Hayat bir nehir gibi akıyor sonbaharın düşlerinden…
Yalnızlık almış başını giden bir kervan;
Kimi zaman ıssız çöllerde bir kum tanesi,
Bir yaprak düşüyor dalından yeniye gülümseyerek…
El uzanır kalbin içindeki göğün derinliklerine,
Göz göze gelinir ayazlı bir sonbahar akşamı,
Düşler saklı kalmış bir kentin birer hazineleri,
Bir yaprak düşüyor dalından yeniye gülümseyerek…
Suskunluk bir güvercinin göğe açılan kanatlarında,
Her çırpınış göğü delip geçen bir mızrak,
Özgürlüğü sırtlanmış gidiyor bir çocuk,
Bir yaprak düşüyor dalından yeniye gülümseyerek…
Harflere güvenim kalmadı yaşamın soluğunda;
Sert bir rüzgâr esiyor yaşlı bir adam etrafa bakınırken,
Göğün derinlikleri hayata akıyor sisli gülümsemeleriyle,
Avuç avuç topluyorum yaşama dair son nefesleri.
Rüzgâr sürüklerken bulutları, güneş hüznü andırıyor,
Tabiat ise olduğundan hızlı akıyor,
İnsanlar düşünceden sıyrılmış bir kaba sığınmış gibi;
Uzaklaşıyorlar zihin koridorlarından…
Ne sığındıkları görkemli bir geçmişleri var,
Ne de zenginleştirdikleri bir baharları var…
Sayısız kelimeler sayısız şekle bürünüyor,
İnsanların gözünde…
Hayat düşüyor sonbaharın düşlerinden…
Bir damla yağmur kalıyor kalplerin oluğuna,
Sessizce doluyor iyi niyet taşarcasına.
Yusuf ER