Kızlar mescidinden - rahle.org

Kızlar mescidinden - rahle.org

Kızlar mescidinden


Facebookta Paylaş
Tweetle


   İslam'ın en önemli ibadetlerinden biri olan, peygamber efendimizin "dinin direği" diyerek bahsettiği büyük nimetimiz namaz…

   Günde beş vakit farz kılınmış olan namazı ne kadar doğru kılıyoruz? Günlük hayatta yaptığımız en sık hatalardan biri namaz esnasında mimikler ile bir başkasıyla iletişim kurmaya çalışmak ve etrafa bakınmaktır. Bunu yapanlar peygamber efendimizin  (sa.) "Bazı kimselere ne oluyor ki namazda gözlerini semaya dikiyorlar? Ya bundan vazgeçerler, ya

da gözlerinin nuru alınır da kör olurlar.( Buhari, Ezan ´93)" hadisinden haberdarlar mıdır?

    Bir bölümünü bile kaçırmadığımız, uğruna bir sürü vakit öldürdüğümüz TV programları, Allah’ın huzurunda olsak dahi "Acaba bir sonraki bölümünde neler olacak?" düşünceleriyle aklımızın bir köşesinde yer edinmiş vaziyette.

  Peki ya sadece örtünmüş olmak için giydiğimiz kıyafetler… Fani olan mahlûklara gösterdiğimiz ilgi ve iltizamı namaza gösteremiyorsak dinimize olan ilgimizi sorgulamamız gerekir.

  İnsanın Rabb'ine en yakın olduğu yer secde anı iken bizim alnımızı mescid zemininin kirli olduğunu düşünerek secdeye doğru dürüst koymamak, nasıl Rabb'imize en yakın olduğumuz an olabilir?

   Aynı zamanda elbisesinin kırışmaması için çarçabuk namazı bitirenler, makyajı bozulmasın diye alnını secdeden esirgeyenler Allah'ın razı olacağı namazı kıldıklarından eminler

mi?

   Namaz esnasında açılan örtüyü toparlamak, eteği düzeltmeye çalışıp ibadetlerimizi zedelemektense, ruhen Allah'ın huzuruna çıkacağımızı göz önünde bulundurup en doğru şekilde setr-i avreti yerine getirmemiz gerekir. Ve unutmamak gerekir ki cemaatle namaz kılmak yalnız kılmaktan çok daha faziletlidir.

    İçerisinde bulunduğumuz teknoloji çağı maalesef ki bizleri her geçen gün robotlaştırmakta. Bağımlısı olduğumuz telefonlarla daha fazla vakit öldürmek için bize yapılan namaz davetlerini bile sert bir şekilde reddetmekteyiz. Allah'ın huzurunda kısa bir on dakika değil de , cinayet işlemek teklif edilmişçesine..  

   Gittiğimiz cami ve mescidlerde işimizi çarçabuk bitirip hemen çıkmak istemekte var tabii. Bir Müslüman Allah'ın evinden gitmek için ne sebeple bu kadar aceleci davranır?  

  Namaz, biz Müslümanlara dünya hayatına fazla kapılmamamız, Rabb’imizi anmamız için bahşedilmiş güzide ibadetlerimizdendir. Bu ibadete başlamadan önce hazırlık mahiyetinde abdest alırız. Abdest bir arınmadır. Daha çok manevi yönden arındırır. Örneğin ellerimizi yıkadığımızda, onunla işlediğimiz küçük günahların silinip gittiğini peygamberimiz bildirmiştir. Sonra ağzımızı çalkalarız; bu da ağzımızla işlediğimiz günahlar adına (gıybet, kötü söz söyleme vb.) bir af dileme şeklimizdir.

En son ayaklara gelindiğinde yine küçük günahlar zihinden geçirilerek af dilenir (Müslim 32, Nesai 58, İbn Mace 6). Ve genel olarak bakacak olursak şu sonuca varmış oluruz: kolaya kaçar olduk. Hem de fazlasıyla. Niçin kolaya kaçıyoruz diyorum, çünkü güzelce abdestimizi alıp namazımızı kılıyoruz fakat ardından aynı günahları işlemeye devam ediyoruz. Bu da insanın kendini kandırma eyleminin bir başka boyutu oluyor.  

 Sonra diğer vakit geliyor yine aynı abdest alış, tekrar dedikodular, kötü sözler; diğer vakit gelince yine aynı şekilde. Bu böyle devam ediyor. Fakat bir şeyi unutuyoruz ki, bizim Rabb’imiz tövbesinde ve ibadetinde ancak ve ancak samimi olanları rahmetinden faydalandırır. Aksi halde işimiz çok kolay olurdu. Neticede abdestte de namazda da düşünmek yetmez, kardeşim. Çünkü zihin her şeyi düşünür. Marifet, onu kalben kabullenmekte ve içtenlikle icraata geçirmektedir. Bu uygulama ve iman kavramları namaz hususunda ayrılmaz bir ikilidir. Yani icraat da iman da tek başına olmuyor. İkisini birlikte yapmalıyız ki bu işten karlı çıkalım; ikisini birlikte yapalım ki felaha erişelim, bereketi tadalım.

 Namazın mihenk taşlarından biri de fiziksel yönden eksik olmamaktır. Mesela kumaşımız eksik olmamalı; kollardan bir karış, bacaklardan bir karış. Sonra zamanımız eksik olmamalı, bu konuda adeta bir yarış içerisinde gibiyiz ki 3 dakikalık namazı 1 dakikaya indirgemeye çabalıyoruz. Fakat bu hız çabası yarışmayı yanlış anladığımızı kanıtlıyor bizlere. Zira içinde olduğumuz bu yarışta, ödüle ulaşmak hız değil, kalp istiyor.

  Bir de bazı kızlarımız var ki namaz kılacakları vakit bir etek bulma telaşesi içerisine giriyorlar. Yahu Allah sadece namaz kılın demiyor ki kadınlara, ”Örtünün!” de diyor. Pekâlâ, sen, (haşa) Rabb’inin seni sadece namazda ördüğünü mü düşünüyorsun? Öyleyse nasıl namazda giymeyecek olduğun kıyafet ile dışarıda dolaşabiliyorsun? Üstelik bazısı da var ki namazda giydiği etekle bakkala gitmez. Şimdi nerede kaldı ibadetin nizamı?

 Peki, bu yanlışları yaparken şeytan bize ne fısıldıyor? “Çok da büyük bir günah değil, yapsan bir şey olmaz. “ ya da şu mu : “ Allah zaten affeder.” Acaba namazın derecesini tam kavrayamamış olabilir miyiz? Bize ne oluyor da bu kadar gevşek olabiliyoruz? Bir şeylerin hata olduğunu tecrübe etmeden yahut uğrunda acı çekmeden algılayamıyor muyuz? Geçmiştekilerin helak oluşu bizim için ders niteliğinde değil mi? Cennete gitmemize vasıta olacak olan bir şeyden bahsediyoruz, cennetin sahibine duyduğumuz şükranın bir göstergesinden bahsediyoruz, hatalarımızın affedilebilme şansında büyükçe bir katkısı olan bir eylemden bahsediyoruz.

  Her şeyde olduğu gibi cennete gitmekte de, Allah’ın rızasını kazanmakta da elbet bir emek isteniyor bizlerden. Lakin bizler her adımımızda günah işliyorken, giyim kuşamımızda dahi istenilen kılığa girmiyorken; bize, Allah’ın rızasını kazandıracak şeyleri hafife alıp yapmıyorken, mazlumun gözyaşını görüp de suskun kalabiliyorken hangi cesaretle cenneti arzulayabiliyoruz? Tabii ki kişi istemekte her daim özgürdür, bir kısıtlama koyamayız. Fakat oturduğu yerden cenneti arzulayan kişi ancak ve ancak kendini kandırmış olur. Öyle ki emek olmadan ekmek olmuyor. Dünyalık şeyler de dâhil her şey için çaba gerekli. Denge bunun üstüne kurulu. Hayr işleyen de, günah işleyen de sadece kendine temas ediyor. Nitekim Allah’ın, kimsenin ibadetine ihtiyacı yoktur (Ankebut-6).

 Bizi uyaran kimseler de bize sadece seslenebilirler, birkaç kez gözetebilirler fakat biz usulüyle namaz kılmadıkça, şerden uzak durmadıkça, imanımızı dilden ziyade kalbimizle yapmadıkça Allah’tan başka hiçbir kimse bizi azaptan kurtaramaz.  

  Namazınızın huşusunu, hangi vakitte iseniz o vaktin hayırlı, dopdolu ve kazançlı geçmesini Allah’tan temenni ederim. Dua ile…

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ