Oruç - rahle.org

Oruç - rahle.org

Oruç


Facebookta Paylaş
Tweetle

Hacer KURT

 

“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara-183)

           Kur’an-ı Kerim’de oruç ve Ramazan ile ilgili hükümler ve yasaklar Bakara Suresi’nin 183-187. ayetlerinde verilmiştir. Bu kısa pasaj bütün hükümleri ve istisnaî durumları ihtiva ettiği gibi Kur’an’da oruçla ilgili anlatımın da bulunduğu tek yerdir. Hükmün ayrıntıları dışında özellikle dikkat çeken nokta ayetin hükmünün bağlandığı sonuçtur. Yüce Allah oruç tutmakla beraber korunmuş olmayı, takva sahibi olmayı birbiriyle ilişkilendiriyor. Ancak bunu da kesin bir sonuç olarak değil bir ihtimal olarak veriyor. “ لَعَلَّ " ifadesi ihtimal anlamıyla beraber olumlu yönde bir umut anlamını da taşıyor. Bu ihtimal payı aynı zamanda herkesin orucunun aynı seviyede olmadığını ve hatta bu seviyeyi belirleyen şeyin de korunmuşlukla orantılı olduğunu gösteriyor.

Bu anlamda korunmak nedir? En temelde oruçla birlikte içine düştüğümüz fiziksel savaşta irademize söz geçirebilmektir diyebiliriz. Fiziksel yaşadığımız tek savaşın mide ile değil vücudumuzun diğer azalarıyla; göz ile kulak ile, dil ile de ilişkili olduğunun farkına varmak. Mideye hayır dediğimiz gibi gözümüzün baktığı harama da hayır demek ve bu şekilde gözümüzü korumak, dilimizden çıkacak yanlış sözleri durdurarak dilimizi korumak. Ve bunların sonucunda çift taraflı olarak bir korunmuşluk elde etmek, takva sahibi olmak.

Orucun esas itibarıyle ifade ettiği şey bu olmakla birlikte Kur’an-ı Kerim’de kefaret ile de ilişkilendirilmiştir. “Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bozulan yeminin keffareti (cezası), ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da bir köle azad etmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz zaman yeminlerinizi bozmanın cezası budur. Yeminlerinizi koruyun. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar ki, şükredesiniz.” (5/89) Aynı şekilde Nisa/92’de adam öldürmenin kefareti köle azad etmek, fidye vermek; bunlara gücü yetmeyenler için ise iki ay oruç tutmaktır. Ve Mücadele/4’te zıhar yolu ile boşanmak isteyip de bundan vazgeçenlerin kefareti yine iki ay oruç tutmaktır. Bu konuyla ilgili olarak Yahudilik ve Hristiyanlıktaki anlayışlara baktığımızda günahın kefaretinin karşılığı olarak kurban ibadetini buluyoruz. Hz. Nuh’un kurban takdim etmesinin sebebi olarak Tevrat, insanlığın tufana sebep olan günahı işlemiş olmalarını belirtmektedir. Nuh (a.s.) ile başlayan bu ilişkilendirme Hz. Musa sonrasında da devam etmiş; Hristiyanlık ’ta ise temelde aynı anlayış kalmakla birlikte boyut değiştirmiştir. Büyük günahın karşılığında Hz. İsa’nın kurban edilmesi anlayışı ile yine günah-kurban ilişkilendirmesini yapmışlardır. İslamiyet’te ise günah ile ilişkilendirilen çoğunlukla köle azad etmek ve oruç tutmak olmuştur. Bu dikkat çekici bir ayırımdır.

Ayetlere baktığımızda günahın kefaretinin alternatiflerinin olduğunu, Allah’ın kişiden gücünün yettiği nispetince ödemesini istediğini görüyoruz. Ancak bunun alt sınırı her zaman oruç olmuştur. Köle azad etmeye gücün yetmeyebilir, o zaman oruç tutacaksın. Yoksul doyuramayacak olabilirsin, o zaman oruç tutarak günahın kefaretini ödeyeceksin. Nefse yenik düşüp işlenen günahlarda nefsi temizlemenin en son yolu oruç. O zaman oruç ile nefsi, oruç ile dengeyi ilişkilendirmek yanlış olmayacaktır. Yemin, cinayet, boşanma sözünden cayma; ceza açısından ortak noktaları oruç olan bu günahların ortak nokta ise nefse yenik düşmektir. Günah işlemenin sonucunda dünyeviliği dengelemek için Allah’ın sunduğu temizlenme yolu; oruç. Orucun böyle bir maksat gözettiğini kabul edersek, içeriğini de bununla doldurmalı ve maksadına uygun hale getirmeliyiz. Tuttuğumuz oruçla dünyevi zevklerimizi, nefsimizin ağır bastığı mevzuları dengelemeli, terazinin ağır bastığı tarafı değiştirebilmeliyiz. Orucun bu faydayı sağlaması da bilinçli bir ibadet ile gerçekleşebilir. Oruç ibadetimizi ne yaptığımızın ve niye yaptığımızın farkında olarak ifa etmeliyiz. Bu ibadet aç kalmaktan ibaret olmamalı, gerçek anlamda insanı terbiye etmeli.

Bireysel olarak bu bilince sahip olmak her zaman yetmeyebilir. Oruç aynı zamanda toplumsal olarak işlevsel hale gelmesi gereken de bir ibadettir. Bunu toplumun yapı taşı olan aile içerisinde inceleyecek olursak; aile bireylerinin bu ibadete kattığı bilinç çok önemlidir. Ramazan özelinde orucu düşündüğümüz zaman aile içerisinde bu süreci nasıl geçirdiğimiz ibadeti değerlendirme noktasında bize ayna tutmuş olacaktır. Aile içerisinde babanın orucu tüm aileye sinir olarak mı yansıyor yoksa eve ayrı bir huzur vesilesi mi oluyor? Annenin orucu evde telaşa mı sebep oluyor yoksa sekinet ve israftan kaçınmaya mı? Olması gereken hangisi? İbadet bilinciyle tutulan oruç, Allah’ın rızası gözetiliyorsa, elbette ki sabrın meyvesi olmalıdır. Tuttuğumuz orucun aile huzuruna bir katkısı olmuyorsa bir şeyleri eksik yapıyoruz demektir. Fiziksel sıkıntıların üstesinden gelmeyi bir hastalıkla baş etmek gibi görmek yerine bunları kendimize bir nasihat olarak görmeliyiz. Oruç tutarken başı ağrıyan birisi, ağrıdan dolayı sızlanmak yerine, açlığın nasıl baş ağrıttığını fark edip ders çıkarttığı zaman orucuna anlam katmış olur. Orucun mahiyetine tam anlamıyla zıt düşecek ziyafet sofraları yerine israftan kaçındığı zaman anlam katmış olur. Dahası kişiyi infaka yönlendiren bir oruç gerçek anlamına kavuşmuş olur. Orucun oluşturması beklenen belki de en önemli değer “vermek”tir. Vermenin değerini anlayabilmektir. Oruçtan çıkardığımız ders sadece fakirin halinden anlamak değil, fakire vermek olmalıdır aynı zamanda. Bu iki ibadet karşılıklı olarak gerçekleşince yüce bir anlam kazanır. Oruç ile vermenin önemini kavrayınca infak gerçekten hissedilmiş bir şeyin sonucunda gerçekleşmiş olur.

“Kendinle beraber sunuyorsan kabul edilir.”

Bu şekilde ibadetlerimize yansıyan bir fayda elde etmeyi amaç edinmeliyiz. Oruç tek başına kalmamalı, beni infaka zorlamalı, namazın huşusunu artırmalı, gerçek manada hafifletmeli ve Allah’a yaklaşmanın vesilesi olmalı. Bunlar için bir sebep olduğu gibi, böyle bir oruç ibadetlerimizin sonucudur da aynı zamanda. Anlayarak okuduğumuz Kur’an ile bu bilince ulaşırız. İbadetlerimiz birbirine bağlı olarak anlam kazanır. Önemli olan bu bağlantıyı koparmadan o anlamın peşinde koşmak...

رَبَّنَا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِمٖينَ

“Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın (Mü’minün 109)

 

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ