Y.Emre KIRMIZILI
C. Konu Başlıkları:
Bir önceki sayımızda siyasetle ilgili hadis uydurulan konulara, kaldığımız yerden devam edelim…
8. Kur’an’ın Mahlûk Olup Olmaması Hakkında:
Bu konu, İslam tarihinin ilk dönemlerinde devlet makamlarınca dahi tartışılmış ve zaman zaman siyasetin ana gündemi olmuştur. O kadar ki, sırf bu mesele yüzünden, iktidar sahipleri kendi inanç ve düşüncelerini tebaasına zorla kabul ettirmeye çalışmışlar, bunun akabinde pek çok âlime ağır işkenceler uygulanmış, bir kısmı öldürülmüştür.¹
Hadis tarihinde, “Mihne Olayları” olarak bilinen bu senelerde -Abbasî halifelerinden; Me’mun (809-813), Mu’tasım (813-833) ve Vasık (833-848) dönemleri boyunca- mevcut yönetimin iddiası: “Kur’an muhdes ve mahlûktur” olmuş ve bu yönde siyaset gütmüşlerdir. Buna mukabil, ehl-i hadisi desteklemek adına, bir kısım kimseler aşağıdaki hadisi uydurmuşlardır…
Örnek-32: “Kur’an Allah kelamıdır, mahlûk değildir. Kim bunun aksini söylerse kâfir olur.”
İbn Kayyım’ın da belirttiği gibi bu yöndeki tüm hadisler uydurmadır.² Günümüzde bu mesele kısmen kabuk değiştirerek yerini, Kur’an’ın tarihselliği ve hükümlerinin geçerli olup olmaması yönündeki tartışmalara bırakmıştır. Bizce bütün bu olanların temel sebebi, ehl-i sünnetin yolundan sapma neticesinde oluşmaktadır. En iyisini Allah bilir.³
9. İmanın Artması ve Amelin İmandan Olup Olmaması Hakkında:
Bu konu hakkındaki hadisler, tıpkı Kur’an’ın mahlûk olup olmaması meselesindeki gibi, bir dönem devlet erkânınca tartışılmış ve en çok da Mürcie ve Şiâ tarafından halk arasında yaygınlık kazanan uydurma hadislerdendir.⁴ Aşağıdaki örnekler böyledir...
Örnek-33: “İman artmaz ve eksilmez.”
Bu hadisin sebeb-i vürudu’nda (söylenme gerekçesinde) güya Sakifli kabilelerden birinin Hz. Peygambere ziyareti ve iman hakkında sorular sorduğu, Resulullah’ın (sa) da bu şekilde cevap verdiği iddia edilmiştir. Tabii tümü de yalandır…
Örnek-34: “Bir kimse üç şeyi ayıramazsa cemaatten nasibi yoktur: Ameli imandan, rızkı amelden, ölümü hastalıktan.”
Örnek-35: “İman söz ve ameldir, çoğalır ve azalır. Kim bunun aksini söylerse yalancıdır.”
Şevkanî ve başkaları bu ve benzeri birçok hadisin batıl (geçersiz sözlerden) olduğunu zikretmektedir.⁵
Örnek-36: “İman; kalple bilmek, dille söylemek ve erkân ile (bedenle) amel etmektir.”
Bu söz hakkında, hadis âlimlerinin önde gelenlerinden Seganî, Sehavî, İbn Cevzî ve Ali el-Kârî uydurma olduğuna hükmetmiş, Darekutnî ise ravîlerden birinden -Şiî olan Ebu Salt’tan- çalındığını ve hadisin geçerli olmadığını ifade etmiştir.⁶ Rudanî’deki bilgilere göre; ravilerden Ebu Salt, mutaassıb bir Şiî’dir ve hadisleri münker’dir. Onun za’fı hakkında münekkid imamların ittifakı vardır.⁷ Bununla birlikte hadisi, İbn Mace ve Beyhakî rivayet etmişlerdir.
Abdulfettah Ebu Gudde, hadisin İbn Mace’de yer almasında şaşılacak bir durum olmadığını, zira Kütüb-i Sitte yazarlarından İbn Mace’nin Sünen’inde 30’dan fazla uydurma hadis bulunduğunu ifade etmiştir.⁸
Taberanî’deki rivayete göre ise; bu sözün aslının Hz. Ali’ye ait olduğu anlaşılmaktadır. Doğrusunu Allah bilir.
Örnek-37: “Amelsiz iman, imansız amel kabul olunmaz.”
Bunu Taberanî rivayet etmiş; ancak Heysemî’nin bildirdiğine göre, ravilerinden Said b. Zekeriye hakkında ihtilaf vardır.⁹ Nitekim Ahmed b. Hanbel, onun hakkında “hadis sahibi biri değildir.” (kendisinden hadis yazılmaz) şeklinde bahsetmiştir.
Örnek-38: “İmanla birlikte hiçbir günah zarar veremez.”
Bu sözün, dönemin siyasî iktidarını aklamak, onların yaptığı bir takım yanlışlıkları (zulüm ve haksızlıkları) örtbas edebilmek adına Mürcie tarafından uydurulduğu düşünülmektedir.¹⁰ Zira hadisten anlaşıldığına göre; kul, günah işlediğinde bu onda bir eksiklik-zaaf meydana getirmez, böylece yönetici-vali olarak atanan bir kimsenin yaptığı hatalar, yanlışlıklar ve cürümler sebebiyle ona dokunmak veya kınamak da doğru olmaz!
Allah bizleri hidayetinden ayırmasın; tabii bu durum asla kabul edilebilir bir şey değildir. İşin gerçeği; Allah’ın hududları ve şeriatını (sınırlarını ve hükümlerini) gözetmeyen bir yönetim biçimini benimsemek yahut buna seyirci kalmak dahi, imanı zararsız bırakmayacak kadar büyük bir suçtur. Allah doğrusunu daha iyi bilir.
10. İlmin Değeri Hakkında:
Bu başlık altında zikredilen hadislerin, Abbasîlerin devlet eliyle başlattıkları “yabancı kültürlerden çeviri” hareketinin bir sonucu olarak uydurulduğunu düşünüyoruz. Zira Müslümanlar o döneme kadar seleflerinin akide ve anlayışlarına -Kur’an ve Sünnet çizgisine- sıkı sıkıya bağlı iken,¹¹ ilerleyen senelerde, fetihler sonucu karşılaştıkları değişik kültür ve inançların da merak ve tesirinde kalmışlardı. Böylece ilmin sınırlarını genişleterek çeviri hareketine ve bu işle memur olanlara açıktan -dinî yoldan- destek verilmeye başlanmıştır.
İşte tam bu noktada, bir takım siyasî menfaat ve gerekçelerle hadis uydurulması da kaçınılmaz olmuştur.
Örnek-39: “İlim Çin’de bile olsa arayın...”
İbn Hibban bu hadisin batıl olduğunu, zira isnadında rivayeti kabul edilmeyen Ebu Atike diye bir şahsın bulunduğunu söylemiştir. İbn Cevzî de hadisin uydurma olduğuna hükmetmiştir. Bununla birlikte Ahmed b. hanbel, İbn Mace ve Beyhakî hadisi rivayet etmişlerdir. Onlardan da pek çok âlim, “ilim bahsi” ile alakalı eserlerinde nakletmiştir. Tirmizî ve Şevkanî ise zayıf olduğunu belirtmekle yetinirler.¹²
Örnek-40: “Kim bir ilim öğrenir de onu insanlara öğretirse, Allah ona yetmiş nebînin ecrini verir.”
Örnek-41: “Kim ilim elde etmek için yola çıkarsa melekler onu kanatlarıyla kuşatır…”
Örnek-42: “İlim talebi hariç, yağcılık mü’minin ahlakından değildir.”
Örnek-43: “İnsanların en hayırlıları öğreticilerdir (muallimlerdir)…”
Örnek-44: “Allahım! Öğreticileri (muallimleri) bağışla, ömürlerini uzat, kazançlarını bereketli kıl!”
Örnek-45: “İlim meclislerinde bulunmak, bin tane cenaze namazı kılıp kaldırmaktan hayırlıdır.”
Yukarıdaki rivayetler, isnadında yalancı ve metruk kimseler bulunduğu için, hadis ehlince uydurma ve asılsız kabul edilmiştir.¹³
Bize öyle geliyor ki; burada “ilim”, “muallim” (öğretici) ve “ilim meclisi” olarak bahsedilen şeylerin övülmesiyle, Abbasîlerin ilk dönemlerinde kendi elleriyle İslam topraklarına soktukları sayısız “yabancı unsurlar” da aklanmış olmaktadır. Zira onlara göre, ilim ve hikmet nevinden olan şeyler -sadece Allah’ın ve Resulünün din ile ilgili olarak bildirdiği hüküm ve uygulamalar değil- Farisîlerin, Hintlilerin, Yunan ve Mısırlıların kullandıkları ilim ve uğraşılardır da… Eğer bu “ilim” ve onunla ilgili şeyler kutsal sayılırsa; onu diline çevirmek, ondan bahsetmek ve kullanmak da mubahlaşacak, hatta üstün bir meziyet halini alacaktır!
Nitekim şu hadis de aynı maksada hizmet ediyor gözükmektedir:
Örnek-46: “Hikmetli söz, mü’minin yitiğidir. Bulduğu yerde onu almaya herkesten çok hak sahibidir.”
Rudanî’deki bilgilere göre; hadis, Tirmizî ve İbn Mace tarafından rivayet edilmiş olup, ravilerinden İbrahim el-Mahzumî’nin hafızasındaki kötülüğü sebebiyle zayıf sayılmıştır. Tirmizî hadis hakkında ayrıca garîb hükmünü verir.¹⁴
İşin doğrusu bu türden hadislerin, mana itibariyle doğruya yakın ve ilim talep etmeyi şevklendiren hadislerden olduğunu bilsek de; durumundaki şüphe sebebiyle herhangi bir amelde delil olarak kullanılmaması gerektiğidir. Zira geçmişte ve günümüzde, zaman zaman başka milletlerin ilim ve fennini almaya, onlarla diyalog içersinde olmaya dair atılan her adımda işin seyri değişmekte ve ülke-cemaat siyasetini şekillendirmeye kadar uzanmaktadır.
Allah daha iyi bilir; bizce hadislerin zahirine itibar edilerek batıl olan ilimlerin de zamanla hak olan ilimlere karışması tehlikesi mevcuttur. Nitekim İslam Tarihî, maalesef bunun kötü örnekleriyle doludur.¹⁵
Gerçek ne olursa olsun, yukarıdaki hadisler, siyasî veya yakın sebeplerle uydurulmuş yahut zayıf addedilmiş sözlerdendir; bunlarla amel edilemez.
11. Aklın Faziletleri Hakkında:
Bu başlık altında uydurulan hadislerin ilk ortaya çıkışının, bir önceki başlıkta olduğu gibi, çeviri hareketi ile başladığını düşünüyoruz. Zira Abbasîlerin iktidarında aklın önemi ve filozofların değerine dair pek çok yeni şey ortaya konulmuş, bilhassa “akılcı” Mu’tezileye siyasî bir rant sağlanmış ve kapı açılmıştır.
Örnek-47: “İnsanlar akıllarına göre yüksek derecelere ulaşırlar (yahut hayırla amel ederler) ve Allah’a yaklaşırlar.”
Örnek-48: “İnsanlar kıyamet gününde namaz, oruç, zekât, hacc ve diğer amellerine göre değil, akıllarına göre ödüllendirileceklerdir.”
Hadis âlimlerinin pek çoğu, İbn Ebi’d-Dünya ve başkalarında zikredilen bu hadislerin Resulullah’a ait olmadığı ve uydurulduğu belirtilmişlerdir. Nitekim Suyutî bunun bir benzerini mevzu hadislerle ilgili yazdığı eserinde zikretmiş,¹⁶ İbn Hacer ise İbn Ebi’d-Dünya’nın Aklın Faziletleri isimli eseri hakkında, içinde hiçbir sahih hadis bulunmadığını söylemiştir. Ancak eserde, sahabe ve tabiîn döneminden pek çok kişinin başka güzel sözleri yer almaktadır.
Örnek-49: “Allah aklı yaratınca ona ‘kalk!’ dedi, o da kalktı... Allah: Ne senden önce ne de senden sonra daha değerli bir şey yaratmadım, dedi.”
İbn Kayyum, Irakî, Zehebî, İbn Hacer, Sehavî, Ali el-Karî, Aclunî ve diğer pek çok hadis hafızı, güya aklın faziletine dair zikredilen bu hadisin uydurma olduğunu net bir biçimde ifade etmişlerdir.¹⁷
Örnek-50: “Kişinin dayanağı aklıdır. Bir kimsenin aklı yoksa (yahut tamam olmadıkça) dini de yoktur (yahut tamam olmaz).”
Bu söz kimi yerlerde Resulullah’a (sa) aitmiş gibi nakledilse de doğrusu bu sözün Ebu Velid İbn Cüreyc (ö. 150/767) ve bir benzerinin de Hasan el-Basrî’ye (ö. 21/641) ait olduğudur.¹⁸
Maalesef günümüzde insanlar, İslam’ın aslına ve sahih olan haberlere yeteri kadar itimat etmedikleri, kulaktan dolma bilgilerle ilim öğrendikleri için, bu ve buna benzer rivayetler halen çeşitli ortamlarda kullanılmaktadır. Allah bizleri mağfiretine alsın; bilmeden hareket etmekten ve dini yanlış bir şekilde öğrenmekten de muhafaza eylesin.
Usulümüz, Muvatta şarihi Abdullah b. Nafi’nin (ö. 206/822) sözü üzeredir: “Kimden hadis aldığınıza dikkat edin. Kıssacılardan ve size her gelenden hadis almaktan sakının.”
Nitekim Allah Resulü (sa) şöyle buyurmuştur:
“Dikkat edin! Şüphesiz sözün en doğrusu Allah’ın Kitabı Kur’an, yolların en hayırlısı Muhammed’in gösterdiği yoldur. İşlerin ve adetlerin en fenası ise sonradan uydurulan bid’atlerdir. Her bid’at sapıklık ve her sapıklık da ateştir.”¹⁹
(Devam edecek inşaallah…)
Dipnotlar:
1. Bu olaylarda kimi muhaddis ve fakihler halifelerin zindanlarında hapis tutulurken ölmüş, kimi de kafası kılıçla kesilerek… Serbest bırakılan ise, ağır yaralar aldığı için hayatı kısa sürmüştür. Bkz. Sadık Cihan, Uydurma Hadislerin Doğuşu, Etüt Yay. sf. 82-84; Talat Koçyiğit, Hadis Tarihi, TDV Yay. sf. 225-229; Talat Koçyiğit, Münakaşalar, TDV Yay. sf. 192-214.
2. Bkz. İbn Kayyım, Uydurma Hadisleri Tanıma Yolları, Karınca Yay. sf. 112.
3. Kur’an’ın muhdes ve mahlûk olmayışı ile alakalı en cami eser, İmam Buharî’nin Halku Ef’âli’l-İbâd adlı eseridir. Konu hakkında selef-i salihin’in görüş ve sözlerine dair bilgi almak isteyen oradan bakabilir. (Bkz. Buharî, İlahî Kelamın Müdafaası, İz Yay. 1992)
4. Bkz. Sadık Cihan, age. sf. 80-82; İbn Kayyım, age. sf. 111-112.
5. Bkz. Şevkanî, Mevzu Hadisler, Medarik Yay. sf. 543-545.
6. Bkz. Ali el-Kârî, Uydurma Hadisler, İnkılap Yay. hadis no: 213; Şevkanî, age. sf. 543.
7. Bkz. Rudanî, Cemu’l-Fevaid, 2K Yay. cilt: 1, hadis no: 59.
8. Bkz. Ali el-Kârî, age. hadis no: 72, dipnot: 195.
9. Bkz.Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, Ocak Yay. cilt: 1, hadis no: 95.
10. Bkz. Sadık Cihan, age. sf. 80-82.
11. Bu hususta selefin ameli Abdullah b. Ömer’in (ra) şu sözündeki gibidir: “İlim, Allah’ın Kitabında olanlarla Resulullah’ın sünnetleridir. Bunun dışında kendi görüşü ile söz söyleyen, bununla iyilikte mi yoksa kötülükte mi bunu bilemem.” Bkz. İbn Abdilberr, Camiu Beyani’l-İlm, cilt: 2, sf. 26.
12. Bkz. Şevkanî, age. sf. 415.
13. Bkz. Şevkanî, age. 415, vd.
14. Bkz. Rudanî, age. cilt: 1, hadis no: 215.
15. Bu konu hakkında en teferruatlı olarak, Celaleddin Vatandaş’ın Vahiyden Kültüre (Pınar Yay.) adlı eserine bakılması yerinde olacaktır.
16. Bkz. İbn Ebi’d-Dünya, Aklın Faziletleri, Ocak Yay. hadis no: 9, 10, 12 ve ilgili dipnotlar.
17. Bkz. Ali el-Kârî, age. sf. 87; İbn Kayyım, age. sf. 67-69.
18. Bkz. İbn Ebi’d-Dünya, age. hadis no: 17 ve 84.
19. Hadisi Müslim, Ebu Davud, İbn Mace ve Darimî rivayet etmiştir.