Davet Dili - rahle.org

Davet Dili - rahle.org

Davet Dili


Facebookta Paylaş
Tweetle

Giriş

Gönül ikliminde kurulmuş gül medeniyetinin insanlarıyız, biz. Gül alır, gül satarız; gülden terazi tutarız; gülü gül ile tartarız; çarşı pazarımız güldür bizim..

Derdimiz gül, dermanımız gül; leyl-ü nehar virdimiz güldür. Dostumuza gül şerbeti, hasmımıza gül suyu ikram ederiz.

Erkeğimiz/kadınımız, çocuğumuz/ihtiyarımız, köyümüz/şehrimiz, yakınımız/uzağımız gül kokar.

***

Kapsamlı Bir Davet Yöntemi Öğretisi

Biz, kitabımız Kur’an ve rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa sav’den davet denildiğinde iletişimin kastedildiğini öğrendik: Davet/tebliğ ile yapmamız istenen, “bildiğini söyle/anlat, alan alsın, almayan almasın” değil; hakikatleri en uygun iletişim kanalıyla insanlığa ulaştırılmasıdır.

Mesele, muhatabın bizim iletmek istediğimiz mesajı doğru alması meselesidir. Bu çok kolay değil: Mesajımızla muhatabımız arasında bir engel veya mesaj-bozucu olmamalıdır. Muhatab hangi iletişim kanalı üzerinden mesaja açık ise o kanaldan iletilmelidir. Doğru zamanda ve doğru ortamda iletişim kurulmalıdır.

Bu çerçevede şu ayet-i kerime dikkatle müzakere edilmelidir:

اُدْعُ اِلٰى سَبٖيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتٖى هِىَ اَحْسَنُ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبٖيلِهٖ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَدٖينَ

Rabbinin yoluna, hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et! Çünkü Rabbin, yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.[1]

Bu âyette, “İslâm’da davet ilkesi” ortaya konulmaktadır. Buna göre davet; hikmet ve güzel öğütle ve en güzel mücadele metodu ile yapılmalıdır.

·        “Hikmet”; yararlı ilim, ikna edici ve sağlam delil ya da Kur’ân anlamında olup, bunlarla aydın kesim davet edilir.

·        “Güzel öğüt”, ikna edici ve yararlı, eğitici ve öğretici bir metotla davet olup, avam içindir.

·        “En güzel mücadele”, yumuşak ve nâzik bir üslupla davet olup, mücadeleci, inatçı ve hasım tavırlı kişiler içindir.[2]

 

***

En Güzel Söz: Allaha Çağıranın Sözü

Davet, o kadar kıymetli ki, davetçinin sözünü en kıymetli söz haline getirir. Çünkü davet yapıldığında çağıran Allah’a çağırır, çağrı Allah’ındır, çağrılan da Allah’a çağrılmaktadır. Yani bu eylemin bütün parçaları Allah için bir araya gelmişlerdir.

وَمَنْ اَحْسَنُ قَوْلًا مِمَّنْ دَعَا اِلَى اللّٰهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ اِنَّنٖى مِنَ الْمُسْلِمٖينَ

Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve “Ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?[3]

 

Bu âyete göre bir İslâm toplumunda üç özelliğe sahip olan kimsenin “en doğru sözlü kimse” olduğu vurgulanır. Bu; a) Allah’ın yoluna çağıran, b) Sâlih amel işleyen, c) Dışa karşı açıkça “ben Müslümanım” diyen kimse. Bu âyet Mekke’de indiği için amaç, büyük zorluklar içinde Allah yoluna çağıran ilk müslümanların faziletini belirtmektir. Ancak kıyamete kadar Allah yoluna çağıranlar da bu kapsama girer. Nitekim en güzel söz söyleyen kişinin Hz. Muhammed (s.a.s), cemaati namaza çağıran müezzinler, bu çağrıya uyan ve başkalarını da uymaya çağıran her mü’min gibi yorumlar yapılmıştır.[4]


***

Efendimizden sav bir hatıra:

Enes ra, davetçilerin ahirette nail olacakları yüksek mertebeleri anlatan bir hadis-i şerifi şöyle nakleder:

Rasulullah sav, birgün şöyle buyurdular:

            - Size bir kısım insanlardan haber vereyim mi? Onlar, ne peygamber ne de şehittirler. Ancak kıyamet gününde peygamberler ve şehitler, onların Allah katındaki makamlarına gıbta ederler. Nurdan minberler üzerine oturmuşlardır ve herkes onları tanır.

Ashab-ı Kiram:

            - Onlar kimlerdir, ya Rasulallah, diye sordular.

Allah Rasulu as:

            - Onlar, Allah'ın kullarını Allah'a sevdiren ve Allah'ı da kullarına sevdiren kimselerdir. Yeryüzünde nasihatçı ve tebliğciler olarak dolaşırlar. Buyurdu..

Ben:

            - Ey Allah'ın Rasulü! Allah'ı kullarına sevdirmeyi anladık. Peki, Allah'ın kullarını Allah'a sevdirmek nasıl olur? Dedim.

Buyurdu ki:

            - İnsanlara Allah'ın sevdiği şeyleri emrederler, sevmediği şeylerden de sakındırırlar. İnsanlar da bunlara itaat edince Allah cc onları sever.[5]

***

Davete Başlarken..

İslam dinini kendine din edinmiş her kul, ister ki bu dini başkalarına da ulaştırsın; onlar da bu güzel dinin güzelliklerine erişsinler hem de kötülerden olmaktan uzaklaşsınlar. Böylece ahiretleri de güzelleşsin; Cehennemden kurtulsunlar, Cennete kavuşsunlar.

Hem gönüllerine “alemlere rahmet” olarak gönderilmiş Peygamberlerinden bir merhamet esintisi düşer de hiçbir insanın yanmasına razı olamaz bir merhamet enginliğine ererler. Merhametle yoğrulan bu gönül toprağına Hz. Muhammed Mustafa sav sevdası güneş olup doğar ise, bu gönül iki meyve verir:

Biri salih amel sevdasıdır. Farzıyla, vacibiyle, sünnetiyle, müstehabıyla, mendubuyla güzel ameller işlemeye; güzel ahlak sahibi olmaya ve her çirkinliği terk etmeye sevdalanır, bu gönül.

Diğeri de din-i mübin-i islam’a hizmet sevdasıdır. Dünya ve üzerindeki her şeyden daha değerli bir hazine bulmuş olmanın sevinciyle her insana dokunma ve kolundan tutup “bu cadde çıkmaz sokak” diyerek uyarma ve hak yola çağırma sevdası kor olur, düşer yüreğe..

Yandıkça nurlanır, nurlandıkça sevdalanır; ta öyle bir hal olur ki hal diliyle söyler: “ben de kendi halimce Muhammedim!”

***

Nur saçan kandil olma bilinci

Her devirde Cenab-ı Peygamber Efendimizi sav bir yönüyle temsil edecek gönül erleri çıkmıştır, çıkacaktır. Kimi tefisrde, kimi sünnette, kimi cihatta, kimi infak ve cömertlikte, kimi adalette, kimi şefkat ve merhamette ila ahir.. O’nu sav ve getirdiği güzellikleri yüklenir, taşır ve sonrakilere devreder.

Bazı müstesna gönüller de vardır ki onlar “bir da'vetci ve nuur saçan bir kandil  olma vazifesine talip olurlar:

يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ اِنَّا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذٖيرًا
وَدَاعِیًا اِلَى اللّٰهِ بِاِذْنِهٖ وَسِرَاجًا مُنٖيرًا
Ey peygamber, biz seni hakıykaten bir şâhid, bir müjdeci ve bir korkutucu ve Allaha, Onun emir (ve teysîri) ile bir da'vetci ve nuur saçan bir kandil olarak gönderdik.

Kandil olmak, içten içe yanmak demekti; etrafı aydınlatabilmek için yanmaya teşne olmak demekti. “artık yatma ve uyuma vakti geçti, Hadice’m” diyerek kalkıp yola düşmekti. Karanlık ne kadar koyu olursa, o kadar çok ışık vermek üzere daha da çok yanmaktı. Etrafı yakmadan, ortalığı yangına vermeden bütün narı kendi içinde taşıyıp; dışarıya nur olarak tecelli etmekti.

Bir karanlık gönül aydınlanacaksa, benim nurumla; benim yanmışlığım şereften başka nedir?

***

Davetin Anadili: İhlas

İşte bu “nur saçan kandil” sırrındandır ki, davetin anadili ihlastır.

Konuşulan kelimelerin, cümlelerin, gramerin Arapça, Türkçe, İngilizce veya Flemenkçe olmasından önce ve daha derinde olmak üzere bütün mü’minler ortak bir davet dili ile davet ederler: ihlas. Mevlana hazretleri, “gönülden gelen gönle gider; dudaktan gelen kulakta kalır” diyerek bu hakikati ne güzel ifade eder.

Gönlümüzde yerleşmiş, içten içe gerçekten inandığımız değerler; hal olur, fiillerimize; elbise olur, ahlakımıza. Böylece söz ile değil, öz ile davet başlar. Gözlerimizde görülür, ışıkları “nur saçan kandilin”.

Çağırdığımız hakikatlerle aramızdaki gönül bağıdır, ihlas.

***

Bazıları Akıl Yolunu Sever

İnsanın insan olması, halife olması ve sorumluluğu, akıl sahibi olması vasfı üzerine bina edilmiştir. Düşünmeye, akletmeye, muhakeme etmeye ve doğruyu bulmaya akıl ile erişecektir.

Her ne kadar davetçi, ihlas ile davet etse de akıl da kendi nasibini istemekte haklıdır. Bundandır ki aklın nasibini vermek, sorularını cevaplamak, doğru soruları sormasını sağlamak, yanlış yolu seçmesine engel olmak davetçinin vazifesidir.

Bu vazife, kitabımızda Efendimiz sav’e ve tabiilerine öğretilmiş:

قُلْ هٰذِهٖ سَبٖيلٖى اَدْعُوا اِلَى اللّٰهِ عَلٰى بَصٖيرَةٍ اَنَا وَمَنِ اتَّبَعَنٖى وَسُبْحَانَ اللّٰهِ وَمَا اَنَا مِنَ الْمُشْرِكٖينَ

De ki: "Budur benim yolum: akla uygun, bilinç ve duyarlıkla donanmış bir kavrayışa dayanarak (hepinizi) Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar (aynı çağrıyı yapıyoruz)". Ve (yine de ki:) "Allah kudret ve azametiyle her türlü eksikliğin üstündedir, ötesindedir. Ve ben O'ndan başka varlıklara ilahlık yakıştıran kimselerden değilim!"

Hatta böyle olun demekten de öte Cenab-ı Allah, “ey Muhammed ümmeti! böyle olduğunuzu ben ilan ediyorum; siz de gereğini ifa edin” denilmiştir. Bundandır ki biz, insanları düşünmeye davet ederiz. Düşünmeleri için örnekler paylaşırız. Sorularını sabırla cevaplarız, doğru soruları sormalarını sağlamaya çalışırız.

Tartışma ve münazara değil; ilzam değil; zor durumda bırakmak, konuşamayacak hale getirmek değil; tam tersine müzakere ve ikna ile konuşma zeminini devam ettirme; araya nefsin karışmasına mani olmak çok önemlidir.

Bizim dinimizin her hakikati, akla uygun ve hatta akıla akıldan da uygun; zaman ve mekan üstü bir derinlikle akıllara hayret verecek kadar akla hitap eden engin güzelliklerdir.

***

Yeni Muhataplar, Eski Sözler

Biz, ilk insandan bugüne değişmeyen tevhid hakikatine çağırıyoruz. Bu kadar kadîm bir başka çağrı yoktur.

Çağrımız, bu kadar köklü olmasına rağmen, çağrımız her dönem canlı ve taze olmuştur. Kavimden kavme, köyden köye, şehirden şehire, kültürden kültüre, iklimden iklime farklılık gösterir, bizim davetimiz. Bu, aynı kadim hakikati o kültüre uygun ifade etmektir. Buğdayın dünyanın her toprağında ekilmesi ancak farklı bir sürgünle kendini göstermesi gibidir.

Zaman değiştikçe özümüz değişmez ama sözümüz yenilenir, güncellenir. Muhatabımızın anlayacağı, kavrayacağı şekilde yeniden söylenir.  Lut as’ın “bu ahlaksızlığı neden yapıyorsunuz” sözü ile Hud as’ın “insanlara zorbalık yapıyorsunuz” sözü, tevhid hakikatinin farklı toplumlarda farklı söyleşinin örnekleridir.

Hak ve hakikatin sahibi Allah cc’dür; bu nedenle bizim bunları gizleme veya değiştirme hakkımız yoktur. Kastedilen, hakikatlerin insanların anlayabileceği tarz ve şekilde iletilmesidir.

Hz Mevlana ne güzel söylemiş: Gök kubbenin altında söylenmedik söz kalmamıştır, cancağızım. Artık yeni şeyler söylemek lazım..

***

Y-Z Kuşağı Gençler ve Sosyal Medya

Bir de Y ve Z kuşağı meselesi var ki, şairin “bir cezir yaşadım ki yaşanmamız maizde” dediği türden bir meseledir. Okuma derinliği 160 karakterlik twitter ve düşünme derinliği 11 sn’lik instagram görselleriyle şekillenen bir nesilden bahsediyoruz.

İki zuhurat arasında bir denge bulacak davetçiler: kadim insanlık hakikati (derinlik) ve modern insan gerçeği (hız ve tüketim).

Kadim hakikatler daha kısa ve hızlı kavranabilecek formatlarda ifade edilecek; ancak tüketilmesine de müsaade edilmeyecek. İnancımızın değerleri ve köklü hakikatleri, hiçbir şekilde tüketim malzemesi yapılamaz; sosyal medyada “like” alıp geçsin diye pazara çıkarılmaz.

Muhatabı yavaşlatmak ve gönül ikliminin engin sükunetine davet ederek başlamak da bir yöntem. Mevcut ortamın hızından nefes alamaz hale gelmiş Y ve Z kuşağının gençlerine harika bir dinlenme limanı sunuyor, dinimiz; sakin ve derin gönül denizlerinde..

***

Netice

Sözün özü şudur:

Gül, hz. Muhammed Mustafa (sav) sevdasıdır.

O’nun sadık takipçileri, o “nur saçan kandilden” aldıkları ateşle yandıkça nurlanır, nurlandıkça sevdalanır; ta öyle bir hal olur ki hal diliyle söyler: “ben de kendi halimce Muhammedim!”



[1] 16/Nahl/125

[2] Hamdi Döndüren meali, ayrıca bkz:  Âl-i İmrân. 3/20; Mâide, 5/92, 99; Ra’d, 13/40

[3] 41/Fussilet/33

[4] Hamdi Döndüren Meali

[5] Beyhaki'den naklen Üsve-i Hasene 2, Erkam yayınları, s. 16

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ