El-Hayy (cc) - rahle.org

El-Hayy (cc) - rahle.org

El-Hayy (cc)


Facebookta Paylaş
Tweetle

Muhammed Çobanoğlu 

 

“Allah’tan, kulları arasında ancak ilim sahipleri huşu’ (derinden korku) duyar.” (Fatır, 28)

Din-i Mübin, ilimden ifade ettiği hiçbir konu için, teori ve zihin dünyasında bir artı oluşturmayı murad etmez. Ortaya koyduğu her bir ilim nümunesi için, onun kullar tarafından kalben özümsenmesini, ahlak olarak tabiat kazanılmasını, hayatın içinde kendine bir yer bulmasını bekler. Nitekim; yürümek, bilmekle başlar…

Esma’nın öğrenilmesi, tefekkür ve tezekkür edilmesi, kul ile Cenab-ı Hakk arasındaki rabıta ve ihsanın zaid ve kavi olması, taat ve ibadatta ameli salihe yol bulması ve nihayet kulun karakter ve ahlakında da bir “tabiat” oluşması yönleriyle mühim bir başlık olarak önümüzde durmaktadır. Kur’an-ı Kerim tilaveti ve öğrenilmesiyle cehd-u gayret edenler, esma-i ilahinin Kitab-ı Kerimde, nakkaş inceliğinde nasıl da işlendiğine yakinen vakıftırlar. 

İlk tarihlerden itibaren ulema içinde bu konuya yoğunlaşmış ve eser telif edip dikkatleri celbe uğraşmış birçok müellif mevcuttur. Onlardan edindiğimiz kadarıyla, her bir esma başlığı için aşağıdaki yolu takip etmek gerekir:

I. Taalluk: Kulun, Allah’ın (cc) zatına delalet etmesi açısından isimlere ihtiyacını hissetmesi, mevcudat ile Zat-ı İlahi arasındaki ilginin nazar-ı dikkatle izlemesi,

II. Tahakkuk: Hakkı isimlerinde görmek, Hakk’a ve kula nispetle isimleri bilmek, esmaya irfan nazarıyla bakmak ve dahi bakakalmak,

III. Tahalluk: Allah’a (cc) yaraşır şekilde nisbet edilen isimlerin, kul tarafından kendisiyle bağlantısının kurulması, ismin tahkiken bilinmesinden sonra, bu bilincin husn-ü ahlaka ve fiillere sirayeti…

***

I.

Rasulullah (as), Kur’an muallimi Ubey b Ka’b’a (ra) sordu:

-“Kur’an’da en muazzam ayet hangisi?”

-“Allah ve Rasulü bilir.” dedi. Rasulullah ısrar edince, Ayet el-Kursi’yi okumaya başladı. Rasulullah:

-“Ey Ka’b! İlim sana mübarek olsun.” buyurdu. (Müslim ve Ebu Davud)

Bu ayet, tevhid hakikatini beliğ bir şekilde teybin eder ki; “Allah’tan başka ilah yoktur. O, El-Hayy ve El-Kayyum’dur.” şeklinde başlar ve kalan bölümünde bu iki esmanın şerhi mevcuttur.

El-Hayy (cc); Allah Teâlâ’nın subuti sıfatlarından olan “hayat” sıfatını işaret eden ism-i celilidir. O’nun (cc), ebedi hayatla diri olduğunu ifade eder ve hiçbir zaman yaratılmışlarda görülen, ruhun beden ile ittisali (birleşmesinden), bedeni kuvvetlerin ahenk ve uyumu neticesinde hâsıl olan geçici bir kavram olmayıp, bütün hayatların kaynağını teşkil eden hakiki bir hayattır. Allah’ın (cc) hayatı zatidir, geçici değildir, zeval ve fena şaibesinden uzak ve kusur arızalarından temizdir. “Hayat”,  Zat-ı kerim ile ilgili bir sıfat olmasından dolayı, insan aklının ihatası (kavraması) ve üzerinde tefekkürü söz konusu olmaz. Bizler, Rabbimizin varlıklar âlemindeki hayat tecellileri üzerinde tefekkür, hayatın O’ndan (cc) olduğuna da iman ederiz. 

Said Nursî’nin dediği gibi; Allah’ın (cc) vacib olan zatına münasib bir kudsi hayatı olduğu gibi, cansızlar âlemindeki bütün faaliyetler “Hayy” ismini bir başka açıdan gösterir. “Vücud” sıfatının hakikati hiçbir mevcutla anlaşılmadığı gibi, “hayat” sıfatı da hiçbir hayatla bilinemez. 

Esma üzerinde çalışan bazı müellifler, beşerî anlayışta yetkinlik ifade eden bazı vasıflarla nitelenebilmek için ön şart kabul edilen “Hayy” oluşun, ilim, irade, kudret gibi yetkinliklerle ezelen muttasıf bulunan Allah Teâlâ hakkında, vucûb ifade ettiğini belirtmişlerdir.

El-Hayy ism-i celili ile ilgili birkaç tarifi daha zikredebiliriz...

İbn Abbas (ra): “Gücünü kaybetmeyen ve yok olmayan.”

Ragıb el İsfahanî: “Hakkında ölüm geçerli olmayan.”

İmam Maturidî: “Ebediyyen ölümlü olmayan, hiçbir şeyden gafil olmayan, asla yanılmayan ve unutmayan.”

El-Hayy ism-i celilini anlamak yolunda, üç ayette birlikte terkib oluşturduğu “El-Kayyum” (2/255, 20/111 ve 3/2) ve “hayat” fiilinin O’nun (cc) yarattıklarına bakan yüzü olan “El-Muhyi” (cc) ism-i şeriflerinin de ele alınması gerekir. El-Kayyum; kendi zatıyla kaim olup hiçbir kimseye muhtaç olmayan, her şeyin kendisiyle var olup varlığının devamı da ona bağlı olandır. 

Dolayısıyla “El-Kayyum” ism-i şerifi ile El-Hayy ismi, ilgili ayetlerde kullanıldığı şekliyle, anlamı tamamlar. Hakeza El-Muhyi; “hayatı veren” ism-i celili de “El-Hayy” ismiyle anlam bütünlüğü oluşturur.

II.

El-Hayy ism-i celilinin geçtiği beş ayet-i kerimede de ana mesaj “tevhid”dir.

1-3. “Allah, başka ilah yok, ancak O, daima yaşayan, daima diri tutan Hayy-u Kayyum’dur…” (Bakara, 255; Al-i İmran, 2; Mü’min, 65) ayetlerinde tevhid, doğrudan işlenen ana temadır.

4. “Ve bütün yüzler o Hayy-u Kayyum’a baş eğmiş ve bir zulüm yüklenen cidden hüsrana uğramıştır.” (Taha, 111) Din günü tüm yüzlerin, Allah’ın (cc) azameti karşısında boyun eğip hesaba yönelmeleri zikredilir. O gün,  O’ndan başkasının hesap sorma yetkisi yoktur. Bu, tevhidin izharı, şirkin bertaraf olduğu gündür.

5. “Ve o Hayyı lâ yemut’a (baki olan El-Hayy’a) tevekkül (itimad) kıl da O’na hamd ile tesbih eyle, kullarının günahlarına onun habîr olması yeter.” (Furkan, 58) Şirkin anlamsızlığına temastan sonra tevekkülün yalnızca Allah’a (cc) izafe edilmesi gerektiği cihetle yine ana tema, tevhiddir.

Burada gelinen noktada şöyle bir tespit yapılabilir: Tevhidin hakikatine vukufiyet için, Allah’ı (cc) El-Hayy ism-i şerifiyle bilip tefekkür etmelidir.

Said-i Nursî, risalelerin esma bölümünde bu ismi izah ederken, şöyle der:

“Kâinatın en ehemmiyetli gayesi, büyük neticesi, parlak nuru, mükemmel meyvesi, kâinatın mahiyetleri içine Allah’ın (cc) varlığı ve birliğine şehadet eden delillerin en mükemmeli; HAYAT’tır.

Hayat bir cesede girdiğinde, o cesedi bir âlem hükmüne getirir. Küçük bir parçaya bir bütün gibi kapsam verir. Hayat, kâinatı bölünme kabul etmeyen ve ortaklığı kaldırmayan bir bütün hükmüne getirir.” 

Mevcudatın en küçük bir cüz’ünü yaratan, kâinatın tamamını da var eden, hepsini tek tek bilen, birbirleriyle ilişkilerini de takdir eden olmalıdır. Bir karıncayı yaratıp besleyen, onun yaşadığı ortamla ilişkisini de, ihtiyaçlarını da,  ihtiyaçlarını karşılayacağı ortamı da yaratan bir olmalıdır. Kâinat bölünme kabul etmez. Bütün kâinatı yaratamayan bir kudret, en küçük bir hayat sahibini yaratamaz. Hayatın oluşması, bütün kâinatın ve içindeki sebeplerin bir araya gelmesine bağlı. Hayat öyle bir iksirdir ki, girdiği yeri bütün kâinatla alakadar ve muhatap yapmaktadır. Bu yönüyle felsefenin determinizm (nedensellik) mantığı iflas etmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de “Hayat” kavramının anlam yolculuğu, zahirden hakikate doğru bir seyr (yol) izler. Maddî yapının canlanması, ölü toprağın yeşermesi ve ölülerin yeniden dirilişi üzerinden, dalalet ve küfr ile ölmüş kalplerin iman ve marifetle yeniden dirilişine geçiş yapılır:

“Ölü iken hidayetle dirilttiğimiz, kendisine insanlar arasında yürüyecek bir nûr verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp, ondan çıkamayan kimse gibi olur mu? Fakat kâfirlere, yaptıkları böyle süslü gösterilir.” (En’am, 122)

Ruhun ve kalbin diri olmasını ifade eden yönüyle “ihya” fiilinin, hem Rasulullah’a bakan ve hem de dirilmeye namzet tüm insanlara bakan bir yönü vardır:

“İşte biz böylece sana da emrimizden Kur'ân'ı vahyettik. Yoksa sen kitap nedir? İman nedir? bilmiyordun. Fakat biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletiyoruz. Şüphesiz ki sen de insanları doğru bir yola götürüyorsun.” (Şura, 52)

“Ey iman edenler! Peygamber sizi, size hayat verecek şeylere davet ettiği zaman, Allah'a ve Resul'e icabet edin. Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Ve siz kesinkes O'nun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal, 24)

***

Allah ve Rasulü’nün davet ettiği şeylerde, kullar için “hayat” vardır.

Gıybet ise öldürücüdür, zira ölü eti yemektir.

Namazla dirilir kul, zira miracdır.

“Ruhu’s salât ayn–u’l hayat” Namaz, bizzat hayatın kendisidir.12  

Günahlar öldürür, taatler ile diri kalır kul.

Gaflet öldürür, zikrle kalb canlılık kazanır.

İsyanı emr -ki münafıkların alametidir- toplumları çürütürken, ma’rufu emr, yeşertir.

Cimrilik kurutur, infak ise diri tutar.

Şuheda, hayattandır. Mevta olmadıkları gibi bu şekilde tanımlanmaları dahi hoş görülmez.

Din, şehadete çağırırken, ölüme değil dirilişe davet ediyordur aslında. Bizzat kendisini olduğu gibi bütün bir İslam toplumunu diri tutar şehadet. Ölüme davet, hayat bulmaya davet oluverir. Öyle ya, Allah (cc), sadece “hayat verecek şeylere” davet eder. Kim demiş “şehadete davet; ölüme davettir” diye? Bizatihi “hayata davetdir.”

Keyfiyeti bilinmeyen bir hayatla Cenab-ı Hakk’a kavuşan şühedaya “mevta” denilmesinin men’i hususunda iki tefsir mevcuttur:

-Onları Allah’ın cennet ve nimetleri üzerine va’dine şahiddir,

-Onlar, Allah’ın bir olduğuna, eşi ve benzeri olmadığına şahid olmuşlardır. Ki buradan şu mühim tespit çıkar: Allah’ın El-Hayy ism-i celilinin hakikatine vakıf olundukça, kulun tevhid konusunda itmi’nanı da ziyadelenir. Hatırlanacağı gibi, Hz İbrahim (as) da Cenab-ı Hakk’ın “El-Muhyi” isminin keyfiyetine bizzat şahit olmayı taleb etmiş ve bu talebin sebebini de “kalbin itmi’nanı” olarak ifade etmişti. (Bkz. Bakara, 260)

Yukarıda izah edildi ki, bu ism-i celilin ekseni, “tevhid” i işaret eder.

“El- Hayy” ism-i celilinin vahiyde nasıl ifade edildiğini araştıranlar, latif bir tevafuktur ki, bu ismin, sıklıkla Hz İbrahim’in hayatı üzerinden izah edildiğine şahid olurlar. Sanki bu ism-i celilin anlaşılması, Hz İbrahim as üzerinden taşınmıştır:

-Tevhid ve Haniflik, Hz İbrahim üzerinde yoğunlaşan ve odaklaşan bir konudur...

-Putların kırılması ve yıldız, ay ve güneş temsilleriyle ölüm-kalım üzerinden tevhidin beyanı...

-Ölülerin diriltilmesi keyfiyetinin ra’y el-ayn gösterilmesi talebi (ihyanın mahiyeti-kuşların diriltilmesi temsili)...

-İsmail’in (sa) kurban edilmesi emri... Teslimiyetle dirilmek… Öldürmekle dirilmek, öldüremeyince sönmek gibi…

-Nemrud ile olan mücadelede, Cenab-ı Hakkın ölüleri dirilttiği -El Muhyi- sıfatının zikredilmesi...

Ve maddeden manaya inkişaf, “hacc” konusunun da Hz İbraim’in (sa) şahsında mündemiç oluşu ile birlikte, insanların “insanlığının ikame edilmesi” mevzu bahis edilmiştir ki bu, olağanüstü bir vurgudur:

“Allah Kâ'beyi, o beyti haramı insanlar için bir medarı hayat kıldı, o şehri haramı da o, boyunları bağsız ve bağlı kurbanlıkları da; bütün bunlar şunu bilesiniz içindir ki Allah göklerdekini ve yerdekini bilir ve hakikat Allah her şeye âlimdir.” (Maide, 97)

Kuşların dirilişe çağırılması ile insanların hacca davetinin ilanı, maddi dirilişle ruhun dirilişi arasındaki irtibat ile tefekkür ve tezekkür kapıları ardına kadar açılmıştır: “İnsanlara haccı ilan et.” (Hacc, 27)

Kuşların diriltilmesi ile haccın “hayat verici” dinamikleri arasında, kalp dünyasını berraklaştıran bir bağ olsa gerek.

“Kısasta hayat vardır.” (Bakara, 17) Kısas, bir katl mukabilinde katilin öldürülmesi, muhtemel cinayetlerin önlenmesiyle kalmaz, insanların korkudan dehşete düşmüş ruhları da hayatın nefesini hissetmeye başlarlar. Eminlik; hayattır, korku ise ölüm.

“Hayâ” kelimesi de “hayat” kökünden türer. Haya etmek; şahsiyeti ve ahlakı diri tutmaktır. Hayâ insanı ahlaksızlıktan korur. Zira imandandır.

“Tahiyyat” kelimesinin kökünde de “hayat”tan izler vardır. Önceleri müşrikler birbirlerine, “beka duası” olan tahiyyat ile selam verirlerdi. İslam, “tahıyyat”ın yani “beka duasının”nın sadece Allah’a ait olduğunu ilan etti: “Et-tahiyyatü lillahi ve’s salavatü ve’t-tayyibat.”

III.

Az-çok ekseninden iyi-kötü eksenine yerleştirilmiş bir hayat algısı için kalbin diri tutulması gerekir. Mülk suresinin ilk ayetleri, kulun kalbini bu eksene çekmesini tavsiye eder. Kalb diriliğinin alametleri, hukema indinde şöylece tespit edile gelmiştir:

Kalb, önce hayret edebilmeli, “subhanallah” demeli, şahid olduğu acaiblikler üzerine, sonra minnet edebilmeli, gördüğü bunca nimetler karşısında “elhamdulillah” diyerek ve en sonda da bunca azamete nazarla tekbir eder, Rabb-i Kibriya’yı “Allahu ekber!”

Kulların El-Hayy ism-i celilinden nasibleri; zikr ile kalbi teslimiyetle de azaları, Allah’ın nuru ile diri ve hayatdar tutmalarıdır.

“Ben, kendisinden başka ilah bulunmayan, Hayy ve Kayyum olan, her şeyin mutlak hâkimi olan Allah’tan mağfiretimi diliyor ve O’na tevbe ediyorum.” (Ahmed b. Hanbel)

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ