gazali – Murakabe- Muhasebe )

“Duymak için çok uğraşmamız gerekiyor; çünkü çok fazla müdahale var.

Hayatımızda durgunluğa ihtiyacımız var.

Eğer meşgulseniz, 24 saatiniz yoksa 12 saat ayırın. 12 saatiniz yoksa 3 saat ayırın.

Ama durgunlaşabileceğiniz bir zaman dilimini haftanızın parçası haline getirin.

Eğer bu da olmazsa konuşmadan bir yürüyüşe çıkın.

Telefonla uğraşmadan, birilerini aramadan …

Allah’tan ferahlık vermesini isteyin.

Bunu hayatınıza yerleştirin.

Herkes kendini muhasebe ettiği, sonra farkına vardığı o noktaya gelmelidir.

Hayatınızı, zamanınızı, boğazınızı ne dolduruyor?

İstekleriniz, umutlarınız neler?

Ne istiyorsunuz?” (Twitter.com/MuhyiddinSekur )

“Kırlangıç, yanlışlıkla bir odanın içine uçar.

Dönmeye başlar, girdiği açık pencereyi bulamaz.

Habire, içlerinden gökyüzünü gördüğü pencere camlarından geçmeye çalışır. Giderek kanatlarını daha telaşlı çırpar, tahta bir kaynana zırıltısı gibi sesler çıkarır – hani o sapından tutup çevirdiklerinizden.

Kuş cama inanmaz.

Kendisini gökyüzünde zanneder, ama uçamadığını keşfeder. Kanatlarını çırparak duraksar. Tekrar camlardan birine doğru bir hamle yapar; sanki bu sefer hızı sayesinde içine hapsolduğu ağı parçalayabilecekmişçesine. Oysa cama çarpar ve sersemler. Her hamleden sonra küçük tüylerden oluşan kuş biçimli kutu daha kötü sarsılır ve kalbi kanatlarından hızlı çarpmaya başlar. Gagasının altında bir damla kan belirir. Cama her vurduğunda bir damla daha oluşur.

Nihayet, son çılgınca savruluş sırasında bir mucize olur. Hedeflediği pencere camını şaşırır ve açık olandan geçer. Açık havada olduğunu hemen – daha kuyruğu çerçeveden çıkmadan – anlar. Bir cıvıltı çıkarır. Kısa, zor duyulan ama apaçık bir neşe cıvıltısı.”  John Berger / Kral (Açık Pencere, Gökhan Özcan )

“Camlara çarpa çarpa yaşayıp incinmek pahasına, o açık pencereyi aramak gerek!” (Açık Pencere, Gökhan Özcan )

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ