TEFSİRDE İSRAİLİYAT - rahle.org

TEFSİRDE İSRAİLİYAT - rahle.org

TEFSİRDE İSRAİLİYAT


Facebookta Paylaş
Tweetle

Necip ASLAN

            "İsrailiyyat" israiliyye kelimesinin çoğuludur. Kelime İsraili bir kaynaktan aktarılan kıssa veya hadise manasındadır. İsrail, rivayetlere göre Hz. Ya'kûb (as)'un ismi veya lâkabıdır.

            İslâm'a ve özellikle tefsire girmiş olan Yahudi, Hıristiyan ve diğer dinlere ait kültür kalıntılarıyla, dinin gerek lehine ve gerekse aleyhine uydurulup Hz. Peygamber'e (sav) ve sahâbe ve müteakip nesillere izafe edilen her türlü haber, israiliyyat kelimesinin manası içine girer.

            Kuranı Kerim dışında diğer ilahi kitapların hiçbiri tahrif edilmeden günümüze kadar ulaşamamıştır. Kuranı Kerim'de diğer kitapların tahrif edildiği açıkça beyan edilmektedir.(Bakara 2/79,  Âl-i imran, 3/78)

            Kuranı Kerim kendi deyimi ile kendi kendini açıklayan ve anlaşılması kolay olan bir kitaptır. Tahrif edilmiş diğer ilahi kitaplar Kur'an'ın daha iyi anlaşılması için bir kaynak olamazlar.

            Müşrik Mekke toplumunun Allah inancı olduğunu fakat Ahiret inancı olmadığını Kur'an bize anlatmaktadır. Mekke civarında o dönemde hemen hemen hiç Yahudi bulunmamaktadır. Mekke'de Hz İbrahim'in dinine tabi olduğunu ifade eden hanifler bulunsa da genel olarak ilahi kitaplar ve eski peygamberlere ait bilgiler pek fazla bilinmemektedir. Müslümanların Yahudiler ile tanışması ve teması Medine döneminde başlamıştır. Bildiğimiz gibi Medine'de üç tane Yahudi kavmi bulunmaktadır. Buradaki Yahudilerden Müslüman olanlar ve Medine'de Müslümanların diğer Yahudiler ile iletişiminin daha fazla olması Kur'an'da geçen peygamber kıssaları hakkında Yahudilerden duymuş oldukları hikâyeler zamanla Müslümanlar arasında da yer bulmuştur.  Kur'an kendinden önce gelen diğer kitapları ve diğer peygamberleri tasdik eden bir kitaptır. Dolayısıyla özellikle Yahudi olup Müslümanlığı kabul etmiş olanlar eski dinlerinde ki bilgileri, hikâyeleri kasıt olmaksızın anlatmaya ve aktarmaya başlamışlardır. Aradan yıllar geçtikten sonra bunlar dilden dile kulaktan kulağa yayılarak toplum içinde yaygınlaşmıştır.

            Ehl-i kitabın Tevrat'ı İbranice okuyup Arap dinleyicileri için Arapça ‘ya çevirdiğine (Buhari, "İtişam", 25 , "Tevi).Yd", 51, "Tefsir", 2/ 11) , Hz. Ömer' in, elindeki Tevrat sayfasını Resul-i Ekrem 'e okumaya başlaması üzerine onun bundan hoşnut olmadığına dair rivayetler, Resulullah ' ın sağlığında bir kısım Tevrat metinlerinin en azından sözlü olarak tercüme edildiğini ortaya koymaktadır (Müsned, lll, 387,470, 471; ıv. 26 ı, 262) Sahabe ve tabiin dönemindeki çeviriler hakkında daha çok tefsir ve tarih kitaplarında ipuçları bulunmakta olup Müslümanların bu tercümeler yoluyla da İsrailiyat'a ulaşmış olmaları mümkündür.

            İsrail'i rivayetlerde büyük ölçüde yanlış bilgilerin ve tahrifatın bulunması bunların Hz. Peygamber' e veya sahabilere nisbet edilmesi şüphe yok ki dini açıdan sakıncalar doğurmuştur. Bu tür rivayetler inancı etkileyerek Allah'a yaratılmışlık özelliği taşıyan sıfatların nisbet edilmesine sebebiyet vermiştir. Peygamberlerin ismetini zedeleyecek fikirler ortaya koymuş, ahiret hayatıyla ilgili olarak naslarla bağdaşmayan açıklamalar getirmiş, dinin bid'at ve hurafelerle dolu olduğu intibaını uyandırmıştır.

            Öyle ki Aradan birkaç asır geçtikten sonra bu tür hikâyeler tefsir kitaplarında da girmiş ilgili ayetlerin açıklanması hususunda anlatılmaya başlanmıştır. Bu konuda gerekli hassasiyeti göstermeyen müfessirlerin tefsirlerinde İslam’ın temel ilkelerine ters düşen bazı hikâyelerin dahi anlatıldığını müşahede etmekteyiz. Bundan dolayı tefsirde İsrailiyyat müstakil olarak incelenmesi gereken ve yanlış bilgilerin ayıklanması zorunlu olan bir konu haline gelmiştir.

 

            İsrailiyyat hakkındaki tartışmalar, büyük oranda tabiin âlimlerinden Yahudi iken Müslüman olan Ka'b el-Ahbar ile Vehb b. Münebbih'in rivayetleri ve onların güvenilirliği üzerinde yoğunlaşmış, haklarında klasik İslam kaynaklarında yazılanlar modern dönem eleştirilerinin temelini oluşturmuş.

            İsrailiyat diyebileceğimiz bilgileri rivayet edilmesi ve tefsirlerde zikredilmesi savunanların temel dayanağı ilahi dinlerin İbrahim Aleyhisselâm’a ve tevhid esasına dayandığı görüşüdür.

Kuran'ı anlamaya çalışırken diğer ilahi kitaplardan ve kaynaklardan yararlanılması ve onlara başvurulması caiz midir? Bununla ilgili olarak peygamber Efendimiz döneminde baktığımızda ilk zamanlar peygamber efendimizin hadisleri dışında bilgilerin yazılmasının ve aktarılmasının yasaklandığını ve hoş görülmediğini görmekteyiz. Daha sonraki dönemlerde peygamber Efendimizin özellikle Yahudi kaynaklarından, bazı bilgilerin aktarılmasına ve anlatılmasına izin verdiğine dair rivayetler görmekteyiz. Toplumların iç içe olduğu ve iletişimi kaçınılmaz olduğu bir ortamda kültürler arasında bir etkileşimin olması kaçınılmazdır. O zaman önümüze şöyle bir sorun çıkmaktadır. Diğer semavi dinlerden aktarılan bilgilerin İslam dininde bidat ve hurafeler yaygınlaştırmaması için İslam'a ters olan bilgiler tespit edilmedi ve bunların yanlış olduğu ifade edilmelidir.

İslam’a uyup uymaması bakımından İsrailiyatı üç bölümlere ayırmak mümkündür.

İslâm'a Uyup Uymaması Bakımından:

1. İslâm'a Uygun Olan İsrailiyyat

İslâm'a uygun olan İsrailiyattan maksat, sahih sened ve metinlerle muteber hadis kitaplarımızda yer almış olan haberlerdir. Hz. Peygamber'in (sav) veya sahabenin ve sonra gelen nesillerin eski milletlerin -Yahudi ve Hristiyanlar başta olmaz üzere- daha ziyade dini kültürlerine ait olarak haber verdikleri ve anlattıkları şeylerdir. Yani, bunlar hadistir.

- Örnek: Fatıma Bint-i Kays'ın rivayet ettiği Cesâse kıssası...

2. İslâm'a Zıt Olan İsrailiyyat

Bu kısma giren, -hangi konuya ait olursa olsun- İslâm'ın esasları ile tenakuz halindedir. Bunları aklen ve naklen tasvibe imkân yoktur.

- Örnek: Hz. Süleyman (as) yüzüğünü şeytanın çalması ve onun yerine geçip insanlara hükmetmesi ve Hz. Süleyman'ın (as) şeytanı etkisiz hale getirmesini anlatan hikâye...

3. Tasdik veya Tekzib Edilemeyen İsrailiyyat

Bu tür israiliyyat -belki de tasdik veya tekzib edilemeyişinden dolayı- İslami olan eserlerde ve özellikle tefsirlerde geniş yer tutmuştur. Hemen şunu belirtelim ki, tasdik veya tekzib edilemeyen bu tür israilayyata da asla Müslümanların ihtiyacı yoktur. Lüzumsuz söz kalabalığından ve hayal mahsulü efsanelerden ibarettir.

            İsrailiyat'ın rivayet edilmesini caiz görmeyenler, Yahudi ve Hristiyanların kutsal kitaplarını tahrif ettiklerini, bazı hususları gizleyip bazılarını değiştirdiklerini bildiren ayetleri (Bakara 2/78-79; Nisa4/46; Maide 5/13; En'am 6/91; Neml27/76; Şura 42/14) delil göstererek onların kitaplarına güvenilemeyeceğini ileri sürmüşler ve Ehi-i kitabın ne tasdik ne de tekzip edilmesi gerektiğine dair rivayetlerle (Müsned, V. 98; Buhari. "İ’tişam", 25, "Tevhid" , 42) düşüncelerini desteklemişlerdir. Ayrıca hadisleri yazmanın yasaklanmasıyla Ehl -i Kitap’tan nakilde bulunmak arasında bir ilişki bulunduğunu, buna izin verilmesinin özellikle ilk asırlarda bu kaynaklara dayalı kıssacılığı ve uydurmacılığı büyük ölçüde arttırdığını belirtmişlerdir.

            İsrailiyat'ın rivayet edilmesini caiz görenler de yine öncelikle Kur'an'dan delil aramışlar ve zaman zaman Ehl-i kitaba başvurarak bilgi edinmeyi tavsiye eden ayetleri (Al-i imran 3/93; Yunus 10/94; elisra 17/ 101 vb.). İsrailoğulları'ndan rivayette bulunulmasında sakınca görmeyen bazı hadisleri ve bir kısım sahabinin merak ettiği konuları Ehl-i kitaba sormalarını delil göstermişlerdir. Ancak ne ilk görüşü savunanların delilleri Ehl-i kitabın bütünüyle kitaplarını tahrif ettiklerini ne de İsrailiyat'ı rivayet etmeyi caiz görenlerin delilleri bütün konularda Ehl-i kitaba müracaat edilebileceğini ispatlayacak niteliktedir. Burada ölçü, İslamiyet'in temel kaynaklarınca doğrulanan ve genel ilkelerine uygun düşen hususların alınması, buna aykırı rivayetlerin terkedilmesi, hakkında hüküm verilemeyen hususlarda ise durup düşünülmesi şeklinde belirlenmiştir. Fakat bazı alimler, hakkında hüküm verilemeyen hususlarda da İsrailiyat'a dair rivayetleri kullanmanın caiz olduğunu savunmakla beraber özellikle hakkında açıklık bulunmayan hususlarda kesin hüküm vermemek gerektiğine dikkat çekmişlerdir (İbn Abdülber. Il. 41-42).

 

İSRAİLİYYATI RİVAYET EDENLERDEN BAZILARI

1- Sahabeden Olanlar

Tarihen sabittir ki sahabe, ilim öğrenmeye ve Resulullah'tan zabta büyük önem vermiştir. Fakat sahabeler akıllarına gelen her konuyu mühtedilere sormadılar her cevabı da olduğu gibi kabul etmediler.

a) Abdullah ibn Abbas (ra)

Hz. Peygamberin amcasının oğludur: İbnü Abbas, mühtedi Yahudi ve Hristiyanlara bazı konularda sorular sormuş ve onlara müracaat etmiştir.

b) Ebu Hüreyre (ra)

İsmi Abdurrahman ibn Sahr'dır. Hz. Peygamberle kısa bir süre bulunmasına rağmen sahabeden en çok hadis rivayet eden zattır. Ebu Hureyre’nin hadis aldığı kimseler arasında yaşlı pek çok sahabenin yanı sıra mühtedilerden Abdullah ibn Selam ve Ka'bül Ahbar'da vardır.

c) Abdullah ibn Amr İbnü'l-As (ra)

Abadile'den olan ve babasından önce Müslüman olmuş seçkin bir sahabidir. Geniş bir kültüre sahipti ayrıca Yermük'te iki deve yükü tutarında ehl-i kitaba ait eserler ele geçirmişti.

c) Abdullah ibn Selâm (ra)

Aslen Benû Kaynükalı bir mûsevidir: Asıl adı "el-Husyn"dır. Hz. Peygamberin Medine’ye hicretinde Müslüman olmuş ve Abdullah adını almıştır. Bu sahabe Tevrat’ı iyi bilen bir zâttı ve O'nu okurdu.

d) Temim ed-Dârî (ra)

Aslen Yemenli bir Hristiyan aileye mensup olan Temim hicretin 9. yılında Müslüman olmuştur. Güzel kıssa anlatan ve zeki bir adam olan Temim'den Müslüman camiaya bilhassa Hristiyanlara ait israiliyyatın geçtiği muhakkaktır.

2- Tâbi'îlerden Olanlar

Sahabe dünyayı terk edince tabî'iler Kur'an tefsiri hususunda sahabeden edindikleri bilginin yanı sıra Şiirden, gramerden, tarihten geçmiş ümmetlerin haberlerinden ve israiliyattan da istifade ettiler.

Burada Kur'an tefsiri hüviyetinde bazı hikâyelere şahit oluruz. İşte bu hengâmede, sahabe devrinde başladığına işaret ettiğimiz israili sızmalar, daha da arttı ve yabancı unsurlar tefsire bolca girdi.

a) Ka'bü'l-Ahbar

Aslen yemen Yahudilerinden olan Ka'b'ın künyesi Ebû İshâk'tır. Hz. Ebû Bekr veya Ömer devrinde Müslüman olmuştur. Bazı siyasi olaylar ve Hz. Ömer'in şehadetinde parmağı olduğu iddia edilen Ka'b vasıtasıyla, tefsire pek çok israiliyyat ve efsane girmiştir.

b) Vehb ibn Münebbih

Aslen İranlı bir aileye mensup olan Vehb, hicri 34 yılında Yemen'de doğdu. İsraili rivayetlerin en önemli kaynaklarından bir addedilen bu şahıs Ehl-i kitabın rivayetlerini çok iyi biliyordu. Vehb için, "kezzap", "dessas" ve "hain" gibi sıfatlar kullanmayacağız ama onun vasıtasıyla israili rivayetlerden birçoğunun İslâm'a girdiğini söyleyebiliriz.

Tefsirlerde geçen İsrailiyatın önemli bir kısmı geçmiş milletler ve geçmiş peygamberlerin kıssaları ile ilgilidir. Kur'an'da anlatılan kıssaların gayelerinden biri peygambere teselli vermek, onun sabrını ve azmini artırmaktır. Bir diğer gayede insanların düşündürmek ve ibret almalarını sağlamak. Bu gayenin dışına çıkan tüm ayrıntılar gereksiz olup lafı uzatmaktan öte bir faydası yoktur.

Kehf suresinde Rabbimiz onların sayıları hakkında ve Kehf ashabının mağarada kaç gün kaldığı ile ilgili bilgilerden bahsederken herkesin kendine göre yorum yaptığını söyler ve bunları sadece kendisinin bileceğinden bahseder. Aslında bize kendisinin bize bildirmesinin dışında, bu tür geçmiş olaylarla ilgili yorumlar yapmanın, bunları araştırmanın hiçbir faydasının olmayacağını, bunun sadece kendisi katında bir bilgi olduğunu öğretir. Tefsir kitaplarına baktığımızda ashabı keyfin kaç kişi olduğu bu mağaranın nerede olduğu orada kaç yıl kaldıkları konusunda birçok teferruat mevcuttur. Bunların çoğu İsrailiyat kaynaklıdır, bilip bilmemek konusu pratik hayatta günlük yaşantımızda bize hiçbir fayda sağlamamaktadır. Dolayısıyla bu tür konularla ilgilenmek ve vakit kaybetmek gereksiz bir uğraştan öte geçmemektedir. Tefsir kitaplarında bu tür ayrıntıların girmiş olması da daha çok İsrailiyattan kaynaklanmaktadır. Ne yazık ki o dönemdeki müfessirler Yahudilerden duymuş oldukları bu tür hikâyeleri kitaplarına alarak gereksiz birçok bilginin günümüze taşınmasına vesile olmuşlardır. Peygamberlere dair bilgilerde dinimizle uyuşmayan ve peygamberin İsmet sıfatına ters düşen birçok yalan, yanlış itham dahi tefsirlere girmiştir.

İsrailiyat ait rivayetlerin önemli bir kısmı da ahirete ve yaradılışı ait bilgilerdir. Bu işin doğrusunu ancak Allah Teâlâ’nın bize bildirdiği kadar bilebileceğimiz için bu konudaki ayetler ve sahih hadisler dışındaki tüm rivayetler doğruluğu ve yanlışlığı ispat edilemeyen bir bilgi olarak duracaktır.

Netice olarak; bazı müfessirler Ehl-i Kitapta buldukları şeyleri, sıhhatlerini kontrol etmeden eserlerine almışlardır. Ehl-i kitabı izlemede belirlenecek yol bellidir İslâmî esaslarla çatışan şeyleri reddetmek doğruluğunu ya da yanlışlığını bilmediklerimizi de ne tasdik ne de tekzip etmektir.

Herhangi bir eserde İslâmî yönde küçük veya büyük hataların bulunması bazı insanları, bu eserlerin tamamen terk edilmesi şeklinde bir tercihte bulunmaya mecbur bırakıyor. Hâlbuki bu eserlerin iyi yönlerinden istifade edilmesi eksik yönlerinin tespit edilmesi bu eserlerden faydalanılması için çok yararlı bir yol olacaktır.

İslâm son dindir, Kur'an ve hadislerde mevcut şeyler Müslümanlara bilgi olarak kâfidir dini yönde Ehl-i Kitaba asla ihtiyaç yoktur. Müslümanları bu İsrailiyyat belasından kurtarmak için ise İsrailiyyatın ne olduğunu anlatmak ve nelerin İsrailiyyat olduğunu göstermek gerekir.

Yararlanılan Kaynaklar.

1.      http://web.itu.edu.tr/~yildizh/Kitaplar/Din/tefsirde_israiliyyat.htm

2.      Tefsirde İsrailiyyat Abdullah Aydemir Beyan Yayınları.

3.      İslam Ansiklopedisi İsrailiyyat başlığı.

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ