Söz - rahle.org

Söz - rahle.org

Söz


Facebookta Paylaş
Tweetle

Elinde eski bir kırba, az biraz sıkılmışa benziyordu Yusuf. Üstelik onun için tek sorun, sıkıntısı değildi. Taşlı zeminde ayakta durmak onu zorluyor, ağırlığını bir ayağından öbürüne verirken çıkarmış olduğu poflamaları da dedesinin duymasını istemiyordu. Ucu bucağı görünmeyen bu açıklıkta tek hayat belirtisi dedesinden geliyor, dedesi büyük bir özveriyle havaya kaldırdığı balyozunu art arda önünde bulunan taşa indiriyordu. Taş ustası olan dedesi, işine yarayabilecek olan taşları seçiyor ve özenle işliyordu ve işte bu taşı da, işine yarayacağını düşündüğü için seçmişti. Zaman geçtikçe Yusuf, bir sorun olduğunu fark etti. Dedesi, kırmaya çalıştığı diğer taşlar da daha az uğraşmış, onları daha çabuk kırmıştı. Sakalları beyazlaşmış bu yaşlı adam, taşa darbeleri art arda indirdiği halde kırılmak şöyle dursun, taştan parça dahi kopmuyordu ancak buna karşın Yusuf’un dedesi, hiç vazgeçmeden darbeleri arka arkaya taşa indiriyordu. Yusuf’un gözlerinde şaşkınlık belirtisi varken, aklında da ‘neden bu taşta bu kadar uğraşıyor, başka bir taşa geçse ya’ düşüncesi dolanıyordu. Kırılmamaya inat eden taşa karşı yorulan dedesi, Yusuf’un elindeki kırbayı işaret ederek su istedi ve elindeki balyozu hafifçe taşın üstüne bıraktı. İşte tam o an da taş, muntazam şekilde tam ortadan ikiye yarıldı. Kat ve kat güçlü darbelere karşı sağlam duran bu taşın şu an nasıl kırıldığını anlamayan Yusuf şaşkınlık içerisinde dedesine bakarken dedesi Yusuf’u kucağına aldı ve kırılan parçalardan birisinin üstüne oturdu. Dedesi Yusuf’a, vazgeçmem gerektiğini düşündün değil mi? diye sorduğunda terleyen başı Yusuf’un iki kez yukarı aşağı sallandı. Dudakları torununun yanağından kalkan yaşlı adam, dingin sesiyle konuşmaya başladı. ‘‘Bak yavrum, basit gibi görünen bu taş olayından iki sonuç çıkar. Bunları hiçbir zaman unutma. Birincisi, güzel bir sonucun ne zaman geleceğini bilemezsin. Sonucunun güzel olduğunu bildiğin yol dikenli dahi olsa, sana düşen yürümektir. Geri dönmek değil. Eğer gerçekten ister ve bunun uğrunda çalışırsan Allah bunu sana takdir edecektir ancak unutma, kaybedenler hep vazgeçenler olmuştur. İkincisi, işte insanlar da bu taş gibidir. Onların üzerine fazlasıyla gitme. Dışarıdan çok güçlü gibi görünüp, çok ağır şeylere dayanırlar ancak ‘bu mu onu kıracak’ dediğin bir şey onların parçalanmasına neden olabilir. ‘Bu onun için ne ki, o daha zorlarına karşı galip geldi’ diye düşünme. Darbe hafif gibi gözükür ama bu, onun alabileceği son darbesi olabilir..’’

Arapça kökenli olan ‘kelime’ sözcüğünün aslen manası yara’dır. İnsan’ın normal de ağzından çıkan sesin ismi de ‘atmak’ manasına gelen ‘lafız’ sözcüğüdür. Eğer bir lafız, anlam taşıyor ve muhatabında kötü etki bırakıyorsa bu lafıza kelime denir. Hâsılı ağzımızdan çıkan bir yara açıyorsa yahut iz bırakıyorsa bu kelime sayılır.

Biz inananların belli bir lisan kalıbının olmasını ve istisnasız herkesle ilişkiyi bu lisan kalıbıyla kurmamız gerektiğini düşünmekteyim. Kişiden kişiye göre çok keskin hatlarla değişmeyen ve belli bir standardı olan, ölçülü bir ilişki biçimimiz olmalı. Sert mizaçlı insanların yanında çekindiğimizden ötürü süslü ‘lafız’larla cümleler kurmanın, ancak uysal koyunların (!) yanında ağzımızdan çıkan ‘kelime’leri umursamamanın gayri ahlakiliğini burada boş yere anlatmayacağım. Bizlere karşı sessiz kalan kişilerin yaptığımız aşırılıklara karşı göstermiş oldukları yumuşak başlılığın, içine dönmelerin ve daima gülümsemelerinin güzelliğinden de bahsetmeyeceğim. Ancak şunu bilmeli ki, insanları onlar kırılana kadar zorlamamalı. Had bilmeli, susmalarını fırsat bilerek onlara karşı fevri davranmamalıyız.

‘Kimsenin sesinde bulut yok, rüzgâr yok, kanat yok... Bir hızar sesiyle konuşuyor herkes...’

Şükrü Erbaş’ın bu cümlesi, sakinliği ile bilinen bir Müslümanın, kendisine karşı kullanılmış bir söze şaşkınlığa sokan biçimde, öfkeli ve gayet sert bir şekilde karşılık vermesi sonucu aklıma ilk gelen şeydi.  Hassas bir kalbi olanları kurşunla öldürmek gerek. Çünkü onlar, kendilerine karşı söylenen her kaba şey de yahut sert davranışta az biraz kırılmakta yahut ölmekteler. Suyun damla damla üstüne düşmesi sonucu içeri göçen bir mermer misali, onların yaraları içe dönük olur.

Hâsılı diyeceğim o ki, ağzımızdan çıkanları seçmek için karşımızdaki insandan tepki görmeyi beklememeliyiz. ‘Sertliğin zedelemediği, yumuşaklığın süslemediği hiçbir şey yoktur’ düsturuna mukabil, çok fazla ‘kelime’ sahibiyiz…

| 30.07.2020 - PENDİK

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ