Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler' - rahle.org

Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler' - rahle.org

Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler'


Facebookta Paylaş
Tweetle
Üsve FURKAN tarafından yazıldı.

Derlemedir.... Aslında bugün bizim en önde gelen "dini görevimiz" dini hükümlerin bize kazandırdığı zihniyeti, telakki tarzını hayata hâkim kılmaktır Yazar: Rasim ÖZDENÖREN Yayınevi: İz Yayıncılık Derlemedir.... Aslında bugün bizim en önde gelen "dini görevimiz" dini hükümlerin bize kazandırdığı zihniyeti, telakki tarzını hayata hâkim kılmaktır Yazar: Rasim ÖZDENÖREN Yayınevi: İz Yayıncılık


 

Bazı Genellemeler: Halen beş milyara yakın insanın yaşadığı yeryüzünde başka hiçbir ek faaliyete gerek duyulmadan mevcut nüfusun on mislini besleyecek seviyede bir üretim yapıldığı halde, milyonlarca insanın açlıkla pençeleştiği söylenirse ortada bir bozukluğun olduğu aşikârdır. Kaliforniya'nın portakal bahçelerinde günde üç portakal karşılığında bütün gün çalışmak zorunda bırakıldığından dolayı karnını doyuramayan tarım işçilerinin olduğunu, fakat bahçe sahiplerinin fiyatları düşürmemek için portakalları denize döktüğü bir dünyada ortada bir bozukluğun olduğunu görmek için Kaliforniya'ya gitmeye gerek yoktur. Doğmuş çocuğu beslemek için sarf edilecek paranın ana rahmindeki çocuğun doğmaması için sarf edildiği yerde bir terslik var demektir.

İslamı Anlamak: Kafası çağdaş putlarla iğdiş edilerek uzlaşmacı bir tavra sürüklenen bazı Müslümanlar belki durumu bütün vahametiyle kavramakta acze düşmekte ve çoğu zaman da bilinçsizce İslam düşmanlarıyla aynı safta yer alabilmektedirler. Bakışlarımıza İslam'ın öngördüğü şartlar değil, fakat İslam -dışı dünyanın gözümüze taktığı gözlükler hâkim kılınmıştır. Müslüman'ca bakmak nasıl olur? Müslüman kadar batının hasm-ı canı olduğunun bilincinde olan başka bir insan zümresi yoktur. Yalnız İslam kültürüdür ki, kendisinin dışında her türlü kültürü reddetmek durumundadır. İslam'ın kendisiyle bu uzlaşmaz durumu sebebiyle batı çok ona düşmandır. Bu yüzdendir ki olup bitenleri bize göstermeye çalıştıkları gibi değil de Müslüman'ca bir bakışla görmek zorundayız diyoruz.

Batı kültürü, bugün öyle bir "bilim" geliştirmiştir ki, bu bilimin hâsılası diye bakılan "teknoloji" tabiatı tahrip etmeye yönelirken, bilimin kendisi de dini telakkiye muhalif olmayı adeta varlığının temel hikmeti diye kabul etmektedir. O kadar ki, insanların hayâ duygularına müdahale etmek, hayâ duygusunu iptal etmek bile, artık "bilim" yaftası ile peçelenebilmektedir.

Bizim dini görevimiz nedir? Aslında bugün bizim en önde gelen "dini görevimiz" dini hükümlerin bize kazandırdığı zihniyeti, telakki tarzını hayata hâkim kılmaktır.

İnanmanın Diyalektiği: Dine Allah'ın emri olduğu için ve sırf bunun için inanmak asal bir usul meselesidir. Bu yüzdendir ki, akla mantığa yahut hikmete ve felsefeye uygundur diye dine inanmak küfür sayılmıştır. Dininin hükümlerine hiçbir sebeple mukayyet olmadan inanmak, inanmayı kendi hakikati içinde yakalamak ve öylece saklamak anlamına gelir.

Batı dünyasında bu konuda en tutarlı ve doğru yaklaşım içinde olanlardan biri Dostoyevski'dir. O da kendini batılı saymaz. Şöyle bir sözü var: "Hz. İsa'nın batıl olduğu matematik bir gerçeklikle ispat edilse bile, ben yine de onun yanında yer alırdım." Şurası var ki, bir kez bu yoldan inanınca dinin hükümlerine ait hikmetlerin araştırılması yasak değildir. Bu türden araştırıcılık imanın kuvvetlenmesine yol açarken hikmete uygundur diye inanmak küfre götürebilir.

Çağın gözüyle mi İslam'a bakmalı, İslam'ın gözüyle mi çağa: Müslüman, kendisini değerlendirmeye tabi tutmak isteyen "kıstası" "Müslüman'ca" olup olmadığına göre değerlendirir. Bizim için asıl olan bu kıstaslar hakkında İslam'ın ne dediğidir.

Yaklaşımlardaki Mizaç Faktörü: Asabi ve celadetli bir mizaca sahip olan Hz. Ömer Rasulullah'ın irtihali esnasında: "Kim, O öldü derse boynunu vururum" diyordu. Hz. Ömer Hz. Ebubekir'in O'na diri ve kalıcı olanın Allah (cc) olduğunu Rasulullah'ın ise sadece kul olduğunu hatırlatarak "Bütün nefislerin ölümü tadacakları" na dair ayet-i kerimeyi okumasıyla toparlanabilmiş ve ancak o zaman hakikate teslim olabilmişti.

Nihai Hedef: Allah'ın Rızası. Müslümanları öteki din mensuplarından ayıran en önemli niteliklerden biri de her amelini, her davranışını "Allah Rızası" için ifa etmesi gerçeğidir. Müslüman'ın gayesi "Allah'ın Rızasını" kazanmaktır. Halen materyalistik bir bazda işleyen bir kafa yapısının önümüze getirdiği ve gerçekleştirmesini istediği hususların hiçbiri Müslüman için asgari bir düzeyde bile herhangi bir gaye değeri taşımaz. Ayrıca şu inceliği de belirtmek gerekiyor; Karşılık beklemeden amellerini sırf Allah Rızası için işleyenler, Allah'ın vaadettiklerini umarak amel işleyenlerin umdukları bütün nimetlere ulaşırlar, belki biraz fazlasına da!

Bilgi ve bilinçlilik: İslam'a göre bir yaşama tarzını elde edebilmek İslam'a göre düşünmek, onun hakkında birtakım "maddi" bilgiler elde etmekle gerçekleştirilmez. Mühim olan kafatasını birtakım bilgilerle doldurmuş olmak değil, İslam'ın gerektirdiği "nosyon" içerisinde düşünebilme yeteneğidir. Prensiplere ulaşamamış bir bilgi manzumesi ne kadar yüklü olursa olsun, hiç beklenmedik yerlerde, kolaylıkla mihverinden sapabilir. Prensiplere ulaşabilen bir bilgi manzumesi ise "bilinçli" olmakla ilgilidir.

Bu Müslüman bir yandan namaz kılar, orucunu tutarken, bir yanda da küfrün ve zulmün aleti olmaya bilerek veya bilmeyerek devam ederse, onda elbette belli bir bilincin bulunduğundan bahsedilmez.

Kul olarak Kendini Kavramak: Bugünkü hayat tarzının en önemli özelliği, Müslüman'ı, farkında olmadan İslam dışı emirlere itaat etmeye razı kılmasıdır. Dünyaya karşı muhabbet, bağlanma gün ve gün artmaktadır. Bugün sokakta ki Müslüman'ın çok sayıda küçük ilahları vardır fakat bilmemektedir. Unutmuştur ki, Allah'tan başka ilah tanıyan Allah her şeyi ilah kılar Allah'tan başkasına kulluk edeni de Allah her şeye kul eder.

İslam'ın Diyalektik Yapısı: İslam, onu bütün ruhuyla kavramayanlara oldukça "paradoksal" gelebilir. Bir yerde zenginliğin övüldüğünü görürsünüz, bir yerde fakirliğin nimetlerinden bahsedilir. Bir yede insanların birbirine güvenmeleri gerektiği söylenirken, başka bir yerde tam tersini söyleyen bir ifadeyle karşılaşabilirsiniz. Fakat çelişki gibi görünen bu ve benzeri ifadelerin altındaki değişmez "temel bildiri"yi hesaba kattığımızda, bunların bütünüyle insanı apayrı bir hayat düzenine, yepyeni bir düzleme çağırdığını fark etmekte gecikmeyiz.

İslam ve felsefe: Orwell'in "Hayvan Çiftliği" adlı romanında hayvanların filozofu merkep şöyle konuşur: "Allah bana sinekleri kovmam için kuyruk vermiş" der ve hemen arkasından ekler; "fakat ne sinekler olsaydı nede kuyruğum." Burada hem felsefe ile istihza edilmekte, hem miskin bir ruh hali sergilenmektedir. Ayrıca miskin ruhların birtakım bahanelerle nasıl oyalandıkları da inceden inceye vurgulanmakta: Merkep kendisine verilen kuyruğu harekete geçireceğine, birtakım yersiz varsayımlarla avunmaktadır.

Felsefi düşüncede insanı harekete geçirici "cevher" yoktur. Şartlara müdahale etmekten sakınan insanlara zihin idmanı yaptırıyor sadece. Fakat bu zihin idmanı hayata yansımıyor. İnsanı sadece hayallerle uğraştırıyor. Batının kafa yapısı, dini de felsefe haline getirmiştir. Dinin hayatı sevk ve idare edecek yönünü iptal etmiştir.

İslam bir zihin fantezisi olarak indirilmemiştir. Yaşasın diye indirilmiştir. Dinin buyrukları yerine getiren, yasakladığı şeylerden sakınan insanların meydana getirdiği toplulukta, hayata, dünyanın gidişatına kendiliğinden müdahale edilmiş oluyor. Kuyruk altına üşüşmüş sinekleri "sinekler olmasaydı" diye düşünmek felsefenin işiyken, harekete geçip sinekleri kovmak dinin işlevi oluyor.

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ