Y.Emre KIRMIZILI
Kavramsal Boyut:
Sakındırmak; İslamî ıstılahta, bir kişiyi malum bir kötülükten alıkoymak, uzaklaştırmak yahut o kötülüğü yapmayı bıraktırmak, şeklinde tanımlanır. Arapça’da, “nehy” olarak ifade edilir ve genel itibariyle ya söz ile emir vererek gerçekleşir ya da kuvvet harcayacak şekilde elle müdahil olarak.¹
Dolayısıyla sakındıracak kişinin belli oranda hem beceri veya gücünün hem de cesaretinin olması beklenir.
Şöyle ki, tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkartırsa da, aynı deliğe bir daha ancak sopa ile sokulur. İşte sakındırmak (nehy), burada yılanı deliğe sokmak nevindendir. Bu sebeple kısmen icbara ve sert bir nasihate başvurulur. Yumuşak ve nazik tonda yapılacak bir konuşmada yahut salt yüz ekşitmeyle çoğu kez maksada ulaşılmayabilir.
Bununla birlikte, sakındırmak şunlar demek değildir: Karşımızdakini küçük görmek, tahkir etmek, ona hor ve kaba davranmak, bağırmak, onunla kavga etmek veya gereksiz bir biçimde tartışmak, imalı şekilde laf sokmak, büyüklenmek veya ille de bir kusur aramak… Fakat sakındırmak; günaha, haksızlığa ve batıl olana karşı yapılan bir hücumdur. Kötülük bertaraf edilene dek muhatabımıza “Sakın yapmayasın!” diye tebliğ etmek veya zor kullanmaktır.
Konunun Önemi:
Ayetlerde “emr-i bi’l-ma’ruf ve nehyi ani’l-münker” olarak ifade edilen sakındırma ameli, İslamiyette -delilleriyle malumdur ki- kulluğun ikamesi için elzem, dinî bir vecibe ve ciddi bir iştir.²
Resulullah’ın (sa) hadisindeki benzetmede olduğu gibi; eğer bir geminin alt katındakiler su almak için zemini delecek olurlarsa bundan üst kattakiler de -bir zaman sonra- zarar göreceklerdir.³
Aynen öyle, eğer emr-i bi’l ma’ruf görevi, toplumun bir kesimi tarafından yapılmayacak olursa, diğer kesim günaha dalıp çıkacak ve bu sürekli artış göstererek sonunda toplumun tamamına ma’lolacak bir helakı beraberinde getirecektir.
Nitekim; insanların birbirlerini kötülükten alıkoymaması ve bu hususta gevşek davranmaları, önceki kavimlerde olduğu gibi, bizleri de çeşitli bela ve musibetlere uğratacak, Allah’a yapılan dualarımızı karşılıksız bırakacak ve ilahî rahmetten uzaklaştıracaktır.⁴
Allah (cc) konuyla ilgili olarak ayet-i kerimelerinde şöyle buyurur:
“Onlar (ehl-i kitap) birbirlerine yaptıkları fenalıktan sakındırmazlardı.” (Maide, 79)
“İnsanlık hüsrandadır; ancak... birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiyeleşenler müstesna.” (Asr, 2-3)
“Onlar (müşrikler), babaları uyarılmamış, bu yüzden gaflete duçar kalmış bir topluluktur.” (Yasin, 5)
“Şimdi sen, emrolunduğunu açıkça tebliğ et.” (Hicr, 94)
Resulullah’ın (sa) Örnekliği:
Sakındırma ameli, en güzel biçimini Resulullah’ın (sa) şahsında gösterir...
Efendimiz (sa) bir tarafta ashabına en latif nasihatlerde bulunmuş, onları iyiliğe ve salih amele teşvik etmiş; diğer tarafta, kimsenin önemsemeyeceği kadar küçük görülen bir çirkinlikle karşılaştığında, çok geçmeden, eliyle ve yahut diliyle onu düzeltme yoluna gitmiştir.⁵ Ta ki İslam dini, tastamam anlaşılsın ve yaşansın diye...
Hadis imamlarından Malik, Ahmed, Buharî, Müslim, Nesaî, Tirmizî, Ebu Davud, İbn Mace ve diğerlerinin eserlerine baktığımızda görüyoruz ki; Peygamber Efendimizin, bu şekilde, insanları kötülükten sakındırması çoktur...
Bir defasında; yolda yürürken yol ortasında oturan bir kaç kişi görür ve burada ne yaptıklarını sorar. “Sadece oturuyoruz ya Resulullah.” demelerine rağmen, Resulullah onları bırakmaz ve “İlle de oturmak istiyorsanız bari bunun hakkını verin ve gözünüzü haramdan sakının, selam verenin selamını alın, başkasına eziyet etmeyin ve bir kötülük görürseniz engelleyin!” diye emir buyurur.⁶
Başka bir sefer; hasta bir kadın sahabesinin yanına uğrar. Onu titrerken gördüğünde “Ne bu hal?” diye sual eder. Kadın sahabe sıtma hastalığına yakalandığını söyler ve peşinden hastalığa sövgüde bulunur. Resulullah bu kez onu ikaz eder: “Sıtmaya sakın sövmeyesin! Zira onun işi, günahları dökmek ve silip götürmektir!”⁷
Yine başka bir sefer; üzerinde, o dönemin kâfirlerinin giydiği bir elbise bulunduğu için genç sahabesine kızar ve: “Bunu yak! Bir daha da bu elbiselerden giymeyesin!” diye nasihatte bulunur.⁸
Sonra; Resulullah (sa), Müslümanların lükse kaymalarına çok defa mani olmuştur. Şöyle ki; ashabının gümüş ve altın kaplar kullanmalarını ve ipekten kumaşa bürünmelerini yasaklaması ve “Bunlar dünyada kâfirlerin, ahirette ise sizindir…” demesi bundandır.⁹
Yine Resulullah (sa), zulme asla razı olmamıştır. Bir defasında; yanında bir kölenin tokatlandığına şahit olunca hemen o kölenin azat edilmesini emretmiştir.
Buna benzer şekilde; kölesini öfkeli bir biçimde kırbaçlayan bir başka sahabesine arkadan yaklaşarak: “Ey Ebu Mes’ud! Allah’ın sana olan gücünün, senin bu köleye olan gücünden daha büyük olduğunu bilesin!” diyerek -elindeki kırbacı yere düşürecek kadar- yüreğine korku salmıştır.¹⁰
Bir defasında; amca kardeşi Cafer’in (ra) vefatından üç gün geçtikten sonra, ev halkına uğrayarak onlara artık yas tutmayı bırakmalarını emretmiş ve yeğenlerini dışarıya çıkartıp başlarını tıraş ettirmiştir.¹¹
Yine bir defasında; eşlerinden Aişe (ra) validemiz, Safiyye (ra) validemizin boyu hususunda Resulullah’a (sa) küçük bir söz söyleyince, Resulullah (sa) onu hemen uyararak: “Sen öyle bir söz söyledin ki, bu söz denize karışsaydı onu kirletirdi!” demiştir.¹²
Buna benzer şekilde; sırf içki içiyor diye genç bir sahabe hakkında kötü konuşanları uyarmış; “Böyle yapmayasınız! Kardeşiniz hakkında şeytana arka çıkmış olursunuz!” demiştir.¹³
Başka bir defasında; bir kimsenin arkadaşını överek bunda aşırıya gittiğini görmüş ve: “Yazık ettin! Arkadaşını helak ettin!” diyerek tepki göstermiş ve akabinde de: “Eğer sizden biri bir kimseyi övecekse şu şekilde konuşsun: Onun şöyle iyi olduğunu sanıyorum ama hesabını görecek olan Allah’tır!” buyurmuştur.¹⁴
Bunlardan başka; canlı resmi yapanlara ve yaptıranlara şiddetle kızmış; evinde bu tür figürlerin bulunmasına dahi tahammül etmemiş ve dışarı çıkartmış; mescidlerde yüksek sesle konuşulmasını, başkalarına eziyet edilmesini yahut duyurular yapılmasını yasaklamış; çarşı ve pazar yerlerini gezerek satışta hileye başvuranları azarlamış, cehennem ateşi ile korkutmuş; kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lanet etmiş; kadın ve erkeğin -akraba dahi olsa- mahremi olmadıkça birbiriyle karışmalarını sakındırmıştır…¹⁵
Şu sözler de Resulullah’a (sa) aittir:
“Mü’min kimse, başkalarını kötüleyen, lanet eden ve çirkin sözler söyleyen kimse değildir.”
“Müslüman bir kimseye sövmek fasıklıktır…”
“Laf taşıyıp götüren cennete giremez!”¹⁶
Hülasa; Resulullah (sa), yanında hiçbir kötü işin yapılmasına müsaade etmemiştir… Hayatının her anında tetikteymiş gibi, kim bir yanlışlık yahut hata yapacak olsa, onu hemen uyararak kötülüğü ıslah etmeyi amaçlamış, adeta toplum içinde sürekli bir gözlemci ve ahlak polisi konumunda olmuştur.
Sahabenin Birbirini Uyarması:
Resulullah’ın (sa) bu durumlarına şahit olan Ashab da, kendi içinde bir emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker mekanizması kurmuş ve ayette belirtildiği üzere, ölünceye dek birbirlerini kötülükten alıkoyup iyiliği ve doğruluğu emreder olmuşlardır.
Bu hususta Ebu Bekr, Ömer b. Hattab, Ali b. Ebu Talib, Osman b. Talha, Abdullah b. Mes’ud, Cabir b. Abdullah, Selman-ı Farisî, Huzeyfe b. Yeman, Muaz b. Cebel, Ebu’d-Derda, Ebu Musa el-Eş’ari, Sa’d b. Ebu Vakkas, Ebu Zerr el-Gıfarî, Mikdat b. Esed, Enes b. Malik, Abdurrahman b. Avf, Ebu Hureyre, Abdullah b. Ömer ve Muaviye b. Ebu Süfyan’ın (r.hm) örnekleri hadis eserlerinde geçmektedir.¹⁷
Onlar (ki Allah tümünden razı oldu) gerek elleriyle ve gerekse dilleriyle cahilî her âdeti kınamış, bid’at olan her ameli kötülemiş, yanlış olan her işi düzeltmiş ve unutulan yahut ihmal edilen her emri hatırlatmışlardır. Zira onların hedefinde insanlar değil, işledikleri çirkin amelleri vardı. Onlar (r.hm), Allah ve Resulü kendilerini hangi işten neyhettilerse insanları da ondan nehyettiler…
İşte birkaç örnek:
Zübeyr b. Avvam (ra), pazar yerinde Emevîlerin azatlılarının karaborsacılık (ihtikar) yaptıklarını görünce onlara dayak atmaya başlamıştı ki, tam o sırada halife Osman, onu durdurdu. Ancak Zübeyr öfkeli bir şekilde halifeye de kızdı ve sert sözler söyledi. Bir süre sonra, sakinleşince Osman’a (ra) şöyle konuştu: “Ey mü’minlerin emiri! Vallahi ben biliyorum ki, senin benim üzerimde hakkın vardır. Fakat ben öyle bir adamım ki, bir kötülük gördüm mü dayanamıyorum!” Osman (ra) daha sonra ona anlayış göstererek yanına oturttu.¹⁸
Ubade b. Samit (ra), Muaviye b. Ebu Süfyan’ı -halifeliği döneminde- halka hutbe verdiği bir sırada, söylediği bir hadis sebebiyle yalancılıkla itham etmişti. Muaviye’nin “Bu yaptığından utanmıyor musun?” diyerek karşı çıkması üzerine, Ubade (ra) şöyle dedi: “Sen bilmez misin ki, ben Akabe gecesi Resulullah’a ‘hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayacağım’ diyerek biat etmiştim. Şimdi Allah adına yalan konuştuğun zaman nasıl susarım?” Muaviye bunun üzerine halka ikinci bir hutbe daha verdi ve: “Hadis Ubade’nin dediği gibiymiş, doğrusunu ondan öğrenin...” diyerek hatasını tashih etti.¹⁹
Ebu’d-Derda (ra), günah işleyen birisine söven bir topluluğun yanından geçerken onlara: “Eğer siz bu adamın bir kuyuya düştüğünü görseydiniz, onu oradan çıkarmaz mıydınız?” diye sordu. “Evet.” cevabını alınca şöyle dedi: “Öyleyse kardeşinize sövmeyin. Sizi onun durumuna düşürmekten koruyan Allah’a hamd edin.” Topluluk sordu: “Demek sen ona buğzetmiyorsun!” Ebu’d-Derda şöyle dedi: “Ben onun (kötü) ameline buğzediyorum. O, (kötü) amelini bıraktığında yine benim kardeşimdir.”²⁰
Ebu Bekr es-Sıddık (ra), kendi halifeliği döneminde, halkın artık birbirlerini kötülükten sakındırmaz olduklarını görünce, hutbesinde şöyle demiştir:
“Ey insanlar! Sizler: ‘Ey iman edenler! Siz kendinize bakın! Doğru yolda olduğunuz müddetçe haktan sapıtan kimse size zarar veremez.’ ayetini okuyorsunuz ancak yanlış amel ediyorsunuz. Biz, Resulullah’ı şöyle derken işittik: İçlerinde kötülük işlenen bir cemiyet, bu kötülükleri bertaraf edecek güçte olduğu halde (seyirci kalır), müdahale etmezse, Allah’ın hepsine ulaşacak umumî belası yakındır.”²¹
Vazife:
Biz diyoruz ki; Allah’ın Elçisinden ve onun yakın arkadaşlarından bizlere gerçek bir miras kaldı:
Gözümüzle gördüğümüz ve kulağımızla işittiğimiz her fenalığı ve çirkinliği, elimizle ve dilimizle değiştirmek, insanları ondan alıkoymak ve sakındırmak... Gerek eşimiz, evladımız ve akrabamızdan olsun, gerekse bulunduğumuz ortam, okul-iş hayatı, sokak ve internet ağı üzerinden olsun, imkânımızın el verdiği oranda -şeriate bağlı kalmak kaydıyla- uyarmak, nasihatte bulunmak ve müdahil olmakla memuruz.
Hint yarımadasının alimlerinden Muhammed Kandehlevî’nin güzel bir tespiti var: Günümüzde Müslümanlar tebliğ işini sadece bir takım âlimlere ve hocalara bırakmışlardır. Hâlbuki İslam olan her fert bilmelidir ki, önünde caiz olmayan bir kötülük veya günah işlendiğinde, eğer ki onu durdurabilir veya bunun için sebeplere başvurabilirse, bu durumda onu yapmak üzerine vaciptir.²² Bununla birlikte, eğer bir kimsenin de kötülüğü bertaraf etmeye gücü yetmiyor, elinden yahut dilinden bir şeyler gelmiyor ise onun yapacağı şey, ancak kalbiyle nefret etmek ve içinden o kötülüğü şiddetle kınamaktır.²³ Yine de bu hal, iman için en düşük bir haldir.
Resulullah (sa) şunları buyurmuştur:
“...Kalbiyle buğzetmek imanın en zayıf mertebesidir.” “Kalbiyle mücahede edenin gerisinde zerre miktarı iman yoktur.” “Zalim bir gücün karşısında hakkı söylemek en büyük cihaddır.”²⁴
Allah bizleri O’nun yollarından gitmeyi nasip eylesin. Âmin.
Dipnotlar:
1. Bkz. Ragıb el-İsfehanî, Müfredat, Çıra Yay. cilt: 2, sf. 752-755, (n-h-y) maddesi... Ragıb el-İsfehanî’de araştırdığımız kadarıyla, benzer manada “men’a” (men etme) ve “haram” (mahrum olma) kelimeleri de kullanılmaktadır. Bkz. age. (m-n-a) maddesi, age. cilt: 2, sf. 632-633 ve (h-r-m) maddesi, cilt: 1, sf. 302-303. Müellif ayrıca, meallerde “temiz öz-akıl sahipleri” olarak çevrilen nüha (nühye’nin çoğulu) kelimesinin de aynı kökten geldiğini ve “kötü şeyleri yapmayı yasakladığı” için bu ismi aldığını söyler. Bkz. Ta-Ha Suresi, 54. ayet ve tefsirleri…
2. Bkz. TDV İslam Ansiklopedisi ve Şamil İslam Ansiklopedisi, madde başlıkları.
3. Bununla ilgili hadisi Numan b. Beşir’den Buharî ve Tirmizî rivayet etmişlerdir.
4. Bununla ilgili hadisleri; Abdullah b. Mes’ud’dan (ra) Tirmizî ve Ebu Davud, Huzeyfe b. Yeman’dan (ra) Tirmizî, Cerir b. Abdullah’tan (ra) Ebu Davud ve İbn Mace rivayet etmiş olup, haklarında sahih olduğu bildirilmiştir. Bkz. Kütüb-i Sitte, “Emr-i Bi’l-Ma’ruf” Bölümü. Benzer bir sözü Hz. Ali de dile getirmiştir: “Ya iyiliği emreder ve kötülükten men edersiniz, ya da size en kötüleriniz (başınıza) musallat olur. En seçkinleriniz dua eder de duaları kabul olunmaz.” Bkz. İbn Hacer el-Askalanî, Metalibu’l-Aliye, Ocak Yay. cilt: 4, hadis no: 3280.
5. Nitekim Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre; Resulullah (sa): “Cebrail bana nasihat etmeyi emretti.” şeklinde buyurmuştur. Bkz. İbn Hacer el-Askalanî, Metalibu’l-Aliye, Ocak Yay. cilt: 4, hadis no: 3285.
6. Bu kimseler arasında Ebu Saîd el-Hudrî (ra) ile Ebu Talha (ra) vardır. Nitekim 6 hadis imamı da onlardan rivayet etmiştir.
7. Bu kadının Ümmü Saîb (rha) veya Ümmü Müseyyeb (rha) olduğu hususunda ihtilaf vardır. Rivayeti ise Müslim, Cabir b. Abdullah’tan (ra) yapmıştır.
8. Müslim, Abdullah b. Amr’dan (ra) rivayet etmiştir. Resulullah’ın (sa) kızdığı genç sahabe de odur.
9. 6 hadis imamı da Huzeyfe b. Yeman’dan (ra) rivayet etmiştir.
10. Her iki hadisi de Müslim rivayet etmiştir. Rivayetlerin ikincisinde Resulullah (sa) ilaveten şunu demiştir: “Eğer (köleni) azad etmeseydin cehennem ateşi sana dokunacaktı!”
11. Ebu Davud, Abdullah b. Cafer’den (ra) rivayet etmiştir. Abdullah’ın açıklamasına göre: “Resulullah bizi yanına çağırdığında, bizler o gün yavru kuşlar gibiydik.”
12. Ebu Davud ve Tirmizî Hz. Aişe’den (ra) rivayet etmiştir.
13. Buharî, Ebu Hureyre’den rivayet etmiştir.
14. 6 hadis imamı da Ebu Bekre ve Ebu Musa’dan ayrı ayrı rivayet etmişlerdir.
15. Bkz. İmam Nevevî, Riyazu’s-Salihîn, “Kitab-u Mennu (Yasak Olan Şeyler Bölümü)”
16. Sırasıyla: Tirmizî, İbn Mes’ud’dan (ra) rivayet etmiş ve hasen olduğunu söylemiştir. 6 hadis imamı da İbn Mes’ud’dan (ra) rivayet etmiştir. 6 hadis imamı da Huzeyfe’den (ra) rivayet etmiştir.
17. Bkz. İmam Nevevî, Riyazu’s-Salihîn, İslamoğlu Yay. hadis no: 1533, 1602, 1605, 1647, 1649, 1660, 1663, 1704, 1708, 1715, 1771, 1789, 1794, 1795, 1801, 1805, 1813, 1818, 1846, 1863.
18. Ebu Saîd’den rivayet eden İshak b. Rahaveyh, Müsned. Bkz. İbn Hacer el-Askalanî, Metalibu’l-Aliye, Ocak Yay. cilt: 4, hadis no: 3277.
19. Ya’la b. Şeddad’dan hasen bir isnadla rivayet eden İshak b. Rahaveyh, Müsned. Bkz. İbn Hacer el-Askalanî, Metalibu’l-Aliye, Ocak Yay. cilt: 4, hadis no: 3281.
20. Ebu Kılabe’den rivayet eden; Ali el-Muttakî, Kenzu’l-Ummal. Bunun bir benzerini İbn Mes’ud (ra) da dile getirmiştir: “Bir kardeşinizi günah işlerken gördüğünüzde; ‘Allahım! Onu rezil et! Ona lanet et!’ diyerek ona karşı şeytana yardımcı olmayın. Allah’tan onun durumuna düşmemeyi dileyin. Bkz. M. Zekeriyya Kandehlevî, Hayatu’s-Sahabe, Bengisu Yay. sf. 339.
21. Kays b. Ebi Hazım’dan rivayet edenler; Tirmizî, Ebu Davud, İbn Mace. Bkz. Kütüb-i Sitte, Akçağ Yay. Hazırlayan: İbrahim Cananoğlu, c: 1, hadis no: 92.
22. Bkz. M. Zekeriyya Kandehlevî, Fezâil-i A’mâl (Amellerin Faziletleri), Gülistan Neşriyat, sf. 526.
23. İbn Mes’ud (ra) şöyle demiştir: “Muhakkak ki bir takım kötü şeyler zuhur edecektir. Böyle bir durumla karşılaşan kimse, eğer onu değiştirmeye gücü yetmiyorsa, onun için Allah’ın, kalbinin ondan nefret ettiğini bilmesi yeter.” Bkz. İbn Hacer el-Askalanî, Metalibu’l-Aliye, cilt: 4, hadis no: 3282.
24. Sırasıyla: Ebu Saîd el-Hudrî’den (ra) rivayet edenler; 6 hadis imamı. Kütüb-i Sitte, c: 1, hadis no: 89. İbn Mes’ud’dan rivayet eden; Müslim, Sahih. Kütüb-i Sitte, c: 1, hadis no: 90. Ebu Saîd el-Hudrî’den rivayet eden; Tirmizî, Ebu Davud, İbn Mace. Kütüb-i Sitte, c: 1, hadis no: 96.