Yakup SELEN
Namaz ve Kıyam. Müslümanın iddiasının arkasında durduğunu, İnancının onu bir şeyler yapmaya zorladığının nişanesi. Sadece birey olarak değil cemaat olarak ta ayağa kalkmayı, dik durmayı, yan yana durmayı ifade ediyor kıyam.
Müslümanların bir tarağın dişleri gibi olduğunu gösteriyor. Genci, yaşlısı, zengini fakiri ayırt etmeksizin her birimizin konumunu hatırlatıyor.
Kıyam denince kıyamet aklıma geliyor. Diriliş yeniden. Hesap verme hesap sorma günü. O gün dik durabilmenin şartı bugün dik durmak diye düşünüyorum. Şartlar ne olursa olsun haktan yana olup olmadığımın sorgulanması kıyam.
Takva aklıma geliyor sonra. Şeaire saygılı olma. Hürmeten ayağa kalkma gibi. O yüzden mazeretim olmadıkça ayakta kalma, yapamıyorsam oturma ona da gücüm yetmezse bir şekilde Huzur’da olduğumun farkında olduğumu ifade etme.
“Sana bunu namazın mı emrediyor?” (Hud/87) diye Hz. Şuayb’a sorduklarında olduğu gibi kıyam etmek geliyor aklıma kıyam denince. Duruşumla kıyam etmek, hareketlerimle kıyam etmek, konuşmamla, susmamla, cephede veya işte, sokakta veya evde kıyam etmek. Doğrulmak silkelenmek.
Ağaçlara baktığında kaç kişi ağaçların göğe doğru değil, yere doğru da büyüdüğünü hayal eder. Halbuki eski dünyada, eski çağlarda, insanlar "hayat ağacı" çizimlerinde hem yeraltına hem de yer üstüne dallanan bir imge resmederler. Hakikatte de ağaç, gövdesinden çift yönlü olarak hem yerçekimine yandaş hem de yer çekimine karşıdır. Dolayısıyla ağacı, kendi yaratıcısına dua etmek için ellerini açan dallarıyla düşünebiliriz, veyahut hayatın gerçekliğine tutunmak için toprağa köklerini salarak tırnaklarıyla tutunan bir kul olarak da hayal edebiliriz. İşte ağaç hakikatte hem ayağa kalkar hem baş kaldırır. Kıyama gelmek, insanın hem içeri hem de dışarı doğru ellerini açması ve elleriyle tutunması, yaşama hem kendi üzerinden tutunması hem de yaşamı asla yenemeyeceğini bilmesi ve onu olduğu gibi, doğal olarak kabul etmesidir. Kıyam, kendini dışarıdan ve bir sentez olarak dışarıyı kendinden görmek ve bunların farkında olmaktır. Kendi kısıtlarını bilen birinin, yaşam karşısında bir anlamda bir kulun dışarıdan kendini, kendi küçüklüğünü görmesi, ama aynı zamanda kocaman yaşamda boyuna posuna bakmadan küçüklüğünü dert etmeden cesurca var olabilecek kadar da kendine inanmasıdır. (Https://eksisozluk.com/entry/43775747)
Sözlükte “doğrulmak, ayakta durmak; yönelmek”, manasına gelen kıyâm, fıkıhta terim olarak namazda iftitah tekbiri ve her rek‘atta Kur’an’dan okunması gereken asgari miktarı okuma süresince ayakta durmayı ifade eder. Bu ayakta duruş şekil olarak namazı oluşturan fiillerden biri olduğu için namazın rükünleri arasında yer alır.
Namaz, Allah’a saygı ve bağlılığı simgeleyen belli davranışlardan oluşur; bunlardan biri de “Allah’ın huzurunda ayakta duruş” anlamını taşıyan kıyamdır. Kur’an’da “namazın dosdoğru kılınması” mânasında kullanılan “ikāme” kıyamla aynı kökten geldiği gibi kıyam ve bu kökten türeyen diğer kelimeler birçok âyette namaza ve namaz kılarken Allah’ın huzurunda O’na bir saygı ve itaat göstergesi olarak ayakta duruşa işaret eder (el-Bakara 2/238; Âl-i İmrân 3/39, 191; el-Hac 22/36; el-Furkān 25/64; ez-Zümer 39/9; el-Müddessir 74/2).
Namazda iftitah tekbirinin ayakta alınması ve kıraatin ayakta yapılması esastır. Kıyamın süresi de kural olarak bu iki rüknün yerine gelmesini sağlayacak süre kadardır. Kıyam sözlük ve örfteki anlamıyla ayakta ve dik durmak demek olduğundan fakihler kıyamın şeklini tanımlarken omurga kemiğinin dik tutulması, rükûda sayılmayacak derecede dik durulması veya eller uzatıldığında dize ulaşmaması gibi ölçülerden söz etmişlerdir.
Hadislerde de ruhsat verildiği gibi (Buhârî, “Taḳṣîrü’ṣ-ṣalât”, 18-20; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 175) herhangi bir haklı mazeret ve özrü sebebiyle ayakta namaz kılamayan kimse oturarak namaz kılar. Bu oturma o kişi için hükmen kıyam yerine geçer.
İftitah tekbiri alacak kadar dahi olsa ayakta durmaya gücü yeten kimse namaza ayakta başlar. Bir süre ayakta kalmaya gücü yeten kimse de gücünün yettiği kadar kıyamda durduktan sonra namazının kalan kısımlarını oturarak tamamlar. Aynı şekilde fakihlerin çoğunluğu, bir şeye dayanarak da olsa ayakta namaz kılabilen kimsenin farz namazları oturarak kılmasını câiz görmezken Mâlikî fakihleri câiz görürler. Şâfiîler de bütün kıyam boyunca dayanmaya ihtiyaç duyan kimsenin namazını oturarak kılmasını câiz görür. (Https://islamansiklopedisi.org.tr/kiyam)