Taha Tozal
Düşünce
Tezatlarımıza tanık olan, tutarsızlıklarımızı takip eden muhataplarımız, henüz bizler ciddi değilken, davetimizi ciddiye alırlar mı? Bize saygı duymaları mümkün mü?
Modern zamanlarda Müslümanların maruz kaldığı en
ciddi kriz, dinde laubalilik’tir diyebiliriz. Doğrunun, değerin, kutsalın göreceleştirildiği bir zaman diliminde İslamî hassasiyetler giderek daha da zedeleniyor, Müslüman şahsiyetler yıpranıyor… Bakıldığında; geleneğin, göreneğin, mistisizmin, ulusçuluğun, mitolojinin, masal, menkıbe ve efsanelerin, toprağın, vatanın ve bayrağın, tarihin, coğrafyanın ve diğerlerinin dine dönüştürüldüğü, dinin ise gelenek ve göreneğe, muhafazakârlığa, konformizme, statükoculuğa, hoşgörüye indirgendiği bir toplumda gerçek manada İslam’ı yaşamanın giderek daha da zorlaştığını fark ediyoruz.
İslam, Allah ve Resulü’ne mutlak teslimiyet iken, şimdilerde yerini pazarlıkçı ve parçacı teslimiyetlere terk etti… Koşullar, kurallar, kanunlar gerekçe gösterilerek İslam’ın kimi emir ve nehiyleri karşısında gevşek, tembel, laubali davranmak normalleşmeye başladı… Teklif tehire uğradı… Kulluk tatile girdi…
İslam’ın şiarlarını korumada olması gereken itina ve ihtimam zayıfladı… Vahye şahitliği sürdürecek dikkat ve rikkat eriyor… Evet, İslam’ın bize kazandırdığı ciddiyet, sadakat, samimiyet, onur ve erdemden ne kadarını koruyabildik? İslam’ın sınırlarını korumadaki samimiyet çizgisini sürdürmedeki kararlılığımız nedir? Daha da beteri, dinde laubaliliğin bir karaktere dönüşmesi ve toplumsallaşmasıdır… Laubalilik teşvik görüyor, malayanilik prim yapıyor…
Bu durum sadece bu çağa münhasır bir illet değil, insanlık tarihi boyunca laubali karakterlerin gayrı ciddi tavır ve tutumlarına tanıklık etmekteyiz… Kur’an-ı Kerim ekseriyetle bu hastalıklı ruh hallerine dikkatimizi çekmektedir…
İsrailoğullarının en bariz özelliği, Allah’ın hükümleri karşısında takındıkları laubali tavır değil midir? Bakara suresine isim olan, bir inek boğazlama emrini nasıl karşıladılar? Allah’ın teklifini savsaklama sefaletini ısrarla sürdürme yoluna gitmediler mi? Yine cumartesi yasağını isteyen de çiğneyen de İsrailoğulları değil miydi? Cumartesici güruhun bu eylemi Allah’ın gazabına öyle muhatap oluyor ki; sonuç onlar için maymunlaşmak ve domuzlaşmak oluyor…
Yahudilerin yaptığı salt bir haram fiilin işlenmesi değil, Allah’ın ayetleri karşısında takındıkları gayr-ı ciddî, şımarık tutumlardır… Bu tutum lanetle neticeleniyor… Lanete giden yol, dinde laubalilikle başlıyor… Dinde laubalilik bugün birçok sahada karşımıza çıkmaktadır: Dini yorumlamada, fetva vermede, ibadetlerde, ahlakî hayat ve davranışlarda, haram ve helaller konusunda, kadın-erkek ilişkilerinde, şirk sistemiyle ilişkilerinde, para ile tutumlarında… durum böyledir.
Günümüz Müslümanları da Yahudileşme zafiyeti altında laubali hallerle şahsiyet yozlaşması, bilinç körelmesi, ufuk daralması marazına maruz kalmaktadırlar…
Lakayt yaklaşımlar, light anlayışlar, laçka davranışlar, iman edenlerin inandırıcılığını zedeliyor… Sorumluluklardaki lakaytlık,
kulluktaki laubalilik, sadece bize de değil, İslam’a da zarar veriyor… Kendisine saygısı olmayan hafifmeşrep kişiliklere kim saygı duyar? Ciddiyetsizlik bir itibar yitimidir… Tezatlarımıza tanık olan, tutarsızlıklarımızı takip eden muhataplarımız davetimizi ciddiye alırlar mı? Bize saygı duymaları mümkün mü?
İslam’ın izzet ve asaletine mütenasip bir duruşumuz yoksa ne davamız ne de davetimiz zemin bulabilir… İslam’ı temsiliyet için önce ciddiyet lazım… Kişiliklerin vahiyle şekillenmesine, nefsimizi ilahî murakabeye açmaya, hesap gününün endişesini taşımaya ve takva örtüsüne bürünmeye ihtiyacımız var…
İslam’a teslimiyet için nitelik ve derinlik aranır… Zaten kafa karışıklığı, zihin bulanıklığı içinde bocalayan kişilerin sunabilecekleri bir değer, savunabilecekleri bir iddiaları da kalmamış demektir… İç dünyası cıvık olanın dış dünyası da silik ve sinik olacaktır… İçte ihsan ve ihlâs olacak ki, dışta da itkan ve etkin olunsun…
Müslüman gibi davranmak yetmiyor, Müslüman olmak gerekiyor… Sahabe kararlılığında adımlar atanlar çığır açabilirler, yüreklere yol bulabilirler… Sahabe kıvamında “İşittik, itaat ettik” diyenler dava adamı olabilirler… Samimiyetle yaşanmayan din, kafalarda sadece “malumat yığını”dır…
Ve şu iki duayı sıkça yapmalıyız:
“Ya Rabbi! Kalplerimizi dinin üzere sabit kıl…” “Ya Rabbi! Ayaklarımızı kaydırma.” (Âmin)