Esra Altınay ÖZBECETEK
“…Ey Meryem! Allah seni seçti; seni tertemiz kıldı ve seni alemlerin kadınlarına üstün kıldı.
Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secdeye kapan, O’nun huzurunda eğilenlerle sen de eğil.”
Ailesi- Dünyaya Gelişi
Bölge Ortadoğu, Kudüs. Bundan ortalama 2000-2040 sene evvel mübarek topraklar yine Rabbimizin mucizelerine şahit oluyor. İnsanoğlu aynı gaflette ve nisyanda. Her dönemde olduğu gibi yine bir avuç tevhid önderi mücadelede ve beklemekte Rabbinin işaretlerini uyarmakta batıla sapmış toplumunu. O zaman da Romalı putperestler işbaşında. İsrailoğulları kim bilir Allah’ın kaçıncı elçisi tarafından uyarılmaktalar. Bu tarihi arka planda o elçi Hz. Zekeriyya (as).
İşte böyle bir ortamda İmran ailesi Allah(c.c.) tarafından seçilmişti. “Allah, Adem ve Nuh ve İbrahim ailesini ve İmran ailesini seçerek alemlere üstün kıldı. Allah işiten ve bilendir” (3/33-34)
Bu ayet-i kerimedeki seçmek, seçilmek manalarına gelen “istafa”nın kelime kökü “saf, temiz, kötülükten ve pislikten arındırılmış” manalarına gelmektedir. Hz. Meryem’in ailesi de Allah tarafından temizlenip seçilmişlerdendi. Ayetler, Hz. Adem’i ve Hz. Nuh’u insanlığın ilk ataları, fert olarak sayarken İbrahim ve İmran’ı ise aile olarak ilahi nimete erenler arasında gösteriyor. Gerçekten de o ikisinin zürriyetlerinden pek çok peygamber çıkmıştır.Burada belirtilen bereket ve peygamberlik varisliği bir kan varisliği değil, sadece bir inanç varisliğidir (1-2). Hz. Yakup, Yusuf, Musa, Harun (as) çizgisinden Hz. İsa’ya kadar uzanan nebiler silsilesi Hz. İshak yoluyla Hz. İbrahim’e dayanır(3)
Hz.Meryem’in soyu da bu silsileye dayanıyor. Meryem’in babası İmran b. Masan kendisini ilme ve ibadete vermiş bir alim. Matta incilinde babasının adı “Yaşahim” olarak geçer. Çevresinde sayılan biri. Bu saygı onun ilmi ve ahlaki olgunluğunun yanı sıra Harun as’ın torunlarından olmasından da kaynaklanıyor, İmran ismini alması tesadüfi değil zaten. Kendisinden 18 asır önce yaşamış Musa ve Harun peygamberlerin babalarının adı da İmran. Bu ad Kitab-ı Mukaddeste ‘Emren ‘olarak geçer. İmran ayrıca yalnızca Hz.Harun’un soyundan gelenlerin görev yaptığı mabeddeki alimlerin önderlerindendir.(4)
İmran Fakuz kızı Hanne ile evlenir. Uzun yıllar çocukları olmaz. Bir evladı olsun çok istemektedir. El Taberi şöyle rivayet eder;’ bu sebeple hamile olduğunda henüz doğmamış bebeğini adamak için yemin etti’. Zemahşeri de derki; hatta bir gün bir kuşun yavrularını nasıl beslediğini gördü ve çocuk isteği daha da arttı…’(5)
Hanne’nin yaşına rağmen Rabbi duasını kabul eder ve karşılığında karnındaki bebeği adar. Kur’an-ı Kerim’de bu olay şöyle geçer:
“İmran karısı şöyle demişti: Rabbim! Karnımdakini hür olarak sadece sana adadım, benden kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin”(Al-i İmran 35). Alimler bu ayetteki ‘muharraran’ yani ‘hür olmak’tan kastın ya Hanne’nin kendisinin özgür bir kişi olarak adadığı ya da Meryem’in özgür bir insan olarak adandığı anlamında geçerli olabileceğine dair farklı rivayetlerde bulunmuşlardır. Hanne burada hem en değerli varlığını, kendi canından bir parçayı, hiç karşılık beklemeden sunuyor hem de bir o kadar mütevazı davranıyor olur da Rabbi kabul etmez diye…Tabii ki bu fiil ancak tam olarak hür bir insan tarafından gerçekleştirilebilir diye düşünüyoruz.(6) Allah-u Teala’nın binlerce yıl önce bir kadının ağzından dökülen bu sözleri ayet-i kerime olarak bildirmesi gerçekten muhteşem.
Oysa günümüzde insanlar hangi niyetlerle çocuk sahibi olmaktalar?
Öte yandan Bergavi’ nin rivayetine göre İmran, karısının çocuğunu adadığını öğrendiğinde bu durumdan çok rahatsız olur ve kız çocukları olmasından çekinir; çünkü o dönemdeki geleneksel din anlayışında mabede, Allah’a ibadete sadece erkek çocukları adanmaktadır. (7) İnsanlar üzerinde her zaman olduğu gibi yine toplumun, örfün, geleneklerin baskısı mevcuttur. Hatta İmran’ın hastalanıp vefatına bu üzüntüsünün sebep olduğu söylenir ve Meryem daha doğmadan yetim kalır. Hanne çocuğunu doğurur aslında o da endişelidir ama teslim olmuştur artık Rabbine; Bu durumu Kur’an-ı Kerim bize şöyle bildiriyor:
“Onu doğurunca, -Allah onun ne doğurduğunu bilip dururken Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi”(Al-i İmran 36)
Filistin’de Roma’nın erkek egemen toplumunda kadının hor görüldüğü o dönemde Allah(c.c) batıl gelenekleri yıkmaları için insanlara bir mesaj veriyor. Çocuğunun ismini dahi hazır etmiş, öyle bir anne ve kadın ki gayet kendinden emin, belki o günkü şartlara göre fazlasıyla cesur ve fedakar inandığını savunmakta. Her şeyi düşünmekte, doğar doğmaz onu tüm şerlerden O’na emanet etmekte, çünkü bilmekte onun gerçek sahibini. Ve onca sene sonra gelen en değerli varlığını elleriyle O’na teslim etmekte, adamakta… Biz ne kadar cesuruz her şeye rağmen evlatlarımızı gerçekten Allah’ın yoluna adamaya sadece ‘niyet etmekte’?
Bugün hala bu yüzden yeni evladı olmuş annelere Meryem’in annesinin duasını -ayetin son kısmı- okumaları tavsiye edilir. Hanne şeytana hiç fırsat vermemiştir kızı hakkında… Biz de vermeyelim inşaallah.
Müfessirler Meryem adının o dönemde Aramca “ibadet eden“ anlamına geldiğini kaydediyorlar.(8)
Hz. Meryem’in Mabede Verilişi
Hanne duada bulunduktan sonra o dönemin kutsal mabedindeki Ahbar isimli din görevlileri olan hahamlara adadığı yavrusunu, kızını bırakır.
Mabedde bir kız çocuğunun bakımının nasıl olacağı tartışılır. Kabul konusu çok sorun edilemez ya da çabuk çözülür diyebiliriz. Çünkü o baş imamlardan İmran’ın çocuğudur. Allah-u Teala her şeyi en uygun şekilde murad etmiştir.
Şimdi sıra onun bakımıyla kimin ilgileneceğindedir; nihayetinde o küçücük bir kız çocuğudur, beşer gözüyle bakıldığında yalnız başına ne yapacaktır annesiz ve babasız; lakin o yalnız değildir ve onun terbiyecisi Rabbi kaderini tayin etmiştir.. Hz. Zekeriya (as)’ın hanımı Elizabeth, (Eyşa ve ya İşba olarak da geçer) Meryem’ in teyzesi olduğundan, bu göreve en uygun bulunmaktadır. Ama yine de alimler kalemlerini suya atarak (Ürdün nehri) kur’a usulünü uygularlar. Hz. Zekeriyya’nınki diğerlerininkini geçer. Ayet-i Kerimelerde şöyle belirtilir:
“…İçlerinden hangisi Meryem’i himayesine alacak diye kura çekmek üzere kalemlerini atarlarken sen onların yanında değildin; onlar bu yüzden çekişirken de yanlarında değildin.”(3/)
“Rabbi onu en güzel şekilde kabul buyurdu, onu bir çiçek gibi yetiştirdi. Zekeriyya’yı da onun bakımıyla görevlendirdi…”(3/ 37)
Özel, cins bir bitki, çiçek özel toprak ister, özel bakım ister diyor. Allah (c.c) onu özel olarak seçtiği için ona özel bir bahçıvan tayin etti, bir peygamberi…(8*) Hz. Zekeriya onu ilk andan itibaren tanıyordu, en önemlisi bir peygamberdi; en yakını olan teyzesinin kocasıydı. Rivayetlere göre Hz. Meryem genç bir kız olana kadar ailesini görmeye gitmekteydi. Zaten kısa bir zaman sonra annesi de Rabbine kavuşmuştu. Hem yetim hem de öksüzdü artık…
Mabette ilahi göreve hazırlık günleri geçmektedir.
“…Zekeriya, onun bulunduğu mihraba her girişinde orada bir rızık bulur ve ’Ey Meryem! bu sana nereden geliyor?’der; o da: bu Allah tarafındandır. Allah dilediğine sayısız rızık verir, derdi.”
Ayette geçen ’mihrab’ Meryem’e tahsis edilen oda, ibadet için kullanılan hücre, çile odası gibi anlamlara gelmektedir. Hz. Zekeriyya onun için burayı hazırlamıştır.
‘Rızık’ olarak geçenin ise ayette ve hadiste net olarak ne olduğu belirtilmemiştir. Farklı yorumlara göre, her mevsim olmayan meyveler vs.gibi çok güzel nimetler olarak geçer. (Zemahşeri) Rivayetlere göre o bölgede o dönemde kıtlık yaşanmaktaydı. İnsanlar bu durumu duyunca Meryem hakkında hayrete düşüyorlardı.
Ve Bir Mucizevi Evlad Daha Doğuyor! Hz.Yahya(As)
Hz. Meryem’e tüm bu nimetler Allah tarafından ihsan edilirken Hz. Zekeriya ise hayretle ve artık gıptayla bu saliha evladın durumunu izlemektedir. Ve bir insanoğlu olarak hiç evladı olmadığından eşinin ve kendinin onca yaşına rağmen içinden Rabbine yakarışta bulunmak geçer; hayırlı bir çocuk isteği artar. Hem neslinin devamı hem de yaşlandığı için davasını destekleyecek bir evlad…
Yeri gelmişken şu anekdotu da aktaralım, o dönemde Kudüs’de mabedin bakımını üstlenen insanların soyu bazı rivayetlere göre Hz. Yakub’ un on iki oğlundan birinin soyundan gelen, Tevrat ve İncil’de Levililer diye geçen on üçüncü soydan gelmektedir; ve Hz. Zekeriya’nın soyu da buraya dayanmaktadır denir. Zürriyetinin devamı bu sebeple de önem arzeder. Şöyle ki;
“Demişti ki:…bana ve Yakub’un Evine mirasçı olsun; ve Sen ey Rabbim, onu hoşnut olacağın bir ahlakla donat!...”(Meryem Suresi,6)
“İşte o anda Zekeriya Rabbine dua etti:’Ey Rabbim! Bana kendi katından temiz bir nesil ihsan et. Şüphesiz sen, duayı işitensin’ dedi.”(Al-i İmran,38)
Allah (c.c.) Hanne’nin duasını işitmiş ve kabul etmişti. Yakınında yaşadığı bu olaylar Zekeriya (as)’ı etkilemiş olabilirdi. Neden Allah ona da böyle hayırlı bir evlat vermesindi ki. Hem Hz. Meryem’i ona bir hal olursa kim gözetirdi? Lakin O Rabbinden güç alıp duasında bulunmuştu.
“Mabede namaz kılarken, melekler ona şöyle seslendiler:’ Allah sana, kendi sözünü tasdik eden, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olan Yahya’yı müjdeliyor.”(Al-i İmran,39)
Bu samimi, içten ve gönülden gelen dua kabul edilmişti. “Yaşayan” manasına gelen Yahya(John) ismi dahi konulmuş halde. Üstelik en güzel şekilde adeta bir ödül gibi, sabrına karşılık…(9) Hz. Zekeriya beklenmedik bir durumdu bu ve şaşırmıştı beşer olmanın verdiği tabiatla... Gerçekten olağanüstü bu durumun nasıl gerçekleşeceğini öğrenmek istedi:
“Zekeriya şöyle dedi:’Ey Rabbim! Ben iyice ihtiyarlamış ve karım da kısır iken, nasıl oğlum olabilir?’Allah: ’Bu böyledir Allah, dilediğini yapar’ dedi.”
“Zekeriya: ’Ey Rabbim! O halde bana bir alamet ver’ dedi. Allah da: ’Senin alametin, insanlarla işaretle anlaşman dışında, üç gün konuşmamandır; Rabbini çokça an, akşam sabah O’nu tesbih et’ dedi.” (3/40- 41)
Bu ayetlere paralel ayetler Meryem Suresi 2-15. ayetlerde de yer almaktadır.
Zekeriya kıssası, Meryem okuluna bir hazırlık sınıfıdır sanki.(10) Aslında tüm bu gelişmeler birbirine zincirleme bağlıydı, Allah-u Teala Hanne ve Meryem’den sonra Yahya (as) ile Hz. İsa ile sonlanacak sürece hazırlık yapıyordu; çünkü Yahya’nın özelliklerinden biri de ‘Allah’tan bir kelimeyi doğrulayıcı’ olmasıydı.(11) Yahya ve İsa ( as ) aynı dönemde yaşayacaklar, birbirlerine destek olacaklardı ilahi mesajda. Hz. Yahya İncil’de ‘vaftizci’ olarak geçmektedir; sebebi Hz. İsa’nın habercisi olması ve bu iki doğum olayının bildiriliş biçimindeki açık paralelliktir. İlk mucize kısır ve yaşlı olan bir çiftin evlatlarının olması olurken, sonraki mucize ise babasız bir çocuğun dünyaya gelişi olacaktır.
Bu sırada Hz. Meryem’in bakımını Zekeriya (as) çok yaşlanınca yanındaki Yusuf adlı marangozun üstlendiği rivayet edilir. Kur’an’da bu isimden söz edilmez. Zaten İslam alimleri tarafından da ihtiyatla bahsedilir.(12)
Hz. İsa’nın Dünyaya Gelişi
Tüm bu olaylar silsilesinin ardından, diğer bir ifadeyle Hz. İsa’nın yaratılışı için gerekli bütün şartlar hazırlandıktan sonra, Allah (c.c) Hz. Meryem’i en önemli vazifesi için çokça sabır gerektiren bir imtihanını yaşatır. O günü şartlarında zahiren babasız bir çocuk sahibi olmak…
“Melekler şöyle demişti:’Ey Meryem! Allah seni seçti ve temiz kıldı. Seni alemlerin kadınlarına üstün kıldı.”
“Ey Meryem! Rabbine boyun eğ, O’na secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et.”(Al-i İmran,42 -43)
“İmran’ın kızı Meryem’i de . Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O Rabbine gönülden bağlı olanlardandı.”(Tahrim ,12)
Onun temiz oluşuna işaret edilmesi anlamlıdır; çünkü Hz. İsa’nın doğumu hakkında Yahudiler Hz. Meryem’e yakıştırmaktan çekinmedikleri şüpheler uyandırmışlardır. Ahlaksızlık ithamlarından çekinmemişlerdir. İşte bu sebepten Allah(c.c) tüm bu ayetleri ile içinde Hıristiyanların da bulunduğu kitap ehlinden çekmediği kalmayan Hz. Peygamber (sav) aracılığıyla olayların gerçek mahiyetini bildirmiştir.(13)
Ayrıca Allah (c.c) önce Meryem’i ne kadar desteklediğini belirtip onun üstünlüğünü, seçilmişliğini vurgulamaktadır. Başına gelecekleri bilmeyen genç, saf bir insan olarak korkmaması ve güvenmesi için onu hazırlamakta ve şimdiye kadarki teslimiyetinin sürmesi için uyarmaktadır.
Büyük Mucize : Anne Meryem
İnsanlar için büyük bir mucize, fakat sınırsız ilahi irade için normal bir olay olan Hz. İsa’nın yaratılış meselesine geçerken;
“Bir zaman melekler şöyle demişti: ’Ey Meryem! Allah seni kendi tarafından bir emirle meydana gelecek olan bir çocukla müjdeler ki, onun adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünya ve ahirette şeref sahibi ve Allah’a yaklaştırılanlardan olacaktır.”
“İnsanlara, beşikte iken de, yetişkin iken de konuşacaktır. O, Salih kimselerden olacaktır.”(3/,45- 46)
Evet yaşanılan sürecin sonu bir ‘müjde’dir, Mesih müjde demektir. (Taberi) (13). Allah-u Teala ‘Meryem oğlu İsa’ diyerek o günün hem putperest Roma’nın hem de sapmış Yahudilerin erkek egemen, kadını hor gören geleneğine karşı sanki ‘Ben istersem babasız da, bir erkek çocuk yaratabilirim.’ diyor. Ve bir kadına verilen değere vurgu yapıyor, bir peygambere, mucizeler gösterecek bir yüce insana vesile olan kadına… Aynı zamanda tüm bu ayetlerle gelecekte ‘Allah’ın oğlu’ diyerek Hristiyanların Hz.İsa’yı aşırı bir şekilde putlaştırmaları da engellenmiş oluyor.(14)
“Meryem: ’Rabbim! Bana hiç bir insan dokunmamışken nasıl çocuğum olur?’dedi. Allah da şöyle dedi:’Bu böyledir. Allah dilediğini yaratır .O bir şeyin olmasını hükmedince, ona sadece ‘ol’ der ve o da oluverir.”(3/,47)
Tabiatıyla ne olduğunu şaşkınlığıyla soruyor Hz. Meryem, sonuçta bir toplumun içinde yaşıyor, insanlara bunu nasıl açıklayacağını düşünüyor, korkuyor ama Rabbi gayet açık bildiriyor. Bu aşamadan sonra Meryem Suresi bize gerektiği kadar ayrıntısıyla olayları aktarıyor…
“Kitapta Meryem’i de an. Hani O, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.” (19/16)
Belli ki, eskiden beri ailesi hakkında iyilik ve güzellikten başka bir şey bilinmeyen bu genç kız rahatsız edilmeden kendini bütünüyle dua ve tefekküre vermek için uzağa çekiliyor…O belki de her an Rabbiyle baş başadır.(15)
“Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuzu (Cibril’i) göndermiştik, o de, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü. “(19/ 17)
Daha anne karnından Allah’ın seçmiş olduğu bu saliha, tertemiz genç insanın halini tasavvur etmeye çalışalım; tabii ki korku, titreme ve Allah’a sığınma halleri içinde… Burada ‘ruh’un mahiyeti hakkında bilgi net değildir, gayb meselesidir; bizi ilgilendiren olaydan çıkaracağımız derstir.
“Meryem demişti ki: ‘Gerçekten ben, senden Rahman olan Allah’a sığınırım. Eğer takva sahibiysen bana yaklaşma.”
Meryem açıklıkla durumu konuşmaktadır hiç utanma ve mahcubiyete girmeden, kabullenemez önce…
“Demişti ki:’Ben yalnızca Rabbinden gelen bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için buradayım.”
“O: ‘Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer eli dokunmamışken ve ben azgın utanmaz bir kadın değilken’ dedi.”
“’İşte böyle’ dedi. ’Rabbi, dedi ki: Bu benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve bizden bir rahmet kılmak için...’Ve işte olup bitmiştir.”
Burada Allah’ın kudretinin, varlığının, iradesinin sonsuzluğu gösterilmektedir bütün insanlığa ve İsrail oğullarına... Önemli, öğrenmemizin gerekli olduğu kısımları Allah-u Teala bildirmiştir; daha fazla olayın nasıl gerçekleştiğine dair bilgi verilmemektedir.
“Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.
Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki ’Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutulup gitseydim.”
Psikolojik bir acının ağırlığı yanında bir de bedensel acı çekmektedir. Hz. Meryem; bir beşer olarak bu sıkıntılı durumda yalnız başınadır; o nedenle bir paçavra gibi kullanılıp atılsaydım gibi bu denli ağır sözler söylemiştir.
“Altından bir ses ona seslendi: ’Hüzne kapılma, Rabbin senin alt yanında bir ark kılmıştır’”
Tüm acılarından sonra doğan çocuk ona seslenmektedir, rahatlatmak için onu. Ve loğusa bir kadın için en şifalı nimetlerden biri, doğumu kolaylaştırıcı olan, enerji yiyeceği hurma sunulur ona.
“Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin.”
“Artık ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki’ Ben Rahman olan Allah’a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım.’”
Buradaki ‘oruç’un mahiyeti hakkında da düşünmek gerekir, susmak…Artık kim ne derse desin kanıtı kucağındadır. Meryem kavminin saldırılarıyla alay edercesine susar ve bundan sonra sözü Hz. İsa’ya bırakır henüz kundakta bir çocukken.
“Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: ’Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın.”
“Ey Harun’un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi.”(Meryem s. 16 -28)
“Bunun üzerine çocuğa işaret etti. Dediler ki:’Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşuruz…”
Lakin o insanoğlu Rabbini suçlamaktan geri durmayacaktır sadece görünene aklı çalışan, sebep dairesini anlamayan insan ve nasıl olur da babasız çocuk doğurabilir diye o iffet abidesi hanımı suçlayacaktır. İftira atmak ne kadar da kolaydır!
(Meryem suresi hicretten 7-8 yıl önce Mekke’den Habeşistan’a hicret eden kafile tarafından bilinmekteydi; ve Hz. İsa hakkında İslami görüşü açıklamak amacıyla müslümanların Habeş Necaşi’si önünde okuduğu rivayet edilmektedir.(İbni Hişam)(16)
İşte geçmiş ve gelecek sapmışlıklara karşı çözüm ve cevap buayet-i kerimelerde anlatılmaktadır, günümüzdeki tüm insanlığa mesaj verecek şekilde. Her şey çağımızın rasyonalist yaklaşımlarıyla açıklanamıyor işte. Her şeye akılla yaklaşan insan mağlup oluyor; çünkü kalbin olmadığı, olgunlaşmadığı yerde akıl yetmiyor anlamaya.
Ve şimdi ‘inni abdullah’ diyen bebeğe kulak veriyoruz...
“İsa dedi ki:’Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Allah bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam olayım, beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı emretti.” (19/30-31)
“İşte Meryem oğlu İsa; hakkında kuşkuya düştükleri “Hak Söz”.”(Meryem, 34)…
Allah-u Teala tüm bu ayetlerinde Hz.Meryem ile ve sonrasında Hz. İsa ile ilgili olarak doğruları bildirmiştir. Hz.İsa’nın dünyaya gelişi ile annesinin misyonu bayağı hafiflemiştir
Hz.Meryem’in hayatıyla ilgili olarak asıl bizi ilgilendiren olayın tarihsel boyutu ve ayrıntılarla dolu öyküsü değil, taşıdığı mesajdır. Kuşkusuz Kuran-ı Kerim bu olayı ders almamız, ibret almamız, dahası örnek almamız için nakletmiştir.(17) Dolayısıyla yazımızda Kuran dışında farklı kaynaklardan mevzuatla ilgili çeşitli detaylara girilmiştir ama asıl olan böyle bir hayat mücadelesiyle verilen mesajdır.
Hz. Meryem’ in hayatının sonraki dönemlerine ait İncil ve Tevrat kaynaklı pek çok bilgi vardır ama bunların güvenilirliği sabit olmadığı için burada zikretmiyoruz; istenilirse adı geçen eserlere başvurulabilir.
Son olarak Hz. Peygamberin bu mübarek kadın ile ilgili hadis-i şerifleriyle son verecek olursak, şöyle buyuruyor Resulullah(sav):
“Hatice benim ümmetimin kadınlarından üstün kılınmıştır. Tıpkı Meryem’ in bütün milletlerin kadınlarından üstün kılındığı gibi” (Taberani)
“Cennetteki kadınların Meryem’den sonra önderi Fatıma, Hatice ve Firavun’un hanımı Asiye’ dir.” (Deraverdi)(18)
Evet Meryem bütün kadınlara üstün, önder kılınmıştı. Neden? diye sormak gerekir. Ondaki, tüm kadınlarda ve hatta insanlıkta bulunması gereken en büyük ortak özellik neydi? Tabii ki öncelikli olarak imanla güçlenmiş teslimiyeti, iffeti, emredildiği gibi ziynetlerini, ruhunu ve bedenini kötülüklerden, nefsinden koruması.ve dahası hakikati savunması ve yaşaması. İşte böyle olunca bir peygamber annesi olunabiliyor herhalde. Günümüz modern dünyasında insanın sadece maddeyle varolduğu şu zaman diliminde tüm bu özellikleri kaçımız tam olarak yaşayabiliyoruz.? Moda tabiriyle post/modern kadının gündeminde ne var? Daha fazla para ve rahat için daha iyi bir kariyer ve meslek edinme hırsı mı yoksa bu ahlaksız gidişat içinde hayırlı, insanlığa bir nebze salih amel bırakacak nesiller yetiştirme ve kendini geliştirme gayreti mi? Batı insanı içine düştüğü yanlıştan uyandı biz ise onun geçtiği yollardan yeni geçeceğiz. Aynı hataları yapmadan özümüze dönmemiz, zorluklar ve baskılar karşısında Meryem gibi bir duruş alabilmemiz, Meryemler yetiştirebilmemiz duasıyla
Kaynaklar:
1. Seyyid Kutub, Fi Zilali’l Kur’ an, cilt 2, sf.74, Hikmet Yay.
2. Muhammed Esed, Kur’ an Mesajı meal-tefsir, cilt 1, sf.96
3. Mustafa İslamoğlu,Adayış Risalesi, sf.52, Denge Yay.
4. M.İslamoğlu, A.g.e. , sf.39
5. Afet Ilgaz, Kadın Oradaydı Vahiy Sürecinde Kadın Rolleri, sf.129, Elest yay.
6. M.İslamoğlu, A.g.e., sf.72-73
7.A.Ilgaz, A.g.e., sf.129
8.A.Ilgaz, A.g.e., sf.129
8*.M. İslamoğlu,a.g.e., sf.97
9. S.Kutup, A.g.e., sf.79
10.Metin Karabaşoğlu, Kur’ an Okumaları 1, sf.44, Karakalem-Zafer yay.
11.M.İslamoğlu,A.g.e., sf.115
12.A.Ilgaz, A.g.e., sf.131
13.S.Kutab, A.g.e., sf.81
14. M. İslamoğlu, A.g.e., sf.132
15. S. Kutub, F. Kur’ an, cilt 7, sf.468, Hikmet Yay.
16. M. Esed, A.g.e., cilt 2, sf.607
17. M.İslamoğlu,A.g.e.,
18.A.Ilgaz, A.g.e., sf.124
19.H. Boynukalın hanımla yapılan kırık meal ders notları
20.Hz.Meryem CD seti, Sera-Azim Dağıtım