Tevekkül - rahle.org

Tevekkül - rahle.org

Tevekkül


Facebookta Paylaş
Tweetle

 

Necmettin IRMAK

 

Tevekkül, îmanı tashih etmenin yoludur. Öte yandan sahih bir tevekkülde sahih imanın neticesinde gerçekleşir.

Kur’ani bir kavram olarak tevekkül, imanın yansımalarından biridir; hem de zorunlu yansımalarından biridir. Yani tevekkülsüz iman iman değildir. Anlam olarak da nasıl ki imanda güven vardır tevekkülde de güvendiğine dayanma, kendini her şeyi ile güvendiğinin ellerine teslim etme vardır.

Kendini her şeyinle onun ellerine bırakamaman güvensizlik, güvensizlikte imansızlık demektir.

Tevekkül, imanı tashih etmenin yoludur. Öte yandan sahih bir tevekkülde sahih imanın neticesinde gerçekleşir.

Allah’ın, İsrail oğullarım zalimlere karşı cihada davet eden iki zatın dilinden ifade ettiği: “...eğer mü’min iseniz Allah’a tevekkül edin.”(l) sözü, iman — tevekkül bağlantısını açıkça gösterir.

Tevekkül üzerine yapılacak hemen bütün tanımlar haddi zatında bir tanımlamanın ötesinde, bir hal, bir durum tespiti ve fiili durumu ifade ediş tarzından öteye geçmeyecektir. Sorumluluk sahibi insanın mü’minin dünya hayatı ve bu hayatın başına getirdikleri (imtihan) karşısında sergileyeceği davranış tarzının gerekçesi, tevekkülün de tanımı anlamına gelecektir.

“Tevekkül ilim bakımından kendi nefsinde zor ve kapalı, amel bakımından ise meşakkatlidir. Anlayış bakımından kapalı olması; sebepleri düşünüp onlara dayanmasının tevhidde şirk gibi olması bunlardan arınıp tamamen uzaklaşmak ise sünnete ve şeraite taarruz olması bakımındandır. Halbuki sebebi kabul etmeden sebebe itimat etmek, akü yönünden bir değişiklik ve cehalet bataklığına dalmak olur. Şeriat, nakil ve tevhid anlamına uygun olarak tevekkülün gerçek anlamını ortaya çıkarmak cidden zordur ...” (2)

Gazalinin de dile getirdiği zorluk, bir tarafta Allah a güvenip dayanmanın en üst derecesinde tüm sebeplerden uzak durma ve dünya hayatının tabiatında yer alan ve kulluk itibari ve de Kitap ve sünnet de dile getirilen sebepleri arama ve yerine getirme arasındaki bağı ifade edilememesinde yatıyor.

Esasen bu zorluk, Kitap ve sünnete rağmen daha üst perdeden konuşmaya çalışmaktan kaynaklanmaktadır. Zira Kuran’in ve sahih sünnetin bize açıkça gösterdiği, bu iki durum arasında bir zıtlıktan ziyade, birbirini tamamlayan iki hal olduğudur. Bu iki durumdan İkincisi sebepleri yerine getirme, bir süreç ve birincisi sebeplerden uzak durma ise bu sürecin sonunda sebeplere değil Allah’ a güvenme ve teslim olmaktır.

Diğer bir deyişle nedensellik/ gayelilik ilkesine göre yaratılmış (3) bu kainat içerisinde bir olgu olan ve kendi varlığı da bu ilke içerisinde ayrıca özel bir sebebe / gayeye (4) matuf bulunan insan / kul, Allah’ a karşı sorumluluğunu yerine getirmekle mükelleftir. Bu durum Allah, onu böyle belirlediği içindir. Bununla beraber kul / mümin kul yaptığı işin / kulluğun sonucunu o işin sebeplerine değil Allah’ a bırakır / bağlar. Esasen bu bırakma ve bağlama da kul itibarı iledir.

“ Biliniz ki : tevekkülün yeri kalptir. Zahirde ( tedbir ve sebebe tevessül ile çalışmak ) harekede meşgul olmak kalpteki tevekküle zıt değildir. Kul takdiri Allah Teala cihetinden olduğuna hakikaten ve yakinen kanaat getirmiş olursa, bu durumda istediği bir şeyi elde edemezse, ‘O’nun takdiri budur’ diye; elde ederse ‘bu O’nun lütufudur’ diye düşünür.” (5)

Yukarda ki sözlerin sahibi Kuşeyri ; ki kendisi tasavvufta yer alan aşırılık ve sapkınlıkları ayıklayıp tasavvufun tevhid ve şeriat ölçüleri içerisinde bulunması için gayret etmiş gözükenlerdendir, Risale’sinde ele aldığı tevekkül bahsinde Gazali’nin yaşadığı zorluğu yaşar.

Kutu’l Kulub sahibi Ebu Talib el-Mekki de aynı bahise çok geniş yer vermiş bir orta yol bulmaya gayret sarf etmiştir. Fakat aynı zorluğu burada da görmekteyiz. (6) O da bir taraftan tevekkülün en üst derecesi dediği bütün sebepleri terke çağırırken diğer taraftan Kitap ve sünnette yer alan sebepleri yerine getirme emrine tabi olmayı kaçınılmaz görür.

Tevekkülün anlam dünyasını daha sahih bir zeminde kavramak ve hayatı şekillendirmesinin bir denge içerisindeki tezahürünü görmek açısından Kitap ve sünnet esaslı Kitap ve sünnete rağmen daha üst perdeden konuşma zarureti hissetmeden kısa bir gezi yapalım. Söz konusu gezimizi de yukarıda zikredilen eserlerle aynı endişeler muvacehesinde kaleme alınmış olan İmam Nevevi’nin Riyazu’s-Salihİn isimli eserini mihver edinerek yapalım:

İLGİLİ AYETLER

Al-i Imran 173-174 Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun" dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, 0 ne güzel vekildir!” dediler. Bundan dolayı Allah’tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah’ın rızasına uydular. Allah, büyük lütuf sahibidir.

Al-i imran 159 Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile, iş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.

Ahzab 22 Mü’minler düşman birliklerini görünce, “işte bu Allah’ın ve Rasulünün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Rasülü doğru söylemişlerdir” dediler. Bu onların ancak imanlarım ve teslimiyetlerini artırmıştır.

Ahzab 48 Kâfirlere ve münafıklara itaat etme! Onların eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.

Furkan 58 Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah'a) tevekkül et. O'nu her türlü övgüyle yücelterek teşbih et. Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar olarak O yeter!

İbrahim 11 ...Mü'minler ancak Allah'a tevekkül etsinler.”

Enfal 2 Mü'minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Onun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler.

Enfal 17 (Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah onları öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı...

Talak 3 Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah'a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah emrini yerine getirendir. Allah her şeye bir ölçü koymuştur.

Necm 39 İnsan için ancak çalıştığı vardır.

Hûd 6 Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a âit olmasın. ...

Hûd 123 Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah’a mahsustur. Bütün işler ona döndürülür. Öyle ise ona kulluk et ve ona tevekkül et. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir.

En'am 17 Şayet Allah sana bir zarar dokundursa bunu O'ndan başka giderecek yoktur. Fakat sana bir hayır dokunduracak olsa onu da kimse gideremez. Bil ki O her şeye hakkıyla gücü yetendir.

Zümer 36 Allah kuluna yetmez mi? Seni O'ndan (Allah'tan) başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur.

Mü'min 44 ...Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah kullarını hakkıyla görendir.”

İnsan 22 Onlara şöyle denecektir: “Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır.

 

Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür.”

Yunus 84 Mûsâ, “Ey kavmim! Eğer siz gerçekten Allah’a iman etmişseniz, eğer O'na teslim olmuş kimseler iseniz, artık sadece O'na tevekkül edin” dedi.

Vakı’a 58 59 Attığınız o meniye ne dersiniz?! Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?

Vakı’a 63 64 Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?! Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?

Tevbe 14,15 Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mü'min topluluğun gönüllerini ferahlatsın ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin....

İLGİLİ HADİSLER

1-            Abdullah İbni Abbas (ra)’dan rivayet edildiğin e göre Râsûlullah (sav) şöyle söylemeyi itiyat edinmişti:

Allah’ım! Sana teslim oldum, ben sana inandım, sana dayandım. Yüzümü gönlümü sana çevirdim, senin yardımınla düşmanlara karşı mücâdele ettim.

Allah’ım! Beni saptırmandan yine sana, senin büyüklüğüne sığınırım, -ki senden başka ilah yoktur*. Ölmeyecek diri yalnız sensin. Cinler ve insanlar ise, hep ölümlüdürler!” [Müslim, Zikir 67. ]

2-            Abdullah İbni Abbas (ra) şöyle dedi:

“Allah bize yeter, o ne güzel vekildir” sözünü, ateşe atıldığında İbrahim aleyhisselâm söylemiştir. Muhammed (sav)’de bu sözü “Müşrikler size karşı toplandılar, başınızın çaresine bakınız!” dediklerinde söylemiştir. Nitekim bu haber müslümanların imanını arttırmıştı ve onlar hep birlikte “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir” demişlerdi.

Buhârî’nin İbni Abbas (ra)’dan naklettiği başka rivayette Abdullah şöyle demiştir:

“Ateşe atıldığı zaman İbrahim (as)’ın son sözü: “Allah bana yeter, o ne güzel vekildir” demek olmuştur. [Buhârî, Tefsîrû sûre (3), 13]

3-            Ebû Hüreyre (ra)’den rivayet edildiğine göre Nebî (sav) şöyle buyurdu: “Cennete girecek bir kısım insanlar vardır ki, onların kalpleri kuş kalbi gibi (rakîk ve güven içinde)dir.” [Müslim, Cennet 27. Aynca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 331]

4-            Câbir ibni Abdullah (ra)’den rivayet edildiğine göre o, Nebi (sav) ile birlikte Necid taraflarında bir gazvede bulunmuştu. Dönüşte Râsûlullah ile birlikteydi. Öğle vakti ağaçlık, çalılık bir vadiye geldiklerinde Râsûlullah (sav) orada mola vermiş, mücâhidler ağaçlar altında gölgelenmek üzere çevreye dağılmışlardı. Râsûlullah (sav) ise, semure denilen sık yapraklı bir ağaç altında istirahate çekilmiş kılıcını da ağaca asmıştı.

(Câbir dedi ki:) birazcık (uyku) kestirmiştik ki, Resûlullah’ın bizi çağırdığını işittik ve hemen yanma koştuk. Bir de baktık, Resûlullah’ın yanında (müşriklerden) bir bedevi, Râsûlullah (sav) şöyle buyurdu:

-              “Ben uyurken bu bedevi kılıcımı almış, uyandığımda kılıç kınından sıyrılmış vaziyette bunun elindeydi. Bana:

-              Seni benim elimden kim koruyup kurtaracak? dedi. Ben de üç defa:

-              “Allah” cevabını verdim.

(Câbir diyor ki) Râsûlullah adamı cezalandırmamıştı, yanında oturuyordu. [Buhârî, Cihâd 84, 87, Mecazi 31, 32; Müslim, Fezâ il 13, 14, Mü sâfirîn 311]

5-            Ömer İbnü’l-Hattâb (ra)’den rivayet edildiğine göre “Râsûlullah (sav)’i şöyle buyururken dinledim” demiştir:

“Eğer siz Allah'a gereği gibi güvenseydiniz, (Allah), kuşlan doyurduğu gibi sizi de nzıklandınrdı. Kuşlar sabahlan kursaklan boş olarak çıktıkları halde akşam dolu kursaklarla dönerler.” [Tirmizî Zühd 33. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 14]

6-            Ebû Ümâre Berâ İbni Âzib (ra)'dan rivayet edildiğine göre, Râsûlullah (sav) şöyle buyurdu:

-              “Ey falânl Yatağına yattığında şöyle dua et:

Allah’ım! Kendimi sana teslim ettim. Yüzümü sana çevirdim. İşimi sana ısmarladım, işimde sana güvendim. (Rızâm) isteyerek, (azâbından) korkarak sırtımı sana dayadım, sana sığındım. Sana karşı yine senden başka sığınak yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere inandım.

Eğer bu duayı yapıp yattığın gece ölürsen, iman üzere ölürsün, ölmez de sabaha çıkarsan hayra kavuşursun.” [Buhârî, Vudu 75, Daavât 6; Müslim, Zikr 56-58. Aynca bk. Ebû Dâvud, Edeb 98]

7-            Ebû Bekir es-Sıddîk (ra)’den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:

(Hicret yolculuğunda) biz Râsûlullah ile mağaradayken, tepemizde dolaşıp duran müşriklerin ayaklarını gördüm ve:

-              Ey Allah’ın elçisi! Eğer şunlardan biri eğilip aşağıya bakacak olsa mutlaka bizi görür, dedim. Râsûlullah (sav) şöyle buyurdu:

-              “Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyor (ve haklarında neler düşünüyor )sun, Ebû Bekri” [Buhârî, Tefsîru sûre (9), 9; Fezâilü’l-ashâb 2; Müslim, Fezâitüssahâbe 1]

8-            Ümmü Seleme (ra)’dan rivayet edildiğine göre Nebî (sav) evinden çıkacağı zaman şöyle dua ederdi:

“Allah’ın adıyla çıkıyorum, Allah'a güveniyorum. Allah’ım sapmaktan, saptırılmaktan, kaymaktan kaydırılmaktan, haksızlık yapmaktan, haksızlığa uğramaktan, câhilce davranmaktan ve câhillerin davranışlarına muhatap olmaktan sana sığınırım.” [Ebû Dâvud, Edeb 103; Tirmizî, Daavât 34; İbni Mâce, Duâ 18]

9-            Enes (ra) şöyle dedi:

“Nebî (sav) zamanında iki kardeş vardı. Bunlardan biri (ilim öğrenmek için) Peygamber (sav)’e gelir, diğeri de (geçimlerini temin için) çalışırdı. (Bir gün) çalışan kardeş, ötekini Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e şikâyet etti. Peygamber (sav) da:

-“Belki de sen, onun yüzünden iş buluyor, rızıklandırılıyorsun” buyurdu. [Tirmizî, Zühd 33] 

Bütün bunlara binaen tevekkül:

1.            Allah’a kesin bir güven (hem ameli hem kalbi)

2.            Mutlak teslimiyet

3.            Her şeyin Allah’ın elinde ve onun iradesinde bulunduğuna dair yakin bir bilgi

4.            Boş yere yaratılmayıp sorumlu olduğumuz kabul

5.Sorumluluğumuz dünya şartları içerisinde Sünnetullah’ın koyduğu kurallara (sebeplilik, gayelilik) göre gerçekleştireceğimiz

6.            Sorumluluğumuzu / kulluğumuzu vazifemiz olduğu için yerine getireceğimiz

7.            Her türlü amelin sonunu Allah’a ait olduğuna iman ve rıza (amellerimize ve onların sonucuna değil Allah’a iman ederiz.)

8.Sebepleri aramak Allah’ın emri ve Rasulünün de sünneti olduğuna; (Peygamber (as) da dahil kimsenin ayırt edilmeden) sebepleri aramanın Sünnetullah olduğu, sebeplere bağlanma ve güven anlamına gelmediği anlamındadır.

Bir hatırlatma:

Tevekkülün en güzel örnekliğini sergileyen Peygamberler (as) çağdaş davetçilere takva toplumunun oluşum sürecinde dikkat etmeleri gereken önemli bir noktaya da örneklik ederler; insanların davete icabet etmeleri ya da etmemelerinin tamamen Allah’a ait olduğunu yakinen bilip üzerlerine düşen davet sorumluluğunu yerine getirmek.

Günümüz davetçilerindeki hastalıkların başında gelen ‘her şey benim elimde’ yaklaşımı ve bunun neticesinde dünyevi ölçütlerle başarıya ulaşmamış davet süreci akabinde aceleyle tercih edilen ‘değişim’ olgusu, tevekkülün zayıf ve hatta neredeyse yokluğuna binaendir. Oysa tevhid tarihi göstermiştir ki bize düşen ‘apaçık tebliğ’den başka bir şey değildir.

Kazanmak insanların teveccühü değil senin işini / davetini yapmandır. Sonucunda kimse yanında olmasa da nitekim Efendimiz (as) bildirmesiyle görmekteyiz ki yanında iman etmiş tek kişi olmadan Rabbine kavuşan Peygamberler var. (7)

Son söz

Bütün bunlara binaen biz mü’minlere düşen sahih bir tevekkülle Allah’a yönelip kulluğu yerine getirmek, dünya ve ahiret kurtuluşunu elde etmektir.

1-            5 Maide-23

2-            Gazali, İhya, Kitabüt Tevhid ve Tevekkül

3-            38 Sad 27

4-            51 Zariyat 56

5-            Kuşeyri, Risale, Tevekkül Maddesi

6-            Ebu Talip el-Mekki, Kutu’l-Kulub, Tevekkül Maddesi

7-            Buhârî, Tıb 1, Rikak 50, Libâs 18; Müslim, îmân 374

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ