Necmeddin IRMAK
İnsanlık tarihinin en kadim tartışmalarından birisi olan “devlet” kavramı ve bu kavramın etrafında gelişen anlayış ve yaklaşımlar, bu gün gelinen noktada biz Müslümanlar için de cevaplanması gereken soruları beraberinde getirmiş durumdadır. Gerek kendi iç dinamiklerimizden olsun gerekse dış etkenlerden kaynaklansın bu soruları ve soruların çevresinde oluşan sorunları çözümlemeye gitmek zorunluluk arz ediyor. Zira Müslümanların yaşadığı hatta bütün dünyanın yaşadığı değişimin baş döndürücü hızı bu konuyu da etkilemektedir. Müslümanların dün iddia edip varlıklarını kendisiyle anlamlandırdıkları nice mesele, bu değişim seyrinde ya anlamını kaybetmiş veya unutulup yokluğa mahkûm edilmiş ya da yeni anlam dünyalarına sahip olmuş durumdadır.
Aşağıda başlıklarını vereceğimiz “Müslüman ve Devlet” üst başlıklı konuyu dergi şartlarının el verdiği ölçüde ve gereksiz detaylardan kaçınmaya çalışarak ele alma çabası içinde bulunacağız.
Devlet olgusu
İslam’ın bir devlet talebi var mı?
İslam devleti mi Müslümanların devleti mi?
İslam devleti bir hedef mi araç mı?
Hz. Peygamber (as) bir devlet kurdu mu?
Hulefa-i Raşidin, hilafet ve İslam devleti ne anlama galiyor?
Gayr-i İslami devletlerin farklılıkları: diktatöryal, özgürlükçü vs.
Gayr-i İslami devletlerde Müslümanın durumu
Müslümanlardan gasp edilmiş devletlerin/toprakların durumu
Daru-l Harp, Daru-l İslam kavramları
Müslümanın İslami devlet için sorumluluğu
İslami hareketin varlık sebebi devlet midir?
…
Devlet Nedir?
Arapça bir kelime olarak “devlet veya dûlet”, değişmek, bir halden başka bir hale dönmek; nöbetleşe birbiri ardınca gelmek, dolaşmak; üstün gelmek, zafer kazanmak" anlamlarına gelir.
Kur’an’da "elden ele dolaşan mal" ve "dönüşümlü olmak" anlamında “DVL” kökünden türemiş kelimeler, iki yerde kullanılmıştır. Birinci anlam, fey gelirlerinin dağıtılmasındaki hikmete vurgu yapmak üzere, "Böylece o mallar, sizden yalnızca zenginler arasında dolaşan bir servet (dûleten) olmasın diye…" (59 Haşr, 7) anlamındaki ayettir. İkinci anlam ise sosyolojik bir sünnetullaha vurgu yapmak üzere, "Biz o günleri insanlar arasında döndürür dururuz" (3 Âl-i İmrân, 140) anlamındaki ayettir. Kelime hadislerde de her iki anlamıyla kullanılmıştır.
Devlet kelimesi, İslâm'ın ilk dönemlerindeki anlam dünyasından bu günkü modern anlamda kullanımına kadar farklı seyirler takip etmiştir. Siyasî bir kavram olarak devlet kelimesi, güç, hâkimiyet ve bu gücün el değiştirmesi anlamından kapsamlı ve nihai otoriteye ve oradan da modern anlamda devlete evrilmiş durumdadır.
Vankulî Mehmed Efendi’nin Sıhah-ı Cevheri tercümesinde ve Âsım Efendi’nin Kamus tercümesi Okyanus’ta birbirine yakın ifadelerle devlet şöyle tanımlanır:
– Devlet, zamanın inkılabı, değişmesi, alt üst olması manasınadır ki, zamanın halden hale dönmesinden ibarettir. Zamanın bir devleti vardır denir. Yani değişmesi.
– Malın birbiri ardı sıra ve nöbetleşe olma yoluyla başka birinin eline geçmesine denir. Mesela bir malın, makam ve mevki, bir zaman bir kimsenin tasarrufu ve idaresi altında olup ondan sonra bir başkasına, ondan sonra da bir başkasına nakledilmesinden ve geçmesinden ibarettir.
– Dûlet olarak telaffuz edilmesi de caizdir.
– Kimilerine göre dûlet mal nöbetinde, devlet de savaş ve dövüşte kullanılan bir kelimedir ki, iki ordunun biri birine nöbetle hücum ve hamle ile üstün gelmesinden ibarettir ki, bazen o bunu, bazen de bu onu sürüp getirir.
Devlet, tarihin ilk dönemlerinden bu yana her toplum için hayatın vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Bir anlamda sosyal bir karakter arz eden insanın oluşturduğu her toplumsal yapı, içeriği, fonksiyonları, yapılanma biçimleri ve hukuki, ahlâkî ve kültürel zemin özellikleriyle bağlantılı olarak siyasî bir gücü hep var kılmıştır. Dolayısıyla toplumların devleti algılayış biçimleri, temelinde varlık anlayışı ve insan-Allah, insan-eşya arası ilişkilerin bulunduğu yukardaki özellikler bağlamında şekillenmiştir.
Bu anlamda devletin teorik konumu ve tarihî gerçeklik içindeki pratik oluşumu siyasî düşünce tarihinin en temel meselesi haline gelmiştir.
Çağdaş Devlet Tanımı
Klasik devlet tanımına göre, bir toplumdaki geniş ve genel egemen yönetim örgütüdür. Bu anlamda devlet, ister site/kent devleti ister imparatorluk olsun isterse cemaat veya kabile olsun, her tür yönetim şeklini veya organizasyonu ifade eder.
On beşinci yüzyıldan itibaren yani Orta Çağdan sonra ortaya çıkmaya başlayan modern devlet tanımına göre ise belli bir coğrafya üzerinde mutlak bir kontrole sahip ulusal örgütlenmedir. Diğer yandan modern devlet, mutlak bir egemenliğe sahip olan bir güç ya da kurumlar bütününü ifade eder. Buna göre devlet, salt hükümetten ibaret değildir. Sivil topluma karşıt durumdadır. Son tahlilde insanları kontrol edip düzene sokar. Yasal/legal/meşru sorumluluk alanlarının belirlediği sabit bir siyasi sistemdir. Toplumdaki bütün topluluk ve grupların üzerinde yer alır. Mutlak ve sınırlanmamış iktidarı ifade eder. Bu anlamda modern devlet, tek, üniter, bölünmemiş, merkezi bir iktidar yapısına sahiptir. Bu durumda egemenlik, devletin mutlak ve sınırsız gücünü ifade eder ve devletin toplumdaki en üst güç ya da otorite olduğunu gösterir.
Ülke, halk ve siyasi otorite gibi üç temel unsuru içeren devlet, belirli bir toprak parçası üzerinde yaşayan bireyler için bir düzen tesis eden siyasi örgütlenmeyi içerir. Buna binaen belirli bir coğrafi alan üzerinde var olması onun temel özelliklerindendir. Diğer bir değişle devlet, coğrafi olarak da tanımlanmış olup nüfuzu altında yer alan herkesi kuşatır.
Devletin bir başka temel özelliği kamusallıktır. Bu yönüyle devlet, sosyal hayatın yapılandırılmasına dair sorumlu kurumların bütününü ifade eder ve bu açıdan sivil toplumdan ayrılır. Böylece devlet, kendisine kamusal bir alan oluşturur ve burada etkili bir yönetim sağlayabilmek için bürokratik yapılanmaya sahip olur.
Devletin temel özelliklerinden biri de hâkimiyettir. Buna göre devlet, kendi hukuk alanını oluşturan ve yönetimi altında yaşayanlar için kanun koyan güçtür. Bu özellik, devlet otoritesinin güçle/ kolluk kuvveti ile desteklenmesini, yasalara itaat edilmesini ve yasaların ihlalinin cezalandırılmasının sağlanmasını ifade eder. Diğer bir değişle devlet zorunlu yargı gücüne sahiptir
Meşruiyet te onun bir başka temel özelliğidir. Meşruluk, bir yönüyle devletin örfi, anayasal ve toplumsal kabul edilebilirliğinin ifadesi olurken diğer yönüyle vatandaşların itaatini sağlama yeteneğinin yanında, böyle davranma hususunda kendisine tanınmış bir hakka da sahip olduğunu anlatmak ister.
Yukarıda çok kısa olarak değinmeye çalıştığımız devletin neliğine dair yaklaşımlar gerek doğuda ve İslam coğrafyasında gerekse batıda ve özellikle ortaçağ sonrası siyaset felsefesi içerisinde yoğun bir şekilde tartışılmış ve tartışılmaya da devam etmektedir. İslam’ın hayatın bütününe yönelik talep ve düzenlemeleri, biz Müslümanları bu hususta da ağır bir sorumluluğun altına koymaktadır.