KUR’AN’DA VE SÜNNET’TE AHLAK - rahle.org

KUR’AN’DA VE SÜNNET’TE AHLAK - rahle.org

KUR’AN’DA VE SÜNNET’TE AHLAK


Facebookta Paylaş
Tweetle



Metin Çelebi

Bu iki temel kaynağımıza baktığımızda ahlaki konularda verilen kuralların, ha­yatı mutlu bir şekilde yaşama ve yaşanılan hayattan tat alma noktasında ne kadar isabetli olduğunu daha iyi anlıyor ve Allah’a olan teslimiyetimizin daha da arttığı­nı hissediyoruz. Çünkü bu kurallar, insan duygu ve düşüncesine, her ne zamanda olursa olsun pratik yaşantısına ters düşen, afaki kurallar ve prensipler değil. Bilakis her zaman, mekân ve her halde insanı hayata bağlayan, Rabbinden ayrılamaz du­ruma getiren ve mutluluk veren düsturlardır. "Müminin her haline şaşılır. Başına sıkıntılı bir hal geldiğinde sabreder bu onun için hayırdır, güzel bir hal geldiğinde şükreder bu da onun için hayırdır" diyen bir peygamberin ümmetiyiz.

İslam her şeyden önce bir görev ahlakı yükler inananlara. Kuran ı Kerim ve mütevatir sünnetteki her emir ve yasak hesabını vermek üzere müminlere yükle­nilen bir görevdir. İnananlar bu anlayış içerisinde sımsıkı sarılırlar ilahi düsturlara. Ve böylelikle bir vazife ahlakı oluştururlar kendi hayatlarında.

"Allah'tan korkan kimseler, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah iyi­lik edenleri sever." (3/134)

Nefsin derinliklerinden azgın bir şekilde gelen öfke selini durdurmak, şahsına karşı yapılan kabalıklara tahammül etmek, kusur işleyeni bağışlamak, kasıtsız yapı­lan hata ve yanlışlıkların üstünü örtmek, güzel ahlak sahiplerinin yapabileceği bir üstünlüktür. Ancak Allah’a ve onun dinine karşı suç ve cürüm işleyenlere kızmak, karşı koymak ise büyük bir fazilettir.

İslam ahlakının bir başka yönü ise, bütün davranışların kaynağını oluşturan ni­yet duygusudur. "Ameller niyetlere göredir." buyuran sevgili peygamberimiz, or­taya konan amellerin arkasındaki asıl amacın sadece Allah rızası olması gerektiği­ni, aksi takdirde ilahi kudret katında bir anlam ifade etmeyeceğini belirtiyor. Bu nedenle her mümin, herhangi bir davranışta bulunurken dünyevi bir çıkar ya da uhrevi bir sevap beklemeyip sadece ve sadece Rabbinin rızasını gözetecektir.

"Miskine (yoksula), yetime, esire, seve seve yemek yedirirler; "Size ancak Al­lah rızası için yediriyoruz, sizden ne bir karşılık isteriz ne de bir teşekkür!" derler." (76/8-9)

Kur’an-ı Kerim'in birçok yerinde Müslüman ferdin, toplumun ve ümmetin mü­kemmel bir ahlaki yapıya kavuşması için bir hayli emir ve yasakların sıralandığını ve Müslüman için Allah'ın razı olacağı bir hayat tarzının belirlendiğini biliyoruz. Anne babaya, akrabaya, komşuya, arkadaşa, yetime, yolda kalana, miskine vb.lerine sürekli iyilik ve yardım etmek, cimrilik, dedikodu, kin, haset, gıybet, tecessüs, boş söz, zulüm, küfür, çekemezlik vb.lerinden şiddetle sakınmak, zulme ve zalim­lere karşı çıkmak ve direnmek, yeryüzünden fitne ve fesat kalkıncaya kadar mü­cadele etmek, devamlı iyiliği emir ve kötülükten sakındırma gayreti içinde bulun­mak gibi bir ahlaka sahip olunması emredilmiştir. Konuyla ilgili olan ayetlerin hep­sini burada sıralamak mümkün değildir. Zaten, Hz. Aişe (r.a)’nın "Onun ahlakı Kur’an'dı." sözünde olduğu gibi Kur’an’ın tamamı bir ahlak kitabıdır diyebiliriz.

Kitabımızın en güzel müfessiri olan peygamberimizin hayatına ve hadislerine baktığımızda bu ahlak en güzel haliyle görülecektir. Onu en güzel surette yara­tıp, en güzel ahlakı öğreten ve terbiye eden yüce Rabbimiz "Sen elbette büyük bir ahlak sahibisin." (68/4) diye onun ahlakını övmüştür. Onun yanında kalıp yıl­larca hizmetinde bulunan Enes (r.a): "Resulüllah’a tam on yıl hizmet ettim. Bana bir defa bile "öf demedi. Yaptığım bir şeyden dolayı "Niye böyle yaptın?" deme­diği gibi, yapmadığım bir şey sebebiyle "Şöyle yapsaydın olmaz mıydı?" da deme­di" dedi.

Peygamber Efendimize iyiliğin ne olduğu sorulduğunda tek bir cümle ile "İyi­lik güzel ahlaktan ibarettir" buyurmuş, yine bunun paralelinde: "Sizin en hayırlınız ahlakı güzel olanınızdır." demiştir.

Güzel ahlak, İslam'ın insanı götürmek istediği hedeftir. Harfiyen Allah'ın emir ve yasaklarına uyan insanların alacağı kıvam budur. Hayırlı ve iyi olabilmek, iyiliğe ulaşabilmek için insanın kendinden bir şeyler vermesi, fedakarlık yapması gerekir. Yerine göre başkalarını kendisine tercih etmek, şahsına yapılan fenalıkları affet­mek gibi. Böyle kimseler toplumda saygı gördükleri gibi, mesajlarını topluma gö­türme ve kabul ettirme noktasında da başarılı olurlar. Peygamberimizin henüz kendisine vahiy gelmeden önce bile, içinde yaşadığı toplum tarafından "en güve­nilir insan" diye isimlendirilmesi, daha sonra davetinin kabulünde ciddi bir etkiye sebep olmuştur.

"Kıyamet gününde mümin kulun terazisinde güzel ahlaktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah Teala çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder"

"Müminin iman bakımından en mükemmeli, huyu en iyi olanıdır. Hayırlınız, ka­dınlarına karşı hayırlı olanlardır"

"İyi huylu olanlarınız, içinizde en çok sevdiğim ve kıyamet günü bana en yakın mesafede bulunacak kimselerdir." buyuran peygamberimizin bu sözleri, bizim gü­zel düşünmemize, güzel söylememize ve güzel ameller yapmamıza vesile olsun. Daima hayırlılarla beraber olalım.

Kaynakça:

1 .      Riyazus Salihin

2.      İslam Ansiklopedisi

3.      Ahlak Ayaklanması

4.      İslam Davetinin Esasları

5.      Müslümanın Ahlakı


Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ