Et-tevvab - rahle.org

Et-tevvab - rahle.org

Et-tevvab


Facebookta Paylaş
Tweetle

Murat BAYRAK

 

Allah Teâlâ’nın biz kullarına doğru bakan ve onların yanlıştan dönmeleri üzerine tecelli eden ism-i celili..

O kadar önemli ki, ayeti kerimede şöyle uyarılıyoruz:

“Ya Allah'ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı! (Ya) Allah hikmet ve adaletle hükmeden bir tevbe kabul edicisi olmasaydı..!” (24/Nur/10)

Ya Allah, Tevvâb olmasaydı.. tevbeleri kabul eden olmasaydı!..

Hata yaptığınızda hatadan dönebilmenize, “yanlış yaptık ama döndük” demenize imkân vermeseydi?

Sadece imnak vermek değil; bunu teşvik edip, döndüğünüzde dönüşünüzü sevinçle kabul etmeseydi?

Halimiz nice olurdu?

***

Tevvâb ism-i celili, bir bilinç olarak tecelli ettiğinde, tecellisine tevbe denir.

Hangi yola girmiş olursa olsun, hak yola dönmeye karar vermektir; tevbe.

En evvelinde küfürden, şirkten hidayete dönerek başlar, tevbe. Böylece emredildiği ve beklendiği gibi istikamet üzere sırat-ı müstakime girilmiş olunur.

Saniyen bu yoldan başka yolu her yolu reddetmektir; tevbe. “ben bir kere döndüm; bundan sonra dönmek döneklerin işidir ve benim döneklerle işim olmaz” diyecektir.

Ve salisen herhangi bir şekilde ayağı takılır da başka yola dönerse, bu yanlış yolda ısrar etmeyecek; hemen doğru yola geri dönecektir.

Bu bilinç, tevbe bilincidir ve ayeti kerimede şöyle ifade edilir:

“O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.” (11/Hud/112)

Bu bilinç, Rasulullah sav’in arkasında olmaktır. Sırat-ı Müstakim olan ve Allah teala’ya doğru giden yolda Cenab-ı Peygamber Efendimizle birlikte yürümektir.

Rasulullah sav’in arkasında yürümüyorsan, yolun ne önemi var, yolcunun ne önemi var?

***

Tevvâb isminin gönüldeki tecellisi istiğfar..

Mümin bir gönlün yaptığı bir hatadan, bir yanlış amelden veya halden veya bir salih amel eksikliğinden dolayı kalbinde yaşadığı pişmanlık ve bu pişmanlığın meydana getirdiği gönülden dönüş..

Gönül yolculuğu, her ümmette kendi peygamberinde müşahhas hale gelmiş. peygamber, en önde gönül dağına doğru yola çıkmış; ümmeti de arkasından..

“gönül dağı yağmur boran olunca

boşanır gözlerden sel gizli gizli”

dediği gibi şarin; gönül dağında istiğfar gözyaşı olup yağmış; seller almış günahları..

***

Tevvâb ismi, bir hatadan dönüş üzerine tecelli eder. Ancak dönenin döndüğünü kendine ve Allah Teâlâ’ya isbat etmesini bekler.

Bundandır ki tevbe, yapılan hatanın büyüklüğüne orantılı bir salih amel bekler. Örneğin yapılan hata, bir İslam âliminin islama dair hakikatleri gizlemesi veya tahrif etmesi ise, tevbe ancak bu gizlenen/değiştirilen hakikatin gerçeğinin ilanı ile mümkün olur.

Başka bir deyişle Tevvâb ismi, tecelli etmek için o âlimin gizlediklerini açıklamasını, tahrif ettiklerini düzeltmesini bekler. Sadece tevbe ettim demesi yeterli olmaz.

Böylesi hata etmiş bir alim, yanlışları hangi yollarla ilan etmiş ise o yollarla doğruları ilan ettiğinde Tevvâb kapısına gelmiş olur1. Tevvâb kapısı ise gelene her daim açıktır.

***

Tevvâb ism-i celili, samimiyet ister; kendisine yönelenin can-ü gönülden yönelmesini ister. Yanlıştan dönenin gerçekten dönmesini ister.

Kul vardır; yanlışlar yapar; yanlışından döner, bin pişman olur; yanar, yakılır. Yanlışlarını terk eder, doğru işler yapar. Tevvâb ismi dipten bucağa tecelli eder:

“Ve her kim tevbe edip de salâh ile çalışırsa o muhakkak Allaha makbul olarak döner” (25/Furkan/71)

Tertemiz olur; hatasından, yanlışından eser kalmaz.

İmanı zayıf, takvası eksik bazı Müslümanlar, bazen tevbelerinde yeterince samimi olamazlar. Kötü amelleri (seyyiât) terk ederler ancak terklerinde sebat edemezler; tekrar işlerler. İyi amelleri (sâlihât) işlerler ancak istikrar gösteremezler; zaman zaman terk ettikleri olur.

Bu şekildeki bir hayat yürüyüşünde Tevvâb isminin tecellisi belirsizleşir, ayetin ifadesiyle “umutlara kalır”:

“Diğer bir takımı ise günahlarını itiraf ettiler ve iyi bir amel ile diğer bir kötüyü karıştırdılar, ola ki Allah tevbelerini kabul ede, çünkü Allah gafurdur, rahîmdir” (9/Tevbe/102)


Tembellikler, dünya hayatının çekicilikleri onların ayaklarını kaydırdı. Hâlbuki tevbelerinde sebat edebilselerdi, Tevvâb ismi açık kapısıyla onları bekliyordu.

***

Tevvâb isminin tecelli makamı bu dünyadır.

Yanlıştan dönmeye ölmeden önce karar verilmelidir ki Tevvâb kapısında varılabilsin. Ölüler, o kapıya varamazlar. Onlar başka kapılar bulmak zorundadırlar.

Bu dünyada Tevvâb kapısına gelip el-pençe divan durabilenler, bu yaptıkları güzel amelin verdikleri doğru kararın mükâfatını ahirette göreceklerdir:

“Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve Onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nûrları aydınlatıp gider de, «Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin» derler.”(66/Tahrim/8)

Samimiyetle tevbe etmişler, yanlıştan dönmüşler ve Tevvâb olanın kapısında beklemişlerdir. Ümmet-i Muhammed için “Peygamberi ve O’nunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde” ifadesi, bir umut deryasıdır. Rahmet yağmuru gibi gönüllerimize dökülür; kalbimize hayat verir.

Tevvâb ismi, dünyada tecelli eder ancak mahsulü, ahirette, Rasul as ile birlikte günahları örtülmüş ve affedilmiş olarak tezahür eder.

***

Ayette geçen şekliyle “tevbe” sözcüğü “nasûh” kelimesi ilave edilerek “tevbe-i nasûh” şeklinde kullanılmıştır ki, o da, bir cihetle, en hâlis, en sâfi, en içten anlamına, diğer bir cihetle de, yırtığı, söküğü dikip kapayan, bozulanı ıslah eden ve hiçbir gedik bırakmayacak şekilde onaran tevbe ma’nâsına gelir.

Bu tür bir tevbe halinde Tevvâb ismi, bir nisan yağmuru gibi bereketle yağar. Hayatta kalbe nur, hayat yoluna ışık olur; ahirette de cennete giden yolu aydınlatır.

***

Tevvâb isminin tecelli kapılarından biri de Cenabı Peygamber Efendimiz sav.

Nefsine zulmeden her bir müslüman için Allah cc, Rasülünü işaret buyuruyor: “eğer Onlar nefislerine zulmetdikleri vakit sana gelib de Allahdan mağfiret dileselerdi”

Herkes her yerde ve her vakitte Allah’tan mağfiret isteyebilir; buna ne mani vardır ne de bir kural. Ancak Tevvâb isminin büyük tecelli kapılarından biri Cenabı Peygamber Efendimizdir. Ona bu makam lütfedilmiştir2.

Dağda bayırda, evde-bahçede değil; cenabı peygamberin huzurunda istiğfar et; O (sav) de senin için istiğfer ediverirse, Tevvâb kapısı açılır.. açılır da Allah teala’nın nasıl kullarının kendisine dönüşünü kabul ettiği, nasıl da merhametli olduğu alenen görünür..

***

Tevvâb ism-i celilinin melekût aleminde tecellisi pek latiftir.

Günah işlemeyecekleri Allah teala tarafından ilan edilmiş bulunan melekler, kendileri adına değil ama müminler namı hesabına Tevvâb kapısını tıklatırlar:

“Arş'ı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler), Rablerini hamd ile tesbih ederler, O'na iman ederler. Müminlerin de bağışlanmasını isterler: Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru! (derler).” (40/Mümin/7)

Müminler olarak onların bizim namımıza endişelenmeleri ne kadar güzeldir. “aynı Allaha iman etme” ortak paydasında bizimle buluşurlar; içimizden yanlış yoldan doğru yola dönen ve Allah tealanın yoluna tabi olanlar için bağışlanma dilerler.

Meleklerin desteğini/duasını bile alamayacak kadar yanlış yola sapanlara, melek neylesin!

***

İnsanın bazı sıfatları, Tevvâb ismine kapı açar. Bazı haller ve özellikler, kendiliğinden sahibini alır, Tevvâb kapısına götürür.

Merhamet ve kerem (cömertlik), sahibini Tevvâb kapısına götüren vasıflardandır. Başka bir deyişle, merhamet ve kerem sahibi insanların bu halleri, onları Tevvâb olana ulaştırır. Tevbelerine vesileler oluşur. Önlerine onları tevbeye götürecek yollar açılır.

Kapıya o kadar yakındırlar ki, ecel gelmeden bir nefeste ulaşırlar; tevbelerini arz ederler.

Bazı haller ve özellikler ise Tevvâb ismine uzaktır. Kendiliğinde sahibini alır; Tevvâb kapısından uzaklaştırır.

Kibir, enaniyet, hâkimiyet, mülk bunlardandır. Kibirli insan Tevvâb kapısına gelmez; enaniyet iddiası olan o kapıda bekleyemez. Kendini hâkim gören, o kapıya mahkûm olduğunu kabul etmez. Kendini mülke malik sanan, o kapının fakiri olmayı kendine yediremez.

Bu sıfatları taşıyan insanlar, her gün biraz daha Tevvâb kapısından uzaklaşırlar. Sonra bir gün ecel geliverir; anlayıp o kapıya ulaşmak isterler ancak o kadar uzaktırlar ki ulaşamazlar.

***

Tevvâb ism-i celilinin tecelligahı olan vakitler vardır: Ramazan-ı Şerif, Leyle-i Kadir, Şaban-ı Şerifin 15. gecesi (Berat Gecesi), Cuma Namazı vakti, 5 vakit namazda farzın sonrası vb.

Bu vakitler, zamanın ve vaktin sahib-i hakikisi tarafından seçilmiş vakitlerdir. Lahuti boyutlara açılmış zaman tünelleri gibidir. Bu vakitlerde semaya açılan eller boş döndürülmezler. Çünkü bu vakitlerde Tevvâb ismi boyut boyut tecelli eder; her uzanan ele dokunur.

Beni kelb kabilesinin koyunlarının kılları kadar kul, Tevvâb isminin tecellisine mazhar olur ve affedilir.

Yine aynı şart geçerli: af isteyenler affedilirler.

***

Tevvâb isminin mekan boyutunda tecelligahlarından biri, belki de birincisi Kabe-i Muazzama.

Beytullah yani Allah’ın evi.. gelenler O’nun misafirleri, davetlileri..

O haram mekanda, o kutlu beldede Tevvâb ismi her an kendisine seslenecek gönülleri bekler gibidir. Gelenler de bilirler, o beldenin tam da tevbe edilecek yer olduğunu. Gönüller O’na yönelir, eller O’na açılır, diller O’ndan afv-ü mağfiret ister.

Orası öyle bir mekandır ki:

Bilir kulun ricasını

Kabul eder duasını

Verir dertler devasını,

Tabib-i Mihriban Allah

 

Kulun isyanına bakmaz

Verir nimet, başa kakmaz

Cehalet narına yakmaz

Eder aybı nihan Allah

Tavafta yapılan afv-ü mağfiret talepleri.. makam-ı İbrahimde açılan eller.. safadan merveye yürüyen ayaklar.. beyaz ihramlar içinde ölüm asudeliğinde ve ölü masumluğunda Tevvâb olana yönelişler..

Her tevbe edenin tevbesi makbul; her af dileyen affedilmekte…

***

Tevvâb isminin hem zaman hem mekan boyutunda birlikte tecelli ettiği yer: arefe günü Arafat meydanı.. o gün o mekanda Tevvâb ismi mutlak olarak tecelli eder.

“geldim” diyen hiç kimse geri çevrilmediği gibi; “geldim” diyemese de gelmiş olanlar da boş çevrilmezler.

Milyonlarca mümin gönül, binlerce kilometre uzaklardan günlerce yol yürüyerek gelmiş; Arefe gününde Arafat meydanında toplanmış. Birçoğu bir ömür bu günü ve bu yeri beklemiş; dualarının en başına koymuş..

Toz toprak içinde.. kıyafetlerini çıkarmış; ünvanlarından soyunmuş, rütbelerini terk etmiş, mülkünden sıyrılmış.. kendine ait değerli ne varsa geride bırakmış.. sadece kulluğu kalmış..

O kulluk ve tezellül haliyle hacca gelmiş; Arefe günü Arafat meydanına gelmiş; Tevvâb kapısının tokmağını tutmuş..

O meydanda olan herkes affedilmekte.. oraya kadar gelmişlikleri, Tevvâb tecellisi için yeterli kabul edilmekte..

Her hacı adayının gönlünün yangınlığına göre ilave ihsanlar verilmekte.. öyleleri var ki onların hatırına yol arkadaşları, hatta oraya gelememiş akrabaları, dostları affedilmekte..

***

Tevvâb ism-i celili, başka isimlere açılan muhteşem bir kapıdır.

Gittiği yolun, yaptığı şeyin yanlışlığını anlayıp dönen ve Tevvâb kapısına yönelen kişiler, gerekli şartları sağlarlarsa o kapıdan el-Ğaffâr isminin tecellilerine, mağfiret sahrasına ulaşırlar:

“Bununla beraber şübhe yok ki ben, tevbe eden ve iyman edip salih amel yapan, sonra da doğru giden kimse için gaffarım” (20/TaHa/82)

Bunlar, Tevvâb kapısından geçebilmenin koşullarıdır: yaptığı yanlıştan dönecek, iman edecek ve imanın gerektirdiği salih amelleri işleyecek; doğru yola koyulacak; başka yola dönmeyecek..

***

Bazen kulun ihlasına bağlı olarak Tevvâb ismi öyle kapılar açar ki, hem el-Ğafûr hem er-Rahîm birlikte tecelli eder3:

“Ancak tevbe ve iyman edip salih bir amel işleyenler başka, çünkü bunların seyyiatını Allah hasenâta tebdil eder ve Allah gafûr, rahîm bulunuyor” (25/Furkan/70)

Bir yanlışı var idi; döndü.. tevbe etti, Tevvâb ism-i celilinin kapısına geldi.

Öylesine samimiyetle geldi ki, kapı açıldı. Onu aldı bağışlama ve merhamet kapılarından geçirdi. Geldiği yerde baktı ki ne görsün:

Günahı bağışlanmış; bağışlanmakla kalmamış; yerine sevaplar yazılmış..

Bu, ahirette görülen.. Dünyada görülen hal ise şöyle:

Günahlar işleyen ve amel defterine günahlar yazılan biri iken; sevaplar işleyen ve amel defterine sevaplar yazılan birine dönüşmüş..

Mesela Müslümanlara karşı savaşan İkrime, Müslümanlar için savaşan mücahid İkrime’ye (ra) dönüşmüş. Kendisine şehadet lütfedilmiş.

***

Tevvâb isminin tecelligahı bu dünya. Tecelli etmesi için bir ön şart var: ölüm hali gelmeden önce kapısı tıklanmalı.

Ölüm meleği gelip de gözünden perdesi kalkanların Tevvâb kapısında yerleri yok:

“Oysa ne ölüm anına kadar kötülük işleyip duran, ama o an gelip çattığında "Şimdi tevbe ediyorum!" diyenlerin tevbesi kabul edilecektir, ne de hakikat inkârcısı olarak ölenlerin; Biz, işte böylelerine şiddetli bir azap hazırlamışızdır.” (4/Nisa/18)

Yanlışı farkedip dönmek için koca bir ömür var. O ömür boyunca yanlışta ısrar edip dönmeyenler, ölüm anında dönseler de Tevvâb kapısında o kadar uzakta olacaklar ki, bırakın o kapıya dokunmayı; sesleri bile o kapıya ulaşamayacak. “döndüm” deyişleri, “şimdi mi!” cevabıyla karşılanacak..

Her bir insan için böyle olduğu gibi; bütün insanlık için ortak bir kapanış: Gün batıdan doğduğu gün, Tevvâb ismi tecelli etmez olacak.

***

Tevvâb ism-i celilinin büyük bir sevinçle tecelli ettiği hal: Kul bir günah işlemiş; ancak hatasını farketmiş, hiç beklemeden hemen dönmüş, Rabbinin kapısına gelmiş.

Bu şirk hali için de böyle: hayatı belli bir dönem şirk üzere geçmiş. Sonra bir gün Allah cc’nin davetini duymuş; hiç vakit kaybetmeden dönmüş; şirk yolundan hidayet yoluna ulaşmış.

“Fakat Allahın kabulünü va'd buyurduğu tevbe o kimseler içindir ki bir cahillikle bir kabahat yaparlar da sonra çok geçmeden tevbe ederler, işte Allah bunların tevbelerini kabul buyurur ve Allah alîm, hakîm bulunuyor” (4/Nisa/17)

İlk dönem sahabileri de bu yüzden çok kıymetli. Hz. Peygamber sav davet eder etmez yanlış yoldan doğru yola dönmüşler.

Tevvab isminin coşkun tecellisini Cenab-ı Peygamber Efendimiz, şöyle tasvir ederler:

“Allah, kulunun tevbe etmesiyle, herhangi birinizin çöl bir arazide kaybetmiş olduğu devesine ansızın tesadüf edivermesi anındaki sevincinden daha çok sevinir" (Buhârî, “Daavât”, 4; Müslim, “Tevbe”, 1-8)

Onlar ne kadar erken tevbe ederlerse, Tevvâb ismi de o kadar hızlı tecelli eder.

 

1 “İndirdiğimiz açık delilleri ve hidâyet yolunu -kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra- gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder. Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tevbelerini kabul ederim. Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim.” (2/Bakara/159-160)

2 “Biz hiç bir peygamberi, Allahın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir hikmetle, göndermedik. Onlar kendilerine zulmetdikleri vakit sana gelib de Allahdan mağfiret dileselerdi onlara (sen) peygamber de mağfiret isteyiverseydi (n) elbette Allahı tevbeleri hakkıyle kabul edici, çok esirgeyici bulacaklardı.” 4/Nisa/64

 

3 Aynı konuda bir ayet de şöyle: “Sonra şüphesiz Rabbin, cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra da bunun ardından tevbe edip durumunu düzeltenleri (bağışlayacaktır). Çünkü onlar tevbe ettikten sonra Rabbin elbet çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” (16/Nahl/119)

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ