Emri Bi’l-Ma'ruf, Nehyi Ani’i-Münker - rahle.org

Emri Bi’l-Ma'ruf, Nehyi Ani’i-Münker - rahle.org

Emri Bi’l-Ma'ruf, Nehyi Ani’i-Münker


Facebookta Paylaş
Tweetle

Mehmet ARA

 

İyiliği emredip kötülükten sakındırma görevi, yeryüzünde kötülüğün ve zulmün kaldırılıp yerine iyilik ve adaletin hâkim olması amacı açısından önemlidir.

Ma’ruf, bilmek, aşina olmak, tanımak ve düşünerek veya eserini inceleyerek kavramak anlamlarına gelen a-r-f (arafe) kökünden türemiştir. Aynı kökten örf, irfan ve ma’rifet kelimeleri de vardır. Münker, bilmemek, belirsİ2Ük ve tanımamak anlamlarındaki n-k-r (nekira) kökünden türemiştir. İnkar, münkir ve nukr sözcükleri de bu köktendir. Ma’ruf (urf), münker (nukr)’in zıddıdır. [1]

Kur’an’da ma’ruf, sözcüğü birçok ayette geçmektedir. [2] Bu ayetlerde ma’ruf kelimesi aile ve toplum ilişkilerindeki birtakım söz, eylem, tutum ve davranışlan anlatır. Bu ayederde ma’ruf kelimesinin, “usulüne uygun, doğru tarzda, güzellikle, meşru” anlamlarında kullanıldığım görmekteyiz. Münker kelimesi de Kur’an’da birçok yerde geçmektedir. [3] Bu ayetlerde münkerin “tanınmayan, yabancı, akla aylan, kötü, yakışıksız” anlamlarında kullanıldığı görülmektedir.

Kavramsal olarak ma’ruf, güzelliği akl-ı selim veya din yoluyla bilinen eylemler; münker ise bu iki kaynağın kabul etmediği eylemler şeklinde tanımlanabilir. [4] Toplumun ve ferdin fayda ve menfaati için İlahi irade tarafından tavsiye edilen her türlü hal ve davranışlar ma’ruf kapsamında değerlendirilirken; bunların zıddı olan her türlü kötü ve yakışıksız işler ise münker kapsamına girer.

Emr bi’l-maruf, nehyi ani’lmünker kavram olarak, “iyiliği emretme, kötülüğü yasaklama” şeklinde tanımlanabilir. Bu, iyiliğin yaygınlaştırılıp çoğaltılması, kötülüklerin men edilip yasaklanması yoluyla toplumun ıslahım esas alan İlahi bir emirdir.

İyiliği Emretme, Kötülüğü Yasaklama Görevi

Lokman’ın (as) “Yavrucuğuml Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükMehmet ten sakındır. Başına gelenlere sabret, çünkü bunlar, azmi gerektiren ARA işlerdendir.” (Lokman 17) ayetinden bu görevin bizden öncekilere de verilmiş bir yükümlülük olduğunu anlamaktayız. Ayrıca Ali İmran 113-114 ayederi ehl-i kitap’tan da bu görevi üsdenenlerin bulunduğunu bildirrir.

Efendimiz’e (sav) “(Resulüm!)

Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (A'raf 199) emriyle aynı şekilde bu görevin verildiğini görmekteyiz. Aşağıdaki ayed de yine Efendimiz’in(sav) bu vasfına işaret etmektedir: “Onlar, ümmi PeygamberlRasûipe uyanlardır. Yanlarındaki Tevrat’ta ve Incil'de (geleceği) yazılıdır ki; O (peygamber) onlara ma’rufu emrediyor, münkeri yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, sırtlarındaki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, saygı gösterip düşmanlarına karşı yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler, işte kurtuluşa erenler bunlardır,” (A’raf 157)

Rabbimiz İslam ümmetini “Böylece biz sizi, insanlara şahid olmanız için vasat bir ümmet kıldık; peygamber de üzerinizde bir şahid olsun.” (Bakara 143) diye tanımlamıştır. Tüm insanlara örnek olmak, en güzel olmak, bu ümmetin görevidir. Fakat bu örnekliğin ötesinde Rabbimiz binlerden dahasını da istemektedir: “Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; ma Yuf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz.” (3/110) Bu ayet-i kerimenin beyan ettiği şekliyle İslam ümmetinin var oluşunun en önemli göstergelerinden birisi iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmaktır. Bu, fert olarak her müslüman'ın üzerinde bulunan genel bir sorumluluktur. Efendimizin (sav) hadisinde de geçtiği şekliyle; gücü yettiğince kötülüğü eliyle ya da diliyle değiştirmek imanın göstergesi olarak beyan edilmiştir.

Yine “Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliğe emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe 71) ayeti mü’minlerin vasıfları arasında iyiliği emredip kötülükten sakındırma}! saymaktadır.

Bu görev, yeryüzünde kötülüğün ve zulmün kaldırılıp yerine iyilik ve adaletin hâkim olması amacı açısından çok önemlidir. Kötülüğün yayılmasına izin verilmesi, kötülüklerin hâkim olduğu toplumlann oluşmasına ve bunun da sonuçta tüm dünyaya kötülüğün hâkim olmasına sebebiyet vereceği kuşkusuzdur. Aleni işlenen kötülüklere, “benim yanhşım bana, kimseye zararım yok” söylemiyle savunma getirmek tamamıyla aldatmacadır. Yanlışın aleni olması, sosyalleşmesine ve yaygınlaşmasına yol açacaktır. Bu bağlamda yanlışı ve kötüyü engellemek, yaygınlaşıp topluma hâkim olmasına karşı tedbir almak açısından hayati önem taşır, iyilikler de aynı şekilde düşünülebilir. İyiliği tavsiye ve hatta emretmek, iyiliğin, güzelliğin çoğalması ve toplumu kuşatması anlamına gelecektir ki; bencil ve tembel ruhlar istemeseler bile bu yolla kendilerine, aile ve toplumlanna faydalı olabileceklerdir.

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.” (3/104) ayeti iyiliği emredip kötülüğü yasaklama işinin, kurumsallaşarak örgütlü bir topluluk tarafından yapılması gerektiğine işaret etmektedir. Yani bu görevin, sadece ferdi çabalarla yürüyen bir gayretin ötesinde müslümanlar tarafından sistematik bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu konunun fıkhi boyutunu Elmalık şöyle izah eder: “Hayra davet ve iyiliği emir, kötülüğü de men edecek bir topluluk ve imamet teşkili müslümanların imandan sonra ilk dinî farizalarıdır. Bu farizayı yerine getirebilen müslümanlardır ki “kurtuluşa erenler işte bunlardır” ayetinin açık hükmü gereğince kâmil (tam) kurtuluşa ererler. Yoksa “başka şekilde değil ancak müslümanlar olarak can verin” âyetinin mânâsı müşkül ve belki müteazzir (imkansız) olur. Allah'ın vaadi bütünüyle temin edilemez. Hayra çağırmak, iyiliği emir, kötülüğe engel olma bütün müslümanlara farz-ı kifâyedir. Bu yapılmayınca hiçbir müslüman mesuliyetten kurtulamaz. Fakat her ferde farz-ı ayın değildir. Ümmetin tümünün vazifesidir. Çünkü "sizden” buyrulmuştur. [5]

Hisbe / îhtisab Kurumu

İslam’ın ilk yıllarından itibaren oluşan ve dört halife döneminde gelişip kurumsallaşan “hisbe kurumu” bu amaç için oluşturulmuş teşkilatlara örnek verilebilir. Tarihte, İslami esaslar çerçevesinde oluşan devlet yapılarında bu konu ihmal edilmemiş ve ibadetlerin ifası, umumî âdabın korunması için var olan yasaklara uyulup uyulmadığının kontrolü ve İslâm hukukunun caiz görmediği muamelelerin önlenmesi, hususî hakların yani insan haklarının ve sosyal güvenlik haklarının korunması gibi alanlarda hizmet vermişlerdir. Bu yolla, İslam toplumlannda iyiliği emredip kötülüğü engelleme misyonu koruna gelmiştir. İslam’ın toplum ve fert hayatından uzaklaştırılması sonucunda ifsada uğrayan müslüman toplumlannda, birçok alanda olduğu gibi bu konuda da maalesef İslami bilinç köreltilmiştir.

Neden Emr Bi’l-Ma’ruf, Nehyi Ani’l-Münker?

Emr bi’l-ma’ruf, nehyi ani’l-münker’i terk etmek Allah’ın lanetine sebep olabilecek kadar ağır bir sorumluluktur: “İsrailoğullarrndan küfredenlere, Davud ve Meryem Oğlu İsa diliyle lanet edilmiştir. Bu, isyan etmeleri ve haddi aşmaları nedeniyledir. Yapmakta oldukları münker (çirkin iş) lerden birbirlerini sakındırmıyorlardı. Yapmakta oldukları şey ne kötü idi!” (5/78-79)

ayeti bu sorumluluktan kaçınmanın Allah katında ne kadar ağır bir suç olduğunu gösterir.

Yeryüzündeki münkerin alabildiğine yaygınlaştığı bir dönemde, içinde var olduğumuz toplumda ma’rufu emir ve münkerden sakındırma görevimiz her zamankinden daha büyük bir yük olarak bizlerin omuzlanndadır. Herkesin durmadan kötülüklerden yalandığı bir ortamda sadece eleştirmenin fiili sonuçlar doğurmayacağı aşikardır. Bu bağlamda, gücümüzün yettiği kadar bu yolda çalışmak durumundayız. Gücümüzü aşanla elbette ki sorumlu değiliz fakat her fert yapabileceklerini ve gücünün yettiğini yapıp yapmadığım kendine sormalıdır.

Bunun ötesinde hayra çağınp iyiliği emreden kötülükten sakındıran bir topluluğun oluşumunda ne kadar katkımız olduğunu, kurtuluşa erecek olan bu topluluğun bir mensubu olup olmadığımızı ya da içinde var olduğumuz topluluğun böylesi bir topluluk olup olmadığım da sorgulamak durumundayız. İnsanlara öncülük edecek topluluk, elbette ki ilkin kendi içinde bu mekanizmayı çalıştırmalı ve yozlaştırcı münker kapsamındaki hal ve hareketler nehyedilmelidir. Müslümanlar arasında münkerin herhangi bir şeklinin yaygınlık kazanması büyük felaket olur ki; bu hallere karşı sessiz kalanlar da gücü yettiği halde sessiz kalanlar sınıfına dâhil olurlar. Bu konuda gevşeklik göstermek ya da fitne çıkmasından endişe etmek oldukça yersizdir. Bu konuda sahabenin ne kadar kararlı şekilde davrandığını aktaran birçok rivayet bulunmaktadır ki; bu şekilde örnek bir toplum teşkil etmeye muvaffak olmuşlardır.

Aile, cemaat, toplum ekseninde büyüyerek yaygınlaşacak olan iyiliği emir ve kötülükten nehiy hareketi, bütün bir insanlık için yeniden insanca ve özgürce var olabilmenin de en önemli araçlarından biri olacaktır.

[1]          Vecdi Akyüz, Kur'an’da Siyasi Kavramlar, s.97

[2]          Bakara 178,180,228, 229,231,232,2 33,234,235, 236, 240, 241,2 63, Nisa 5,6,8,25,114, Lokman 15, Talak 6, Nisa 19 , Talak 2, Ahzab 6,32, Muhammed 21, Mümtehine 12.

[3]          Hac 72. Hicr 61,62, Ankebut 29, Mücadele 2, Zariyat 25

[4]          Ragıb el-lsfahani, el* Müfredat fi Garibi'l-Kur’an, s.396

[5]          Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Cild:2 s.407

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ