Osmanlı’da Siyaseten Katl Meselesi - rahle.org

Osmanlı’da Siyaseten Katl Meselesi - rahle.org

Osmanlı’da Siyaseten Katl Meselesi


Facebookta Paylaş
Tweetle

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz 

 

 

Soru: Fatih Sultan Mehmet’in ünlü Kanunnamesiyle resmî olarak yürürlülüğe giren siyaseten katl meselesinin fıkhî dayanağı nedir?

Kanunnamenin ihtilâfa yol açan ve farklı fikirlerin doğmasına sebep olan maddesi şudur: “Ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem için katletmek münâsibdir. Ekseri ulemâ dahi tecviz etmiştir. Anınla âmil olalar.” Bu maddenin izahı hakkında şunlar söylenebilir: 

İslam hukukunda suçun cezası üç türlüdür: Birincisi, hadd cezalarıdır ki, buna örnek; hırsızın elinin kesilmesi, zânînin recm edilmesi, dinde irtidat edenin öldürülmesi gibi cezalardır. İkincisi, kısas ve diyet cezalarıdır ki, buna örnek; birini öldürenin ya da yaralayanın aynıyla karşılık bulması veya para vermesi gibi cezalardır. Üçüncüsü, ta’zîr cezalarıdır ki, buna örnek; esrar içmek gibi Kur’an ve Sünnette karşılığı bulunamayan yahut kuvvetle ihtimal bir suç işleyen ya da işleyecek olan bir kimseye verilen kırbaç, hapis veya katrana boyamak gibi cezalardır…

Kanunnamede bahsi geçen ceza türü; fiilî bir durum henüz oluşmamış olan, ancak bir takım şer’î deliller, şahitler ve şartlar göz önüne alınarak verilen ta’zîr cezasıdır. Bu cezaların kahir ekseriyeti, bizzat Ulu’l-Emr (Devlet Başkanı) tarafından, adil bir mahkeme olunduktan sonra verilir. Cezanın ne ve nasıl olacağı ise farklılık arz edebilir.

Hanefî ve Hanbelî hukukçularının çoğunluğu, maslahat-ı âmme ve nizâm-ı âlem gerektirdiği takdirde, ta’zîr (korkutma-gözdağı verme) yoluyla idam cezasının dahi verilebileceğini kabul etmişlerdir ki, buna “siyaseten katl” denilmektedir. (Bkl. İbn Abidin, Reddü’l-Muhtar ve İbn Teymiyye, Siyaset) Şöyle ki, fiilen isyan etmese bile isyana hazırlandığı her halinden belli olan bir kimsenin, âmme maslahatı ve âlemin nizamı düşünülerek, ta’zîr yoluyla idam edilmesi böyledir. Fatih Sultân Mehmed’in “ekseri ulema tecviz etmişlerdir” diyerek ifade ettiği durum da bundan ibarettir.

Hülasa: Kanunnamede istinaden geçen siyaseten katl cezası İslamî bir cezadır, ta’zîr (korkutma-gözdağı verme) maksatlıdır; İslam Devleti veya Müslüman halkın hayrına olacağı kesinleşince uygulanır. Ekseri Osmanlı Devletinin tatbikatında da böyle olmuştur.

Soru: Osmanlı Padişahları -şer’î şartlar gerçekleşmeksizin- siyaseten katl gerekçesi ile oğul veya kardeşlerini öldürtmüş müdür?

Osmanlı Padişahlarının ister oğul veya kardeşlerini, isterse sadrazamlarını katletmede, mahkemeden i’lâm ve şeyhülislâmdan fetva almadan keyfe mâyeşâ (kafalarına göre) hareket edemediklerini, verilen sayısız fetvadan anlıyoruz.

Ne var ki, nazariyat bu olmakla birlikte, kimi zaman Osmanlı Padişahlarının cürüm işledikleri de vâkidir. Şöyle ki, araya giren jurnalcilerin tahriki veya yalancı şahitlerin beyanıyla hatalı ve yanlış hareket ettikleri olmuştur.

Buna birkaç örnek hadise şöyledir:

1. Yıldırım Bâyezid, yakın çevresinin tahriki sonucu, henüz herhangi bir isyana veya taht mücadelesine girişmeyen kardeşi Yakub’u, sırf ileride saltanat iddiasında bulunur korkusuyla öldürtmüştür. Bu durum, Osmanlı tarihçilerinin tespitine göre, siyaseten katl yoluyla öldürülen ilk insandır. Ancak eğer şer’î şartlar gerçekleşmemişse -ki tam olarak bilmiyoruz- yaptığı ancak bir nevi zulümdür.

2. Kanunî Sultân Süleyman, kendi çocuklarının idamına karar veren bahtsız padişahlardandır. Karısı Hürrem Sultân ve çevresinin tahriki ile kendisini tahttan indirmeye azmettiği ve padişah olmak isteği ile isyan ettiği şayiasına inanarak, bâğî (isyancı) vasfıyla Şehzade Mustafa’yı idama mahkûm eylemiştir. Bu idam kararı, görünürde bağy suçunun cezası olarak verilen hadd cezasıdır. Ancak bu meselede hem fetvayı veren müftünün, hem kararı veren kadının ve hem de bunları tasdik edip icrası için emir veren Kanunî’nin, yanıldıkları veya yanıltıldıkları bir vâkı’adır.

3. III. Mehmed, fitneye dair kuvvetli deliller olmadığı halde, siyaseten katl müessesesini suiistimal ederek, 19 tane erkek kardeşini ve basit jurnaller yüzünden kendi oğlu Şehzade Mahmûd’u, günahsız bir şekilde idam ettirmiştir. Bunun şer’î bir izahını yapmak mümkün değildir. Zira herhangi bir isyan söz konusu olmadığı gibi, fitne ve fesadın vukuu da tahakkuk safhasında değildir.

Bunlardan başka İslam Devletine bağy (başkaldırı) suçunun karşılığı olarak hadd cezasını tatbik etmekten ibaret olan bir takım vakalar daha vardır ki, bunlara siyaseten katl demek hatalıdır ve meseleyi bilmemekten ileri gelmektedir.

Örneğin; Yavuz Sultân Selim’in, birisi Şi’îlerle ve bir diğeri de eşkiya ile ittifak ederek devlete isyan eden ve bağy suçu işleyen kardeşlerine karşı olan tutumu, tamamen şer’îdir. Ve siyaseten katl ile bir ilgisi yoktur.

Bir diğer örnek: II. Murad’ın amcası Mustafa Çelebi (II. Düzmece Mustafa), uzun süren saltanat mücadelesine girişmiş ve hatta Osmanlı ülkesinin Bizans ile paylaşılmasını da göze alarak İmparator Manuel ile gizli ittifak dahi kurmuştur. Uzun mücadelelerden sonra yakalanarak bâği (isyancı) muamelesi görmüş ve idam edilmiştir. Bu bir hadd cezasıdır. Birinci tür ceza çeşidindendir.

Aynı şekilde; II. Murad’ın küçük kardeşi Mustafa Çelebi de, Karamanoğulları ve Germiyanoğullarının tahrikiyle Bursa’ya yürümüş ve hadd cezası olarak idam edilmiştir.

Tüm bu idamlar İslam Hukukunda ve başka hukuklarda yürürlülükte olan, cezaî uygulamalardandır. Fatih’in Kanunnamesi veya siyaseten katl bahsi ile karıştırılmamalıdır.

Soru: Fatih Sultan Mehmet henüz beşikteki kardeşini siyaseten katl gerekçesi ile öldürtmüş müdür?

Sultan Mehmet’in 11 aylık olan kardeşi Ahmet’i öldürttüğü vakası, tarihen bir takım çelişkilerle doludur. Araştırmacılara göre böyle bir olayın gerçekleştiği kat’i (kesin) değildir; üstelik rivayet edilen olayın gerçekleşme şekli de net değildir. Bu konudaki haberler ancak “zayıf” seviyede kalmaktadır.

Kantemir gibi yabancı tarihçiler dahi, II. Murad vefat ettiğinde Şehzade Mehmet dışındaki bütün evladının vefat ettiğini ve bu arada Şehzade Ahmed’in de Amasya’da vali bulunduğu sırada öldüğünü yazmaktadır. Bu ihtimalin doğru olması halinde, henüz bebek iken öldürülme iddiaları da ortadan kalkar. 

Tarihçi Namık Kemal de, şehzade Ahmed’in katl edildiği iddiasını sadece bir iftiradan ibaret görmektedir. Böyle bir zulme Fatih Sultan Mehmed’in razı olamayacağını ısrarla savunmaktadır. Bazı kaynaklar ise katl olayını doğrulamakla beraber, bunu -Padişahın haberi olmadan- yapan kimsenin gerçekte Evrenos-zade Ali Bey olduğunu kaydetmektedirler.

Doğrusu eğer Fatih böyle bir cürüm işlemişse onun savunulacak bir durumu olamaz; ancak aktarılan bilgiler iyicene araştırılmadan peşin hüküm vermek de doğru değildir. Bizce olay, Padişahın haberi olmaksızın meydana gelmiştir.

Bu ve benzeri konularda itirazlarını devam ettirenleri, Fatih’in Kazaskerliğini yapmış olan Molla Hüsrev’in Dürer ve Gurer adlı iki ciltlik hukuk eserine ve de bu hükümlerin uygulama örnekleri demek olan Bursa’daki Fatih dönemine ait binlerce mahkeme kararlarına havale ediyoruz.

NOT: Bu makale, kitabın 80. ile 90. sayfaları arası ihtisar edilerek oluşturulmuştur. (Editör)

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ