KÂBE’YE... KÂBE’YE DOĞRU - rahle.org

KÂBE’YE... KÂBE’YE DOĞRU - rahle.org

KÂBE’YE... KÂBE’YE DOĞRU


Facebookta Paylaş
Tweetle

Şahbaz SİNANOĞULLARI

 



Kâbe...
Mekke dağlarının siyah taşlarıyla kaplı zemini üzerinde, Mekke'nin ortasında bir nikab olarak tanıdığımız hikmet noktası.

"Mekke, Kâbe’nin etrafında bir fanus; Kabe, Mekke'nin içinde bir nur. Mekke bir şehir, Kâbe bir sır ve bu esrar noktasının hakikati ise namütenahi derin."

Kur'an'da Mekke'nin adı veya içinde bulunduğu vadinin adı Bekke'dir: 

"Doğrusu insanlık için inşa edilen ilk mabet, Bekke'deydi: bereketli ve bütün âlemler için bir rehberlik kaynağı. Onda apaçık işaretler ve İbrahim'in makamı var..." (3-Al-i İmran, 96-97)

Hz. Davud'a (as) indirilen Zebur'un şimdiki halinde 86. Mezmur'da şu kayıt vardır: "Senin evine giden yollara gönül bağlamış adam, Bekke vadisinden geçerken ..." Sonradan Yahudiler, Mekke ve Kâbe’yi semavi kitaplarda azizleştiren bu kelimeyi, Mekke şehriyle alakasız, mücerret gözyaşı manasına gelen bir mefhum diye tevile kalkışacaklardır. Bekke vadisi yani gözyaşı vadisi...

Al-i İmran 96. ayet, bize Kâbe’nin yalnızca Allah'a ibadet etmek ve onu birlemek için Allah adına yapılmış ilk bina olduğunu da bildirmekte. Yeryüzünde tevhit davasının ilk temsilcisi olan Hz. Âdem (as) tarafından yapıldığını anladığımız Kâbe’nin, Hz. İbrahim'e (as) kadarki durumu hakkında açık bir bilgi sahibi değiliz. Ancak birtakım tabii afetler sonucu eserinin ortadan kalktığı anlaşılmakta. İbrahim (as) risaletle görevlendirildiği vakit, Kâbe’nin yeniden inşa edilme şerefi de ona verilir.

Allah (cc), İbrahim'i (as), putları kırmak, puthaneleri ve onlarla sembolleşen tağuti düzenleri yıkmak, puta tapıcılığı ve tağuta itaati batıl ilan etmek, tağuta ait bütün alamet ve adetleri geçersiz kılmak için peygamber olarak gönderdiği vakit, ilahi hikmet ona yeryüzünde Allah'ın birliğini ve yalnızca Allah'a kulluğu temsil etsin, zamanla dinin ve ibadetin gerçek manasını, puta tapıcılığın ve tağuta itaatin batıllığını açıklasın diye Kâbe’yi yükseltmesini de emretmiştir. Bu emir üzerine İbrahim (as) oğlu İsmail (as) ile beraber Kâbe’yi inşa eder. Bu durum Kur'an'ın ayetleriyle önümüze ölümsüz, canlı bir tablo olarak serilir:

"Hani İbrahim ve İsmail beytin-Kâbe’nin-temellerini yükseltiyorlardı da, (bu sırada onlar şöyle dua ettiler): "Ey Rabbimiz! Bunu bizden kabul buyur. Şüphesiz sen her şeyi duyan ve her şeyi bilensin." (2-Bakara, 127)

Kâbe’ye biçilen bu özel konum ve bu konumun taşıdığı misyonun sebebini yine Kur'an açıklıyor: " O vakit biz, beyti-Kâbe-insanların tekrar tekrar yöneleceği bir sevap ve emniyet yurdu yapmıştık." (2-Bakara, 125)

Kâbe’nin önemine ve Allah'ın yeryüzünde ona bahşettiği kutsiyete delil olarak orasının ayette belirtildiği gibi insanlara huzur ve güven kaynağı olması için Allah'ın emriyle yapılmış olması yeterlidir. Zira maddesi itibariyle Kâbe’nin Allah katında büyük bir şeref ve kutsiyete mazhar olması ve fonksiyonu icabı Müslümanlar nezdinde sahip olduğu değeri dışında, zarar ve faydası dokunmayan taş bir binadan ibarettir. Bunun en güzel örneğini Hz. Ömer'in (ra) Hacerü'l-Esvet için söylediği sözde görmekteyiz: "Abis bin Rabia'dan (ra) şöyle dediği rivayet edilir: "Ömer b. el-Hattab'ı (ra) Hacerü'l-Esved'i öperken gördüm. Diyordu ki: "Ben senin fayda ve zarar vermeyen bir taş olduğunu biliyorum. Resulüllah'ın (sav) seni öptüğünü görmemiş olsaydım, seni öpmezdim." (Buhari, Kitabü'l-Hacc; Müslim, Kitabü'l- Hacc)

Kâbe, Hz. İbrahim'den (as) sonra da onun halka tebliğ ettiği tevhidi Hanif dininin akideleri mucibince tavaf ve ziyaret edilirdi. Sonraları Hicaz halkının Hz. İbrahim'in (as) getirdiği dini unutarak puta tapıcılıkla hidayetten ayrılmalarına rağmen bu ziyaret ve tazimin Hz. Peygamber (as) devrine kadar devam ettiğini görüyoruz.

Hz. Peygamber'e (sav) kadar gittikçe, manası kalplerden silinen, unutulan içerisi putlarla doldurulan Kâbe, Mekkelilerin ve etrafındakilerin kapalı da olsa bir sezişle, gözlerinde daima aziz ve muhteremdir. Kâbe’de babasının katilini gören birisi oranın ihtiramı sebebi ile asla kan dökmezdi. Fakat Kâbe’ye gösterilen bu ihtiram, tevhidi hareket noktasını da çoktan kaybetmişti.
Kâbe’ye gösterilen bu ihtiram ve tazimin en önemli sebeplerinden birisi de Mekke'nin hac mevsimindeki ticari konumu idi. Zira Allah, İbrahim'in (as) duasını kabul etmişti: "Ve İbrahim: "Ey Rabbim !" diye yalvardı, "Burayı emin bir bölge yap ve halkından Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere bereketli rızıklar bağışla." (2-Bakara, 126)
Cahiliye döneminde haram aylarda, Ukaz, Zül Mecaz ve Mecenne'de panayırlar kurulurdu. Bu panayırlar bittikten sonra Mekke'ye gelen hacılara haccettirmek yani hacca başlamak üzere Müzdelife'den inme izni vermek, hacılara yiyecek ve su temini, Kâbe’nin anahtarlarını üzerinde taşıma ödevleri cahiliye insanı için büyük önem taşımıştır. Hatta bu ödevleri ele geçirmek için kavgalı hatta savaşlı tartışmalar bile olmuştur.

Ve Kureyş...
Seçilmiş kabile. 
Korunmuş kabile.
Peygamber (as) ile şereflenmiş kabile.
"Kureyş'in emniyeti sağlanabilsin diye. Kış ve yaz seferlerindeki emniyeti. O halde bu beytin-Kâbe’nin-Rabbine kulluk etsinler. O ki aç kalmasınlar diye onları beslemiş ve tehlikelerden emin kılmıştır." (106-Kureyş,1-4)

Kureyş'in güvenliği, Kâbe’nin güvenliği Kureyş'in ve Mekke'nin güvenliğidır. Kureyş ve Mekke'nin güvenliği uğruna Ebrehe'nin ve Ebrehelerin yok edildiği, Tevhidi akidenin ve hareketin odak noktası olan Kâbe’nin güvenliğidir.

Ve Mekke...
Emin yurt.
"Emin insanın yurdu.
Selamet yurdu.

"Hani İbrahim: " Ey Rabbim!" demişti, "Bu beldeyi-Mekke'yi-emin kıl; beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzak tut." (14-İbrahim, 35)

Mekke: Cahiliye insanının, müminlere akla hayale gelmedik eziyetlerde bulundukları, dinlerinden döndürmeye çalıştıkları belde.

Allah, cahiliye müşriklerinin, muvahhitleri oradan eziyet etmek suretiyle göç ettirmelerinin karşılığını, orada hiçbir müşriğin barınmasına izin vermeyerek ortaya koyuyordu. Tevhidin sembolü ve merkezi olan bir beldeden, muvahhitleri sürüp çıkarmak her halde zulmün en büyüklerindendir. Zira Allah'ın muradı, o beldeyi insanların tekrar ve tekrar dönüp varacakları bir mahal yapmaktı. 

"Hani biz beyti-Kâbe’yi-insanlara dönüp dönüp varacakları bir sevap ve emniyet yurdu kıldık." (2/Bakara,125)

Tevhit ehli müminlerin Beyt-i Haram'ı hem bedenen hem manen yönelecekleri bir kıblegah edinmelerinden daha tabii bir durum yoktur. Hem İbrahim'in(as) mirasçıları olmaları hasebiyle, tevhidi bir iman ve kesin bir teslimiyet içerisinde müminlerin orayı kıblegah edinmeleri, kendileri için evrensel bir buluşma ve dayanışma yeri yapmaları, orayı emin bir belde olarak tanımaları bu tabii durumun bir sonucudur.

Hem orası Allah'ın evidir, Allah, o evin Rabbidir, sahibidir. Herhangi bir insanın, bir topluluğun, bir kavmin, bir zümrenin, bir saltanatın, bir zihniyetin evi, yeri değildir. Kaldı ki orası İbrahim ve İsmail'in (as) evi bile olmadı.

"Nitekim biz, İbrahim ve İsmail'e emrettik: Evimi-Kâbe’yi-tavaf edecekler için, onun yakınında tefekkür ve ibadete dalacaklar için ve rükû ve secde edecekler için temiz tutun." (2/Bakara,125)

Kur'an kim olursa olsun, müminleri Allah'ın evinden alıkoymak sureti ile Allah'ın iradesine isyan edenleri zalimlerden sayar ve onlara elim bir azabı müjdeler:

"Şüphesiz hakkı inkâra şartlanmış olanlara, (başkalarını) Allah yolundan saptırmaya, (keza)hem orada yaşayan, hem de dışarıdan gelen bütün insanlar için tayin ettiğimiz Mescid-i Haram'dan (alıkoymaya) çalışanlara ve bile bile haksızlık yaparak oranın saygınlığına gölge düşürmeye kalkışanlara çok can yakıcı bir azap tattıracağız."(22/Hac, 25)

Allah, ahiretteki durumları itibariyle, kâfirleri ve Allah'ın yolundan alıkoyanları, Mescid-i Haram'dan alıkoyanlarla bir tutmakta. Ayrıca Allah Mescid-i Haram'ı herkes için her mümin için, dilleri, renkleri, ırkları, memleketleri ne olursa olsun istisnasız her mümin için eşit kılmakta.

Bu sebeple Mekke, her müminin emniyet içerisinde yaşadığı, hiç kimsenin diğerinden farklı bir üstünlüğünün ve imtiyazının bulunmadığı, tüm Müslümanların ortak bir yurdudur.

Bütün bunların üzerine, Allah, orayı insanlar için kıyama vesile kıldı, bir kıyam merkezi yaptı:

"Allah, Kâbe’yi, o Beyt-i Haram'ı insanlar için bir kıyam, bir diriliş sembolü kıldı..." (5/Maide, 97)

Müminler hayata bununla tutunur, bunun için tutunur, bununla dirilirler. Din ve dünyaları bununla kaim olur, dimdik ayakta durur. Dünya ve içindekilere kulluktan bununla sıyrılır, Allah'a, yalnız Allah'a kul olmanın bilincini ve bu bilinçle yakalanan gerçek özgürlüğü bununla tadar ve yakalarlar.

Bunun için Allah, orayı özgür bir hayatın güven durağı ve tevhit davasının başlangıç noktası kıldı. Müminler her namazda orada bir araya gelirler, oradan tevhit ilhamını alırlar ve aldıkları bu ilham ve Rabbani güçle yeniden dipdiri ve canlı olarak vahdani yaşamlarını ve kıyamlarını sürdürürler. 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ