ÖNCE KİMİN EĞİTİMİ? - rahle.org

ÖNCE KİMİN EĞİTİMİ? - rahle.org

ÖNCE KİMİN EĞİTİMİ?


Facebookta Paylaş
Tweetle

Emin OĞULCAN

 



Yıl 2001, 3958 veya M.Ö. 378.
Tarih ne olursa olsun bazı şeyler hiçbir şekilde önemini kaybetmez, onlardan asla vazgeçilmez. Toplumun temel taşı, hücresi olan aile de işte bu olmazsa olmazlardandır. Bütün dünya toplumları, milletleri aile yapılarını koruyabildikleri ölçüde güçlü olmuşlar ve varlıklarını devam ettirebilmişlerdir. Toplumsal değişimlerin tümü buradan başlar. Aile çözülmeye başlamışsa toplum da çözülür. Aile sağlamlaşırsa toplum kenetlenir. Aile bireyin dünyaya geliş kapısı, dünyayı algılama, tanıma ve adapte olma mekânıdır. Ferdin sosyalizasyon sürecinden geçerek sosyalleştiği yerdir. Çocuk hiçbir şey bilmeden, savunmasız ve muhtaç olarak dünyaya, burada gelir. Fert burada, bu ortamda (ailede) kişiliğini, kimliğini, karakteristik bütün özelliklerini (iyi veya kötü ) alır ve şekillenir.

Fakat şekillendiricilerin (eğiticilerin, ebeveynin...) her şeyiyle iyi donanımlı olmaları gerekir. Neyi, nerede, ne zaman ve nasıl bir şekilde yapmak gerektiğini bilmek gerekir. Soğukkanlılığı kaybetmeden, duygulara kapılmadan, sinirlere hâkim olarak sadece ve sadece yapılması gerekeni yapmak lazım gelir. Ve dahi daha fazla uzatmadan gereksiz yere ortamı germeye devam etmeden. 

İnsan, fıtratı gereği duruma göre hareket eder. Biraz ağır bir ifade olacak ama "ikiyüzlülük" yapar. Yani değişik şekillerde davranış tipi meydana kor. Aynı durumda ( A olayı mesela) bazen B davranışını yapar, bazen de yine A olayına E davranış tipini gösterir. Gerçi olay aynı olaydır ama davranışlar değişiktir. Ve bunlar bazen hakikaten gereklidir, olmalıdır ve olmak zorundadır.

Çocuğumuz olmadan önce istediğimiz gibi konuşup istediğimiz gibi hareket ediyor olabiliriz. Evde yüksek sesle konuşup, rahat hareketler ve tavırlar sergiliyor olabiliriz. Yine özür dileyerek örneklendirmek istiyorum, burnumuzu temizliyor veya karıştırıyor olabiliriz. Tabii ki bunlar gereklidir ama kimse yokmuş gibi (bunlar bizden diyerek) çocuğumuzun yanında bunları hoyratça yapamayız. Hayır, ben neysem oyum, olduğum gibi davranırım, burası benim evim, diyemeyiz. Çünkü yine aynı olan bu hareketleri biz misafir geldiğinde yapmayız, yapamayız. Misafirlere gösterdiğimiz bu titizliği, saygıyı, çocuğu da adam hesabına alarak ona da göstermeliyiz. Olduğumuz gibi davranmayıp (ikiyüzlülük yapmak) nasıl farklı davranıyorsak bu "İKİYÜZLÜLÜĞE" devam etmeliyiz.

Örnekler çoğaltılabilir. Ama bu gibi davranışları yapıyorsak evlatlar da bunları yapacaktır. Çünkü çocuklar rollerini öğrenmek için büyüklerini hele anne babalarını orijinal bir şekilde taklit eder. Taklit bir öğrenme metodudur.

Taklit, fikirlerin yayılması ve inançların ruhlara yerleşmesinin araçlarındandır. Mesela kahraman, savaşçı ve cesur insanlar arasında yetişenler, onların karakterlerini alırlar ve onlara benzerler; zayıf tabiatlı ve korkak insanlar arasında yetişenler ise onlara benzerler. Taklit, büyükten küçüğe, âlimden cahile, komutandan askere geçtiğinden seçkin kişilerin sorumlulukları büyüktür. Zira alınan telkinler ve taklitle başlayan davranışlar zamanla alışkanlık haline gelir ve çocuğun ahlaki fonksiyonunu etkiler. (İhvan-ı Safa'nın Eğitim Felsefesi, İFAV, Ahmet Koç, s. 77)

Çocuk taklit yoluyla öğrendiklerini yani bütün hünerlerini yerli yersiz olarak sergilemeye dikkat etmeye çalışır. Başkalarının yanında kötü örnek olduğumuz şekilleri, davranışları yaparsa, kızmaya, bağırıp çağırmaya asla hakkımız yoktur.

Çocuğumuz olduğu andan itibaren zaten farklı davranıyoruzdur. Ağzımız kulaklarımızdadır. Ama farkındaysanız çocuk geldiğinden beri farklı davranıyoruz yani kendimizi eğitiyoruz. Önceden bilgi olarak öğrendiklerimizi depolamış olarak saklarken bunları çıkartıp kullanıyoruz. Öğrendiklerimizi uygulamaya başlıyoruz, eğitim safhasına eğitilmişlik safhasına geçiyoruz. Sanki evde her gün bir misafir var veya biri bizi gözetliyor, hareketlerimizi, davranışlarımızı kontrol ediyor ve biz bu kişinin sıcak nefesini ensemizde hissederek titiz davranıyoruz.

Şimdi bana söyler misiniz, kim eğitiliyor, söyler misiniz kim kime öğretiyor, kim ÖĞRETMEN?

Evet, gelen bu MİNİK İNSAN bizleri kontrol ediyor ve bildiklerimizle amel etmemize vesile oluyor. Küçük bir cemaat gibi birbirimizi kontrol ediyoruz. Demek ki eğitmeden önce eğitilmek gerekiyormuş. Şekillendiricilerin bir şekli şemaili olmalı ki, şekillendirilmek istenen (karşı taraf) bu şekli şemaili görsün, iliklerine kadar hissetsin ve o şekle bürünsün.
Bu şekillendirme işinde hiçbir zaman yalnız değiliz. Eğitici, terbiye edici olarak (isteseniz de istemeseniz de, farkında olsanız da olmasanız da ) birden fazla insan çocuğun gözünün önündedir. Biz bir aileyiz ve herkesin görevlerini yerine getirmesi, sorumluluklarını bilmesi ve yardımcı olması gerekir. Ebeveynler olarak (karı koca) çocuğun terbiyesinde, terbiye metodunda kesinlikle ve kesinlikle ittifak halinde olmalısınız. Anne baba mutabık olmalı ve dahi olmak zorunda. Çocukla etkileşim halindeki davranışlarda, ödülde, cezada farklı tavır ve hareketler çocuğun şekil bulamamasına sebep olur. Mesela, anne çocuğa kızdığında çocuk babaya, baba kızdığında anneye sığınıyorsa, çocuğun her zaman sığınacağı bir limanı var demektir. Bu limanları her zaman kullanır. Çocukları hafife almayınız, çok zeki ve sinsidirler. Engellenen durumdan kurtulmak için her yolu denerler. Bunun farkındadırlar ve bunu bir silah olarak her zaman kullanırlar.

Gayri ihtiyari olarak ortaya koyduğunuz davranışınız, çıkışınız, tavrınız, yanlış dahi olsa (mesela, bir an kızıp bağırabilir ve cezalandırabilirsiniz, çünkü insansınız) aileniz de ( eşiniz, anneniz, babanız...) yanınızda olmalı, yanınızda yer almalıdır. Bir dayanışmayı ortaya koymalısınız. Bakin bu gereksiz çıkış için çocuğun gönlünü almak, özür dilemek daha kolaydır ve hafif kalır. Ama bir otorite boşluğunu çocuğa hissettirmek ise çocukta telafi olmaz bir eğitimsizlik halini alır.

Birbirimizin yaptığını yıkmak hatalı davranıştan daha vahimdir. Boyutları daha büyüktür. Çocuğa yanlış bir çıkışma yapılmışsa bu telafi edilebilir. Ama ailenin diğer fertleri çocuğun yanında yer alırsa çocuktaki bu izi silmek çok ama çok zordur. Çocuk otorite boşluğu bulmamalı ve görmemelidir.

Bu durum tıpkı deniz kıyısında kumdan kale yapmak gibidir. Siz elinizden geldiği kadar kumdan kalenizi yaparsınız fakat bir dalga gelir ve yaptığınız kaleleri yıkar gider. Buradaki sorun sizin kaleyi yanlış yerde yapmanızdır. İşte bu telafi edilebilir. Biraz daha geriye çekilerek müsait uzaklıkta kalenizi yaparsınız. Aile bireyleri bir dalga gibi birbirlerinin yaptıklarını bazen yalnız dahi olsa O ANDA BİR DALGA GİBİ eğitim aşamasındaki bu çocuğun önünde yapılanları yıkarsa yine tekrar ediyorum, o kumdan kale olmaz, o çocuk ıslah olmaz. Yapboz oyuncakları gibi yalama olur ve çocuk için çok kötü olur.

Olan, bana emanet olunan, konumuz itibariyle evlatlarımız olamaz mı?

Biz, anne baba, kendimizde olanı değiştirmezsek, Allah da bizde olanı değiştirmez. Bunu çift yönlü düşünebiliriz. Eğer iyi haldeysek, bizde olan da iyidir ve değiştirilmez. Eğer kötü haldeysek bizde olan da değişmez.

Bizdeki değişmeler aynen çocuğumuza da yansır. Allah yansıtır. Öyleyse ölümlerden ölüm beğenin dendiği gibi değişimlerden değişim beğenin. 

Bu durum çocuğun kişiliğinin, kimliğinin oluşumunda çok derin izler bırakır. 
Şekillendiriciler önce kendilerini şekillendirmelidirler.
DALGALARDAN UZAK NİCE GÜZEL ŞEKİLLER YAPMAK DİLEĞİYLE.

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ