Yozlaşma (Yuvarlak Masa) - rahle.org

Yozlaşma (Yuvarlak Masa) - rahle.org

Yozlaşma (Yuvarlak Masa)


Facebookta Paylaş
Tweetle
 
Rahle tarafından yazıldı.

Gerek Türk halkının gerekse Müslümanlar'ın küreselleşme karşısında savrulmaları ve bu savrulmanın yozlaşma olarak tasniflenmesi üzerine, geçen ay içinde dergimizde gerçekleştirdiğimiz toplantının notlarını yayınlıyoruz. Bir insanın yâda cemaatin özündeki İslam'dan kaynaklanan, İslami niteliklerini birtakım dış etkenlerle zamanla yitirmesi, dejenere olması, dönüşmesi, manevi anlamda değer yargılarını, özelliklerini ve niteliklerini yitirmesi, İslam'dan uzaklaşması İttihat ve Terakki döneminin başlarında "irtica" kavramı kaynak olarak Kur'an'a geri dönüşü ifade ederken, sonlarında kamusal alanı anarşiye sürükleyerek süreci geriye/kaosa götürme olarak anlaşılmıştır. İman'da (zihin) başlayan yozlaşma, etkisini davranışa yansıtır. Bu noktada da ahlaki yozlaşma başlamış olur. Çünkü zihin çözüldüğünde ahlakta çözülecektir. Bu dünyadaki durumumuza Hz. Peygamber (sav) Efendimiz'in ifadesiyle "misafir-yolcu" bakışıyla bakıp Müslüman'ın ilkelerinden uzaklaşmasının iman'dan uzaklaşmakla sıkı bir bağlantısının olduğunu unutmamalıyız. Sağlıklı bir cemiyet hayatı ihya edilmelidir. Cemiyet cahiliyyeden farkını bilmelidir. Kardeşlik atmosferi ihya edilmelidir. Müslümanlar kendi evlerinde birey değil camilerde cemaat olmanın şuuruna ermelidirler. Gerek Türk halkının gerekse Müslümanlar'ın küreselleşme karşısında savrulmaları ve bu savrulmanın yozlaşma olarak tasniflenmesi üzerine, geçen ay içinde dergimizde gerçekleştirdiğimiz toplantının notlarını yayınlıyoruz. Bir insanın yâda cemaatin özündeki İslam'dan kaynaklanan, İslami niteliklerini birtakım dış etkenlerle zamanla yitirmesi, dejenere olması, dönüşmesi, manevi anlamda değer yargılarını, özelliklerini ve niteliklerini yitirmesi, İslam'dan uzaklaşması İttihat ve Terakki döneminin başlarında "irtica" kavramı kaynak olarak Kur'an'a geri dönüşü ifade ederken, sonlarında kamusal alanı anarşiye sürükleyerek süreci geriye/kaosa götürme olarak anlaşılmıştır. İman'da (zihin) başlayan yozlaşma, etkisini davranışa yansıtır. Bu noktada da ahlaki yozlaşma başlamış olur. Çünkü zihin çözüldüğünde ahlakta çözülecektir. Bu dünyadaki durumumuza Hz. Peygamber (sav) Efendimiz'in ifadesiyle "misafir-yolcu" bakışıyla bakıp Müslüman'ın ilkelerinden uzaklaşmasının iman'dan uzaklaşmakla sıkı bir bağlantısının olduğunu unutmamalıyız. Sağlıklı bir cemiyet hayatı ihya edilmelidir. Cemiyet cahiliyyeden farkını bilmelidir. Kardeşlik atmosferi ihya edilmelidir. Müslümanlar kendi evlerinde birey değil camilerde cemaat olmanın şuuruna ermelidirler.


[Ensar Kara] Arkadaşlar "Yozlaşma nedir?" konulu oturumumuza hoş geldiniz. Öncelikle konunun ne olduğunu anlamaya çalışalım. Sizce yozlaşma nedir?

(Üsve Furkan) Yozlaşma konusunda birçok tanım ya da bu tanımlardan hareketle türetmeler, anlam kazandırmalar yapılabilir. Ancak Türk Dil Kurumunun Sözlüğünün yaptığı tanımlamalar kavramın anlaşılması için bence yeterlidir. Şöyle ki:

"1 . Özündeki iyi nitelikleri birtakım dış etkenlerle zamanla yitirmesi, soysuzlaşması, özünden uzaklaşması, bozulması, dejenere olması, tereddi etmesi.

2 . Dönüşen:

  "Giderek soğuk bir su serpintisine yozlaşan yağmur, ortalığa garip bir kış serinliği getirmişti."- .

 3. Bir şeyin, manevi anlamda değer yargılarını, özelliklerini ve niteliklerini yitirmesi, bozulması, dejenere olması, özünden uzaklaşması:

  "Toplumun yozlaştığı anlarda bazı kesimler bu yozlaşmanın da tadını çıkarırlar."-"

Bu tanımları özelde Müslümanlar için yorumlarsak -ki bizim için iyi olmanın kaynağı ve değeri İslam'a ve onun sahibi Allah'a göredir,- şöyle diyebiliriz; "Bir insanın yâda cemaatin özündeki İslam'dan kaynaklanan, İslami niteliklerini birtakım dış etkenlerle zamanla yitirmesi, dejenere olması, dönüşmesi, değer yargılarını, özelliklerini ve niteliklerini yitirmesi, İslam'dan uzaklaşması"

Bu tanımlama tam da günümüzdeki yozlaşma olarak ifade ettiğimiz halleri kapsamaktadır.

[Ensar Kara] Bu çerçevede Müslümanların amellerinde ne gibi yozlaşma vardır? Bu konudaki düşünceleriniz nedir?

[Mehmet Ara] Öncelikle ameli yozlaşma ve ahlaki yozlaşma ayrımını yapmanın zor olacağını belirtmek gerekir. Bir insanın ahlakı amelini, ameli ahlakını karşılıklı etkilemektedir. Neler ameli yozlaşma kapsamına girer derseniz şunları sıralamak mümkündür:

Cahiliye'ye benzeme;

Bu kapsamda mesela Müslümanların katma değerli, kabul görür meslek olarak doktor, mühendis olmayı tercih etmeleri, zeki çocuklarını İslami ilim tahsili gibi, davetçilik gibi alanlarda yetiştirme yönünde irade sergilememeleri göze batmaktadır. Tamamen maddi kaygılarla çocuğa gelecek biçilmektedir.

Giyim tarzında batının etkisine giriliyor. Her ne kadar tesettür adı verilse de modanın etkisinde kalanlar başörtüsüne ve cilbapa modanın etkisinde şekil veriyorlar. Mesela kotun hâkim olduğu moda da bizimkilerinde kot pardösüyü, minilerin hâkim olduğunda kısa pardösü veya abiye ceketleri tercih etmeleri, renklerde keza aynı tarz renklerin yansıması dikkatimizi çekmektedir. Giyimde illa da modaya uygun bir şeylerin tercihi, mesela erkeklerin markaya meyli gibi.

Konuşma tarzının değiştirilmesi, batı kavramları ile konuşma alışkanlığı, Anadolu konuşma tarzının otantik olarak değerlendirilmesi ya da put yerine ikon denmesi gibi örnekler kopmayı göstermektedir.

Eğlence tarzı değişmektedir. Batı tarzı eğlenceler güya İslamileştirilerek hayatın içine çekilmektedir. Tatiller ya da eğlencelerin, toplantıların ortamı lüks oteller olmaktadır. Mesela 20. yüzyıla kadar geleneklerimizde bile tatil anlayışı yoktur. Zaten tatil kapitalist batının bütün enerjisini sömürdüğü işçinin stresini atması, tatili hayatının hedefi yapması, bu arada bir yıldır biriktirdiği tüm tasarrufları harcayıp verdikleri paraların tekrar kapitalist süreç içerisinde tüketilmesini sağlamak için geliştirdikleri bir sistemdir. Maalesef Müslümanlar hem sıla-i rahim'i bu şekilde yorumlayarak içerik değiştirmekte, hem de bu tüketim sürecinde dinlerini bile tatil etmektedirler.

Eşyaya yaklaşım

Varlık âlemine yaklaşım değişmiştir. Eşya Allah'ın insanın hizmetine verdiği ve kulluk sürecinde tabiat ortamının gündemini kaydırmasını engelleme görevi olan birer varlık olmaktan çıkmış, bir statü göstergesi olmuştur. Sadelik yerini daha çok eşyaya sahip olma arzusuna bırakmıştır.

Statü kaynakları olarak Takva değil, sosyal kulüplere, derneklere üyelik algılanmaktadır.

İbadetlerdeki içerik kaybı

Namazın zamanlarına ve rükünlerine riayet edilmemektedir, adeta vakit çıkmadan yasak savma babından icra edilmektedir. Kötülüklerden alıkoymamaktadır.

Sünnetler terk edilmektedir.

Sosyete haccı, umresi moda olma yolundadır.

İftarlar fakirleri doyurma / onlarla varlığı paylaşma değil, sosyal faaliyet olayına dönüşmektedir. Ramazanda daha fazla tüketim olmaktadır. Zenginlerin iftarına katılım önem arz etmektedir.

Yardım şovları yapılmaktadır.

İbadetlere gereken önem verilmemekte, içerikleri boşalmaktadır. Yâ da bazılarının içeriği değiştirilmektedir. Mesela davetin yâ da cihadın –neticede kapitalist süreç için üretimi artırma anlamına gelen- çok çalışma, kariyer yapma (okuma) olarak tanımlanması gibi

Seçkincilik

Müslümanların kendilerini belli bir vasatın üzerinde görüp kendilerini toplumdan ayrı görmeleri sınıfçı bir bakış açısıdır. İlmin arkasına saklanarak halktan kopuş da bu kapsamda düşünülebilir.

İlkesizlik

Ahlakın belirleyiciliğini yitirmesi, ticari hile yollarının aranması, faizsiz bankacılık arayışları.

[Ensar Kara] Ameli yozlaşma konusunu izah ederken ilkelerden bahsetmeniz önemli. Burada isterseniz önce ilkelerle ve de usul ve metotlar ile ilgili yozlaşmayı inceleyelim.

[Abdullah Eğilmez] Bu konuda birkaç noktayı zikredeyim. Burada öncelikle Nebevi metottan sapmaları anlıyorum ve de bu anlaşılmalıdır. Bunun yanında metot içerisinde olan ve terk edilen iyi özellikler de anlaşılabilir. Örneğin kaynakların bir kenara bırakılarak tamamen makyavelist bir şekilde İslam adına yapılan çalışmalar genel anlamda bu kapsamda değerlendirilmelidir. Belli başlıklar altında bunları toplarsak;

Kaynakların terk edilmesi ve yerine nev zuhur kaynakların ihdas edilmesi. Burada özellikle temel kaynakların Kur'an ve Sünnetin kaynak değerini yitirerek yerine aklın ön plana çıkarılması zikredilebilir. Rasulullah'ın davet metodunu değil de batı emperyalizminin dayatmalarıyla demokratik ya da sivil toplum hareketi mücadelelerinin davetin yerine ikamesi bu kapsamda değerlendirilmelidir.

Kur'an'ı kaynak olarak değil bir inceleme konusu metin olarak değerlendirmek, Kur'an'ın kutsallığını gizleyerek hayata ve usule yön veren özelliğini terk ettirmektedir.

Kaynakların kendi kavramsal dünyası terk edilerek anlam kayması üretilmiştir. Bu gerek zaman içerisinde karşılaşılan kültürlerin etkisiyle, gerekse hâkim siyasal kuvvetlerin etkisiyle olmuştur. Örneğin İttihat ve Terakki döneminin başlarında "irtica" kavramı kaynak olarak Kur'an'a geri dönüşü ifade ederken, sonlarında devleti ve kamusal alanı anarşiye sürükleyerek süreci geriye/kaosa götürme olarak anlaşılmıştır. Tağut kavramı ilahlık düzleminde siyasi bir kavramken, muğlak "şeytan" kavramıyla tercüme edilmiştir. Bu bakış açısıyladır ki kurbanı kan akıtmak anlayıp bir çizikten akan kanı yeterli görebilenler bile türemiştir.

Kaynaklar içerisinde sünnetin terki de önemlidir. Burada Rasulullah'ı sadece bir postacı görme yanılgısından hareketle kaynağı sadece Kur'an olarak algılama ve bunun neticesinde İslam'ın bütünlüğünü kaybetme vardır.

Müslümanların bireyselleşerek cemaat ruhundan uzaklaşmaları: İslam içtimai bir yapı öngörür. Ancak günümüzde batı kültürünün/küreselleşmenin etkisiyle Müslümanlarda "herkes kendine imam", kendi algılarını tek başına yaşayan, ama bir araya gelip ortak tavır geliştiremeyen insanlar haline gelmeye başladı. Mesela bir boykot olayında bile birinin "boykot edilmesi gerekir" dediğine, başka bir Müslüman'ın duyarlılık bile göstermemesi bunun sonucudur.

Modernistleşme: İslam'ın sunduğu değerler ile hâkim kültürü barıştırma çabaları neticesinde modernistleşilmektedir. Eşyaların ve tüketiciliğin etkisinde usul (metot) de tüketime tabi bir hal almıştır; bir dönem internet moda iken başka bir dönem kutlu doğum etkinlikleri, başka bir dönem dernekler revaç bulmaktadır. Hâkim batı kültürü tarafından kabul görür olma siyasetlerinde belirleyici olabiliyor. Ömrü boyunca İslam'a muhalefet etmiş sol siyaset yapan birinin, bir konuda "bunlar dini eğitim yapmıyorlar, bunlar modern" şeklindeki tasniflerinde "modern" şeklindeki -sözüm ona- övgüyü kitlesel olarak olumlu değerlendirip, zata övgüler yağdırılabiliyor mesela, yâ da prens bilmem kimin gizli Müslüman olduğu tüyoları aslı astarı araştırılmadan gurur meselesi yapılabiliyor.

Uzlaşma/ Diyalog : Hâkim cahiliye ile İslam'ı uzlaştırma çabaları. Burada İslam'ı şirin ve kabul görür gösterebilmek adına, aslında onların temel savlarının zaten İslam'da olduğu kompleksiyle verilen cevaplar bu kapsamdadır. Mesela en hakiki kadın haklarının İslam'da olduğu, gerçek demokrasinin İslam'da olduğu, İslam'ın bilimsel gelişmeyi emrettiği vs. aydınlanma ruhunun İslam'dan kaynaklandığı iddiasına gidecek ki, bu Tanrının egemenliğine açılan bayrak olan aydınlanma ile Allah'a mutlak teslimiyet olan İslam'ı nasıl barıştıracaklar sorusunu da cevapsız bırakmaktadır. Diğer yandan Kalem Suresindeki "Onlar senin yumuşamanı arzuladıkları için yumuşak görünüyorlar" ayetini de unutmamak gerekir.

İslam'ın bir cüzünü küllüsüne şamil kılma: Mesela dergi çıkarmayı İslam daveti olarak algılayıp bununla yetinme. Bu da yine İslam'ın bütünlüğünün yitirilmesine sebep olmaktadır ki, bu da yozlaşmaktır.

İslam'ın hedefini, insanların Allah'ın davasını bilerek pozisyon belirleyebilmelerini sağlamak değil de, devletin ele geçirilmesi şeklinde anlayanlar bunu sağlamanın gayretine girmektedirler. Bu nedenle kamusal alanda örgütlenme yâ da askeri veya militarist oluşumlara ağırlık verme eğilimindeler.

İslam'ın ve çeşitli önderlerin dönemsel stratejilerini tüm zamanlara model kılma: Örneğin Kur'an'ın yasaklandığı dönemde gizli Kur'an Kurslarına önem vererek bir mücadele geliştirilmesi, materyalist jakobenliğe karşı "fennin de Allah dediği"nin ispatlaması, entelektüel camiadaki gayri İslami hakimiyeti karşısında bir Müslüman'ın onları "ti" ye alarak küçük düşürme usulüyle boylarının ölçüsünü aldırması, Müslümanlara "siz aşağılık değilsiniz" psikolojisi sağlamaya çalışması gibi..., (temelde de tepkiselliğe dayalı) zamanla onların yollarını izleyenlerde aynı modelin her ortama şamil kılınması sonucunu doğurmuştur.

Bunlar daha çok maddeler halinde de sıralanabilir. Ancak bu başlıkların nedenlerini temelde yine şu şekilde tasnif etmek mümkün ;

Kaynakların terki : Müslümanlar çeşitli vesilelerle Kur'an ve Sünnet'ten ya doğrudan yâ da dolaylı olarak uzaklaştılar. Kaynakları farklı değerlendirdiler.

Kavram Kargaşası: İslam'ın kaynaklarına yaklaşırken herkesin aynı cümleden aynı sonucu çıkaramaması

Bütüncüllüğün terki: İslam'ın maksadını görmeden meselelere, gelen veriler ışığında kısmi çözüm arayışları

Hâkim kültürün özel olarak batı kültürünün etkisine girme: Böylece bütüncüllük noktasında cahiliyeyi içselleştirip, İslam'ın onu onaylamasını sağlamanın yollarının aranması.

Dünyada başarı kazanma beklentisi: Başarıyı cennette görme ve Allah'ın rızasını kazanma ilkesinden uzaklaşan insanlar, yapıp ettiklerinin karşılığını da bu dünyada ve ömürlerinde görmek için tavır geliştirmek zorunda hissetmektedirler.

[Ensar Kara]Peki ahlaki yozlaşma kapsamında neler söylenebilir?

[Hikmet Soylu] Bütün düşünce sistemlerinin kendine özgü bir ‘ahlak' anlayışı vardır. Bu ahlak anlayışından sapma aynı zamanda sistemden de (din-ideoloji v.s.) uzaklaşmayı ifade eder. Mesela Batı kültüründe çatal solda, bıçak sağ elde yemek yemezseniz veya misafir bayana saygı ifadesi olarak elini ayakta öpmezseniz büyük görgüsüzlük sayılması gibi.

İman'da (zihinde) başlayan yozlaşma, etkisini davranışlara yansıtır. Bu noktada da ahlaki yozlaşma başlamış olur. Çünkü zihin çözüldüğünde ahlakta çözülecektir.

Özel manada İslam ahlakında yozlaşmadan bahsettiğimizde ahlakın imanla sıkı sıkıya bağlılığını görürüz. İslam ahlakını ayakta tutan aslında imandır. Bu durumda bazı önemli başlıklara göz atmamız gerekmektedir.

Hayâ'nın Kalkması: Allah Rasulü (sav) Efendimiz'in "Hayâ imandandır" ve "Hayâsızsan dilediğini yap" anlamındaki ikazları utanma duygusunun direk imanla bağlantılı olduğunu göstermektedir. Arkasından da Hayânın kaybedilmesinin ahlakında kaybına neden olduğuna işaret etmektedir.

Kardeşliğin zayıflaması: Rabbimiz'in "Ancak ve ancak Mü'minler kardeştir." emri ve Efendimiz (sav)'in "Mü'minler bir binanın tuğlaları gibidirler…" benzetmesine rağmen bu hassasiyetin ortadan kalkması. Bir kurumdaki müdürlerin personelleriyle amir-memur ilişkisi dışında muhatap olmamaları, hatta bu durumun ailelere bile yansıması ve aynı ortamı paylaşmak istememeleri (rahatsızlık duymaları). Yemek yenilen yerlerin, hatta mescidlerin ayrılması gibi aradaki ilişkinin sanki köle-sahip ilişkisine dönüşmesi. Halbuki İslam kardeşliği, dünya statüsüne dönük böyle bir ayrışmayı kesinlikle kabul etmez.

Diğer yandan da kardeşlik yerine bireyselleşmenin ön plana çıkması. Kardeşinin derdiyle dertlenmeme, kendi derdi gibi görmeme anlayışı.

Yalanın Normalleşmesi: Müslüman'ın temel ahlaki vasıflarından olan yalan söylememe ilkesinin sıradan görülmesi durumu. Yerine getirilmeyeceği halde söz vermeden tutun da ticarette karını artırmak için yalan söylemenin normal bir durum/zorunluluk olarak görülmesi.

Ahde Vefasızlık, Sözde Durmama: Söz verildiği halde sıradan bahanelerle sözün yerine getirilmemesi. Diğer taraftan ortaklıklarda başlangıçta alınan kararlara riayet edilmemesi.

İyiliği Emir Kötülükten Sakındırmanın Ortadan Kalkması: Emri bil Ma'ruf Nehyi Anil Münker'in farz olmasına rağmen yapılmaması. Bu görevi yapan kardeşine de: ‘Biz de sizin yaşınızdayken bunları söylüyorduk. Ama hayat şartları başka. Siz de zaman ilerledikçe bizim gibi düşüneceksiniz.' diye savunma yapmaları.

Ticarette Ahlaki Yozlaşma: Faiz konusunda takva hedefindeki Müslüman'ın çok hassas olması gerekirken, sınırları zorlaması hatta faizin; işini büyütmek için olmazsa olmaz bir yol olduğunu savunması

Karlılığını artırmak için hile yapmak, tartıdan ölçüden çalmak. Malını iyi fiyatla satabilmek için yalana başvurmak.

Günah Çıkarmak: Yukarıda saydığımız ahlaki yozlaşmaları iç dünyasında hiçbir Müslüman kabul etmez. Ama içine düştüğü durumu kendisine meşru kılmak için mutlaka bir bahanesi vardır.

Sonuç olarak yukarıdaki başlıkları her örneğe göre artırmak mümkündür. Ancak her Müslüman'ın bilmesi gereken temel ilke şudur: "Ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım." emrince hareket etmektir. Bu dünyadaki durumumuza Hz. Peygamber (sav) Efendimiz'in ifadesiyle "misafir-yolcu" bakışıyla bakıp Müslüman'ın ilkelerinden uzaklaşmasının iman'dan uzaklaşmakla sıkı bir bağının olduğunu hiç bir zaman ve durumda unutmamalıyız.

[Ensar Kara] Hayatın içerisinde oldukça çok yozlaşma noktası var. Peki, bunlara karşı bizim çözümlerimiz, İslami dinamiklerimiz nedir?

[Abdullah Eğilmez] Yozlaşmadan uzak durabilmek için, her şeyden önce dilin aynılaşması gerekmektedir. Bu nedenle önce kavramlar, terminoloji ihya edilmelidir.

İslam'ın ne olduğu, tabiilerinden ne istediği, nasıl bir model öngördüğü bütünlük içerisinde algılanmalıdır.

Kaynaklar ihya edilmelidir. Kaynaklara ön yargısız olarak "ne yapmalıyım?" diye yönelip sunacağı atmosfere teslim olunmalıdır. Kur'an ve Sünnet'e İslam'ın maksatları bütüncüllüğü ve Allah'a mutlak teslimiyet içerisinde yönelip tekrar okumalıdır.

Yozlaşma kaynaklarına bakıldığı zaman görülür ki, çoğu bireyin otokontrolsüz kalmasından kaynaklanmaktadır. Oysa İslam otokontrol mekanizmasını da cemiyet hayatıyla sağlar. Rasulullah eski kavimlerden naklettiği bir haberde "100 kişiyi katleden katile affolunma yolunda ilk durak olarak şaki arkadaşlardan ayrılıp filan beldedeki Salihlerle arkadaşlık etmesinin" emredildiğini bildirir. Bu nedenle sağlıklı bir cemiyet hayatı ihya edilmelidir. Cemiyet cahiliyeden niye farklı olduğunu bilmelidir. Bu onun tarzına, kişiliğine yansımalıdır. Kardeşlik atmosferi ihya edilmelidir. Müslümanlar kendi evlerinde birey değil camilerde cemaat olmanın şuuruna ermelidirler.

Takva kuşanılmalı ve Takva Toplumu oluşturulmalıdır. Bireylerde cenneti önceleyen bir ahlak oluşmalıdır. Haram olmayanı değil, tavsiye olanı hedefine alan bir anlayış yerleşmelidir.

Hayatını parça parça değil, her alanını Allah'a adayan bir cemiyet ruhu yayılmalıdır.

Tüm Müslümanlarda ve özelde toplumun yükünü taşıyan gençlik ve kadınlarda Allah'ın rızası belirleyici olmalıdır.

Müslümanlar nafilelere ve sünnetlere karşı daha hassas olmalıdırlar.

Davet güncel tutulmalıdır. Emr-i bil Maruf ve Nehy-i Anil Münker müessesesi sadece cahiliyeye karşı değil kendimize de yönelik olmalıdır.

Başarı, bireysel olarak değerlendirilmeli, bireyin kolektif ruh içerisinde üzerine düşeni, Allah'ın davasının hâkim olması için elinden gelen her şeyi yaptığından emin bir halde Allah'ın rızasının kazanılmasında aranmalıdır.

Allah ve Rasulü nasıl bir ümmet ve cemaatten memnun olurlar sorusu yozlaşmanın önündeki dinamiklerdendir.

 

[Ensar Kara] Verimli bir oturum oldu. Katılımınız için teşekkür ederim.

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ