Merhaba! Kavuşturan Rabbe hamd olsun. Geçen sayımızda eğitimin önemini kavramak ve kafalarımıza çakmak için biraz kelam etmiştik. "Eğiltilmek" diye bir kavram ortaya atmıştık Biz eğilmekten, bükülmekten yola çıkarak ona bir anlam yüklemiştik Eğitimle insanların kötü davranışlarının, bir ağacın dallarını budamak gibi olduğunu düşünerek böyle bir işe soyunduk. Amacımız bir şeylerden sadece ders çıkarmak, bir şeyleri anlamak
İnsanoğlu, bütün dünyayı terbiyesinden geçirmeye çalışmaktadır. Ağaçlar kesilerek yontulmakta ve istenilen şekillere sokulmaktadır. İstenilmeyen şekilleri budanmaktadır. Demir, kanunları bulunarak eğilip, bükülmekte ve istifade için şekillendirilmektedir. Dağlar, ovalar düzlenmekte ve istenilen şekilde düzenlenerek yol haline getirilmektedir. Kafamızı çevirip etrafımıza baktığımızda birçok şeyin bu şekillendirmeden (terbiyeden, eğiltilmeden) nasibim aldığını çok rahatlıkla görebiliriz. Buradan yola çıkarak eğitmenin, şekillendirmenin gerekliliğini savunabiliriz. Savunmaktayız da. İnsanoğlunun burada yapmaya çalıştığı rahatın ve mutluluğun olabilmesi (zorluğun kalkması) için -maddenin halinin bilinerek- halinden "eğiltilerek" (ona hükmederek) elde edilen istifade metodudur. Burada ise tespit ettiğimiz iki durum yatmaktadır.
1 -Madde
2-lnsanoğlu
Bu ikilinin bir tarafında madde (bilinçsiz obje) diğer tarafında (bilinçli süje) bulunmaktadır.
Bilinçli olanın, bilinçsiz olana yönelerek bir ilişkiye girmesi ve bu ilişkinin bilinçli olanın lehine şekillendirilmesi faaliyeti söz konusudur.
Yani , insanoğlu şekillendirmeye çalıştığı (eğiltmeye çalıştığı) maddenin konumunu, kanununu bilmektedir veya bilmeye çalışmaktadır.
Şekillendirmeye çalıştığı maddenin bütün özelliklerini bulduktan, bildikten sonra bu işleme başlamaktadır. Yoksa ağacın direncini, demirin erime ve kırılma noktasını bilmezse istemediği sonuçlarla karşılaşacaktır, karşılaşır da.
Ne demek istiyoruz? Şunu:
En üst eğitici (Rab) Allah’tır. Bizler de Rabbin terbiyesinden geçerek ona eğilmek (itaat etmek) ve insanları ona eğmek zorundayız. Kendimizi ona eğmeliyiz.
Bizi en iyi o bildiğine göre, bizi o yarattığına göre onun sesine kulak vermeliyiz. "Eğiltilerek" ve eğiterek yeryüzünün terbiyesindeki (imarındaki) yerimizi almak zorundayız. En üst eğitici olan "Rab" Hz. Muhammed (sav)'e ilk emrini "Oku."olarak vermiştir.
"Yaratan Rabbin adıyla oku. Oku, Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. Ki o, kalem ile ( yazı yazmayı) öğretendir, insana bilmediğini o öğretti. (Okumamaktan) sakın! Çünkü insan muhakkak azar." (Alak Suresi, 1 -5)
Bütün kainatı "oku'mak zorundayız. Çünkü okunacak (rab, nihayetsiz kerem sahibi olduğu için) çok şey var. Rabbimiz bize bir şey bilmediğimizi ve bildiklerimizi de kendisinin bildirdiğini haber vermektedir.
Neden öğrenmek zorundayız. Çünkü "...insan muhakkak azar"da ondan. Aynen etrafı otlardan, dallardan, budaklardan temizlenmeyen, kendi kendine bırakılan bir arazi veya bir ağaç gibi olur. Ondan istifade etmek mümkün değildir. Yabani bir erik gibi tadı ekşi mi ekşi olur. İnsanoğlu da aynen böyledir. Eğitilmezse nahoş bir yapıya sahip olur ve tadımızı tuzumuzu kaçırır.
Bir maddeden bile istifade için o maddeyi araştırarak özelliklerini bulmaya çalışırız. Onun hakkında bilgi sahibi oluruz. Sonra faaliyete gireriz. Bu yüzden bizim yapımızı bilen en üst eğitici (Rabbe) kulak vermek zorundayız.
İşte insanoğlu "eğiltmeye" (eğmeye) çalıştığı şeyin bütün özelliklerini iyi "oku'mak zorundadır. (Bilmek; bulmak zorundadır.) Biz de insanoğlunun özelliklerini iyi okumak zorundayız. Başarının sim burada yatmaktadır.
"Kendini bilirse" okuması ve eğitmesi, faydalı hale getirmesi kolaylaşacaktır. Bu yüzden kendimizi ve en küçüklerimiz olan çocuklarımızı iyi okumak ve onları iyi okutmak zorundayız. O zaman kendimizi ve çocuklarımızı eğitebiliriz.
Okuyabilmek ve eğiltilmiş olabilmek dileğiyle...