EĞİTİM - rahle.org

EĞİTİM - rahle.org

EĞİTİM


Facebookta Paylaş
Tweetle

 

Yakup SELEN

                   Eğitim kendimizi, insanlarımızı, toplumu iyi yönde değiştirmek geliştirmek için vazgeçemeyeceğimiz bir unsurdur. İki günü aynı olmayan sürekli gelişen bir “insan ve hareket” anlayışımızın bir sonucu olarak asla bitmeyecek bir eğitim anlayışı ve isteğine sahip olunmalıdır. Eğitim hem İslami değerlerin hem de bunun bir yansıması olarak algıladığımız cemaat kültürünün aktarılması için gereklidir. Yoksa yozlaşma kaçınılmazdır. Fertlerin hem bireysel hem de cemaat olarak yapacakları faaliyetler için gerekli olan teçhizatla donanmaları eğitimle mümkün olur.

                   Cemaat kendi devamlılığını sağlayacak fertlerinin eğitiminde dikkat gösterdiği gibi, tağuti güçlerin sebep olduğu yanlış anlayışlara, bozulmalara karşı da tedbir almalıdır.

                   Her bir ferdimiz yaşı, konumu, durumu ne olursa olsun eğitim faaliyetlerine katılmaya, Cemaat de farklı kişilere göre eğitim programları hazırlamaya gayret etmelidir.

                   İman iki kaynaktan beslenmektedir: İlim ve zikir

İLİM MECLİSLERİ

                   Cemaat ümmetin ilim birikimini taşıyacak, geliştirecek ve aktaracak âlimlerin yetişmesi için gayret göstermeli, kaynak ayırmalıdır. İlmine ve anlayışına güvenilen âlim-fazıl kişilere ilim meclisleri tertip ettirilmeli, fertlerini bu meclislere devam ve istifadeye teşvik etmelidir.

                   Ahlak, akaid, tefsir, siyer hadis, fıkıh, tevhid tarihi, gibi mahsulünün katılanlara fayda vereceği ders halkaları kurulmalı; “bir âlimin rahle-i tedrisinden geçme” geleneği ihya edilmelidir.

                   Ders halkaları eğitimin usulüne uygun ve kaliteli yapıldığı yerler olmalıdır. Fertler burada Allah’ın gönderdiği, Rasul’ün gösterdiği dini, kavramları, anlayışları, kültürü, metodu ve modeli, ahlakı öğrenir ve uygular.

                   Ders halkaları belli standartları olan, ferde göre şekillenme esnekliğine sahip, fert merkezli çalışmalardır. İçerik, metot, süre vs. ferdin niteliklerine göre değişebilir. Yakın düzeydeki fertler gruplandırılabilir.

                   Ders halkası ferdin ihtiyaç duyduğu veya duyacağı tahmin edilen her türlü donanımı sağlamalıdır. Bu ihtiyaçlar düşünülürken sadece derse katılan kişiyle sınırlandırılmamalı onun ailesi, çevresi, iş ortamı gibi ilişkide bulunduğu ortamları da dikkate almalıdır.

Öncelikli ihtiyaç İslam bilgisidir. Kişinin Müslüman olmasını/kalmasını sağlayan konular ilk önce öğretilmelidir. Daha sonra İslam’ın yayılmasını,  Müslümanların organize edilmesini, İslam’ın güç haline gelmesini sağlayacak bilgi öğretilir.

                   Eğitim çalışmalarında hem Peygamberimizin siyeri hem de Kur’an kıssalarında gösterilen yöntemler dikkate alınmalıdır.

                   Modern çağ/eğitim insanlarda bilgi kirliliğine sebep olmaktadır. Okullar, sınavlar sadece tüketim toplumun bilinçsiz bir üyelerini oluşturmak için vardır. Öğrenilip unutulan konular, bilinen fakat amele/eyleme dönüşmeyen konular fertlerin zayıf karakterli, vurdumduymaz, bencil olmasını sağlamaktadır.

                   Cemaat bu nedenle doğru bilgiyi doğru kaynaklardan ve doğru şekilde öğrenme şeklini ve isteğini fertlerine kazandırmalıdır.

                   İnternetten öğrendiği birkaç konuyu; doğrulamadan savunan ya da kıyasıya karşı çıkan günümüzün her şeyi bilen, her konu da bir fikri olan tipleri sadece Müslümanlar için değil tüm insanlık için tehdittir. Cemaat öğrendikçe edebi, tevazuu artan insanlar yetiştirmelidir.

                   Sosyal medya tartışmalarının-yazışmalarının, kopyala-yapıştır yönteminin, ayet ve hadislerle durum güncellemeleri yapmanın, beğenmelerin, paylaşmaların… Bir yetimi ziyaret etmenin, bir muhtaca yardım etmenin, bir Müslümana sarılmanın yerini tutmayacağını fertlerine bilinç olarak kazandırmalıdır. Eğitim eyleme sebep olmalıdır. İnanç eyleme sebep olmalıdır.

                   Ferdin eğitimi tek bir kişinin sorumluluğuna verilemeyecek kadar önemlidir. Fertlerin farklı kişilerden, farklı bakış açılarından haberleri olmasını sağlamalıdır cemaat. Yapılan eğitim çalışmalarını sık sık denetlemeli-kontrol etmelidir. Bilmelidir ki bizim eğittiklerimiz bizden daha iyi hale gelmiyorlarsa kötüye gidiyoruzdur.

ZİKİR

                   Sana vahyolunan kitabı oku; namazı dosdoğru kıl. Hiç şüphe yok ki namaz fuhşiyattan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak ise en büyük iştir. Ve Allah bütün işlediklerinizi bilir.-29 Ankebut Suresi / 45

                   Artık Beni zikrediniz ki Ben de sizi zikredeyim ve Bana şükrediniz, Bana nankörlükte bulunmayınız.-Bakara Suresi / 152

                   Sabah akşam, yalvararak ve ürpererek, sesini yükseltmeden, için için Rabbini an; sakın gafillerden olma.-Araf Suresi / 205

                   Namaz kılındığında ise yeryüzüne yayılıp Allah'ın lütfundan rızkınızı arayın. Allah'ı da çok anın ki kurtuluşa eresiniz.-Cuma Suresi / 10        

                   Zikir; Müslümanın kalbini ve benliğini diri tutan, gafletten kurtaran, kâmil bir kişilik kazanmasını sağlayan amellerdir. Bütün ibadetler zikirdir. Kur’an okumak da, Namaz kılmak da, infak etmek de, cihad etmek de…

                   Müslüman her an zikir üzere olmalıdır.

                   Cemaat fertlerin dilini, kalbini ve eylemlerini zikre ısındırmak için, kitap ve sünnete uygun her türlü programı tertib etmek zorundadır. Bu programlar erkekler, kadınlara, çocuklar, gençlere, yaşlılara uygun özelliklerde(saat, mekân, ulaşım, içerik vb.) olmalıdır. Bu zikirlerden iki tanesini bu yazımızda işleyelim;

                   Savaş, hoşunuza giden bir iş olmadığı halde size farz kılındı. Bazen hoşunuza gitmeyen bir şey hakkınızda hayırlı olabilir, buna karşılık hoşunuza giden bir şey de hakkınızda kötü olabilir. Allah bilir, fakat siz bilmezsiniz.-Bakara Suresi / 2

                   Siz ne oluyor da: Rabbimiz, halkı zalim olan şu şehirden bizi kurtar, katından bize bir sahip gönder, bir yardımcı yolla, diyen; zavallı çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz?- Nisa Suresi / 75

“Bana insanlar, ‘La İlahe İllallah’ deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum! Herkim, ‘La İlahe İllallah’ derse, İslam’ın hakkı müstesna, canını ve malını benden kurtarmıştır. Hesabı ise Allah’a aiddir.”-Buhari 2759, Müslim32/20, Nesei 3076, Tirmizi 2733

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Savaşmadan ve kendi kendine savaşma isteği ile konuşmadan yani, savaşa niyet etmeden ölen kimse münafıklıktan bir şube üzere ölür!”-Müslim 1910/158 Ebu Davud 2502, Nesei 3083, Beyhaki 9/169, Hâkim Müstedrek 2/77

Ebu Umame (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Kim, savaşa gitmez veya bir gaziyi techiz etmez ya da savaşa giden kişinin ailesine hayırlı bir şekilde halef olmaz ise, Allah subhanehu onu kıyamet gününden önce bir kıyamete uğratır!”-İbni Mace 2762, Ebu Davud 2503, Darimi 5/244

Beşîr bin Hasâsiyye (r.a) der ki:

Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e bey’at etmek için geldim. Bana, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed’in de O’nun kulu ve Resûlü olduğuna şehâdet etmemi, namaz kılmamı, zekât vermemi, İslâm üzere haccetmemi, Ramazan orucunu tutmamı ve Allah yolunda cihat etmemi şart koştu. Ben şöyle dedim:

“–Ey Allah’ın Resûlü! Vallâhi bunlardan ikisine gücüm yetmez. Onlar da cihat ve sadakadır. Müslümanlar, cepheden kaçan kimsenin Allah’ın gazabına uğramış olarak döneceğini söylüyorlar.  Ben ise cihat meydanına varınca, nefsimin korkuya kapılıp ölmeyi istememesinden endişe ediyorum.

Sadakaya gelince, vallâhi benim küçük bir koyun sürüsü ve on deveden başka bir şeyim yoktur. Onlar da âilemin maîşet kaynağı ve binek hayvanlarıdır.”

Resûlullah elini yumdu, salladı ve şöyle buyurdu:

“–Cihat yok, sadaka yok, peki ne ile cennete gireceksin?!” Ben hemen:

“–Yâ Resûlallah, sana bey’at ediyorum!” dedim ve koştuğu bütün şartlar üzerine bey’at ettim. (Ahmed, V, 224; Hâkim, II, 89/2421; Beyhakî, Şuab, V, 8; Heysemî, I, 42; İbn-i Kesîr, Tefsîr, II, 306, [Enfâl 8/16])

                         Hz. Aişe'nin (R.A.) “Ey Allah'ın Resulu! Görüyoruz ki cihad amellerin en faziletlisidir; öyleyse biz de cihad etmeli değil miyiz?” diye sorması üzerine, Hz. Peygamber (asm.) “Sizin için cihadın en faziletlisi makbul hacdır.” buyurmuştur. (Buhari, Cihad 1)

Bir başka Hadis’te; “Cihadın en faziletlisi, zalim sultanın yanında hakkı söylemektir.” (Tirmizi, Fiten 13; Ebu Davud, Melahim, 17) buyurmuştur.

                         Bir başka örnek: İslam ordusuna katılmak isteyen birisine, Hz. Peygamberin anne ve babasının hayatta olup olmadığını sorması ve hayatta olduklarını öğrenmesi üzerine “O hâlde onlara hizmet yolunda -nefsinle- cihat et.” (Buhari, Cihad, 138; Müslim, Birr, 5) buyurmuştur. Hz. Peygamberin, ümmetin içinde “yaşamadıkları şeyleri söyleyen ve emir olundukları yükümlülükleri yapmayan” nesillerin ortaya çıkacağını haber vererek, onlara karşı

                         Kim onlarla eliyle cihad ederse o mümindir, kim onlarla diliyle cihad ederse o mümindir, kim onlarla kalbiyle cihad ederse o mümindir.” (Müslim, İman, 80) buyurmuştur.

                         Bu hadisler değerlendirildiğinde cihadın gerek kapsam ve gerek yöntem bakımından çok geniş bir yelpazeyi yansıttığı ortaya çıkmaktadır.

                         Cihad kelimesi; Arapça’da “güç ve gayret sarf etmek, bir işi başarmak için elinden gelen bütün imkânları kullanmak” manasına gelen CEHD kökünden gelmektedir.

                         En geniş anlamıyla cihad, "Allah yolunda bir ömür boyu istikamet çizgisinde yaşamak, kulluk şuur ve görevini hakkıyla yapma hususunda ciddi gayret göstermek, nefis ve şeytanı ile çarpışmak, Allah ve resulünün koyduğu ölçüleri nefsinde yaşamak ve yansıtmak, İslam’ın güzelliğini diğer insanlara ulaştırmak için dini tebliğ etmek, ilahi mesajı bütün insanlığa duyurmak, İslam ülkesini ve Müslümanları düşmanların her türlü tehlike ve saldırılarına karşı savunmak ve gerekirse, onlarla savaşmak.” demektir. Bu anlam çerçevesinde, cihad’ın bir “manevi cephesi” bir de “maddi cephesi” bulunmaktadır.

                         Bu iki anlamda cihad ile ilgili gerekli teçhizat ve vasıtaların ne olacağı ve özellikle hangi yöntemlerin kullanılacağı konusu, günümüzde, fevkalade önem arz etmektedir.

                         “Manevi cephe”, tamamen dinde keskin bir iman ve teslimiyet, ihlas ve samimiyet, fedakarlık ve hamiyet işidir (Bakara, 2/285-286). Bu manevi cephe, müminlerin ilim ve iman ile donatılmasını, bilinçli ve basiretli olmasını, İslam’ı nefsinde ihlasla yaşayan örnek bir Müslüman modelini gün ışığına çıkarmalarını gerektirir (Zümer, 39/2-3; Bakara, 2/41).

                         “Maddi cephe” ise, maddeten terakki etmek, ekonomik anlamda güçlü olmak, ilim ve teknolojide yol kat etmek ve düşmanların taarruz ve ihanetlerine karşı kültür mücadelesinde, siyasi ve askeri sahada güç ve üstünlük sağlamak ve gerektiği zamanlarda savaş üstünlüğünü sağlayacak her türlü silah ve donatımda en ileride olmak zaruretini ortaya koymaktadır.

                         İslam literatüründe, ayet ve hadislerin çerçevelediği anlamlarda cihad kavramı aşağıda sıralanan görev ve sorumlulukları içinde toplamaktadır:

                   Allah’ın rızasına uygun bir şekilde dini nefsinde ömür boyu yaşama çabası, Allah yolunda samimi kulluk gayret ve ciddiyeti, nefse ve şeytana karşı mücadele vermek, nefs-i emmarenin tahakkümünü kırmak, Hakkın hatırını üstün tutma ve hakikati hâkim kılma gayreti, Dini emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek, İyiliği emredip kötülükten sakındırmak, Güçlüklere karşı göğüs germek, kaba hareketlere karşı sabır göstermek, İslam’ı tebliğ, ilahi mesajı bütün insanlığa duyurma aşk ve gayreti, Düşmanlara karşı ilmi ve fikri mücadele, ilim ve teknolojide etkinlik ve üstünlük sağlama, Maddeten terakki ederek ekonomi ve kültür savaşında güç ve üstünlük kurmak, Devleti basiretle yönetmek, çıkarcılara, vurgunculara fırsat vermemek, Başka ülkelerin siyasi, ekonomik ve askeri tahakkümleri altına girmemek için say ve gayret göstermek, Düşmanın her türlü ihanet ve saldırılarına karşı önceden gereken her türlü tedbirleri almak, Savaş zarureti ortaya çıktığında, düşmandan korkmamak, kaçmamak, bütün güç ve gayreti ile savaşa katılmak ve Allah’a güvenmektir.( https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/cihad)

                   Cihad eğitimin bir parçasıdır. Fertlerimizin işgale uğramış vatanlarını kurtarmak için çarpışan kardeşlerine yardıma gitmesi, bir usul çerçevesinde olmak şartıyla gereklidir.

                   Bu noktada, kaderin cilvesi unutulmadan, gidenin hali, gelmesi veya gelememesi durumları dikkate alınarak ferde izin verilir ya da verilmez.

                   Her Zikir gibi cihadın da bilinç ile yapılması gereklidir.

                   Allah yolunda malınızı harcayın da kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Ve iyilik yapın, yaptığınızı güzel yapın. Çünkü Allah iyilik yapanları sever.- Bakara Suresi / 195

                   O takvâ sahipleri ki, bollukta da, darlıkta da Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanların kusurlarını bağışlarlar. Allah ise iyilik yapanları sever.- Al-i İmran Suresi / 134

                   Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve size yerden çıkardığımız şeylerin helâl ve temiz olanlarından bağışta bulunun. Kendinizin ancak göz yumarak alabileceğiniz kötü şeylerle hayır yapmaya kalkmayın. Şunu bilin ki Allah'ın kimseye ve hiçbir şeye ihtiyacı yoktur; O her türlü övgüye lâyık olandır.- Bakara Suresi / 267

                   Adiyy İbnu Hatim (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Yarım hurma ile de olsa kendinizi ateşten koruyun'' buyurdu.'' Bir rivayette de: "Sizden kim, bir yarım hurma ile de olsa ateşten korunabilirse, bunu yapsın'' buyurmuştur.'' Buhari, Zekât 10, 9, Menâkıb 25, Edeb 34, Rikâk 49, 51, Tevhid 24, 36; Müslim, Zekât 66-67, (1016); Nesâi, 63, (5, 74-75).

                   Hz. Cabir (ra) anlatıyor: "Resulullah (asv)'a üstü başı yok, ayakları çıplak, sadece kaplan postu gibi çizgili bedei peştamalı -veya abalarına- sarınmış, kılıçları boyunlarında asılı oldukları halde hepsi de Mudarlı olan bir grup geldi. Onların bu fakir ve sefil halini görmekten Resulullah’ın yüzü değişti. Odasına girdi tekrar geri geldi. Hz. Bilâl'e ezan okumasını söyledi. O da ezan okudu, sonra ikamet getirdi. Namaz kılındı. Aleyhissalatu vesselam namazdan sonra cemaate hitabetti ve: "Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratıp, ondan zevcesini halk eden ve ikisinden de pek çok erkek ve kadın var eden Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir" (Nisâ 1) ayetini okudu. Bundan sonra Haşir suresindeki şu âyeti okudu: "Ey insanlar, Allah'tan korkun. Herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır" (Haşr 18). Resulullah sözüne devamla: "Kişi dinarından, dirheminden, giyeceğinden, bir sa' buğdayından, bir sa' hurmasından tasaddukta bulunsun. Hiçbir şeyi olmayan, yarım hurma da olsa mutlaka bir bağışta bulunmaya gayret etsin" buyurdu. Derken Ensâr'dan bir zât, nerdeyse taşıyamayacağı kadar ağır bir bohça ile geldi. Sonra halk sökün ediverdi (herkes bir şey getirmeye başladı). Öyle ki, az sonra biri yiyecek, diğeri giyecek maddesinden müteşekkil iki yığının meydana geldiğini gördüm. Resulullah (sav.) memnun kalmıştı, yüzünün yaldızlanmış gibi parladığını gördüm. Şöyle buyurdular: "İslam'da kim bir hayırlı yol açarsa, ona bu hayrın ecri ile, kendisinden sonra o hayrı işleyenlerin ecrinin bir misli verilir. Bu, onların ecrinden hiçbir şey eksiltmez de. Kim de İslâm'da kötü bir yol açarsa, ona bunun günahı ile, kendinden sonra onu işleyenlerin günahı da verilir. Bu da onların günahından hiçbir eksilmeye sebep olmaz.'' Müslim, Zekât 69, (1017); Nesâi, Zekât 64, (5, 75 - 76).

       Zikirden bir başlıkta infaktır. Bilginin bilince, bilincin amele dönüştüğünün en güzel kanıtlarındandır. Fertlerimiz rızkı Allah’ın verdiğini, kendisine verilende başkasının da hakkı bulunduğunu bilgi olarak derslerinde öğrenirler. Ve cihad gibi, infak gibi ameller nefsin-ego’nun küçülmesine, kibrin-bencilliğin azalmasına katkıda bulunur.

İNSAN MODELİ

                   Allah (cc) her insanı, bir ötekinden farklı özelliklerle donatarak yaratmıştır. Zahiri/bedensel farklılıklar gibi, ruhi özellikler ve yetenekler de farklılıklar gösterir.

                   İslam, kendi insanından Allah (cc)’nin kendisine verdiği özelliklerini/yeteneklerini O’nun istekleri doğrultusunda geliştirme ve kullanmalarını istemektedir. Mensuplarından özelliklerini terk etmelerini değil; doğru yerde ortaya koymalarını beklemektedir.

                   İslam’ın bu genel yaklaşımı, cemaatin insan modeli yaklaşımında ana ekseni oluşturmalıdır; bütün fertlerin taşıdığı ortak vasıflar vardır; ancak bu vasıflar her fertte kendi özellik ve yetenekleri doğrultusunda değişik oranlarda tezahür eder.

                   Bu nedenledir ki, eğitim sürecinde fertlerinin özellik ve yeteneklerini tespit ederek, o özellik ve yetenekleri İslam’a hizmet yolunda en verimli olacak ve Allah (cc)’ın rızasına götürecek biçimde revize etmek, temel yaklaşımdır.

                   Cemaat, fertlerinin özelliklerinin onları kendini beğenme, tek adamlık, kibir vb. yanlış yollara sevk etmemesi konusunda hassas davranır.

                   Fertler, Mahşer Günü hesaplarını tek başlarına vereceklerinin bilincinde olarak, yaptıklarının ve yapmaları istenen her şeyin muhasebesini yaparlar. Ama bu muhasebe, bir isyan muhasebesi değil; yapılanı daha ihlaslı yapmanın muhasebesidir.

                   Fertler, akıllarını, gönüllerini ve amellerini ıslah etmekle mükellef olduklarını; her an daha muttaki olmak gibi bir çabalarının olduğunu; bunun bir eğitim sürecinde olabileceğini bilirler. “ya öğreten, ya öğrenen, ya da bunları seven ol” düsturunu kişiliklerinde sindirmişlerdir.

                   İslam’ın genel ahlaki prensipleri, her bir fert için olmazsa olmaz özelliklerdendir. Kişisel özellikler, bu temel ahlaki prensipler içerisinde eritilmişlerdir.

                   Hz. Muhammed(a.s.v.) örnek bir insan ve benzemekle mükâfatımızın artacağı bir model olarak önümüzdedir. Yapılması gereken bu modelin her bir fertte nasıl gerçekleştirileceğinin yolunu bulmaktır.

                   İnsan modeli ifadesinden tek tip insan yetiştirmek anlaşılıyorsa bu yanlıştır. Aslolan sürekliliği sağlayacak olan kişilerde ortak hassasiyetler oluşturmaktır.

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ