Dünyaya iki İbrahim geldi; biri putları yıktı, diğeri putları dikti[i] diye Mohaç’tan getirilen heykelleri eleştiren ey Figani, neredesin bugün?
Yeni doğan İbrahimler ellerini baltaya sürmeye korkar olmuşken neredesin sen? Yeşil kâğıtlardan ve parlak kumaşlardan yapılan putlar arşa doğru yükselirken neden çığlığın sessizliğe karıştı, ey şair? Yoksa bu yüzyılın zehri senin dilini de mi susturabildi?
Yoksa artık putları diken aramızdaki şeytanlar; taşları oymak yerine kalplerimizi oymaya başladığı için mi bu suskunluğun? Şehir meydanlarına dikilen o putları artık yüreğimizin derinliklerine diktiğimizin için mi bu isyan, ey saltanat şairi?
II.
Yukardaki soruları günler boyu sorsak bile alacağımız cevap, günümüz insanın bu sorular karşısındaki tavrından çok da farklı olamayacaktır. Sadece, kocaman, sessiz bir hiçten ibaret olacaktır.
Peki, tağutu yalanlamayan gerçek anlamda iman dahi etmiş sayılmazken, bu konuda dört yüzyıl önce ölmüş birisiyle aynı cevapları veriyor olmamızın suçunu kime bulmalıyız? Kalplerimizi taşlaştırmak için evlerimize gönderilmiş o kara kutulara mı? Yoksa boyunlarımıza tasma yerine kravat bağlayıp gün içinde namazları dahi unutturacak derecede bizi işlere koşturan patronlarımıza mı?
O da olmaz diyorsanız bizi apaçık bir şekilde cehenneme çağırmaktan başka bir şey yapmayan reklam panoları veya israfın yuvası haline gelmiş ama bizim bir türlü bırakamadığımız alış veriş çılgınlıklarımızı suçlasak… O zaman sesimiz o şairin vezir-i azama karşı çıktığı zamanki gibi gür ve korkusuz bir şekilde mi çıkar, yoksa mezara konduğu anki gibi sessiz bir sükûttan mı ibaret olur?
Gerçek cevap, sadece sende saklı bir sır.
Bu öyle bir sır ki, bazen seni içine atıldığın ateşlerden gül bahçelerine götürebilirken, bazen ise gözünün önünde ikiye bölünen dolunaya bakıp "Bu koca bir sihirdir!" diye kendinin dahi inanmadığı sözler söyletebilir.
Bu öyle bir sırdır ki, bir yandan muhacirler şehre vardığında malını, mülkünü, her şeyini ikiye bölüp onlara verip, daha sonraki savaşlardan gelen ganimetler şehre geldiğinde “kardeşlerim yeni bir hayat kurmaya çalışıyor, önce onlara dağıt ya Rasullulah” dedirten.. ve öte yandan Filistin’de kadınlar, çocuklar ölüyor; Suriye kan gölü olmuş; Afgan dağlarındaki özgürlük türküleri susturuluyor dendiğinde, Filistinli çocuğun yüzüne bakıp “o zaman topraklarınızı satmasaydınız”, Suriyeli genç kıza bakıp “savaşa önceden hazır olsaydınız”, Afgan mücahide dönüp “niye bu kadar savaşıyorsunuz başınızda ha o olmuş ha bu olmuş ne fark eder!” diye kahreden; “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” sözünü dillere getirebilen bir sırdır bu.
Bu sır ki, çok basit bir sırdır aslında. Sana tek bir soru sorar bu sır. Tek bir cevap ister.
Ama cevabı da tam ister. Yağmuru dileyen çatlamış toprak gibi ister bu cevabı, şekeri alınmış bir çocuğun gözyaşlarıyla ister, kendi topraklarının özlemiyle yanan bi muhacirin yüreğiyle ister cevabı ve sorar sana:
Bu gün Resul görseydi kalbine sığdırdığın şeyleri, bir görebilseydi o kalbin içine diktiğin putları, "Ey Kâbe, sen Allah’ın evisin, sen mübareksin fakat bir Müslüman bir mü’minin kalbini kırsa, seni yıkmaktan 70 kat daha fazla günaha girer." diye senin kalbinin kıymetini mi belirtirdi? Yoksa “Ebu leheb ölmedi ya Muhammed/ Ebu cehil kıtalar dolaşıyor” diyen şaire "Onun duraklarından birisi de bu kararmış kalptir." mi derdi o Kutlu haberci?
Der miydi senin kalbini görünce "Ben yerlere ve göklere sığmadım, ancak mü’min kulumun kalbine sığdım" senin için söylenmiştir ey güzel kul diye mi hitap ederdi, yoksa "Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azab onlaradır." ayetini okuyup senden yüz mü çevirirdi?
Evet, soru, basit bir soru asılında; bunlara basit demeye dili yetebilen varsa.
Vardır da elbet, Allah’ın boyasıyla boyanıp, verdikleri sözde sebat etmeyi başarabilen güzel insanlar.
Peki değerli okuyucu, izin verirsen ben de sana bir soru sorayım: Sen o insanlardan biri misin?
[i] Dü İbrāhīmā med be-deyr-i cihān
Yeki büt-şiken ü yeki büt-nişān
(Cihan tapınağına iki İbrahim geldi
Biri put kırıcı, diğeri ise put dikici)