MÜSLÜMANLARIN GERİLEMESİYLE DÜNYA NELER KAYBETTİ - rahle.org

MÜSLÜMANLARIN GERİLEMESİYLE DÜNYA NELER KAYBETTİ - rahle.org

MÜSLÜMANLARIN GERİLEMESİYLE DÜNYA NELER KAYBETTİ


Facebookta Paylaş
Tweetle

Meliha ÖZGÜL

 

Bismillahirrahmanirrahim

Her gün savaş ve ölüm haberleri yüzünden nefes alamadığımız yıllardayız, insanları topluluklar halinde öldürüyorlar. Dünyanın bir kısmı refah içerisindeyken bir kısmının toprakları çok oldu kana bulanalı. Dünya huzurlu mu? Sorusunun cevabı pek olumlu olmasa gerek. Ekonomik ve kapital durum göz önünde bulundurulduğunda küreselleşme ve etkileri değerlendirilir ve hatta dünya tek bir kara parçası olarak nitelendirilir. O halde tüm dünya bir devlet olarak göz önünde bulundurulursa huzur ve refah kavramları nasıl bir değerlendirilmeye tabi tutulur? Huzurlu muyuz? Hatta günümüzde dünya gücünü ellerinde bulunduran Avrupa ülkeleri, Amerikan vatandaşları huzurlu mu? Sözde ‘’özgürlüğün ülkesinde’’ bile ırkçılığın doruklarının yaşandığı, siyahilerin hakkı için beyaz/siyah herkesin caddelere döküldüğü bu çağdaş topraklar neden huzursuz? İşte Müslümanların gerilemesiyle dünyanın neler kaybettiğini işleyen bu kıymetli kitap huzursuzluğumuzun sebeplerini ve tüm dünya olarak kaybımızın neler olduğunu detaylıca izah ediyor.

Müellif Ebul Hasan Ali En Nedvi (rahmetullahi aleyh),  kitabı 30 yaşlarındayken (1944’lü yıllarda) yazmaya başlıyor. Kendisi Hindistan’da doğmuş, yetişmiş; soyu Ali radiyallahu anh’a uzanan bir âlimdir. 1961 yılından 1999’a, yani vefatına dek, daha önce hocalık yaptığı Nedvetül Ulemaya başkanlık yapmıştır. Günümüz şartlarında Müslümanların Kur’an ve Sünnete daha çok bağlı olmaları gerektiğine inanan Nedvi, tarih konusunda da Müslümanların hassasiyet içerisinde olmaları gerektiğini eserlerinde vurgular.

Kitabında da tarihi düzen içerisinde nakşedilmiş süreç göze çarpar. Cahiliye dönemi ve bu dönemdeki ülkeler, yönetimler, bu yönetimlerin siyasi/politik ve ahlaki vaziyetleri, kadınların toplum içerisindeki pozisyonu vb. detay ve akış ile başlayan kitap Cehaletten İslam’a Geçiş Dönemi, İslamiyet Dönemi, Avrupa Dönemi ve İslam’ın Dünya Liderliğine Yeniden Çıkışı bölümü ile sonlandırılmıştır. Bu denli yalın başlıklarla izah ettiğim kitap içeriği aslında bir hayli detaylı, hem doğu hem batı kaynakları ile araştırılıp referanslandırılmış;  profesyonel, akıcı bir üsluba sahiptir. İlaveten kitaba Prof. Dr. Seyyid Kutup ’un ve birçok önemli ismin yazmış olduğu takdim yazıları dikkat çeker. Tüm insanların, bilhassa Müslümanların bilmesi gereken hakikatleri içeren bu kitabın yazım dili Arapçadır. Eser Kayıhan yayınları tarafından neşredilmiş olup Yrd. Doç. Dr Abdullah Tırabzon ve Mustafa Acıoğlu tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir.

Özellikle bahsetmek istediğim diğer husus ise kitap tasarımıdır. Kitap kapak tasarımı, minarenin âlem (metal en üst ) kısmı ve bu kısmın hilaline asılmış bir halatı içerir. Halat hilale yaptığı baskı sonucu âlemin boğumları arasındaki bağı kırmış, fakat Âlem yatık olsa da devrilmemiştir. Kitap tasarımı bana hem vahdetin önemini, hem de mücadelenin devam ettiğini hatırlatır.

Yazıma başlarken bahsettiğim huzurlu muyuz? Ya da neden huzursuzuz sorusunun cevabını kitapta bulunan birkaç satır ile mesajlandırmak isterim:

“Bugün biz, sadece coğrafi mevkii, doğum yeri ve isim Müslümanı olduk. Müslümanlığımız nüfus cüzdanımızın yaprakları arasında sıkıştı kaldı. İslam’ın ruhundan tamamen uzaklaştık.’’ Seyyid Kutup ’un kitapta yazmış olduğu bir bölüm adeta bu probleme tedavi niteliği gütmektedir:

“Eğer İslam âlemi silkinir, bu vazifeyi bütün samimiyet cesaret ve fedakârlıkla bağrına basar, İslam’a dünyayı parçalanıp yok olmaktan kurtaracak yegâne nizam olarak sarılırsa, Allah’ın izniyle aşamayacağı hiçbir engel yoktur.’’

Müellif de kitabında, insanlığın kurtuluşunu gerçekleştirecek tek nizamın İslam olduğunu ve bu gerçeğin diğer nizamların dünya huzur ve adaletine yanıt vermemesi ile bizzat yaşanarak görüldüğünü, ancak dünyanın kendilerini de kurtaracak bu sistemi ısrarla reddettiklerini, ayrıca algı yönetimi ile İslam' la insanı buluşturmamak için azami gayreti gösterdiklerini ifade etmiştir.

Kitaptan birkaç alıntı ile kitabın günümüzün diğer problemlerine de ışık tutan bölümlerin incelendiğini dikkatlere çekmekte fayda görüyorum. Müellif kitapta cahiliye devrindeki ahlaki, davranışsal bozukluklara değinirken o günleri ve Peygamberlerin buna ıslah metodunu şu sözlerle tarif ediyor:

“Hz Muhammed, dünyanın küçük bir ünitesini temsil eden bir cemiyetle karşılaştı ve orada her şey asli hüviyetinden uzaklaştırılmış veya yerinden alınarak başka taraflara atılmıştı. Kurt, çoban; zalim düşman da hâkim olmuştu. Suçlu, elini kolunu sallayarak çalım satıyordu. Namuslu, dürüst kimseler her şeyden mahrumdu, bedbahttı. Hz. Muhammed bu cemiyetin iyi taraflarını inkâr etmediği gibi, kötü yönlerini de kabul etmedi. Beşeriyeti süratle yokluğa götüren ve insanlığı ölüm çukuruna iten bozuk adetler gördü. Hz. Muhammed içkinin korkunç bir alışkanlık haline geldiğini, yalancılığın ve dolandırıcılığın alabildiğine yayıldığını, faiz alıp vermenin servetleri soyup soğana çevirme noktasına vardığını gördü. Tamahkârlığın ve aç gözlülüğün düşkünlük ve ihtiras halinde kabardığını gördü…

…Zevk ve safayı, eğlenceyi en büyük ideal olarak kabul eden başıboş, disiplinsiz bir toplumda ıslahatçılardan biri içkiyi yasaklamaya kalksa başaramaz, emeği boşa gider. Çünkü içki zehir de olsa nefsin gıdasıdır. Binaenaleyh nefis günah da olsa zevkini almak ister. Propagandalar, yayın vasıtaları, kitaplar, konferanslar, tıbbi zararlarını ve ahlaki kötülüklerini açıklayan broşürler, ağır kanunlar ve kesin cezalar hiç bir zaman bunu önleyemez. Bunu ancak derin, ruhu bir ıslahat halledebilir. Eğer bu metodun dışında başka yollara başvurulacak olursa yeni yeni suçların doğmasına veya ismini ve şeklini değiştirmek gibi türlü yollara sapılmasına sebep olunur.’’ (Kitapta bunun yaşanmış bir örneği de verilmektedir.  Amerikan hükümetinin 1919 yılında içkiyi tıbbi zararlılığından ötürü yasaklayıp buna yönelik hem medyayı; dergi, sinema, vb. yollarla kullanıp, hem de kitaplar bastırıldığı ve hatta hükümetin içki aleyhinde yaptığı propagandanın 14 sene içerisinde 600 milyon dolardan 250 milyon doları ulaştığı, içki kullanım ve satımında hapis cezalarının verildiği ve yaklaşık 535 bin kişinin hapis cezasına çarptırıldığı, ancak netice itibariyle içkiye tamahın daha da arttığı, hülasa; 14 sene sonunda 1933 senesinde yasağın kaldırılmak zorunda kalındığı örneği verilmektedir.)

Günümüz problemlerinden içki, uyuşturucu, usulsüz ve haksız kazanç, faiz gibi nice ahlaki bozuklukların ıslahının da yalnızca derin ruhi bir ıslahatın ve koşulsuz imanın çözebileceği mesajı algılara sunulmaktadır.

Müellifin, kitabında bugüne ışık tutan diğer bir öngörüsü Arap dünyası ile ilgilidir. Yazar diktatörlük ile ilgili olan bölümde adeta Arap baharını tasvir edercesine şu sözleri sarf eder:

“Şu bir gerçektir ki İslam’da hiçbir diktatörlüğün yeri yoktur. İslam’da bazı şark milletlerinde ve İslam ülkelerinde gördüğümüz ferdi veya ailevi diktatörlüğün yeri olmadığı gibi;  Avrupa, Amerika ve Rusya’da tatbik edilen dikta rejiminin de yeri yoktur. Amerika’da kapitalistlerin diktatörlüğü, Rusya’da insafsız komünizme bağlanıp çoğunluğa hükmeden azınlığın diktatörlüğü vardır. Komünist rejim, işçileri ve siyasi mahkûmları tarihin en katı dönemlerinde bile eşine rastlanmayan vahşet ve işkenceye tabi tutmaktadır. Diktatörlük, bütün çeşitleriyle bir gün sona erecek ve insanlık olanca hıncıyla üzerine yürüyerek intikamını feci bir şekilde alacaktır. Şu bir gerçektir ki, her ne kadar bu diktatörlerin ecelleri uzasa da, ipleri gevşese de, azınlık ve taşkınlıkları bir müddet daha devam etse de, yeryüzünde istikbal, adalet, sulh ve cömertlik nizamı İslam’ındır.

Onun için Müslümanların ve Arapların idareci ve kumandanlarına düşen en büyük vazife, kendilerini diktatörlerden kurtarmaları ve boğulmadan önce onunla olan ilişkilerini kesmeleridir. Aksi takdirde batan diktatörlükle beraber batıp gideceklerdir.’’

Merhum Nedvi, aynı zamanda Müslümanların teknolojik gelişimlere ayak uyduramamaları üzerine hissedecekleri aşağılık kompleksi tezi ile bugünkü Avrupa’nın bu teknolojiyi, İslami hayatı tahrip ve imha üzerine kullandıklarını, oysaki bilinçli Müslümanların bu nimeti insanlığın huzurunu sağlamak ve Allah kelamını, İslamiyet’in ulviyetini, hakikatlarının kıymetini bildirmek (ilayı Kelimetullahta) amacı ile kullanabilecekleri saptanımlarını daha o günden yapmış ve kitabında yazmıştır.

Çıktığı zamanda büyük yankı uyandıran bu kıymetli kitabın yeterince bilinmiyor oluşu çağımız için büyük eksikliktir. Huzuru, hakikati, tarihi arayan ve bununla ilgili bir Âlim kitabı araştıran tüm kardeşlere , “Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti’’ kitabını sadece Müslümanlardan ziyade tüm dünyanın neler kaybettiğini daha iyi tefekkür edebilmek ve bunu içimize sindirebilmek adına okumalarını tavsiye ederim.

(M) 2016/Şubat

(H) 1437/ Rebi-ül Ahir

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ