Namazda Kıraat - rahle.org

Namazda Kıraat - rahle.org

Namazda Kıraat


Facebookta Paylaş
Tweetle

M. Murat BAYRAK

Geleneklere uyarak başlamalı söze: önce tarif gerek. Tarif de kaynaktan olmalı, keyfe göre olmamalı. İslam Ansiklopedisi kıraat maddesinden:

“Sözlükte “okumak” anlamına gelen ve Kur’an kelimesiyle kök birliğine sahip bulunan kırâat kelimesi, dinî ilimlerin değişik dallarında farklı terim anlamları kazanmış olsa bile genelde “Kur’an okuma” mânasında kullanılır. Bu yönüyle kıraat tilâvet ile eşanlamlıdır. Fıkıhta kıraat kelimesi, sözlükte ve dinî terminolojideki yaygın anlamlarıyla sıkça kullanılmasının yanı sıra namazda kıyamda iken onun bir rüknü (farz) olarak yerine getirilmesi gereken Kur’an okumayı ifade eden özel bir terim olmuştur.

Kur’an’da ibadet ve tefekkür amacıyla Kur’an okumayı konu alan çeşitli hüküm ve teşvikler yer alsa da (el-A‘râf 7/204; en-Nahl 16/98; el-İsrâ 17/45, 82, 106; Muhammed 47/24; el-Kamer 54/17; el-İnşikāk 84/21; el-Alak 96/1, 3) gece ibadetinden söz eden âyette (el-Müzzemmil 73/20) iki defa geçen, “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun” âyetinin dolaylı atfı dışında namazda Kur’an okunmasını açıkça bildiren bir ifade bulunmaz. İbadetlerin ifasına ilişkin ayrıntılar Hz. Peygamber’in fiilî sünnetiyle belirlenmiş ve sonraki nesillere dinî hayatın canlı bir parçası olarak intikal ettirilmiş olduğundan namazda Kur’an okuma şartı Resûl-i Ekrem’in sözlü ve fiilî sünnetine dayanır. Fakihlerin bu konudaki farklı görüşleri kendilerine ulaşan rivayetlerin değerlendirilmesi ve yorumlanması sonucu ortaya çıkmıştır.

Kıraat namazı oluşturan ana unsurlardan biri olup iki rek‘atlı farz namazların, sünnet ve nâfile namazlarla vitir namazının her rek‘atında farzdır. Fıkıh mezhepleri bu konuda görüş birliği içindedir….

Namazda kıraat açıktan (cehrî) ve gizli (hafî) olmak üzere iki şekilde yapılır…. Açıktan kıraat başkalarının duyacağı bir sesle okumaktır. Hanefî mezhebinde kıraati açıktan okumanın en alt sınırı olarak imamın arkasındaki ilk safın duyabileceği ölçü belirlenmiştir. Gizli okumanın en alt sınırı dilin hareket etmesi, en üst sınırı ise sadece okuyanın kendisinin duymasıdır. Mâlikîler birinci, diğer mezhepler ise ikinci ölçüyü esas alırlar. Dil de hareket ettirilmeden kıraatin içinden ve sessiz okuma, zihninden tekrar etme şeklinde yapılması sözlükte de kıraat olarak adlandırılmadığından yeterli sayılmaz.” (https://islamansiklopedisi.org.tr/kiraat--namaz namazda kıraatin fıkhi hükümleri için ayrıca bkz.: https://www.islamveihsan.com/namazda-kiraat-farz-mi.html#_ftn1)

Namazda Kur’an’ı Tertil ile Okumak

Tertil, bir şeyi güzel, düzgün ve tertip ile kusursuz bir şekilde açık açık, hakkını vererek açıklamaktır… Sözü de öyle tane tane, yavaş yavaş, ara vererek ve güzel sıralama ve ifadeyle söylemeye de “tertil-i kelam” derler. Kur'an'ın tertili de böyle her harfinin, edasının, tertibinin, manasının hakkını doyura doyura vererek okunmasıdır.

Bir söz aslında ne kadar güzel olursa olsun gereği gibi güzel okunmayınca güzelliği kalmaz. Güzel okumasını bilmeyenler güzel sözleri berbat ederler. Sözün tertil ile güzel söylenmesi ve okunması ise sade ses güzelliği ile gelişi güzel eze büze şarkı gibi okumak, saz teli gibi sade ses üzerinde yürümek kabilinden bir musıki işi değildir. Kelimelerin dizilişinin mana ile uyum sağlaması ve dilin fesahat ve belağatı hakkıyla gözetilerek ruhi ve manevi bir uygunlukla, yerine göre şiddetli, yerine göre yumuşak, yerine göre uzun, yerine göre kısa okuma, yerine göre ğunne, yerine göre izhar, yerine göre ihfa, yerine göre iklab, yerine göre vasıl, yerine göre sekit veya vakıf; kısacası bütün maksat, manayı duymak ve mümkün olduğu kadar duyurmak olmak üzere tecvid ile okuma işidir. Bunun için Kur'an okurken tertil ve tecvid gerekir. Tecvid de kaf çatlatmak derdiyle, çatlatmaktaki manayı kaybetmek değildir... (Hak Dini, Kuran Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, 73/Müzzemmil/4. Ayetin tefsiri)

Namaz: yolculukta bir dinlence

Gönül gönül yürünen yolda her türlü hal olur elbet. Yağmur olur, kar olur; güneş olur, yel olur; açlık olur, susuzluk olur; mükellef sofralar olur, tuz-ekmeğe talim olur... bu yolda karşılaşılan her hal ya bir eksiğimizi telafi eder ya da bir güzelliğimizi kemale çıkarır.

“Ben yürürüm yane yane

Aşk boyadı beni kane

Ne akilem, ne divane

Gel gör beni aşk neyledi” (Dinlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=7jR1JWQwqNo&list=LL&index=34 )

Demekten bile haya eden bu gönül yolcularının, yorulduklarında dinlenecekleri, acıktıklarında doyacakları, susadıklarında kanacakları, sevindiklerinde gülecekleri bir konaktır, namaz. Çin diyarından çıkıp Avrupa ellerine kıymetli ipekler götüren ipek yolu kervanlarının duraklarından daha önemlidir; bu konaklar. Yolun bütün telaş ve debdebesinden azade olup, korunaklı bir handa dinlenmek gibidir.

İnsan gönlü halden hale sürekli değiştiği içindir ki, günde 5 konak lütfedilmiştir.

Bir gönül durağıdır, namaz, elbet; ruhen konuk olunur. Ve kalb, beden ile ruh arasında taşır, manevi ikramları. İster cemaatle ister tek başına kılınsın; her Müslüman namazını kendi gönlüyle ve kendiyle başbaşa kalarak kılar. Bundandır ki her durakta -yani her namazda- ikramlar, kişiye özel olarak hazırlanır ve sunulur.

Ve yine bundandır ki Cenab-ı Peygamber Efendimiz (sav), “gözümün nuru namaz” diyerek namazla olan gönül bağına dair bir sırrın ucundan bir ışığı bize lütfetmişlerdir.

Namazda Kıraat – Allah cc ile konuşma

Bu gönül duraklarının en önemli özelliği, Allah cc ile kul arasında özel konuşma imkânı sunmasıdır. Başka bir deyişle namaz kılan kimse, Allah ile konuşuyor demektir.

Asıl olarak her an ve her yerde Allah ile konuşulabilir; Allah teala bu tür bir çağrıya zaman ve mekândan münezzeh olarak anında icabet eder. Ancak kulun bu çağrıyı yapabilmesi ve gönül gönül hissedebilmesi, bu alemin kayıtlarıyla mukayyed olduğundan her zaman kolay olmaz.

Namaz, hem 5 vakit ile muayyen vakitleri, hem abdest, temizlik vb ile hazırlığı ve hem de mescit, cami, seccade, kıble vb ile mekânı ile kulu bu konuşma için derleyip toplar ve gerekli ruhi/kalbi kapıları açarak hazır eder. Böylece “Allahım” diye başlayacak “kulum” diye sürecek ve içi kulun gönlünce dolacak özel konuşma başlar.

Bunu Sevgili Peygamberimiz (s.) bir hadisinde şöyle anlatmaktadır: Allahü Teâlâ şöyle buyurur:

Namazı kulumla kendi aramda ikiye taksim ettim, yarısı benim, yarısı da kulum içindir. Kulum için istediği vardır. Sevgili Peygamberimiz (s.) şöyle devam etti: Kul, “Elhamdü lillahi Rabbil âlemîn” (Hamd âlemlerin Rabbisi olan Allah’a mahsustur) deyince Allahü Teâlâ: “kulum bana hamdetti” der. Kul: “Errahmanirrahîm” (Allah Rahman ve Rahîmdir, kullarına çok merhametlidir) deyince Allah (c.c.): “Kulum bana sena etti, beni övdü” der. Kul: “Mâliki yevmiddîn” (O, kıyamet gününün yegâne tek sahibi ve hâkimidir) deyince Allah: “Kulum beni ululadı” der. Kul: “İyyâke na’büdü ve iyyâke nestîn” (Ancak sana ibadet ve kulluk eder ve ancak senden yardım dileriz) deyince Allah Teâlâ: “İşte bu, kulumla benim aramdadır, kulum için istediği vardır” buyurur. Kul: “İhdinassırâtal müstekıym. Sırâtallezîne en’amte aleyhim ğayril mağdûbi aleyhim veleddaallîn.” (Bizi doğru yola, kendilerine ikram ve ihsan ettiklerinin yoluna ilet; gazaba uğramışların ve sapıtmışların yollarına değil.” deyince Allahü Teâlâ: “Bunlar da kulum içindir. Kulum için ne isterse o vardır” buyurur. (https://play.google.com/books/reader?id=Eps_EAAAQBAJ&pg=GBS.PA94 nakil kaynağı: Müslim K.Salât bab 11 H No: 590)

Kıraat – Şekil Boyutu

Bu dünya, cisimlerin ve bu cisimler etrafında oluşan fiillerin, sıfatların dünyasıdır. Her şey, 5 duyu organı ile algılanır ve tariflenir.

Şekiller -yani cisimler, fiiller sıfatlar vb-, birer zarftır ve kendilerine yüklenen mazrufu taşır ve muhafaza ederler. Mesela bir gül, rengi, şekli ve kokusuyla sevdanın zarfıdır ve sevdayı taşır/iletir/hatırlatır. Benzer şekilde mezar, ölümün zarfıdır ve ölümle ilgili hakikatleri zikreder.

Gönül yolculuğunda bir durak olarak tariflediğimiz namaz da bundan hali değildir elbet. Namazında öncesinde, içinde ve ahirinde gerçekleştirilmesi istenen bir takım şekil şartları vardır. Bu şartlar, minimum seviyede gerçekleştirildiğinde namaz -en yalın haliyle- vücut bulmuş olur.

Yazımızın konusu olan kıraatle ilgili de aynı kural geçerli: namazın başında tekbir ve sonunda selam arasında namazda olunan süre boyunca kıraat hiç kesilmez. Uzun süreli ve ihtiyaca binaen olmayan bir kıraat boşluğu, sehiv secdesini gerektirir. (Kıyamda okunan Fatiha, sureler ve tahiyyat dışındaki tesbihat, tekbirat, salevat vb okumalara namazın bir rüknü olan kıraat denmez. Yani fıkhen bu okumalar kıraat rüknüne dahil değildir. Ancak yapılan işlem bir kıraattir.)

Namazda kıyam rüknü ifa edilirken kıraat rüknü de ifa edilir. İlk rekâtta Sübhaneke okunur; sonrasına Fatiha süresi kıraat edilir. Sonrasında Kuran-ı Kerimden bir miktar okunur.

Fatiha suresi, her namazın her rekatında okunması vacip olarak ifa edilir. Bu haliyle namazda kıraatin ana eksenini oluşturur.

Kıraat- Akıl Boyutu

Kıraat, temelde dilin iradeye bağlı bir eylemidir. Akıllı ve konuşan bir insanın ağzından düşüncenin bir eseri olarak kelimelerin yerli yerince sese dönüşerek çıkmasıdır.  Aynı zamanda kıraat, kâinat kitabının düşünce/tefekkür suretiyle okunmasıdır. (Daha geniş bilgi için bkz: Kuranda Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kıraet-Tilavet-Tertil maddesi)

Namazda kıraat, bilinçli bir eylem olarak karşımıza çıkar: okuyacak, ne okuduğunu bilecek, bildiğini de kendi derinliğince tefekkür edecek.

“Ağzından çıkanı kulağın duysun” sözü gereği, okuduğunu kendi duyabilecek bir sesle okuması, şekil olarak gereklidir. Ancak bu şekil şartı, çok önemli bir işlev icra eder: kıraat olunan şeyler -yani Kuran ayetleri-, hem ağızdan hem kulaktan akla doğru uzanır ve akletme melekesini harekete geçirir. Bu sayede zikretme hali de başlamış olur.

Esasen, namaz kılan kulun icra etmesi beklenen işlem, zikretmektir. Bu kitabımızda açıkça ilan edilir: “Hakikaten benim ben Allah, benden başka ilâh yok. Onun için bana ibadet et ve zikrim için namaz kıl.” (20/Taha/14.)

Zikretmek, adını anmak, yad etmek, hatırlamak, hatırda tutmak vb en geniş anlamlarıyla bu ayette namaz kılmanın amacı olarak beyan edilir. Namaz, külli bir zikir eylemi olarak hayatımızda yer alır. Başka bir ifadeyle namaz ehli, zikir ehlidir; çok namaz kılan çok zikretmektedir.

 

Kıraat – Gönül Boyutu

“Mekteb-i irfandan aldık ders-i aşkı tıfl iken” diyen gönül erlerine gelince, onlar için namazda kıraat; sevgilinin sözleriyle sevgiliyi yad etmektir. Sevgilisinin şiirlerini okumakla mest olan bir aşık hissiyatı içindedirler.

Bu halin küçücük bir lem’asını Cenab-ı Peygamber efendimiz sav bir hadislerinde -mahrem olmayan sırrın ifşası kabilinden- beyan ile lütfetmişlerdir:

“…Sonra buyurdu ki: Her biriniz namazına durduğu vakit şüphesiz Rabbi ile münâcât eder. Rabbi kendisiyle kıblesi arasındadır…” (Buhari, kitabussalat, hadis no: 262. http://www.muhaddis.org/ )

Sevenin ne haddine, kendi sözlerini söylesin... kendi mi kalmıştır ki sözü kalmış olsun... bundandır, ancak sevdiğinin sözlerini mırıldanır. Gönlünde uzanan ummanlar, birer Kuran ayeti olup, dilinden dökülür.

Namaz, gönül boyutuyla damlanın denize düştüğü ve deniz olduğu bir hale imkan sağlar. Bütün namaz kılanlar birlikte, -her biri bir damla- ilahi rahmet denizine katılırlar.

Hem, namazın kendisi için ve O’nun (cc) emriyle kılındığı Mahbub-u Hak da istemez; arada ğayrısının kelamının kıraat edilmesini. İster ki sadece kendi sözleri ve sevgilisinin (Habibullah sıfatıyla muttasıf Hz Muhammed Mustafa sav işaret olunmuş. ) sözleri olsun, namazda.

Damla kalmasın, sadece derya kalsın. Damlaların derya ile bir olduğu gönül iklimlerinde başka güzellikler de görülür. Bunlardan bir tanesini Cenab-ı Peygamber Efendimiz bizimle paylaşmışlar:

Ebu Hureyre şöyle demiştir: (Bir gün) Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Siz, benim kıblem (yalnız) şurasıdır (ve namazda önümden başka bir yeri görmem) mi sanıyorsunuz? Allâh'a kasem ederim ki, sizin ne huşûunuz bana gizli kalıyor ne de rükûunuz. (Kasem ederim ki,) sizi arkamdan(da) görüyorum. (Buhari, kitabussalat, hadis no: 265. http://www.muhaddis.org/ )

Namaz bitip de herkes yoluna gittiğinde, her damla deryadan ayrılır ancak namaza gelen damla değildir o. Yeni bir damladır, başka halleri almış, yola öylece çıkmıştır.

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ