Muammer TUFEYL
Birbirlerine çok yakışan üç farklı kelime. Birde umut var, bilinen bütün bağlaçlardan daha bağlayıcı.
Fark edilen bir gerçek var, bakmayan gözlerin bile çok rahat görebileceği.. Yeni nesil gençler, yani biz inancımızı kaybediyoruz, ümid etmiyoruz... Gitgide hayattan, çevremizden, gelecekten bir şey beklemekten vazgeçiyoruz. Hayatımızı değiştirmek için çaba sarf etmiyor, kendi kuyumuzu, ümitsizlikten ödünç aldığımız kazma ve küreklerle kazıyoruz. Yusuf peygamberin hayatından hiç haberdar değilmişiz gibi
Gençlik, belki de hataların en delikanlı yapıldığı zamandır. Akan kan delidir, kendinde her şeyi yapma gücü ve cüretini bulabilirsin. Ve yaparsın da.. Yaparsın, yaparsın, ufak ufak taş olarak biriktirirsin, biriktirirsin hatalarını.. Sonrasında Şeytan, sana ilk önce Allah’ın ‘Ğafur’ ismini unutturur. Bir sonraki adımı ise, hata yapmanın insanın en doğal fiili olduğunu unutturmaktır. Hatandan ötürü bir boşluk içine çeker seni. Yaptıklarının geri dönülemez şeyler olduğunu, bundan sonra hep günah içinde gideceğini telkin eder. Ve o biriktirdiğin taşlar var ya? Sonra o taşları birer birer atmaya başlar sana, zaten olmayan, varsa bile incecik olan o ümit bağını kırmak için.. Çünkü şeytan şunun farkındadır, şunu bilir; Kendisinin bir kula verebileceği en büyük zararlardan birisi, onun Allah’ın rahmetinden ümit kesmesini sağlamaktır.
Ey ümmetin kanı deli akanı. Gel seninle beraber, Hz. Peygamberin hakkında ‘’Benim için, bütün dünyadan ve dünyada bulunan her türlü nimetten, içinde bulunan her şeyden daha güzel ve daha önemlidir..’ dediği bir ayet ile muhatap olalım..
De ki ‘’Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü o, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir…’ (1)
SubhanAllah.
Bu ayet Mekke de, Medine de okunduğu vakit kaç sahabenin Allahuekber nidalarıyla titreyerek yere düştüğüne, Kaç sahabenin sevinçten yüz renklerinin değişmesine şahit olunduğu söylenir…
Bak genç kardeşim dikkat et, bu ayet bize bir mesaj veriyor. Ümit aşılıyor. Her türlü ümitsizliği, bir kâfir sıfatı olan ümitsizliği hayattan çıkararak bu manada ortaya bir şeyler koyuyor. Topladığın taşları gül demetleriyle değiştiriyor. Tabiri caizse seni kuyundan çıkarıp yeniden inşa ediyor...
Allah ayette ey kulum ifadesini kullanıyor... Yani Ey hata etse de yine de benim kulum olan. Ey kendi aleyhine iş yapan, yani ruhunu, iç dünyasını, bedenini kirleten kulum. Ey ne yaparsa yapsın yine de bırakmadığım, her an pişman olmasını beklediğim kulum. Ey benim bazı zamanlarda dünyanın imtihan olduğunu unutup yaptıklarından ötürü ümitsizliğe düşen kulum. Sen ne yaparsan yap benim kulumsun… Yapmış olduğum imtihanları kaybetsen bile sakın ümitsizliğe düşme...
Şimdi, Hz. Ömerin oğlu Abdullah b. Ömer, bu ayet hakkında ’’Kuranın en ümit verici ayetidir...’ derken sence de haklı değil midir?
Evet, kardeşim, Allah insanı imtihan eder. Bela, musibet ve hata etme imkânı verir. Neden? Çünkü Allahın senin üstündeki planı farklı ey güllere en çok yakışan.
Sence çocuğuna ceza veren bir anne, çocuğunu sevmediğinden mi ona ceza verir? Tabi ki de hayır. Ona ceza verir çünkü o anne çocuğunu terbiye ile yükümlüdür. Dolayısıyla bu cezanın tek nedeni onu ıslah ve otoritenin kendisi olduğunu hatırlatmak, ona doğruyu öğretmektir.
Dedenin, sobaya dokunmak üzere olan torunu bastonuyla itip canını acıtmasını düşün. Şüphesiz ki bunu yapmasının nedeni ona elem vermek değil, daha uzun ve şiddetli sürecek bir acıdan kurtarmaktır. Baston acısını ateşe tercih edip torununu ateşten kurtarmaktır. İşte genç kardeşim, sana düşen de Allah’ın, seni ufak imtihanlarla ateşten korumaya çalıştığını bilmen ve unutmamandır. Çünkü o ‘Erhamurrahimin’, yani merhamet edenlerin en merhametlisidir.
Ummak, Ümidetmek, İnanmak..
Peygamberimizin İsrail oğullarıyla ilgili anlattığı ettiği müthiş bir kıssa vardır.. (2)
Bu uzun hadisi uzun uzadıya anlatmaya yetecek kadar satır sahibi değilim, zaten hepinizin de malumu bir kıssa.
Dağdan yuvarlanan bir taş sonucu mağarada mahzur kalan üç kişinin hikayesi..
Onlar güçlerinin yetmeyeceği bir anda Allah için yaptıkları birer iyiliği söyleyip kapıyı kapatan taşı açmak için dua etmişler, Allah’ın rahmetini ummuşlar ve ümidi kesmemişlerdi.
İlk adam, Allah rızası için anne ve babasına yapmış olduğu ihsanı öne sürdü ve kapı biraz aralandı.
İkinci adam, Kendisine muhtaç olarak gelen kadına, isteği karşılığında zina teklifi etmiş, sonrasında fırsatı olduğu halde Allahtan korkarak zina yapmaktan vazgeçmişti. Bunu dile getirdi ve kapı biraz daha aralandı.
Son adam ise, yanında çalıştırdığı işçinin hakkını yememiş, onun hakkına girmediği bir olayı anlatıp kapının tamamen açılmasını sağlamıştı..
Peygamber, Allah’ın El Fettah isminin bir tecellisi olan bu hadisiyle bizlere sembolik olarak şunu anlatıyor. Dünya hayatı bu mağara olsun. Hayatında tıpkı bu insanlar gibi mağaraya düşebilirsin, bir sıkıntıya, bir darlığa düşebilirsin. Senin yapman gereken şey, bu üç adam gibi Allah’a dönmektir. Sadakatin, güvenin ve Allah’a olan umudundan ötürü Allah seni o mağaradan kurtaracaktır.
Şimdi sen genç kardeşim. Mağaramızın önü taşlarla dolmuş olabilir... Lakin bilmemiz gereken tek şey, Allah’ın rahmetinin önünde hiçbir engelin kavi bir şekilde kalmayacağıdır.
Evet, biz yeryüzündeki bütün günahları işlemiş olabiliriz. Ama bu ümitsizliğe düşeceğimiz anlamına gelmez. Evet, belki de o taşları biz bile isteye, özen ile teker teker oraya dizmiş bile olabiliriz. Kapımızın önünü anne babamıza yaptığımız kötülüklerle doldurmuş olabilir. Zina etmiş, birçok kişinin kul hakkına da girmiş olabiliriz. Lakin unutmamak gerekir ki Allah’ın rahmeti büyüktür ve bağışlamasından da daha güçlü silgi yoktur. Onun kullarına karşı olan merhameti, yavrusunu kaybettikten uzun bir zaman sonra onu tekrar bulan annenin, evladına olan merhametinden kat ve kat fazladır.
Son olarak senden sadece şunu istiyorum kardeşim. O üç insan yerine, içlerinde senin de bulunduğun üç kişinin olduğunu hayal et. Yahut o mağaradaki üç kişinin yanında dördüncü olduğunu.. Senden öncekilerin Allah’a bir şey sunduklarını ve sıranın şimdi sana geçtiğini düşün. Mağaranın önündeki taşı kaldırması için Allah’a sunacağın kaç iyilik biriktirdin? Bağışlanmaya değecek amelin var mı, Allah’ın sıkıntını gidermesi için öne süreceğin güzel bir nedenin var mı düşün. Ve etrafımızdaki insanlar, arkadaşlarımız, dostlarımız... Bizim çıkmaya tek başına güç yetiremediğimiz bu mağaradan bizi kurtarmaya ne derece aday? Kendi iç dünyanda bunların muhasebelerini yap... Ve en önemlisi, oradan kurtulma ümidimiz var mı onu da bir düşün. Ve sakın ümidini kaybedenlerden olma.
Çünkü şunu bil:
Soğuktan elbisesini kaybeden ağaçlara bahar geldiğinde yepyeni gelinlikler giydiren o dur. Susuzluktan kuruyan dudağı yağmursuz, boğulmak üzere olan ciğeri nefessiz bırakmayan. Karanlığa mağlub olacağını düşünen geceye sabahı muştulayan odur. Ve unutma! İyilikler biriktirip, rahmetinden ümidini kesmeyenlerin taş ocağını, gül bahçesine çeviren yine o dur…
1- Zümer Suresi | 53. Ayet
2- Hadis: Buhâri, Enbiya 50; Müslim, c.3, Zikir 100 (2743) Ebû Dâvud, c.3, Büyü 28, h.3387