SALGIN - İMTİHAN – TEFEKKÜR - rahle.org

SALGIN - İMTİHAN – TEFEKKÜR - rahle.org

SALGIN - İMTİHAN – TEFEKKÜR


Facebookta Paylaş
Tweetle

 

Biz, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir zinet yaptık. (Kehf 7)

Covid-19 salgınının tüm dünyaya ve Türkiye’ye yayıldığı 2020 yılının şu günlerinde kıymetini bilmediğimizden midir bilinmez dışarda deli bir bahar varken evlerimizden izlemek zorundayız.

Sanki halimiz Sabahattin Ali’nin Sinop Cezaevi’nde geçen günlerini anlattığı ‘Duvar’ isimli öyküsünde ifade ettiği hal gibi : “Surların üstünde büyüyen ağaçlar, yosunlu taşlardan aşağı sarkan sarıçiçekler bir bahar havası içinde eli kolu bağlı olmanın bütün acılarını içime dökerdi.” “Sanki kendi hayatımızın seyircisi olmuş gibiyiz” (https://www.yenisafak.com/yazarlar/gokhanozcan/disaridaki-bahar-2054792)

Hükümranlık

Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. (Bakara 255)

Evet, biliyorduk göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Belki şimdi bunu daha iyi anlıyoruz, daha yakından hissediyoruz, daha iyi idrak ediyoruz.

Dağlarda çiçekler açar gidip koklayamazsın çünkü dağlar senin değil. Kırlar bayırlar yemyeşildir gezemezsin çünkü bahar senin değil. Sıcaktan bunalıp denize giremezsin çünkü deniz senin değil. Çarşıya gidip alış veriş yapamazsın çünkü çarşı-pazar senin değil. İşine gidip çalışamazsın çünkü iş senin değil. Arabanla yollarda hız yapamazsın çünkü yol senin değil. Okula gidemezsin çünkü okul senin değil. Şehir şehir gezemezsin çünkü şehirler senin değil. Ülke ülke uçamazsın çünkü gök senin değil, yer senin değil. Yer O’nun, gök O’nun, arasındakiler O’nun çünkü.

Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız (taptıklarınız) bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen de âciz, kendinden istenen de! Onlar, (Bu âciz putları Allah'a ortak koşmak suretiyle) Allah'ın kadrini hakkıyla bilemediler. Hiç şüphesiz Allah, çok kuvvetlidir, çok üstündür. (Hac 73-74)

Göğün yerin denizlerin uzayın altından girip üstünden çıkan, teknik imkanlarla bir çok şeyi otomatize edip kontrolüne alan, tıpta bir çok karmaşık tedavi imkanları geliştiren insan bir mikro organizmanın yayılmasıyla meydana gelen salgın nedeniyle çaresiz, bedbaht!

Onlar Allah'ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. (Zümer 67)

Rabbimizin her şeyin gerçek sahibi olduğunu bilemedik. Bir nimet olarak bize verilen imkanların tümünü bizim sandık.

Göklerde ve yerde azamet yalnız O'nundur. O, azîzdir, hakîmdir. (Casiye 37)

Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter. (Mülk 1)

Bizler bilim, teknoloji ve kentleşmeye ilişkin elde ettiğimiz kimi kontrollerimiz nedeniyle sahiplik bizde sandık.

Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O'ndan gizli kalmaz. (Sebe 3)

Tüm dünyayı saran bir virüsün “karıncanın hareketinden, yaprağın düşmesinden, böceğin uçmasından haberdar olan Rabbimizin bilgisi ve iradesi dışında olması” düşünülemez.

De ki: Allah size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O'na karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? (Fetih 11)

Bütün bir insanlık olarak seferber olduğumuz halde basit bir canlının bize sirayetiyle oluşması murad edilen kaderin önüne geçemiyoruz. Virüs tüm dünyada yayılmaya devam ediyor, hastane yoğun bakımlarındaki ağır tedavi süreçleri devam ediyor, ölümler artıyor…

Doğrusu güldüren de ağlatan da O'dur. Öldüren de dirilten de O'dur. (Necm 43-44)

Musibeti veren de O, korkuyu veren de O, emniyeti veren de O.

Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. (Tekvir 29)

Sevdiklerimize O istemezse erişemeyeceğiz, korktuklarımızdan O dilemedikçe emin olamayacağız. Rahmeti uzatmak elimizde değil, azabı üzerimizden kaldırmak elimizde değil.

(Yine) bilmez misin, göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnızca Allah'ındır? Sizin için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır. (Bakara 107)

Bildiğimiz tüm nimetlerin elimizden alındığı veya erişimin kısıtlandığı şu günlerde Rabbimizden başka sığınılacak bir makam yok.

Ayetler - İşaretler

De ki: Karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden) sizi kim kurtarır ki? (O zaman) O'na gizli gizli yalvararak «Eğer bizi bundan kurtarırsan andolsun şükredenlerden olacağız» diye dua edersiniz.  De ki: Ondan ve bütün sıkıntılardan sizi Allah kurtarır. Sonra siz yine O'na ortak koşarsınız. De ki: «Allah'ın size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeğe ya da birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya gücü yeter.» Bak, anlasınlar diye âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz! (En’am 63-65)

Sığınılacak tek kapı O. Şirk koşmadan tevhid akidesiyle iman insanlığı bekliyor. İsterse daha başka musibetlerle de hayatımızı alt üst etmeye kadirdir.

Nimetler

O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür! (İbrahim 34)

Ne çok nimet varmış bize bahşedilen. Özgürce seyahat, piknik yapmak, lokantalarda yemek yemek, ormanda yürüyüş yapıp baharı karşılamak gibi her zaman hoşumuza giden nimetler bir tarafa çarşıdaki karmaşa, işteki debdebe ve sıkıcı olduğunu düşündüğümüz okul dersleri bile bir nimetmiş, şimdi daha iyi anlıyoruz.

Allah, (ibret için) bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını tattırdı. (Nahl 112)

Acaba bizlerde insanlık olarak bugün içinde bulunduğumuz nimetlerin kadrini bilemedik de bu sebeple küresel bir korkuya mı duçar olduk?

«Yahut, bağının suyu dibe çekilir de bir daha onu arayıp bulamazsın.» (Kehf 41)

Gerçekten hiç farkına varıp önemsemediğimiz suyumuz çekilse hayatımız olamayacak. Virüs tipik bir örnek yoksa tüm hayatımız O’nun elinde aslında. Ama göremiyoruz.

(Resûlüm!) De ki: Düşündünüz mü hiç, eğer Allah üzerinizde geceyi ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah'tan başka size bir ışık getirecek tanrı kimdir? Hâla işitmeyecek misiniz? (Kasas 71)

Mesela ışığımız engellense karanlıktayız ve bir çıkış bulacak imkanımız yok.

Şüphesiz Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor. Andolsun ki onların nizamı eğer bir bozulursa, kendisinden başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halîmdir, çok bağışlayıcıdır. (Fatır 41)

Dünyadaki daha büyük dengeleri değiştirse hayat imkansız olacak.

O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. (Bakara 29)

Bizim kullanımımıza sunulan nimetleri bizim sandık. Oysa sadece geçici olarak kullanımımıza verilmişti. Gerçek sahibi biz değildik, emanetçiydik, bilemedik.

İmtihan

Yoksa insan, her arzu ettiği şeye sahip mi olacaktır? (Necm 24)

Kendini büyük gören insan kendini yeryüzünün de sahibi görmeye başladı. Hatta son çeyrek yüzyıldaki gelişmelerle her şeyi kontrol edebileceğimizi düşünmeye başladık. İnsansız hava ve yer araçları, teknolojik kontrol araçları evde-işte her yerde istediğimizi hemen yapabileceğimiz şeklinde bir algıyı kolaylaştırdı bugünlerde. Oysa istediğimiz her şeyi yapmaya kadir değildik. Çünkü bir kul idik aslında.

Andolsun ki, biz de Firavun'a uyanları ders alsınlar diye yıllarca kuraklık ve mahsül kıtlığı ile cezalandırdık.  Onlara bir iyilik (bolluk) gelince, «Bu bizim hakkımızdır» derler; eğer kendilerine bir fenalık gelirse Musa ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlardı. Bilesiniz ki, onlara gelen uğursuzluk Allah katındandır, fakat onların çoğu bunu bilmezler. Ve dediler ki: «Bizi sihirlemek için ne mucize getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz.»

Biz de ayrı ayrı mucizeler olarak onların üzerine tufan, çekirge, haşere, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular. Azap üzerlerine çökünce, «Ey Musa! Sana verdiği söz hürmetine, bizim için Rabbine dua et; eğer bizden azabı kaldırırsan, mutlaka sana inanacağız ve muhakkak İsrailoğullarını seninle göndereceğiz» dediler. Biz, ulaşacakları bir müddete kadar onlardan azabı kaldırınca hemen sözlerinden dönüverdiler. (A’raf 130-135)

Bir musibet olarak üzerimize gelen salgın için her bir insan teki kendi kendisini gözden geçirip acaba bir kusurum oldu mu diye düşünmeli. Çünkü “Onlar Allah'ı unuttular. Allah da onları unuttu!” (Tevbe 67) buyuruluyor. İnsan, bugünlerde kendini sorgulayıp çekidüzen vermesi gerektiğini düşündüğü konularda iyi günler tekrar geldiğinde sözünden dönmemeli.

Andolsun ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik. Ardından boyun eğsinler diye onları darlık ve hastalıklara uğrattık. Hiç olmazsa, onlara bu şekilde azabımız geldiği zaman boyun eğselerdi! Fakat kalpleri iyice katılaştı ve şeytan da onlara yaptıklarını câzip gösterdi. Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler. Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. De ki: Ne dersiniz; eğer Allah kulaklarınızı sağır, gözlerinizi kör eder, kalplerinizi de mühürlerse bunları size Allah'tan başka hangi ilah geri verebilir! Bak, delilleri nasıl açıklıyoruz. Onlar hâla yüz çeviriyorlar! (En’am 42-46)

Salgın sonrası gelecek iyi günlerde Rabbimiz “Üzerimize her şeyin kapılarını açarsa” bunu “Bu bizim hakkımızdır” diyerek karşılamakta tereddüt edelim. Belki de “kulaklarımızı sağır, gözlerimizi kör edip kalplerimizi de mühürlemiştir”.

Kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatır. (A’raf 156)

Hayatın bütününe bakıldığında nimetler musibetlere nispeten çok az miktardadır. Rabbimizin Rahmeti azabının önüne geçmiştir.

Azap - Helak

Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder. (Şura 30)

Musibetler insanlık olarak kendi yaptıklarımızın bir sonucu.

Ey insanlar! Allah dilerse sizi yokluğa gönderip başkalarını getirir; Allah buna kadirdir. (Nisa 133)

Salgın veya başka bir musibetle her birimizi öldürüp yerimize yeni nesiller yaratmaya kadirdir Rabbimiz.

Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir. (Enfal 25)

Kendimizi genele göre görece iyilerden kabul etmemiz bir yanılgı olabilir. Hepimizi kuşatan felaketlerden korkmamız gerek. Çünkü “O, dilediğini bağışlar, dilediğine ceza verir.” (Fetih 14)

Allah tarafından kuşatıcı bir felâket gelmesi veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopması karşısında kendilerini emîn mi gördüler? (Yusuf 105-107)

Bütün insanlığı kuşatan bir felaketin içinde bulunuyoruz. Bu felaketten kurtulsak dahi kıyametten kaçış mümkün değil.

Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora halkını, (peygambere başkaldırdıklarından ötürü bize) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.

İmtihanlarla birlikte bizden Rabbimize iltica etmemiz beklenmektedir.

Sonra kötülüğü (darlığı) değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve: «Atalarımız da böyle sıkıntı ve sevinç yaşamışlardı» dediler. Biz de onları, kendileri farkına varmadan ansızın yakaladık. O (peygamberlerin gönderildiği) ülkelerin halkı inansalar ve (günahtan) sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.

Yoksa o ülkelerin halkı geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

Ya da o ülkelerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

Allah'ın azabından emin mi oldular? Fakat ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah'ın (böyle) mühlet vermesinden emin olamaz. (A’raf 94-99)

Sabır

Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir. (Bakara 153)

Zor günlerde olduğu gibi salgın günlerinde de sabrederek (Sabrın bir anlamı da oruç olduğundan oruçla) dua ve namazla Rabbimizden yardım dilemeliyiz.

Abdullah b. Abbâs’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah sıkıntılı iken şu kelimelerle dua ederdi: “Hilim sahibi Yüce Allah’tan başka ilah yoktur. Büyük Arş’ın sahibi Allah’tan başka ilah yoktur. Göklerin, yerin ve Kerîm olan Arş’ın sahibi Allah’tan başka ilah yoktur.” (Buhârî, Deavât, 27; Müslim, Zikir, 83)

Akıbet

Andolsun ki, kendisine dokunan bir zarardan sonra biz ona bir rahmet tattırırsak: Bu, benim hakkımdır, kıyametin kopacağını sanmıyorum, Rabbime döndürülmüş olsam bile muhakkak O'nun katında benim için daha güzel şeyler vardır, der. Biz, inkâr edenlere yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve muhakkak onlara ağır azaptan tattıracağız. (Fussilet 50)

Musibetler sonrası her şey normale döndüğünde Allah (cc)’ın nimetini inkar edip bunu kendi hakkı olarak görüp bundan hareketle kıyamette de güzel şeyler umma şeklindeki küfür ahlakından uzak durmalıyız. Çünkü bu tavrın sahiplerini azap beklemektedir.

Kişinin: Allah'a yakınlık konusunda kusurlu davrandığım için bana yazıklar olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim (diyeceği günden sakının)! (Zümer 56)

Alay edenlerin hüsranı açık da ben de akıbetimden emin değilim. Bir garantim yok, yapmam gerekenleri hakkıyla yaptım mı emin değilim.

Cennettekiler birbirlerine dönüp sorarlar: Derler ki: «Daha önce biz, aile çevremiz içinde bile (ilâhî azaptan) korkardık.»  «Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen azaptan korudu.» «Gerçekten biz bundan önce O'na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O'dur.» (Tur 25-28)

Dünyadayken korkuyla yalvaranların ahirette korkudan emin olmaları umulur.

Siz farkında olmadan, ansızın başınıza azap gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur'an'a) tâbi olun. (Zümer 55)

Kur’an’a tabi olma gayreti bir ümit kapısı olabilir.

Yeryüzüne ve onun üzerindekilere ancak biz vâris oluruz (her şey gider, biz kalırız) ve onlar ancak bize döndürülürler. (Meryem 40)

Aslında şu anda da gerçek malik Rabbimizken işin sonunda da Mülk O’nundur.

Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geleceksiniz ve (dünyada) size verdiğimiz şeyleri arkanızda bırakacaksınız. (En’am 94)

Birçok nimete erişimimizin kısıtlandığı şu salgın günlerini bir nevi ölüm provası gibi de düşünebiliriz. Ölümle birlikte insan dünyada kendisine verilen tüm nimetlerden bir anda ayrılır. Salgın günlerinde yaşadığımız nimetlerden ayrılıklarla oluşan hislerimizle ölümümüzle dünyadan ayrılmakla oluşacak ayrılık acımız konusunda fikir sahibi olup bunu tefekkür edebiliriz. Bu günlerde acımız büyük ise ölümle çok daha büyük bir hasret yaşayacağız demektir. Çünkü bütün sevdiklerimizden ayrılacağız. Allah (cc)’tan gayrıya ne kadar bağlanmışsak ölümle birlikte yaşayacağımız ayrılık acısı da o kadar büyük olacak.

Netice

Evet, “Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur.” (Bakara 255)

Evet, biliyorduk göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Belki şimdi kalplerimiz de gördü.

Ya Melik!

Kimsenin kimseye fayda vermediği gün hüküm senin

Gökler yarılırken sahibim sensin

Yıldızlar dağılırken sahibim sensin

Varlığım bana ait değil varım yoğum senin

Elimde olanlar benim değil sahiplendiklerim de senin

Yokluğa düşürme beni an senin

Darlık verme kalbime mekân senin

Ya Samed!

Doğurmadın doğurulmadın dengin yok benzerin de haşa

Herkes sana muhtaç her şey sana muhtaç

Sen muhtaç değilsin hiç kimseye ve hiçbir şeye asla

Ben sahip olduğuma da muhtacım sahip olmaya da

Sen her şeyin sahibisin ama sahip olmaya bile muhtaç değilsin

Sana muhtaçlığım en büyük zenginliğimdir

Senden başkasına muhtaç eyleme beni

Senin dergâhında fakrım en güzel vesilemdir

Senden başkasına el açtırma beni (Senai Demirci – 99 Esma 99 Dua)

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ