İnanç-Davranış Uyuşmazlıkları - rahle.org

İnanç-Davranış Uyuşmazlıkları - rahle.org

İnanç-Davranış Uyuşmazlıkları


Facebookta Paylaş
Tweetle

Mehmet KÜRŞAT

 

Müslümanların birbirleri üzerindeki koruyuculuk vasfının en önemli tezahürlerinden birisi “emr-i bi’l ma’ruf nehyi ani’l münker” vazifesidir. İyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak olmasaydı, insanlar kendi heva ve heveslerinin peşinden koşar ve ifsat olmuş bir sosyal hayat oluşurdu. Tarih boyunca puta tapan toplulukların oluşum sürecinin de, İslam topluluklarının ve Müslümanların ifsadı sürecinin de en temel amili, iyiliğin terk edilmesi ve simgelerde yaşatılmaya çalışılması olmuştur.

Denizin yarıldığını gördüğü halde iman etmeyen bir adamın varlığı biraz tuhaf gelmiyor mu? Yahut elleri ve ayakları çaprazlama kesilecek olduğu halde iman eden bir adamın varlığı? Ben Müslümanım dediği halde namaz kılmayan bir kişi, acaba bu halini nasıl mazur görüyor? Para kazanabilmek için insanlara işkence eden bir adam, acaba kazandığı bu parayı çocukları ile güle oynaya nasıl yiyebiliyor? Bir devlet başkanı tebaasının üzerine bomba yağdırmayı; buna karşılık açlık ve sefalet içinde dağda gezen bir muhalif, bu sefaleti sürdürmeyi kendisine nasıl izah ediyor? Yirmi yaşında hızlı komünist olan bir patron, kırk yaşında çalışanın SGK’sını yatırmamanın yollarını arar hale nasıl geliyor? Cevaplanması gereken ne kadar da çok soru var! İnsanların bugün yapmayı bile hayal edemedikleri şeyleri, on sene sonra rahatlıkla yapacaklarını söyleseniz, büyük ihtimal “hadi oradan”  gibi bir cevap alırsınız. Bugün yaptıkları şeyleri, on sene önce hayal bile etmediklerini hatırlatsanız, “o zaman toyduk” diye başlayan bir cevabı almaya hazır olun. Acaba bu değişimler nasıl oluyor ve insanlar bu değişimi kendilerine nasıl izah edebiliyorlar? İnançları ile çelişen davranışları alışkanlık haline getirmeleri ve bu doğrultuda “yeni inançlar edinmeleri” süreci nasıl işliyor? Bu soruların cevaplarını, öncelikle insanın yaradılışında aramak gerek. Her şeyden önce şunun altını çizelim ki; insanlar, kendileri ile çelişik bir halde yaşamayı devam ettiremezler. Oluşan tüm çelişkileri bir şekilde çözerler. Yaşadığı çelişkiyi çözemeyen bireyler, ciddi psikolojik rahatsızlıklar ile yüzleşir ve bazen tedaviye muhtaç bir hale gelebilirler. Çelişki yaşamak insani bir haldir ve garipsenmemesi gerekir. Yaşanan çelişkilerin neticesi olumlu veya olumsuz olabilir. Bir kâfirin Müslüman oluşu da, bir Müslümanın kâfir oluşu da yaşadıkları çelişkiler ve ürettikleri çözümlerin sonucudur. Emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i ani’l münker vazifesi, her kim olursa olsun, kişilerin yaşadıkları tüm çelişkilerde, tercihlerini hak yönünde kullanmasını sağlamak amacı ile yapılır. Hem kişinin kendisini istikamet üzere muhafaza edebilmesi, hem kardeşlerini usulü dairesinde ikaz edebilmesi, hem de kâfirlerin hidayeti uğrunda, onlarla en güzel bir şekilde mücadele edebilmesi için, yaşanan olayları ve neticelerini sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmesi ve uyanık olması gerekir.

İnsanları, inançları ile uyuşmayan davranışları yapmaya ve dolayısı ile inanç değişimine iten sebepleri inceleyen araştırmacıların elde ettikleri verileri sağlıklı bir şekilde değerlendirebilirsek, bazı toplumsal ve bireysel bozulmaları engelleyebilir veya olumlu değişimleri tetikleyebiliriz. Bu amaçla, sosyal psikoloji konusunda hazırlanmış ve üniversitelerde ders kitabı olarak okutulan, Shelley E. Taylor, Letitia Anne Peplau ve David O. Sears tarafından yazılmış, Ali Dönmez tarafından çevirisi yapılarak İmge Kitabevi tarafından yayınlanmış olan “Sosyal Psikoloji” isimli eserin, “Bilişsel Çelişki Kuramı” başlıklı bölümündeki tespitleri, “davetçi” gözlüğü ile inceleyeceğiz… (Kitaptan yapılan alıntılar italik olarak vurgulanmıştır.)

- Bilişsel çelişki kuramına göre, iki temel çelişki türü mevcuttur. Karar sonrası yaşanan çelişki ve inanca ters düşen davranışın sebep olduğu çelişki.

Aşağıda değinilen her bir başlık kendi içinde bir çözümlemeyi barındırır. Herhangi bir kişinin kendi hayatı veya çevresinde olup bitenlerle ilgili yaşadığı tecrübelerde, benzer durumlarla karşılaşmamış olması neredeyse imkânsızdır. Belki de bu başlıkları okurken, küçük bir muhasebe yaparak geldiğimiz noktayı ve bu noktaya geliş sürecimizi değerlendirmek, faydalı neticeler verecektir.

Karar Sonrası Yaşanan Çelişki:

- İki seçenekten birini tercih eden kişi veya toplumlar, her hâlükârda bir çelişki yaşayacaklardır. Her iki seçeneğin de olumlu ve olumsuz unsurları mutlaka vardır.

Tamamen olumsuz olan bir seçenek, gerçek manada bir seçenek değildir. Yapılan her tercih, terk edilen tercihin olumlu yönleri ve seçilen tercihin olumsuz yönleri sebebiyle bir çelişkiye neden olur. Kişiler bu durumda tercih edileni daha çok sevme ve terk edileni daha az sevme yönünde ilerler ve çelişkiyi bertaraf ederler. Bu sürecin sonunda seçilen tercih felaketle bile sonuçlansa, ikinci seçeneğe dönmek yerine, içinde bulunulan hale daha sıkı bağlanma ve hatada ısrar kaçınılmaz olur. Sapıklıkları ayyuka çıkan grupların veya liderlerin etrafında toplanan insanların, tüm olanlara rağmen dağılmamaları, hatta birbirlerine ve inançlarına daha sıkı sarılmalarının arkasında bu realite yatmaktadır. Dolayısı ile yapılan tercihler ne olursa olsun, seçenekler diri tutulmalı ve gerekli sorgulamalar yapılmaya devam edilmelidir. Hristiyanların Hz. İsa’yı Allah’ın oğlu ilan etmeleri, Hz. Musa’ya verilen tüm mucizelere rağmen Firavun’un küfründe inat etmesi, Haricilerin önüne gelen her Müslümanı tekfir eder hale gelmesi veya bazı akımların namazsız bir din tesis edebilmesi, yaşanan böylesi bir sürecin mahsulüdür.

İnanca Ters Düşen Davranış:

- İnsanlar inançlarına aykırı şekilde davrandıklarında, bir çelişki yaşarlar. Davranışın kendisini geri almak mümkün olmayacağından, oluşan bu çelişki yaygın bir şekilde inanç değiştirilerek çözülür. İnsanların çelişkileri çözmede üç temel yaklaşımı vardır. Birincisi, nadiren de olsa inançları ile uyuşmayan ameli terk ederler. İkincisi sıklıkla ise inançlarını değiştirerek bu çelişkiyi ortadan kaldırmayı tercih ederler. Üçüncü bir yöntem olarak ise çelişkinin önemi azaltılarak, çelişki değersizleştirilir ve insan normal yaşantısına kaldığı yerden devam eder.

Kendisine teslim edilen mahkûmlara işkence eden bir görevlinin, “Ne yapayım? Ben emirleri uyguluyorum demesi” değersizleştirmeye verilebilecek en çarpıcı örnektir. Yukarıdaki tespitler de açıkça ortaya koymaktadır ki insanlar kendi başlarına bırakıldıklarında, çevre şartları, imkânlar, arzu ve heveslerinin çizdiği rotada ilerliyor ve her defasında kendini haklı buluyorlar. Başladıkları yer ile vardıkları yer tamamen farklı olsa bile, hala kendilerini olunması gerektiği şekilde olmayı başarmış ender şahsiyetlerden zannediyorlar. Yeni doğmuş bir bebeği büyüten anne, nasıl ki onun büyüdüğünü fark edemez de dışarıdan birileri “çocuk amma da büyümüş” dediğinde bu değişimi fark ederse, insanlar da inançlarında yaşadıkları değişimi, çoğunlukla dışarıdan gelen benzer tespitlerle algılayabiliyorlar. Bu hatırlatmalar geciktiğinde ise artık iş işten geçmiş ve geri dönüşü olmayan bir yola girilmiş olunabilir. İnançlar (kanaatler) ile olası davranışlar arasındaki uyuşmazlığın yani çelişkinin büyük olması kişiyi ilgili davranıştan uzak durmaya sevk eder, düşük çelişki davranışı kabul edilebilir kılar ve inanç değişimine, özellikle değersizleştirmeye zemin hazırlar. Bir Müslümanın zina davetine karşı tavrı ile alışık olduğu bir günaha karşı tavrı arasındaki fark, bu hususta örnek olarak ele alınabilir. Birincisinden şiddetle kaçacak olan Müslüman şahsiyet, ikincisini ise rahatlıkla işleyecektir.

Diğer yandan büyük çelişkiye rağmen, bir davranış işlenir ise inanç değişimi kaçınılmaz olur, düşük çelişkilerde veya çelişkinin olmadığı durumlarda ise olumsuz davranış, inanç (kanaat) değişimine sebep olmaz veya cüzi bir değişim (değersizleştirme) söz konusudur. Hayatına idealist olarak başlayan bir şahısın, zaman içerisinde umursamaz, ben merkezli, dosdoğru yoldan ayrılmış ve içinde bulunduğu halden zevk alır hale gelmesi, mutlaka irdelenmeli ve çözümler üretilmelidir. Acaba bu değişimin sebepleri neler olabilir?

Yetersiz Neden (Ücret):

- İnsanların inanca aykırı davranış için alacakları ücret azaldıkça çelişki artar, ücret arttıkça çelişki azalır.

Bankada çalışan bir Müslüman, işten ayrıldığında işsiz kalacağını ve zor duruma düşeceğini düşünüyor ise, bankanın sağladığı imkân onun için çok değerli olacaktır. Dolayısı ile inançları ile işi arasında kalarak yaşadığı çelişki düşük olacaktır. Eğer bankadan ayrılmayı tercih etmezse, orada çalışmayı mazur gösterecek çözümler üretecek, zaruret perdesine sığınacaktır. Yaşanan bu düşük çelişki, kişinin inancını koruyarak hatalı davranışı devam ettirmesini mümkün kılacaktır.

Bu kişilerin oluşturduğu kötü örnekliğin vebali ayrıca değerlendirilmelidir. Kendilerini korumuş olmaları bu vebali ortadan kaldırmayacaktır. Fakat aynı kişi, en azından aynı şartlarda bir başka işi rahatlıkla bulabilecek durumda ise, yaşadığı çelişki daha büyük olacaktır. Çünkü bankanın sağladığı imkânlar sıradan kalacak, yani karşılık (ücret) düşük olacaktır. Bu durumda işe devam edebilmek için inancın (kanaatin) değiştirilmesi kaçınılmazdır. Sonuç olarak, hem kötü örnek olmuş olacaklar hem de kendilerini de koruyamayacaklardır. Müslümanların hem kendilerine hem de kardeşlerine, Allah’ın verdiği nimetleri ve doğru davranışların karşılığında alınacak ücretin (Allah’ın rızası ve Cennet nimetleri) çok daha yüksek olduğunun hatırlatılması gerekmektedir. Allah-u Teâlâ’nın Cennet nimetlerini tekrar tekrar hatırlatmasının bir hikmeti de bu olsa gerek.

Tehdit:

- Daha büyük tehditler, daha küçük çelişkilere sebep olur.

Ölüm tehdidi altındaki bir kişinin imanını gizlemesi ile yaşayacağı çelişki düşük olacaktır ve imanına hiçbir şekilde zarar vermeyecektir. Böylesi bir tehdit altında sergilenen olumsuz davranışlar olsa olsa inancı kuvvetlendirir. Bununla birlikte yoğun tehditler için verilen ruhsatların, sıradan hadiselerde kullanılması, daha büyük çelişkiye sebep olacağı için, inancın değiştirilmesi riskini barındırır. Takıyye kültürünün inanç yozlaşmasına sebep olmasının en önemli sebebi budur. Ortada ciddi bir tehdit olmadığı halde, bulunduğu ortamlarda kendini saklamayı, dolayısı ile inancına aykırı davranmayı lüzumlu gören bir Müslüman, bir müddet sonra davranışları yönünde inançlarını revize etmeye başlayacaktır. Her ne gerekçe ile olursa olsun, Müslüman bir bireyi böyle bir tehlikeye maruz bırakmak büyük bir vebaldir. Müslümanlara fayda sağlamak için bile olsa, böylesi tercihleri tavsiye etmek ve yaygınlaştırmak, bozulmanın ilk adımıdır. Takıyye kültürünün dışlanması, Müslüman toplumun en ciddi vazifelerindendir.

Diğer bir açıdan şirk ve küfür içerisinde olan kişilere vaat edilen Cehennem ateşinin dehşeti, kişinin mevcut inancı ile iman etmek arasında yaşadığı çelişkiyi küçültecektir. Oluşan bu çelişki, kişinin imana uygun davranış geliştirmesini kolaylaştıracaktır. Bu tür davranışlar da kişinin mevcut inancını terk ederek imanı seçmesinin yolunu açacaktır. Eğer kişinin ahirette karşılaşacağı ceza çok daha hafif olsaydı veya hiç olmasaydı, arzu ve hevesine uymuş bu kişi, imana doğru yönelim ile mevcut inancı arasında büyük bir çelişki yaşayacaktı ve mevcut inancını koruma yönünde davranacaktı. Bu ve bir önce madde dikkate alındığında, şunu söyleyebiliriz; Müslüman bir davetçi eğitimde Cenneti, tebliğde ise Cehennemi daha çok hatırlatmalı,  nefsinde ise ikisini de sıkça anmalı ve zikri terk etmemelidir.

Seçme Özgürlüğü:

- İnanca ters düşen davranış, yalnızca kişi davranışta bulunmayı kendi özgür iradesi ile seçmişse veya böyle olduğunu düşünüyorsa çelişkiye yol açar.

İçinde bulunduğu toplum veya cemaat tarafından öğütlenen ve kendi inancı ile uyuşmayan bir davranışı yapan bir kişi, çelişki yaşamaz. Bu durumda inancını değiştirmediği halde, yanlış olan davranışı sürdürebilir. Bu durum ilk bakışta bir sıkıntı oluşturmuyor gibi görünse de ciddi bir tehlikeyi barındırmaktadır. Bahsedilen kişileri rol model alan diğer kişiler, bu davranışın inançtan kaynaklandığı veya en azından inanç ile çelişmediği kanaatine ulaşırlar ve toplumsal bir dönüşüm kaçınılmaz hale gelir.

Siyasal bir parti bünyesinde çalışan bir Müslüman, ilgili partinin yaptığı yanlışları fark etse dahi, bunun kendi iradesi dışında olduğu ve değiştirmeye güç yetiremeyeceğine dair kanaatinden dolayı, inançlarını korumaya devam ettiği halde, uygunsuz davranışından dolayı herhangi bir çelişki yaşamaz. Ama bahsedilen o bireylerin, taraftarı olduğu ve hatta sırf o toplumun parçası olduğu için bizzat yaptığı propagandalara maruz kalan genç dimağlar, ilgili bireyin kişisel duruşunu dikkate alarak, doğrunun bu olduğu kanaatine varıp, inançlarını bu doğrultuda yapılandırabilirler. Böylesi şahısların sebep olduğu ifsatlar en tehlikelilerindendir. Özetle; bir toplum içerisinde inanç ve değerlerini kaybetmeden yaşayabilen bireylerin varlığı, o toplumun doğru yolda olduğuna delalet etmez.

 Geri Dönülemez Biçimde Bağlanma:

- Kişi bir davranışa geri dönülemez bir biçimde bağlanmış ise inanç değişimi kaçınılmazdır.

Bir kerelik yapılan ve pişmanlık duyulan davranışlar, inanç değişimine sebep olmazlar. Küçük bile olsa bir günahın ahlak haline getirilmesi ve sürekli yapılması, en azından o günah ile ilgili kanaati değiştirir. Bu yüzden en çok kaçınılması gereken günahımız, sürekli yaptıklarımız ve bağlandıklarımız olmalıdır. Bunlardan daha tehlikeli olanlar ise sürekli ve aleni bir şekilde işlediğimiz günahlarımızdır. En tehlikelisi ise sürekli, aleni ve bizi uyarmasını umduğumuz Müslüman kardeşlerimizle beraber işlediğimiz günahlarımızdır. Toplumların inşası ve ikazı esnasında bu husus dikkate alınmalıdır. Küçük görülen ve yaygınlaşan bir münker, geleceğe dair ciddi alarmlar verir. Evlerimizin başköşesini işgal eden televizyonlar, alış-veriş merkezlerinde günah cümbüşü içinde geçirilen hafta sonları, sahil ve plajlarda sırf denize girebilmek için katlanılan günahlar ve nicesi, sürekli olarak gündem edilmeli ve bertaraf edilmeleri sağlanmalıdır.

Bir diğer açıdan, bu özellik, kişilerin hayırda sebatının da anahtarı olabilir. Namazın insanları günahlardan uzak tutması ve kalplerin Allah’ın zikri ile mutmain olması, bu bağlamda değerlendirilmelidir. Kişi namazı ve zikri terk etmediği müddetçe inançlarını hak yönde tebdil edecektir.

Önceden Görülebilir Olumsuz Sonuçlar:

- Çelişkinin yaşanabilmesi için, insanların kararlarının olumsuz sonuçlarını önceden tahmin edebilir olduklarına inanmaları gerekir.

Aksi durumda kişi yanlış bir davranış yapmış olsa bile, çelişki yaşamaz ve inançlarını değiştirmeye ihtiyaç duymaz. Kazara işlenen bir günah, kişinin inancını veya kanaatini değiştirmez. “İlk bakış” bu yüzden mazur görülmüş olsa gerek. Kişi yabancısı olduğu bir ortamda böylesi bir günah ile karşılaşırsa, kendini koruyacak ve günahtan sakınacaktır. Lakin benzer ortamlara mükerrer ziyaretlerinde, artık bu günah öngörülebilir hale gelecek ve bu durum çelişki oluşturacaktır. Kişi, benzer ortamlarda bulunmayı sürdürürse ya inancını değiştirecek ya da bu günahı değersizleştirecek ara bir yol bulacaktır.

Olumsuz Sonuçlar İçin Sorumluluk:

- Eğer karar alıcılar sonuçlar için sorumluluk duyarlarsa, sonuçlar öngörülebilir olmasa bile, çelişki yaşarlar. Fakat sonuçlardan sorumluluk duymayan kişiler bu çelişkiyi yaşamazlar.

Bir topluluğun önde gelenleri bir kanaat ortaya koyarak, o topluluğu bir yöne yönlendirdiğinde, onlara tabi olanlar, sonuç olumsuz bile olsa bir çelişki yaşamazlar. Bunun sonucu olarak da yaptıkları yanlış davranıştan dolayı inançlarında bir değişime ihtiyaç duymazlar. Lakin lider kadro, bu olumsuz sonuç karşısında çelişki yaşayacaktır. En başta da değindiğimiz üzere, bu çelişki, sıklıkla inancın değiştirilmesi şeklinde çözümlenecek veya bu çelişki değersizleştirilerek çözüm üretilecektir. İslami çalışmaların uğradığı erozyonun en önemli gerekçelerinden birisi bu husustur. Lider kadro, attıkları yanlış bir adımın olumsuz sonuçları ile karşılaştıklarında, bu davranışı terk etmek yerine, çözümü, terk etmeyi telkin eden kanaat ve inançlarını değiştirmekte aramaktadırlar. Bu tercih hatada ısrarı doğurmakta ve istikametten ayrılmayı kaçınılmaz kılmaktadır. Bununla beraber bu kararlardan ve sonuçlarından dolayı sorumluluk duymayan tebaa, hala inançlarını korudukları ve onları değiştirmeye ihtiyaç duymadıkları için, yeni ve inançları ile uyuşan bir güzergâh belirlemek konusunda daha rahat davranmaktadırlar.

Harcanan Çaba:

- Olumsuz sonuçları olan davranışta bulunurken harcanan çaba arttıkça, çelişki yaşanma olasılığı da artar.

Hacca gitmek için yoğun çaba harcayan bir kişi, oraya vardığında karşılaştığı sıkıntıları dert etmeyecektir. Sıkıntı çekme konusundaki kanaati her ne kadar olumsuzsa da, orada olmak için harcadığı çabayı düşünerek, bu kanaatini değiştirecek ve sıkıntıları dert etmekten vazgeçecektir. Aynı şekilde bir günahı işlemek veya o günahı zaruri kılan konuma gelmek için harcanan çabanın çokluğu da çelişkiyi arttıracak, dolayısıyla inanç ve kanaatlerin değişimini kolaylaştıracaktır. Bu konuda en yoğun tehdit, faizle ilgili karşımıza çıkmaktadır. Bin bir emekle kurduğu, tüm birikimi ve vaktini harcadığı işletmesini, içine düştüğü nakit darboğazından çıkarmak için faiz seçeneğini kullanan bir Müslümanın, faiz ile ilgili kanaatlerini değiştirmesi kaçınılmazdır. Benzer olarak bir makama gelmek için bin bir sıkıntı çeken bir adamın, o makamda olmasından dolayı işlemek zorunda kaldığı günahları kanıksaması ve onlarla ilgili kanaatlerini değiştirmesi ve hatta bu davranışları günah listesinden çıkarması da kaçınılmazdır.

Yukarıda bahsettiğimiz genel prensipler, her türlü inanç sistemi için geçerlidir. İnançlar ister batıl olsun ister hak, bireylerin davranışları o inanç sisteminin dışında ise, kişiler inançlarını gözden geçirip değişikliğe giderler. Hidayet yolunda, kişilerin yaşayacağı çelişkiler, insanların iman etmesini kolaylaştıracak, tersi bir durumda da Müslümanların hak yoldan ayrılmasına sebep olacaktır. Her ne kadar amel imandan bir cüz değilse de, imana rağmen icra edilen yanlış ameller, zamanla bireyin nazarında ve özelinde imanın içeriğini bozmakta veya değersizleştirmektedir. Birey olarak böylesi bir süreçten sakınmanın yolu namazı korumak, Kur’an’ı bolca okumak, Allah’ı bolca zikretmek, uzlet ve halvet ortamlarında gidişatını gözden geçirmek, vazgeçebilmeyi göze almak ve iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluğun içinde olmaktır.

Rabbimiz! Biz şeytanın yapıp ettiğimiz şeyleri süslediğini biliyoruz. Bizi onun şerrinden ve onun yolundan gidenlerin şerrinden muhafaza eyle. Bizleri, kendi hevasının peşine düşüp, kendini helak edenlerden eyleme. Bizleri, uyarıldığı zaman kulak kesilen, hayra çağrıldığında koşan, yaptığı yanlışlarda bile bile ısrar etmeyenlerden eyle. İnancımız ile çelişen bir davranış yaptığımızda, o davranışı terk etme basireti ver. Bizi doğru yola ilet, nimet verdiklerinin yoluna. Kendilerine gazaplandığın ve yolunu şaşırmışların yollarına değil. Âmin...

 

 

 

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ