Gazi ÇOBAN
“subhâne Rabbiye’l-a’lâ makamı”
İnsanın hikayesi, “secde” ile başlıyor. Daha doğrusu, tüm mahlukatın hikayesi…Zerreden kürreye her bir mahluk, secde makamında yaratılmakta, yani “itaat makamı”ında. Nâs ve cânn müstesna hiçbir mahluk için “düşmek” yok bu makamdan... Melâike, nebatat, hayvanat ve cemadat, soyut-somut; her bir eri, daimen secde makamında durur. Düşmeyi yalnızca nâs ve cânn ihtiyar edebiliyor. İlk hikayemiz, düşebilmeyi, halife kılınmaya/muhatap alınmaya değer bir teşrif ni’meti olarak da anlatır bize. Düşebilmesiydik, düşmeye istidat verilmeseydi, hilafet makamının adayları kılınmazdık. Ubudiyet; nefsi, secde makamında tutma cehdinden ibaret sanki. Bir cehd-u gayretle, düşe-kalka yürüsek de “dönün” emrine kadar alnını secde makamında tutanlar, felaha erdirilecekler.
Kulu ne düşürür? İlk hikayemiz, ilk düşmeyi “kibr” illetine bağlıyor; İblis’in kibri. Kalbin sakladığı her bir sır, kibrin test edildiği bir ortamda ayan oluveriyor. Zahiri mü’min olan İblis, kibr imtihanı karşısında kalbindeki küfrü daha fazla saklayamadı. Taatten ayrıldı, dudak büktü ve düştü;
“ihbıt minha!-düş oradan!” Araf-13
Secde; etkili bir ayraç... İtaatkâr ile şâkiyi bir çırpıda ayırıveriyor. Nefsi secdede tutanın Cenab-ı Hakk olduğunu göz ardı edip, mahareti kendinde zanneden her müstekbirin kaderidir; secdeden kovulmak. Bu noktada akl-ı selim, her bir emr-i ilahinin, hakikatte secdeye davet olduğuna vakıf olmalıdır. Dolayısıyla itaatsizliğin de secdeden ictinab olduğuna…Ceddimiz Hz. Âdem as ın emre muhalefeti, kibrden kaynaklanmadığı gibi, süratle tevbeye yönelmesiyle Rahman Teala kendisini secde makamından kovmadı, cennetten çıkış mukadderdi, zira makbul bir tevbeden sonra vaki oldu (bkz bakara 37-38);
“zalemna enfusena”.. Nefsi kınamak; kibre teşne nefsin en kıymetli devası.
“Bizim âyetlerimize ancak öyle kimseler imân eder ki, onlar ile kendilerine ayetlerle nasihat verildiği zaman secde ediciler olarak yüzüstü (yere) kapanırlar ve Rabblerini hamd ile tesbih ederler. Ve onlar kibirlik taslamazlar.” Secde-15
Vahy ile kendilerine nasihat edilen mü’minler, “harrû succeden” bayılan bir insanın yere düşmesi gibi secdeye kapanırlar; çünkü bu anda başını yukarda tutanlar, kibrden kalbi kurtlanmışlardan başkası değil. Mü’minler, levh-i mahfuzda isimlerinin “müstekbirler” arasında yazılmasından son derece endişe içindedirler.
Başta namaz olmak üzere, emr-i ilahiden nefsini uzak tutanlara bakınız, altından kibr kokusunu rahatlıkla alırsınız. Bi’set-i Rasulillah sas ın ilk yıllarında davete muhatab Kureyş liderlerinin, namaz hakkındaki yorumlarını hatırlayalım:
“Başı, mabadinden aşağıda tutan bir ameli hazmedemem.”
“subhâne Rabbiye-l a’lâ makamı”ında kul, Rabb Teâlâ’yı tüm noksanlıklardan tenzih ederken, O’nu El-A’lâ ismiyle zikrediyor, şu emr-i ilahiye ittibaen:
“Tesbih et Rabbinin a'lâ ismine! ”.. A’la suresi 87/1 ayeti nâzil olunca, Hz Nebi as,
“Bu âyeti secdelerinizde tesbih olarak okuyun” buyurmuştur. (Müsned, VI, 35, 94, 115; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 147)
O cc, El-Aliyy dir, El-Müteal dir; izzet, şeref, şan, hükümranlık, yükseklik ve yücelik sahibi olmak bakımından tek malik O’ dur.
Bu zikr, tam da secde makamında, sacid kullara bir ikram olarak iner. Nefse ne olduğunu, kimin huzurunda olduğunu ta’lim etmek üzere... Başını kaldırıp kıyama durduğunda, başkasına secde etmemek için, nefsin fahşa ve münkere davetine reddiye sunmak için...
Kuluna, “Rabbim” kelimesiyle kendisine izafe etmeyi lütfeden Rabb’in ikramı için hamd-u senalar olsun.!
…
“İktirab makamı”
“Ve’scüd ve’kterib”
“Hayır hayır! Ona itaat etme! Ve secde et ve yaklaş!” Alak-19
Ey Nebi as!.. O’na, seni namazdan alıkoymaya çalışan Ebu Cehil’e itaat etme!.O’nun tehdid ve saldırganlığını bize bırak!. Biz, O’nu ve yaranını Zebanilere teslim edeceğiz! Sen aldırma, endişelenme! Secde et, yaklaş; yakınlaşmak için secde et!.
Bi’set-i Nebi as ın ilk yıllarında pratikte gözle görülen ilk amel, namaz idi. Müşrikler namazı engellemeyi, daveti söndürmede mühim bir yol olarak gördüler. Secdeye davet eden ayet-i kerime de, mü’minlere sekine, müşriklere şiddetli bir tehdidle nazil oldu. Bu; mü’minleri taatten alıkoymaya cür’et eden her zalim için geçerlidir. Yeter ki mü’minler, isyan davetine muhalefet etsinler, secde ile Rabb-i Kerim’e yaklaşmayı kasdetsinler. Secde, isyan davetine reddiye verilmekle kıymet ve anlam kazanır, sacidi Rabb’ine yaklaştırır. Secde ile;
“Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.” (Hadid-4) deki beraberliğe, “Biz ona şahdamarından daha yakınız.” (Kaf-6) daki yakınlığa ulaşıyoruz.
Rasulullah (sav) buyurdu ki:
“Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur; öyleyse (secdede) duayı çok yapın!” (Müslim, “Ṣalât”, 215; Nesâî, “Daʿavât”, 118, Ebu Davud, salat 152 )
Hakikatte kul, Allah T. ya yakındır; şekva ve gaflet, bu hakikati unutturur; secde, hatırlatır, şuurunu açar. Hz. Aişe validemizin ifadesiyle, Rasulullah sav, bazen elli ayetin tilavetine denk secdede kalırdı. Orası, alnın ulaştığı noktadan daha fazlasıydı. Duamızı, şükrümüzü, hamdımızı, istiaze ve kulluğumuzu dile getirdiğimiz mi’rac makamı... Namazın bir rüknü iken, onun dışına taşıyabildiğimiz namütenahi bir imkân… Kulluğu yalnızca Cenab-ı Hakk’a arz ettiğimizin mümtaz bir delili. Kalb daraldığında Rabbimiz bizi bu makama davet ediyor:
“Andolsun ki, biliyoruz, söyledikleri şeyden dolayı senin göğsün muhakkak ki, darlaşıyor. Sen hemen Rabbine hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol! Ve sana ölüm gelinceye değin Rabbine ibadet et.” Hicr-97-99
O’ndan başka melce’ bilmeyiz. Dert de deva da Malik-ü’l Mülk cc ün katından, bu; akl-ı selimin idrakidir.
Elhakk; Rabb t. bize nefsimizden daha yakın, istesek de ayrılamayız. Ayrılık “gaflet”in baygınlığındaki şuur kaybından dolayı… secde, kanın beyne hücumu gibi şuuru açmakta, fark edemediğimiz yakınlığı ruhumuzda sonuna dek hissedebileceğimiz müstesna bir makam…
Ehl-i suffe’den olan Ebû Firâs Rebîa İbni Ka’b el-Eslemî (ra) rivayet ediyor:
“Rasûlullah (sav) ile birlikte gecelerdim. Abdest suyunu ve öteki ihtiyaçlarını ona getirirdim. Buna karşılık bir keresinde bana:
- “Dile (benden ne dilersen)” buyurdu. Ben:
- Cennette seninle beraber olmayı isterim, dedim. Peygamber (sav):
- “Başka bir şey istemez misin?” buyurdu. Ben:
- Benim dileğim bundan ibarettir, dedim. Peygamber (sav):
- “Öyleyse çok namaz kılıp secde ederek, kendin için bana yardımcı ol!” buyurdu. (Müslim, Salât 226. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 22; Nesâî, Tatbîk 79)
“Sana senden yakınken,
Senin yaklaşmandan hoşnud...”
…
“Haydi! Allah için secdeye kapanın ve O'na kulluk edin!” Necm 53/62
Allah’a cc kulluk etmek istiyorsanız, secde edin! Secde edebiliyorsanız, huzura kabul edildiğinize işaret…Hamd edin! Secdeye güç yetiremeyenlerden kılmadığı için (kalem 68/42-43). Alınlarınızda secdeden izlerle mahşere davet edildiğiniz için hamd edin (fetih 48/29) …
“El hamdü lillahi rabbil alemin-Hamd, O Rabbiâlemîn’e…” Fatiha 1/2