Akraba ve komşu ilişkileri-sabır - rahle.org

Akraba ve komşu ilişkileri-sabır - rahle.org

Akraba ve komşu ilişkileri-sabır


Facebookta Paylaş
Tweetle

 

Fatih ÇAPAR

Aklınıza hiç geldi mi bilmiyorum? Neden insanlar daha fazla yakın akrabalarından başlayarak akraba ve komşuları ile sorun yaşarlar?

Bu soru benim aklıma sıkça gelen sorulardan biri, madem öyle önce sorunu anlamaya ardından da çözümüne ilişkin birkaç kelam etmeye çalışalım. Malum olduğu üzere akraba, “kan bağıyla birbirine bağlı olan kimseler”1 demektir. Bağ kan bağı olunca tabii olarak insanlar bir birileri ile daha çok şey paylaşıyorlar. Benzer durum komşular ile de geçerli. Paylaşım arttıkça buna bağlı problemler ve çatışmalar da kaçınılmaz hale geliyor. Bu halde çözüm ilişkileri kesip sorunun yaşanmasına mani olmak mı peki?

Tabi ki hayır! Bir Müslümanın bunu aklından bile geçirmemesi gerekiyor. Kuran-ı Kerim’de birçok ayette akraba ilişkilerine ve akrabaya iyiliğe vurgu yapılmaktayken ve her Cuma günü namaz bitiminde okunan ayette “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor”2 buyurulurken Müslümanın bunun aksini düşünmesi kabul edilemez.

Ayrıca peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in hayatına baktığımızda akraba ilişkileri ve akrabaya iyilik çok önemli bir yer tutuyor. Öyle ki Kendisine (sav) ilk vahyin geldiği günlerde, karşılaşmış olduğu bu yeni durumun verdiği ruh hali ile evine gelip hayat arkadaşı annemiz Hatice’tul Kübra’ya konuyu açtığında annemiz kendisine söylediği sözlerle teselli vermiş onun güzel özelliklerini sayarken “akrabana bakarsın” diye eklemiştir. Nübüvvetten önce de bu güzel haslete sahip olan Allah Resulü Hz. Muhammed (sav) sonrasında da akrabalarını gözetmeye ve onlara iyi davranmaya devam etmiştir. Bence en çarpıcı tavrı iman etmeyen akrabalarına dahi gösterdiği nezaket ve sabrıdır. Bakınız İslam düşmanlığı yapan amcası Ebu Leheb ve her ne kadar İslam Düşmanlığı yapmasa da iman etmeyen bir değer amcası Ebu Talip’e karşı tavırları.

Komşu kelime anlamı olarak “sınır ortaklığı bulunan”3 demektir. Tabi olarak sınırlar bir olunca daha fazla ilişki ve ihlaller oluyor. Komşunun hali İslam’da neredeyse akraba gibidir, Hazreti Ayşe (ra) annemizden rivayet edilen bir hadiste, peygamber efendimiz şöyle buyurdular; “Cibril, devamlı olarak bana komşuyu tavsiye ediyordu, hatta zannettim ki, Cibrîl komşuyu (komşuya) varis kılacak.”4 Bu sebeple komşuluk ilişkilerinde de akrabalık ilişkilerine yaklaştığımız gibi yaklaşmamız gerekiyor.

Bu arada açık düşmanımız olan şeytanı (al) da unutmamak gerekli. İşi gücü bizi Allah (cc) ın razı olduğu yoldan çıkarmak olan ve gece gündüz bunun için çalışan şeytan en çok akrabaların arasını açmakla meşgul olur. Zira Allah (cc) akrabalık ilişkisini kesenleri sevmez. Tam bu nokta da sabır üzerinde biraz durmamız gerekiyor diye düşünüyorum, sabır her ne hal olursa olsun Şari’nin (cc) razı olduğu şeyi yapmaktır diye tanımlanabilir. Yani başımıza gelen şey bizim hoşumuza giden bir şey olsa da gitmeyen bir şey olsa da Allah (cc) ı razı edecek olan fiili gerçekleştirmektir sabır. Şeytan ise bizi ilk günden beri bu uğraştan uzaklaştırmak için uğraşır.

Akraba ilişkilerinde de sabır çok önemli elbette, yukarıdaki tanımı düşündüğümüzde daha da anlamlı olmuyor mu? Hâlbuki pratikte yapılanlar, özellikle son günlerdeki pratiklerimiz bundan çok uzak değil mi? Geniş evlerin dar gönüllü sahipleri evlerinde akrabalarını ağırlamaktan bile imtina ediyorlar. Akrabasına yakın olmanın getireceğini külfet sayan zihinler mesafelerini artırıyorlar. Birinci dereceden akraba ana baba bile bir köşede yalnızlığı terkedilmiş durumda değil mi? Nerede Resulullah (sav)’ın kardeşleri olmayı uman ahir zamanın Müslümanları? Resulullah (sav)’ın sünnetinin takipçisi olmadan ona kardeş olmak mümkün mü peki?

Şuradan başlayalım isterseniz. Allah (cc)’ın bize Kuran ve Peygamber efendimizin sünneti ile emrettiği İslam dini insana asla külfet getirmez, aksine dünya ve ahiret saadetini getirir. Nisa süresinin başında Allah (cc) “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir”5 buyurmaktadır. Buna benzer birçok hadis ve ayet bulabilirsiniz ayrıca. Öyleyse akrabalarla ilişkileri koparan değil onaran olmamız gerekiyor. Elbette ne zulmedeceğiz ne de zulme uğrayacağız fakat küçük olduğu halde açık düşmanımız şeytanın (al) vesveselerle büyüttüğü sorunları görmezden gelip arayan, soran ve akrabaya ikramda bulunan önce biz olmalıyız. İlişkileri değerlendirirken son dakikada ne olduğuna bakarak değil, toplamda neler olduğuna bakarak değerlendirmek gerekmez mi? Oysa yıllarca derdine ve sevincine ortak olan akraba veya komşular söylenmiş bir yanlış söz için asla bir daha barışmamak üzere bir birlerine küsüyor. Hâlbuki bir sabredip o sözü söylemese diğeri de sabredip uygun bir dil ile hatasını uyarıp kendini düzeltmesini beklese ne kadar iyi olurdu?

Ele alınması gereken bir başka konu ise beklentiler ile ilgili. Kişinin mutluğu beklentilerine bağlıdır. Beklentileri karşılanan insan mutlu, beklentileri yerine gelmeyen ise mutsuz olur. Açlıktan ölmek üzere olan bir çocuğun beklentisi bir lokma ekmektir ve onu bulduğunda mutlu olur. Sabah akşam etli yemek yiyen çocuklarımızın beklentisi daha farklı olduğunda annesinin yemeye zorladığı yemeği onun mutsuzluk kaynağıdır değil mi? İnsan ilişkilerinde de beklentiler yakınlarınızdan daha fazladır ve bu doğaldır. Acaba ölçüsüz beklentilerinizden dolayı kırıldığınız akraba veya komşularınız olmuş mudur? Eğer mutlu kalmak istiyorsanız insanlardan olan beklentilerinizi revize edin, hatta mümkünse sıfırlayın. Evet, sıfırlamak zor, kabul ediyorum fakat ne kadar aşağı çekerseniz o kadar mutlu olursunuz. Belki iddialı bir sav olacak fakat beklentilerinizi yükselten açık düşmanınız şeytan olabilir. Düşünün, gözden geçirin, tekrar tekrar elden geçirin, sonunda insanlaraadan olan beklentilerinizin ne kadar büyük olduğunu göreceksiniz. Büyüyen bu beklentilerinizin en büyükleri önce eşiniz, anne-babanız, kardeşleriniz, yakın akrabanız ve komşularla ilgili çıkacak, şaşırmayın. Her gün sizinle ilgilenen size hayat arkadaşlığı yapan eşinize kim bilir kaç defa incir çekirdeğini doldurmayacak bir meseleden kırıldınız veya küstünüz. Allah (cc) ın yaşlandıklarında “uff” bile demeyi yasakladığı anne-babanızı sizin için çok büyük olan ama aslında onların fedakârlıkları ile kıyaslandığında karıncadan küçük hale gelen bir beklentiden dolayı üzdünüz. “Ne olurdu sabredeydim?”, dediniz mi sonradan? Demeliydiniz, demediyseniz hemen demelisiniz.

Bir başka konu var, ancak çok önemli bir konu, merhamet. Merhamet hayatımızın ne kadarında yer alıyor. Allah (cc)’ın kullarına karşı ne kadar merhametliyiz. Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’e yakışan bir ümmet miyiz? Gönül deryamızın suları kurumuş olabilir mi? Ondan mı akmaz gözümüzün pınarları. Allah (cc) Kuran da “İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere (kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. Onlar affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar. Allah'ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” buyurulmaktadır. Affeden taraf olmak zor iş elbette, kocaman yürek ister. Küçülmüş kalplerin gücü yetmez buna, amma mükâfatı da ziyadesi ile fazladır. Küçülmüş kalbin ilacı ise Zikrullahtır elbet. Affedelim, önce yakınlarımızdan başlayarak affedelim, kusurları görmezden gelelim, böylece affedilmeyi ve kusurlarımızın görmezden gelinmesini umalım.

Akraba ve komşularla ilişkilerin sağlıklı ilerlemesinin olmazsa olmaz şartlarından biri de settar olmaktır. Yani bilsen de kardeşinin günahını yaymamaktır hatta örtmektir. Belki ondan önce tecessüsten ve dedikodudan uzak durmakla başlanmalı işe. ““Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.”6. Ne müthiş bir uyarı, ne büyük bir tehdit? Fakat günlük hayatın normal bir işine dönüştü zan, tecessüs ve gıybet. Bakınız, hatırlayınız İslam bize Dünya ve Ahiret saadetini vadediyor, huzur için mutluluk için bu kötü alışkanlıkları terk etmeliyiz. Düşmanımız şeytan ana-babamız Havva ve Adem’i nasıl kandırdıysa, o günden beri kendini daha da çok geliştirerek bizim yoldan çıkmamız için ha bire farklı taktiklerle üzerimize geliyor. Bize başkalarını örnek gösterip, filan yapıyor sen neden yapmayacakmışsın demiyor mu? Rehberi şeytan olup başkaları yaptığı diye bu fücurları yapmaya devam mı edeceğiz yoksa Resulullah (sav)’ı örnek alıp tövbe istiğfarla bu işlerden vaz mı geçeceğiz?

Hâsılı akraba ve komşu ilişkileri yakın ve yoğun ilişkilerdir bu sebeple çokça soruna da gebedir. Bu bazen bir söz olur, bazen miras meselesi, bazen sınır ihlali olur bazen rahatsızlık veren bir gürültü. Her ne olursa olsun sabreden ve karşılığında dünya ve ahiret saadetini kazanan olmak da var düşmanımız olan şeytana uyup kaybedenlerden olmak ta.

 

 

 

1 www.tdk.gov.tr

2 Nahl Suresi 90. Ayet (http://arsiv.diyanetvakfi.org.tr/meal/Nahl.htmi)

3 www.tdk.gov.tr

4 Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr ve Sıla, 140: 141; Tirmizi, Birr, 28; İbn Mace, Adeb, 4

5 Nisa Suresi 1. Ayet (http://arsiv.diyanetvakfi.org.tr/meal/Nisa.htmi)

 

6 Hucurat Suresi 12. Ayet

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ