Toplumsal Hayatta Kadın - rahle.org

Toplumsal Hayatta Kadın - rahle.org

Toplumsal Hayatta Kadın


Facebookta Paylaş
Tweetle

Yakup YILMAZ

 

Kadının ölçülere riayet etmeden sosyal hayatta yer alması, hem kendine, hem davasına, hem tesettürlü hanımlara, hem İslâm'a ve hem de Müslüman kadınların toplumda Müslüman'ca yer etmesi için gereken ortamın ve örfün oluşması önündeki zincirlerin kırılma çabalarına çok büyük zararlar verecektir.

Ayetlerde Kadın

Mümin erkekler ve Mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder kötülükten sakındırırlar namazı dosdoğru kılarlar zekâtı verirler ve Allah'a ve Resulü’ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah üstün ve güçlüdür hüküm ve hikmet sahibidir. (9/71)

Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler kötü kadınlara; iyi ve temiz erkekler iyi ve temiz kadınlara (yaraşır). Bunlar onların demekte olduklarından uzaktırlar. Bunlar için bir bağışlanma ve kerim (üstün) bir rızık vardır. (24/26)

Mü'min kadınlara da söyle:

                 "Gözlerini (harama çevirmekten)kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar ancak kendiliğinden görüneni hariç. Başörtülerini yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey Mü'minler, umulur ki felah bulursunuz." (24/31)

Evlerinizde vakarla-otur u n, (evlerinizi karargâh edinin) ilk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin Allah'a ve elçisine itaat edin. Ehl-i Beyt gerçekten Allah sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister. (33/33)

Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve Müminlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (33/59)

Mani İmran'ın karısı: "Rabbim karnımda olanı ‘her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Şensin Sen" demişti. (3/35)

 

Allah, inkâr edenlere, Nuh'un eşini ve Lut’un eşini örnek verdi. İkisi de kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikâhları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiçbir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: "Ateşe diğer girenlerle birlikte girin" denildi. (66/10)

Allah, iman edenlere de Firavun'un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: "Rabbim, bana kendi katında cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar." (66/11) İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı. (66/12)

Hadis-i Şeriflerde Kadın

"Sizin en hayırlınız, ehline karşı en iyi davrananızdır. Ben aileme en iyi olanınızım." (Kiitiib-i Sitte, c. 17, s. 214)

“Sizin dünyanızdan bana üç şey sevdirildi: Güzel koku, kadın ve gözümün bebeği kılınan namaz.” (Müslim, Talâk 31, 34)

“Sizden biri, hangi düşünceyle hanımını köle döver gibi dövmeye tevessül eder? Akşam olunca aynı yatakta beraber yatmayacaklar mı?” (Buhârî, Tefsir Şems 1, Enbiyâ 17, Nikâh 93, Edeli 43; Müslim, Cennet 49, hadis no: 2855; İhn Mâce, Nikâh 512; l irinizi, Tefsir 3340)

“Hz. Peygamber, savaşa veya sefere giderken kur’a ile hanımlarından birisini beraberinde götürürdü.” (Buhârî, Cihad 1071).

Muavviz kızı Rubeyyi’ şöyle der: “Biz, Peygamber (s.a.s.) ile birlikte savaşa gider, askerlere su verir, yaralıları tedavi eder, Medine’ye taşırdık.”

"Rasûlullah (s.a.s.), kızın arzusu hilâfına, babası tarafından gerçekleştirilen bazı nikâhları, şikâyet üzerine, iptal etmiştir." (Buhârî, İkrâlı)

“Kim iki kıza bakıp ergenlik çağına kadar, onları yetiştirirse, Kıyamet gününde o, benimle şöyle olur.” (Peygamber, böyle deyip parmaklarını birbirine geçirmiştir.) (Feyzu’lKadir, III/496)

“Sakın bir erkek, yanında mahremi olmadıkça yabancı bir kadınla yalnız kalmasın!” (Buhârî, Nikâh 111; Cezâu’s-Sayd 26, Cihâd 140, 181; Müslim, Hacc 424, hadis no: 1341)

“Allah’ın kadın kullarını Allah’ın mescidlerinden men etmeyiniz.” (Buhârî, Cum’a 13; Müslim, Salât 36; Ebû Dâvud, Salât 13, 52; 'l irinizi, Cum'a 64; Dârimî, Salât 57; Muvattâ, Kıble 12; Ahmed bin Hanbel, 11/16, V/17

Toplumsallaşma, insanın içinde yaşadığı topluma bir şeyler katabilmesi, sunabilmesi; ya da kendisini geliştirmek için topluma açılabilmesi yönünde sürekli gelişen bir harekettir. İnsan, içinde yaşadığı toplumun kendisinden beklediği ilkeleri ve değer yargılarını benimseyebilir veya kendi inandığı değer yargılarını topluma anlatmayı ve benimsetmeyi dileyebilir. 1 lafla kimi zaman bu durum, Müslümanların doğruyu bildirip yanlıştan sakındırma ve tebliğ ödevlerinde olduğu gibi “dileme”yi aşarak bir “görev” haline, gelir. Bu durumda toplumsallaşma, bireyin inanç ve önerilerini içinde yaşadığı toplumun anlayabileceği uygun dili  ifade edebilme süreci de demektir.

Toplumsal bir kişilik her durumda , zamanının çoğunu toplumun, toplumsal faaliyetlerin içinde geçiren bir kişilik demek değildir. Yine, zamanının çoğunu evinde veya kapalı bir mekânda geçirmesi, her zaman bireyin toplumsallaşamadığı ve toplum dışı kaldığı, “antisosyal” olduğu anlamına gelmez. Toplumsallaşma övgüsü etrafında yanlış tanımlar ve rol beklentileri, toplumları ve bireyleri mustarip eden problemlerin belli başlı nedenlerinden biri sayılabilir. Örneğin, modernleşme hedefi yolundaki yaşadığımız ülkede “kadınların toplumsallaşması”, onların zamanlarının çoğunu ev dışında bir işte veya bir dernekte/vakıfta ya da popüler gazetelerin “cemiyet haberleri”ne, magazin sayfalarına konu olan salon faaliyetlerinde geçirmesi şeklinde anlaşılmıştır. Geçmiş çağlarda “ toplumun hayrına” denilerek bütünüyle evlerine kapatılıp toplum hayatından soyutlanmaları gibi; “modern çağ” diye adlandırılan zamanımızda da “toplumun hayrına” denilip bütünüyle evlerinden kopmaları da, onları fıtratlarına yabancılaştırarak veya fıtratlarıyla savaşmaya sevk ederek mutsuz kılmıştır.

İslâmî öğretide kadının toplumsal kişiliğini geliştirip koruma hakları teminat altına alınmıştır. Kur’ân-ı Kerim, hiçbir cinsel ayrım kaydı koymadan, toplumsallaşma sürecinin insan fıtratına yerleştirildiğini ve yaratılışında zaten var olduğunu bildirir. “Ey insanlar, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız, birbirimizle tanışmanız için sizi şubelere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstün olanınız, takvaca en üstün olanınızdır.” (49/ Hucurât, 13).

 

Toplumsal hayatta kadın erkek ayrımı yapılamaz. İslam hayatın her alanında olduğu gibi toplumsal hayatta da erkek ve kadının yerine getirmesi gereken pratikleri belirlemiştir. Davet, emri bil ma’ruf nehyi anil münker, ibadet, vb. konularda erkeğin ve kadının sorumlulukları yukarıdaki ayet ve hadislerden anlaşılacağı gibi belirlenmiştir.

Müslüman kadının toplumsal hayatta var olması, sağlıklı bir mesajın kitlelere ulaştırılması elbette ki Kur’an ve sünnette çizilen sınırlar çerçevesinde gerçekleşmelidir. Bu sınırlar bulanıklığın arttığı günümüzde daha belirgin hale getirilmeli mücadele kadar kimlik-duruş konulan da özenle korunmalıdır. Var olmayan sınırlar icat ederek kadın ve erkek için hayatı zorlaştırmak / takva sınırlarını gözetmeden davranmak iki tehlikeli durumdur Müslümanlar için.

Kadın unsurunun İslâmî harekete engel olması yerine, bizzat İslâmî mücadelenin bu alandaki boşluğunu doldurması elzemdir. Müslüman kadın her şeyden önce kendi konumunu belirlerken de kulluk görevi olan toplumu dönüştürme hedefini göz önünde bulundurmalıdır. Toplumsal hayatı yönlendirmede fikrî aydınlanma kadar, sosyal hayatı takip edip doğru yorumlamak da önemlidir. Yani kadın da siyasî bir sorumluluğa sahip olmalı, yaşanan olaylarla Kur'an arasında bağlantılar kurarak Kur'ânî mesajı güncelleştirebilmelidir.

Tabii müslüman kadınları bugün öncelikle ilgilendiren sorumluluklarını dar bir çerçeveden çıkarmak ve onu en iyi şekilde yerine getirebilecek bilinç ve yetkinliğe ulaşmaktır. Buna, sorumluluk ve haklarını bilmek, Kur'an'ı iyi tanımak, sosyal ve siyasî olaylarla ilgilenerek kendilerini ve çevrelerini aydınlatmak şeklinde işe başlayabilirler. Yükselen İslâmî mücadeleye katılmak, katkıda bulunmak ve ona ivme kazandırmak için yapılaması gereken öncelikli görevler bunlardır. Ancak, gösterilen gayretlerin istişârî bir denetimle birbiriyle irtibatlı, ölçülü ve her kesimden Müslüman kadına ve kıza hitap edebilecek kapsamlılığa ulaşabilmesi de şarttır.

Kadın olsun erkek olsun İslâmî hareketlerin bütün üyelerinin taşıması gereken en önemli vasıflardan biri hayadır. İlişkilerinde Allah korkusu belirleyici olmayan bir kimsenin değil İslam'ın örnekliğini göstermesi dini doğru yaşaması bile imkânsızdır. Bu korku Müslüman’ın alışverişinde ticaretinde davetinde ilişkilerinde onu günahlardan haramlardan koruyan bir kalkandır. Hz. Şuayb’m iki kızının Hz. Musa ile konuşma şekli bize günlük hayatta örnek iken Hz. Hacer’in tevekkül ve itaati Allah’ın emirleri karşısında nasıl davranmamız gerektiğini gösterir. Hz. Nuh, Lût ve Hz. Asiye eşleri Müslüman olmayanların durumlarına bir ışık tutarken Asrı saadet bütün ilişkilerde sınırları ve takva ölçülerini gösteren bir dönemdir.

Bulunduğu ortamlarda Allah korkusunu unutmadan davranan kendisi günah işlemediği gibi ortama renk vererek günah işlenmesine de engel olan ve takva anlayışının bir gereği olarak bunu sağlayamadığı ortamlarda bulunmayan kadın ve erkekler olmalıyız. Günah işlemeyi veya böyle ortamlarda bulunmayı hem kendisi hem de başkaları için meşrulaştıracak tavırsız, ilkesiz ilişkilerden kaçınmalıyız.

İslam’ın sembollerinin kaybolduğu değersizleştirildiği bu günler bizlerin değerlerimize daha sıkı sarılarak ayaklarımızı sabit tutmamız gereken günlerdir. Eşitlik, kadın hakları vb. içi boş kavramlarla yaşam tarzımıza saldırılmakla çoğunluğun baskısı, birlikte yola çıktık lalımızın dudak kıvırmaları ve alaycı davranışları bizi sarıldığımız ilke ve sembollerin biz olsak ta olmasak ta savunsak ta savunmasak ta doğru olduğunu ve bunlarla hesaba çekileceğimizi unutturmamalıdır.

Ahlak ve diğer pek çok değerin önemi ailede kazandırılan bilgi ve bilincin bir sonucudur. Bu nedenle toplumsal hayat İslami aile modelinin çevrede tezahürüdür. Kendi değerlerini çocuklarına, öğrencilerine, akrabalarına da kazandıramayan Müslümanların bir süre sonra tek yaptıkları yozlaşmayı eleştirmek, geçmiş günlerinin hatıralarını yâd etmek olacaktır. Kendi tesettürünü, hayâsını kızına aktaramayan anne veya babalar eğitim, gelecek endişeleri içinde kaybettikleri yıllarının faturasını hem kendileri hem de cemaat ve toplum olarak ödeyeceklerini bilmelidirler.

Bütün bu örnekler doğrultusunda kadınların davranışlarında gözlenen, bizlerinde kızlarımıza öğretmemiz gereken bazı başlıklar şöyledir:

Kadın da erkek gibi gözünü haramdan korumakla, namus ve iffetini muhafaza etmekle emrolunmuştur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Mü’min erkeklere de ki: Gözlerini (haramdan) sakınsınlar, mahrem yerlerini de korusunlar. Böylesi onlar için daha temizdir. Şüphe yok ki Allah yaptıkları işlerden çok iyi haberdar olandır. Mümin kadılara da de ki: Gözlerini (haramdan) sakınsınlar, mahrem yerlerini korusunlar.” (en-Nur, 24/30-31)

Gözleri haramdan sakınmaya gelince büyük ilim adamı İbnu’l-Kayyim, cl-Cevabu’l-Kâfi adlı eserinde şunları söylemektedir: “Bakışlara gelince, bunlar şehvetin önderi ve elçisidirler.

Harama  bakmaktan korunmak, mahrem yerini korumanın esasıdır. Etrafına serbestçe bakan bir kimse kendisini tehlikeli yollara salmış olur. Bundan dolayı şöyle denilmiştir: Gözü harama karşı korumaya sabretmek, ondan sonrasından gelecek acılara sabretmekten daha kolaydır.     

Mahrem yerini koru m a yollarından birisi de şarkı ve çalgıları dinlemekten uzak durmaktır. İbnu’lKayyim , İğâsetu’l Lehfân de şunları söylem ektedir :

“İlim, akıl ve dinden az pay sahibi olan kimselere şeytanın tuzak ve hileleri ile kendileri vasıtasıyla cahillerin ve batılcıların kalplerini tuzağa düşürdüğü hususlardan birisi de insanın kalbini Kur’ân’dan alıkoyan, fasıklığa ve isyana yönelten haram aletler ile birlikte söylenen şarkılar, tutulan tempolar ve çırpılan ellerdir.

Televizyonun karşısında onun eğitimine bırakılan çocuk ve gençlerin batı kaynaklı ilişki biçimlerini öğrenmeleri kaçınılamaz bir sonuçtur. Mücadele edeceğimiz olumsuz davranışları en baştan engellemeliyiz ki İslami eğitime vakit ve zemin kalabilsin. Kendi çocuklarımızı ve eşlerimizi kendimiz eğitmezsek bu işi mutlaka başkaları yapacaktır.

Beraberinde kendisini abes işler yapanların ve fasıkların hudutlarından koruyup himaye edecek bir mahremi bulunmaksızın kadının yolculuk yapmamalıdır. Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh’tan rivayete göre. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, kadının beraberinde kocası yahut herhangi bir mahremi bulunmaksızın iki gün yahut iki gecelik bir yolculuğa çıkmasını yasaklamıştır.

Erkeğin mahrem olmayan bir kadınla birlikte tenhada baş başa kalması önlenmelidir. Amir b. Rebîa’dan şöyle dediği nakledilmektedir:

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

“Hiç bir erkek kendisine helal olmayan bir kadınla baş başa kalmasın. Çünkü şüphesiz onların üçüncüleri şeytandır; beraberinde mahrem bulunması hali müstesna.” Bazı kadınlar ve onların velileri bir takım halvet çeşitlerinde işleri gevşek tutabilmektedir. Bunlar: Kadının kocasının yakın akrabası ile birlikte baş başa kalması ve onun yanında yüzünü açması: Böyle bir baş başa kalış, diğerlerinden daha büyük bir tehlikedir. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Sakın kadınların yalnız başına bulundukları yerlere (evlerinde odalarına) girmeyiniz.” Ensardan bir adam: “Ey Allah’ın Rasulu ya kayın hakkında ne dersin”, diye sordu. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Kayın ölümün kendisidir” diye buyurdu ((Ahmed, Buhari ve Tirmizi)) ) halde sair insanlar işi gevşek tutsalar bilesen işini gevşek tutma! Çünkü asıl itibar edilmesi gereken İslam’ın hükmüdür, insanların âdeti değildir.

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“...Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler...” (24/ Nur, 31). “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle: (Bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) örtülerini üstlerine salsınlar (vücutlarını örtsünler)... (33 / Ahzab, 33). O halde giyiminde mütevazı olmak kendini ve diğer insanları günah işlemekten koruyacak İslam'ın onur ve izzetine yakışan bir tarzı benimsemek Müslüman kadına en yakışan tarzdır.

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“... Eğer (Allah’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir edâ ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır...” (33 / Ahzab, 32) “... Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye, ayaklanın yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerlerine çekecek şekilde yürümesinler).” (24/Nur, 31). Peygamberimiz (s.a.s.)’den de şöyle rivayet edilmiştir: "Cehennemliklerden görmediğim iki sınıf vardı. (Biri) yanlarında sığırkuyrukları gibi kamçılar (coplar) bulunup, onlarla insanları döven bir kavim! (Diğeri) Giyinmiş çıplak kadınlar; dikkatleri çekmek için salınarak yürüyen, kırıtan ve başlarını deve hörgüçleri gibi yapan kadınlar! Bunlar cennete giremedikleri gibi, onun kokusunu da duyamayacaklardır. Hâlbuki onun kokusu şu kadar ve şu kadar uzaktan duyulacaktır." (Müslim, Libas 125, Hadis no: 2128)               

Müslüman hanımlar, erkeklerin bulunduğu ’ sosyal hareketlere katılır veya yabancı erkekj İcrlc meşru ölçüler içinde konuşurken, her ( şeyden önce dişiliğiyle değil; kişiliğiyle bulunj malıdır. Bir kadın için, sosyal hayatta tesettür her şey değil; bir şeydir. Onsuz olmaz ama onunla da her şey tamamlanmış değildir. Bira' km kahkahayı, aşırı ve sesli gülme, yabancı : erkeklerle şakalaşma, gereksiz samimi tavırlar, : kadınsı işveler, yapmacık eda ve sesin güzelleştirilmesi için çabalar vb. iffetli Müslüman : bir hanıma yakışmayacak ve Müslüman’larca yadırganacak ya da farklı gözle değerlendirilecek her türlü tavırdan kaçınılması gerekir. Müslüman kadının bu ölçülere riayet etmeden sosyal hayatla yer alması ya da erkeklerle konuşması, hem kendine, hem davasına, hem tesettürlü hanımlara, hem İslâm’a ve hem de Müslüman kadınların toplumda Müslüman'ca yer etmesi it,in gereken ortamın vc örfîin oluşması önündeki zincirlerin kırılma çabalarına çok büyük zararlar verecektir.

Bazı Miisl(imanlarda, cehalet veya zaruretten dolayı bazen görüşme adabına aykırı davran ma olabilir. Mü’minleriıı kardeşleri hakkında dikkatli olmaları, Allah’tan sakınmaları, dillerini kötü sözlerden korumaları ve asılsız iftiradan uzak durmaları gerekir. Bu hususta ifk hâdisesi bir ibrettir. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor: “Çünkü siz bu iftirayı, dilden ılıle birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Hâlbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç)tur. Onu duyduğunuzda: ‘Bunıı konuşup yaymamız bize yakışmaz, hâşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır’ demeli değil miydiniz?” (24/Nur, 15—16). Rasûlullah da: “Kişinin her duyduğunu söylemesi, kendisine günah olarak yeter” (Câmiu’s-Sağîr, hadis no: 4358) buyurmaktadır.

Toplumsal hayat onurlu, iffetli Müslüman kadın olmadan İslami bir niteliğe kavuşamaz. Kendini eğitmeyen Müslüman’ın eşini eğitmesi ve topluma renk vermesi beklenmemelidir. Bu eğitim İslami değerlerin farkında olunması ve yaşanarak aktarılması sonucunda gerçekleşir. İşinden, evinden arta kalan boş vakitlerinin bir kısmında İslami hareketlerde bulunan kadın veya erkeğin elbette ki takva toplumunun öncüleri olması ve fikri, iktisadi, askeri, kültürel vb. topyckıın alanlarda İslam’a saldırıların karşısında durması da beklenemez.

Çalışması İslami bir zaruret olmayan bayanların ekonomik refah veya kendini ifade etme adına bulundukları ortamların ahlaksızlığı, seviyesizliği gün gibi ortada iken bu durumu zorlamaları anlamsızdır. Aynı mekânlarda eşleri ile geçirdikleri süre kadar beraber çalıştıkları kişiler ile her zaman seviyeli ilkeli davranışlar göstermeye çalışmak yetine daha önemli bir görevi İslami mücadeleyiyerine getir meleri daha uygun değimlidir? Batının hayat standartlarını yakalamak uğruna aynı odada aynı serviste İslami endişesi olmayan bayan ve erkeklerle geçen günlerini “1 la ram değil ki” söylemi ile savunmak yerine “nasıl daha muttaki olabilirim?” sorusuna cevap arayarak geçiren ve eşine de bunu tavsiye eden örnek ve önder kişilikler olmalı değil miyiz?

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ