HZ. PEYGAMBER (SAV)’İN HAYATINDA EĞİTİM - rahle.org

HZ. PEYGAMBER (SAV)’İN HAYATINDA EĞİTİM - rahle.org

HZ. PEYGAMBER (SAV)’İN HAYATINDA EĞİTİM


Facebookta Paylaş
Tweetle

Bekir YOLCU

İnsanlığı, cahiliyenin karanlık dünyasından çıkarıp, İslam’ın nuruyla buluşturan Hz. Muhammed (sav), kıyamete kadar her yönüyle bütün insanlığa örnek teşkil edecektir. Örnek olduğu alanlardan biri de eğitimciliğidir. Hz. Muhammed (sav), ilahi terbiyenin yol göstericiliğinde, eşrefi mahlûkat olan insanı, dünya ve ahiret saadetine taşıyan, maddenin esaretinden kurtararak onu özgürleştiren, fıtratıyla hayatını bir bütün kılan ve asr-ı saadeti inşa eden bir eğitimci olarak hepimizin en büyük örneğidir. "Bir eğitimci nasıl olmalıdır ve eğitim nasıl yapılmalıdır?" sorusunun en doğru cevabı Hz. Muhammed (sav)’e bakılarak verilecek cevaptır. Biz de bu yazımızda Hz. Muhammed (sav)’in eğitimci yönünü inceleyeceğiz. Eğitimin pedagojik, sosyal ve psikolojik boyutlarıyla incelenmesinden ziyade bizlere farklı yönleriyle ders ve ibretler verecek örnekler üzerinden konuyu ele almaya çalışacağız. Çok fazla özellik ve çok fazla örnek arasından meramımıza uygun olanlar üzerinde durmayı daha doğru bulduk. Okuyucularımız tabii ki özellikleri ve örnekleri daha da çoğaltabilirler.

Eğitimde dikkat edilecek esaslar:

1.Her şeyden önce bir eğitimci muhataplarıyla arasında güven tesis etmelidir. Anlatılan şeylerin doğruluğu ya da yanlışlığından önce muhataplarla kurulacak iletişim güven üzerinden tesis edilmelidir. Bir iletişimde güven yoksa bundan sonraki süreçler hep problemli olarak devam edecektir.

Hz. Muhammed (sav), tebliğe ilk başladığında muhataplarını ikna etmek üzere birinci delil olarak “örnek hayatını” göstermiştir. Safâ Tepesi’nde yüksek bir kayanın üzerinden Kureyşlilere seslenerek:

“–Ey Kureyş cemaati! Ben size, şu dağın eteğinde veya şu vâdide düşman atlıları var; hemen size saldıracak, mallarınızı gasbedecek desem, bana inanır mısınız?” diye sordu. Onlar da hiç düşünmeden:

“–Evet inanırız! Çünkü şimdiye kadar seni hep doğru olarak bulduk. Yalan söylediğini hiç duymadık!” dediler. Bunun üzerine Resulullah (sav), kendisinin Allah tarafından gönderilen uyarıcı bir peygamber olduğunu îlân etti. Sözlerine inanıp Allah’ın arzu ettiği gibi bir hayat yaşayanların âhirette son derece güzel mükâfâtlara nâil olacaklarını, inkârcıların da pek şiddetli bir azapla karşılaşacaklarını, dolayısıyla bu dünyadayken o ebedî hayat için çok iyi hazırlanmak gerektiğini heyecanla anlattı. (Buhârî, Tefsîr, 26/2; Ahmed, I, 159, 111)

Her ne kadar Hz. Muhammed (sav)’e tepki gösterip itirazda bulunsalar da emin/güvenilirlik sıfatının vicdanlarına kadar ulaşan tesirini de hep yaşayacaklardı. 

Resulullah (sav), İslâm’a dâvet ettiği insanların, İslâmî yaşayışı görerek fikir ve kanaatlerini ona göre tayin etmelerine imkân hazırlamıştır. Bedir gazvesinde ele geçirilen esirleri topluca bir yerde tutmamış, bunları ashâb-ı kirâma birer birer dağıtarak misafir etmelerini ve ikramda bulunmalarını tavsiye buyurmuştur. Allah Resulü’nün bu uygulamasıyla; esirlerin, sahâbenin yaşadığı İslâmî hayatı yakından müşâhede etmesi, o hayatın güzelliğini görmesi ve böylece gönüllerinin Hak yoluna ısınması gayesi gütmüştür. (İbn-i Hişam, II, 288)

2.Hz. Muhammed (sav), insanlara anlattığı ya da onlardan istediği her bir şeyi kendisi yaşayarak ya da göstererek örneklik etmiştir. Anlatılan bilgi soyut veya afaki olmaktan uzak pratiği şekillendiren bir özelliğe sahiptir.

Resulullah (sav)’e bir bedevi geldi ve O’na abdestin nasıl alınacağını sordu. Resulullah (sav) abdestin alınışını, uzuvlarını üçer defâ yıkayarak gösterdi, sonra da şöyle buyurdu:

“–Abdest işte böyledir. Kim buna ziyadede bulunursa kötü bir iş yapmış, haddi aşmış ve de zulmetmiş olur.” (Nesâî, Tahâret, 105) Hac yaptığı esnada Müslümanların rahatça görüp öğrenebilmeleri için, birçok rüknü deve üzerinde yapmış ve: “Ey insanlar! Hac amellerinin nasıl yapılacağını benden öğreniniz. Bilmiyorum, belki de bu yılımdan sonra bir daha haccedemem” buyurmuştur. (Ahmed, III, 318; Müslim, Hacc, 310)

3. Resulullah (sav) dini hükümleri muhatabın yapısına göre tedrici bir şekilde öğretirdi. Kişinin bilgi seviyesi, yaşı, konumu, ihtiyacı kısacası onun o anki durumunu göz önünde bulundurarak bir şeyler anlatır ve bunu tedrici olarak yapardı. Muhâtaplarından bir anda her şeyi öğrenmesini, tatbik etmesini istemezdi. Zamana yayarak ve önem sırsına göre öğretmeyi usul olarak seçmişti. Evvelâ îtikâdî mes’eleleri, sonra da ibâdetleri, muâmelâtı, âdâb ve erkânı gibi birçok konuyu muhatabın konumuna göre anlatmayı seçerdi.

Resulullah (sav) Muâz bin Cebel’i Yemen’e gönderirken ona şu tavsiyelerde bulunmuştur: “Muhakkak ki sen ehl-i kitap olan bir topluma gidiyorsun. Onları, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah’ın resulü olduğuma şehâdet etmeye dâvet et. Şayet buna itaat ederlerse, Allah’ın kendilerine bir gündüz ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Bunu kabul edip itaat ederlerse, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere kendilerine zekâtın farz kılındığını haber ver. Buna da itaat ettikleri takdirde, mallarının en kıymetlilerini almaktan sakın! Mazlumun bedduasını almaktan çekin, çünkü onun bedduası ile Allah arasında perde yoktur.” (Buhârî, Zekât, 41, 63; Müslim, Îmân, 29-31)

Ebû Abdurrahman es-Sülemî de şöyle anlatıyor: Allah Resulü (sav)’in ashâbından bizlere Kurân-ı Kerim tâlim eden biri vardı. Bize şu haberi verdi: “Biz, Peygamber Efendimiz’den on âyet alır, bunlardaki bilgileri ve amelleri öğrenmeden diğer on âyete geçmezdik. Resulullah (sav) bize hem ilim hem de ameli (birlikte) öğretirdi.” (Ahmed, V, 410; Heysemî, I, 165)

4. Resulullah (sav) insanlara bir şey anlatırken itidali esas almıştır. Anlatılan şeyden bıktırmadan, nefret ettirmeden kapasiteleri göz önünde bulundurularak bir şeyler anlatmış ve de tavsiye etmiştir. Çok şey anlatmak çok şey öğrenileceğini göstermez. Karşıdaki muhatabın yapısı, zaman, mekân, talepler dikkate alınarak anlatma yoluna gidilmelidir. Ebû Mûsâ (ra) anlatıyor: “Resulullah (sav) ashabından birini herhangi bir iş için gönderdiğinde: «Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız» diye emir buyururdu.” (Müslim, Cihâd, 6; Ebû Dâvûd, Edeb, 17/4835)

5. Eğitimde kişisel farklılıklar, ihtiyaçlar, anlama ve kavrama kabiliyetleri, kültürel seviyeler de dikkate alınmalıdır. Peygamber Efendimiz’e farklı kültürlerden, farklı kabilelerden ve farklı seviyelerde insanlar gelirdi. Allah Resulü (sav), onların anlayacağı dille karakter ve ihtiyaçlarına göre hitap ederdi. Sorularına durumlarına göre cevap verirdi. Meselâ:

"− Amellerin en faziletlisi hangisidir?" sorusuna, muhataba ve zamana göre:

“– Allah’a iman, Allah yolunda cihâd ve hacc-ı mebrûr!” (Buhârî, Hacc, 4)

“– Zikrullah!” (Muvatta, Kur’ân, 24)

“– Allah için sevmek!” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 2)

“– Namaz!” (İbn-i Mâce, Tahâret, 4)

“– Anne ve babaya hizmet!” (İbn-i Esîr, Üsüdü’l-gâbe, IV, 330)

“– Hicret!” (Nesâî, Bey’at, 14) şeklinde farklı cevaplar vererek her birine, kendisi için en münâsip olan ameli tavsiye etmiştir. Zira Efendimiz muhatabının ihtiyaç, imkân ve durumunu çok iyi tahlil ediyor ve yapması gereken hususu öne çıkarıyordu.

"− Sadakanın hangisi en faziletlidir?" diye soran ve fakir bir kimse olan Ebû Hüreyre’ye:

“− Fakir olanın, güç ve kuvvetiyle insanlara yardımda bulunmasıdır.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 40) buyururken, aynı suali soran ve bir kabile reisi olan Sa’d bin Ubâde’ye:

“− Kuyu kazdırarak su çıkarmaktır.” cevabını vermiştir. (Ebû Dâvûd, Zekât, 41)

Allah Resulü (sav) İbn-i Abbas (ra)’ya: “Ey İbn-i Abbas, insanlara akıllarının almayacağı bir söz söyleme. Zira böyle yapman fitneye düşmelerine sebep olur.” tavsiyesinde bulunmuştur. (Deylemî, V, 359)

İnsanların tabiat ve konumları farklı farklı olduğu için her birine söylenecek sözün, sergilenecek davranışın ona göre olması gayet tabiîdir. Bu sebeple eğitimcinin, insanların rûhî yapısını, istîdât ve karakterini çok iyi tahlil edebilecek bilgi, kültür ve hissiyât derinliğine sâhip olması gerekir.

6. Resulullah (sav)’in en mühim talim metotlarından biri de, karşılıklı konuşması ve sual sormasıydı. Muhatap sadece dinleyici konumunda bırakmaz, muhatabın hem anlatılan şeylerden ne anladığı, ruh dünyasındaki çağrışımlarının neler olduğu öğrenilir ona göre de anlatılacak şeylerde seçici davranmış olurdu. Aynı zamanda kişinin hakikati bulmada aklını etkin bir şekilde kullanmasını ister bunun içinde sorularla o kişiyi aklını kullanmaya yönlendirirdi.

Bir gün Resulullah (sav): “–Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da, o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, kirinden bir şey kalır mı?” diye sordu. Sahâbîler: “–O kimsenin kirinden hiçbir şey kalmaz.” dediler. Rasûl-i Ekrem: “–Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder” buyurdular. (Buhârî, Mevâkît 6; Müslim, Mesâcid 283)

7. Muhatabın fikri yapısı ve bilgi seviyesi dikkate alınarak akli ve mantıki izahatlarla ikna yöntemi seçilirdi. Bu izahat zihindeki şüpheleri giderip aklın mutmain olmasını sağlayacak düzeyde olurdu.

Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: “Resulullah’ın sağlığında Kudâa kabilesinin Beliyy boyuna mensup iki zât birlikte İslâm’a girmişlerdi. Bilâhare birisi şehid düşmüş, diğeri de bir sene daha yaşayıp öyle ölmüştü. Talha bin Ubeydullah, «Rüyamda, bir sene sonra vefât edenin şehid düşenden daha önce cennete girdiğini gördüm ve hayret ettim!» diye anlattı. Sabah olunca Talhâ’nın bu rüyâsı Efendimiz’e anlatıldı. Rüyâyı dinleyen Allah Resulü (sav), başta namaz olmak üzere, bütün ibâdetlerin mükâfatını gösteren şu cevâbı verdi:

«–O, şehid olan kardeşinden sonra Ramazan orucunu tutmadı mı, bir senede altı bin şu kadar rekât namaz kılmadı mı? (O halde ikisi arasında bu kadar fark tabiî ki olacak!)»” (Ahmed, II, 333)

Resulullah (sav), zina etmeyi düşünen bir gence böyle bir şeyi kendi akrabaları için isteyip istemeyeceğini sordu. Genç: «–Allah beni senin yoluna kurban etsin, hayır, vallahi istemem yâ Rasûlallah!» cevâbını verince:«–Diğer insanlar da böyle bir şeyi istemezler» buyurdu. Daha sonra Resulullah (sav) mübârek elini gencin üzerine koyup: «Allah’ım, bunun günahlarını affet, kalbini temizle ve iffetini muhâfaza eyle!» diye duâ etti. Genç bundan sonra böyle bir şeye hiç tenezzül etmedi.” (Ahmed, V, 256-257; Heysemî, I, 129)

8. Karşıdaki kişinin konuyu daha iyi kavrayıp soyut olan şeyleri daha iyi anlayabilmesi için örneklerden, temsillerden faydalanma yoluna gitmiştir. 

Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Mü’min bal arısına benzer. Arı; dâimâ temiz olan şeyleri yer, temiz olan şeyler ortaya koyar, temiz yerlere konar ve nâzik davrandığı için konduğu yere zarar vermez, orayı kırıp bozmaz. Düştüğünde ise kırılmaz, bozulmaz.” (Ahmed, II, 199; Hâkim, I, 147)

Ebû Rezin el-Ukaylî (ra) anlatıyor: Bir gün: “−Ey Allah’ın Resulü! Allah, mahlûkatı yeniden nasıl diriltir? Bunun dünyadaki misali nedir?” diye sordum.

Efendimiz (sav): “−Sen, hiç kavminin yaşadığı vâdiden kurak mevsimde geçmedin mi? Sonra bir kere de her tarafın yemyeşil olduğu bahar mevsiminde oraya uğramadın mı?” buyurdular. Ben:

“−Elbette!” deyince, Allah Resulü (sav): “−İşte bu, Allah’ın yeniden yaratmasına delildir. Allah, ölüleri de böyle diriltecektir!” buyurdular. (Ahmed, IV, 11)

9. Muhatabın sorusuna ne eksik ne fazla tam cevap verir bazen de muhatabı sorduğu sorudan daha önemlisine yönlendirirdi. Bazen de sorulan soruyu tekrarlatırdı.

Nevvâs bin Sem’ân (ra) şöyle anlatıyor: Resulullah (sav)’in yanında Medine’de bir sene (misafir) kaldım… Efendimiz’e bir defasında iyilik ve günahın ne olduğunu sorduğumda şöyle buyurdular:

“−İyilik ahlak güzelliğidir. Günah ise, içine sinmeyen ve insanların bilmesini istemediğin şeydir.” (Müslim, Birr, 14-15)

Ashab-ı kirâm: “−Ey Allah’ın Resulü, hilâli görüyoruz ip gibi ince doğuyor, sonra artarak büyüyor, yuvarlaklaşıyor, sonra tekrar eksilmeye başlayıp ilk başladığı gibi incecik oluyor. Neden bir hâlde durmuyor?” diye sormuşlardı.

Cenâb-ı Hak şu âyet ile cevap verdi: “Sana hilallerden sorarlar. De ki: «Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir».” (Bakara, 189) (Vâhidî, s. 56)

Sahabenin hilal ile ilgili olarak sorduğu soru hilalin fizikî yapısı ile ilgili iken âyet-i kerime onun insan hayatındaki fonksiyonuna dikkat çekti. İnsanların kendilerini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmayıp faydalı şeylere yönelmesi gerektiğine işaret edildi.

10. Hz. Muhammed (sav) muhatabı doğru ve iyi bir şey yaptığında veya sorulan soruya doğru cevap verdiğinde onu takdir ve teşvik ederdi.  Enes (ra)’dan: Peygamber (sav) bir bedevinin yanından geçti. O namazında şöyle dua ediyordu:

Ey gözlerin göremediği, zanların karışamadığı, vasfedenlerin anlatamadığı, hâdiselerin değiştiremediği, belâlardan korkmayan! Ey dağların ağırlığını, denizlerin ölçüsünü, yağmur damlalarının ve ağaç yapraklarının sayısını bilen! Ey gecenin örttüğü, gündüzün aydınlattığı eşyanın sayısını bilen! Ey semânın ötesindeki semâları, yerin ötesindeki yerleri, denizlerin diplerindeki ve dağların köklerindeki varlıkları bilen Allah’ım! Ömrümün en hayırlı kısmını son kısmı, amelimin en hayırlı kısmını neticeleri kıl! En hayırlı günümü de sana kavuşacağım gün kıl!”

Allah Resulü bir kimseyi vazifelendirip dedi ki:

“–Namazını bitirince bu kimseyi bana getir!”

Namazı kılınca geldi. Efendimiz ona, kendisine hediye edilmiş olan bir altını vererek sordu:

“–Sen kimlerdensin?”

“–Âmir bin Sa’saa oğullarındanım yâ Rasûlallah!”

“–Sana bu altını neden verdim biliyor musun?”

“–Aramızda akrabalık olduğu için ey Allah’ın Resulü!”

“–Evet, akrabalığın da bir hakkı vardır fakat ben bunu sana sırf Allah’a karşı güzel bir senâda bulunduğun için verdim” buyurdu. (Heysemî, X, 157-158)

11. Her fırsatta yanındakilere mesaj vermeyi yaşanan olaylardan ders ve ibret almayı şiar edinmişti.

Berâ (ra) anlatıyor: “Biz Resulullah Efendimiz (sav) ile bir cenaze teşyîinde bulunmuştuk. Efendimiz (sav), kabrin kenarına oturup ağladılar, öyle ki gözyaşlarıyla toprak ıslandı. Sonra da:

«–Kardeşlerim! İşte asıl böylesine mühim bir yer için hazırlık yapın!» buyurdular.” (İbn-i Mâce, Zühd, 19)

Ömer bin Hattâb (ra) şöyle anlatır: Bir keresinde Allah Resulü’ne bir grup esir getirdiler. İçlerinde (ayrı düştüğü) çocuğuna duyduğu hasretten dolayı rastladığı her çocuğu kucaklayan, göğsüne bastırıp emziren bir kadın da vardı. Efendimiz çevresindekilere (o kadını işaretle):

“−Bu kadının çocuğunu ateşe atacağına ihtimal verir misiniz?” diye sordu.

“−Aslâ, atmaz” dedik. Bunun üzerine Peygamberi Efendimiz (sav):

“−İşte Allah Teâlâ kullarına, bu kadının yavrusuna olan şefkatinden daha merhametlidir.” buyurdu. (Buhârî, Edeb, 18; Müslim, Tevbe, 22)

12- Şaka ve latife yollu da bir şeyler öğrettiği olmuştur. Allah Resulü (sav) bazı zamanlar ashâbıyla şakalaşır, onlara lâtîfe yapardı. Ancak O, bu lâtîfelerinde dahi doğru sözden başkasını söylemezdi. Hoş lâtîfeler insanı rahatlatır, yoğunluğun verdiği ağırlıktan uzaklaştırır. Ayrıca insan, güler yüzlü ve mütebessim iken asık suratlı olduğu zamanlardakinden daha çok ve kolay öğrenir. Sürekli ciddî durmak zihni yorar, fikri durgunlaştırır. Zaman zaman yapılan hoş ve faydalı mizah, insanı tekrar dinçleştirir ve dikkatini toplar.

Bir defasında ihtiyar bir kadın Peygamber Efendimiz’e gelerek: “−Yâ Rasûlallah! Cennete girmem için Allah’a dua et!” dedi. Efendimiz (sav): “−Cennete yaşlı kadınlar giremez!” buyurdu. Verilen cevabın nüktesini anlayamayan kadıncağız üzüldü ve ağlamaya başladı. Bunun üzerine Âlemlere Rahmet Efendimiz durumu ona şöyle îzah etti: “−Yaşlı kadınlar cennete o hâlleriyle değil, genç ve güzel olarak girerler. Zîra Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de; «Biz (cennete giren kadınları) defterleri sağdan verilenler için yeniden yaratmışızdır; onları eşlerine düşkün ve yaşıt bâkireler kılmışızdır.» (el-Vâkıa 56/35-38) buyuruyor.” (Heysemî, X, 419; Tirmizî, Şemâil, s. 91-92)

13- Bazen konunun daha kolay öğrenilmesi ve ezberlenmesi için maddeleştirme yolunu seçerdi.

Hz. Peygamber (sav) bir kişiye öğüt verirken ona şöyle buyurdular: “Beş şey gelmeden evvel beş şeyi ganimet bil! İhtiyarlığından evvel gençliğini, hastalığından evvel sıhhatini, fakirliğinden evvel zenginliğini, meşguliyetlerinden evvel boş vakitlerini ve vefâtından evvel hayatını.” (Hâkim, IV, 341/7846)

Peygamber (sav) şöyle buyurmuşlardır:  “Kadın dört sebepten biri için alınır: Malı, soyu, güzelliği ve dindarlığı. Sen (diğerlerini geç), dindar olanı seç. (Aksi halde) sıkıntıya düşersin.” (Buhârî, Nikâh 15, Müslim, Radâ 53)

14- Kişilerin istek ve arzularını hayra yönlendirirdi. Onlara olumlu davranışlar kazandırma yoluna sevk ederdi. Bu metot bilhassa yeni yetişmekte olan çocukların terbiyesinde büyük bir ehemmiyet arz etmektedir. Çünkü çocuklar gördükleri ve duydukları her şeyi merak etmekte, bunların doğru veya yanlış olduklarını düşünmeden hemen taklide yönelmektedirler. Onları bu rastgele temayüllerden vazgeçirmek, “Evladım! Böyle yapma, şöyle yapma!” demekten ziyade, “Böyle yapma, fakat şöyle yap!” “Şunu yeme, fakat bunu ye!”, “Bu oyunu oynama, fakat şunu oynayabilirsin!” şeklinde alternatifler sunmak suretiyle daha kolay sağlanabilmektedir.

Bir gün Peygamber Efendimiz, mü’minleri yollara oturmaktan men edince onlar: “−Biz buna mecbûruz, meselelerimizi orada konuşuyoruz” diye izin istediler. Resulullah (sav):

“–Oturmaktan vazgeçemeyecekseniz o halde yolun hakkını verin!” buyurdu ve harama bakmamalarını, gelip geçenleri incitmemelerini, selâm almalarını, mârufu emredip münkerden nehyetmelerini istedi. (Buhârî, Mezâlim, 22; Müslim, Libâs, 114)

KAYNAKÇA

1.         Allah Rasulü’nün Eğitim Usulü /Dr. Murat Kaya/ İlam

2.         Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed / Abdullah Özbek/ Esra yay

3.         Siret Ansiklopedisi/ Komisyon/ İnkılap yay

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ