Y.Emre KIRMIZILI
Giriş:
Aşağıda ele aldığımız rivayetler, ta’lim ve terbiye konusunda Allah Resulü’nün (sa) sözü imiş gibi nakledilen, ancak sahih hadis eserlerinde aslına rastlayamadığımız, mevzu veya aşırı zayıf olan hadislerdir. Hadislerin tespiti ve tenkidinde istifade ettiğimiz temel eserler şunlardır: İbn Kayyım-Uydurma Hadisleri Tanıma Yolları, Harun Ünal-Uydurma Hadisler, Ali el-Kârî-Uydurma Olduğunda İttifak Edilen Hadisler, Rudanî-Büyük Hadis Külliyatı, İbn Hacer el-Askalanî-Metalibu’l-Âliye.
Okuyucuya kolaylık olsun diye, hadis ilmine mahsus bazı teknik terimler sadeleştirilmiş ve nakillerin bir kısmı kısaltılarak alınmıştır. Değerlendirme kısmında ismi geçen âlimler ise hadis sahasında otorite kabul edilen kimselerdendir. Maksadımız, İbn Cevzî’nin el-Mevzuat adlı eserinin girişinde dediği gibi; “şeriatımızı inanılması imkânsız olan sözlerden uzak kılmak ve (insanımızı) meşru olmayan şeylerle amel etmekten sakındırmak”tır. Allah (cc) bizleri hayırlara muvaffak eylesin.
...
1. Hadis Metni: “Kendisine şeyh edinmeyenin şeyhi şeytandır.”
Değerlendirme: Şeyh, Arapça’da “kendisine hürmet gösterilen yaşlı kimse” manasında kullanılır. Ancak zamanla ifade, “tarikatta irşad (mutlak öğretici) seviyesinde bulunan kimse” manasında kullanılmaya başlamıştır. Bu da Allah Resulü’nün (sa) vefatından çok daha sonra -muhtemeldir ki, Moğol İstilasından sonra- olmuştur. Sözün aslı, herhangi sahih bir hadis eserinde kaydedilmiş değildir. Dahası, mevzuat kitaplarında bile yer almamaktadır.¹ Halkın kuşaktan kuşağa dilinde dolandırdığı sözlerden biridir. Hadis olarak zannedilmesi ve öyle nakledilmesi, muhtemeldir ki bir takım vaizcilerin ve tarikat müntesiplerinin cahilliğinden kaynaklanır. Sözün bir benzerini ilk dönem sufilerinden Ebu Yezid (Beyazıd Bestamî) (ö. 234/850) söylemiştir: “Kimin edineceği bir hocası (üstazı) yoksa onun önderi (imamı) şeytandır.”² Bu sözün manası ise açık bir şekilde, ilim öğrenmeye teşvik ve bu hususta hoca gözetiminde olmanın ciddiye alınmasıdır. Yoksa ille de bir tarikat şeyhine (mürşid) bağlanmanın gerekliliğiyle ilgisi bulunmamaktadır. Said Havva Ruh Terbiyemiz adlı eserinde şu açıklamayı yapar: “Sofu geçinen bazı cahiller gördükleri herkese, şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır, tekerlemesini söyleyip durmaktadırlar. Güya bunu söyleyerek şeyhlerinin propagandasını yapmaktadırlar. Ardından gelen diğer sofular da sözün nerede ve ne zaman söylendiğini bilmeden aynı hatayı devam ettirmektedirler.”³ İşin doğrusu, ilim talebesi her Müslüman’ın birden fazla hocayı (muallim) takip etmesi, elinden geldiğince çok âlimden ders almasıdır. Ancak yukarıda -metinde geçen- sözün ifadesi, bu durumdan çok farklı -kabul edilemez- bir hüküm bildirmektedir. Bu sebeple herhangi bir hususta delil gösterilemez, hele hadis olarak nakledilmesi kesinlikle doğru (caiz) değildir.
...
2. Hadis Metni: “Rabbim beni terbiye etti ve terbiyemi güzel yaptı.”
Değerlendirme: Bu söze birçok eserde rastlamak mümkünse de hadis âlimleri arasında sahih olarak rivayet edeni yoktur. İbn Teymiyye: “Bu hadisin manası sahihtir ancak sabit bir isnadı yoktur” (İlmu’l-Hadis) demiş; Zerkeşi aynı görüşe katılmış (Tezkire); İbn Cevzî ise “Hadis sahih değildir, çünkü ravileri zayıf kimselerdir.” (el-Ehadisu’l-Vahiye) şeklinde bir ilavede bulunmuştur. İbn Hacer el-Askalanî de hadis hakkında “garabet” ifadesiyle hüküm vermiştir.⁴ En geniş açıklamayı Aclunî’nin Keşfu’l-Hafa adlı eserinde okumak mümkün. Oradaki açıklamalara göre; hadisin birkaç yoldan geldiği kesin ancak hiçbiri sahih görülebilecek bir durumda değildir, bilakis hadis (söz) ciddi manada zayıftır. Suyuti şöyle demiştir: “İbn Asakir bu hadisi Muhammed b. Abdurrahman Zührî yoluyla babasından, bu yoldan da dedesinden rivayet etmiş, rivayete göre Ebu Bekir (ra) demiş ki: “Ey Allah’ın Resulü! Seni kim terbiye etti?” Resulullah (sa) da: “Beni Rabbim terbiye etti ve ben Sa’d Oğulları arasında yetiştim.” (ed-Dürer, s. 45) Yine benzer kelimeler (lafız) ile Askerî, el-Asl adlı eserinde hz. Ali’den (ra) ve İbn Sem’ani, Edebu’l-İmla adlı eserinde İbn Mes’ud’dan (ra) rivayet etmiş olup bunların gerçek bir aslına ulaşılamamıştır.⁵ Muhtemeldir ki rivayetin meşhur olması İbn Esîr’in en-Nihaye adlı eserinin girişinde: “hadis (manen) sahihtir” sözü sebebiyledir. Daha sonraları bu söz bir kısım tarikat çevrelerinde, mürşidlerin -Hz. Peygamber’de olduğu gibi- Rabbanî yolla kontrol altında tutulduklarına ve Allah tarafından özel bir terbiye aldıklarına delil gösterilmiştir. Oysa sözün aslı sıkıntılıdır, manası hakkında ise çok şeyler söylenebilir; bundan ötürü bir konuşmada delil (hüccet) gösterilmesi yahut bir işte kıyas yapılması hadis ilmi açısından doğru ve kabul edilebilir bir durum değildir.
...
3. Hadis Metni: “Kim kardeşine (yahut Allah’ın bir kuluna) Allah’ın Kitabından bir harf öğretirse, o kimse onu köle edinmeye hak kazanmıştır.”
Değerlendirme: Taberanî’nin Ebu Umame’den (ra) rivayet ettiği bu söz hakkında hadis imamları genel itibariyle “yalandır” ifadesini kullanmışlardır. Heysemî, bu rivayeti el-Mecmau’z-Zevaid adlı eserinde zikretmiş ve ravileri arasında Ubeyd b. Razin el-Lâzikî diye bir şahsın bulunduğunu, ancak onu zikreden veya hakkında konuşan birine rastlamadığını söylemiştir. İbn Cevzî: “Bu sahih olmayan bir hadistir.” açıklamasını yapmıştır. İbn Hibban da demiştir ki: “İsmail b. Ayyaş ömrünün sonlarına doğru bunamış, bu yüzden naklettiği hadislerde -kendisi farkında olmadan- hataları artmıştır. Bu sebeple rivayetleri delil gösterilemez.”⁶ İbn Teymiyye İlmu’l-Hadis’de ve Suyutî ez-Zeyl adlı eserlerinde bu sözün uydurma (mevzu) olduğunu açık bir biçimde ifade etmişlerdir.⁷ Buna oldukça yakın bir manada Hz. Ali’den rivayet edilen şöyle bir söz daha vardır: “Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum.” Modern eğitim kültürü içersinde -hocayı kutsayan anlayışa delil olarak getirildiği için- sıklıkla karşımıza çıkan bu sözün de aslına herhangi sahih bir eserde rastlayamadık.⁸ Ancak, Şu’be’den (ö. 160/777) -kendi sözü olarak rivayet edilen- bir söz daha vardır: “Ben kimden dört veya beş hadis yazmışsam, o ölene dek, ben onun kölesiyim.” (Taberanî) Yukarıdaki rivayetlerin kökeni belki de Şube’nin bu sözüdür. Bu söz ise hadis ilmiyle meşgul olmayı övmesi açısından güzel bir sözdür.
...
4. Hadis Metni: “Kadınlar evlerin kandilleridir, ancak onlara ilim öğretmeyin.”
Değerlendirme: Buna benzer olarak uydurulmuş başka bir söz de İbn Adiyy’in İbn Abbas’tan (ra) merfu olarak rivayet ettiği şu sözdür: “Kadınlarınıza yazı yazmayı öğretmeyin, onları yüksek yerlerde oturtmayın.”⁹ Yine halkın dilinde dolaşan bir diğer uydurma söz de şu şekildedir: “Hanımlarınıza danışın ama onların görüşlerine uymayın.”¹⁰ Kadınlara yönelik çok sayıda hadis uydurulmuşsa da, onların ilmini ve fikrini küçümseyen, ilim öğrenmesini men eden yukarıdaki rivayetler kadar tehlikelisi yoktur. Harun Ünal şöyle der: “İşin acı tarafı, bu türden sözde hadislerin kimi vaaz kitaplarında yer alması, İsrailiyatla dopdolu olan bu türden kitapların rağbet görmesi, kimi ehliyetsiz kişilerin tavsiye eder olmaları, toplum üzerinde etkili olmakta, Allah’ın ilk emri OKU! olmasına rağmen özellikle kadınların okutulmaması noktasındaki yanlış yönlendirilmeler sebebiyle bu cehalet devam etmektedir.”¹¹ Bu türden sözlerin kaydedildiği yazılı eserlere ulaşılamamıştır; ancak bir kısım kırsal bölgelerde halen dilden dile (şifaen) konuşulduğu bilinmektedir. Doğrusu, bu rivayetlere rastlanıldığında anında onu yalanlamak ve nakleden kimseyi düzeltmek gerektiğidir.
...
5. Hadis Metni: “Ben ilim şehriyim, Ali de bu şehrin kapısıdır.”
Değerlendirme: Hadisin başka yollardan gelen rivayetlerinde: “Kim şehre girmek istiyorsa hemen kapısına gelsin.” şeklinde bir fazlalık mevcuttur. Bununla birlikte şöyle de geçmiştir: “Ben hikmet yurduyum, Ali de onun kapısı.” Bu rivayetlerin tümü hakkında hadis âlimlerinin genel değerlendirmesi, hadisin sahih olmadığı şeklindedir. Yahya b. Maîn: “asılsızdır”; Buharî: “bunun sahih bir yönü yoktur”; Tirmizî: “garib ve münkerdir”; Darekutnî: “muzdariptir”; Ebu Zur’a: “nice kimseler bu yüzden rezil oldular”; İbn Dakik el-İyd: “tespit edilmiş-sabit bir söz değildir”; İbn Teymiyye, İbn Cevzî ve Zehebî: “yalandır, uydurmadır” ve Elbanî: “zayıftır” demişlerdir. Bununla birlikte hadisin geliş yollarındaki fazlalığı sebebiyle “hasen” olduğunu beyan eden âlimler de mevcuttur. Zerkeşî, İbn Hacer ve Suyutî bu şekilde hüküm vermişlerdir.¹² Hadisin “sahih” olduğunu söyleyen Müstedrek sahibi Hakîm ise ciddi manada hata etmiş ve bu hususta tek kalmıştır. Onun hakkındaki değerlendirmeyi İbn Hacer ve Zehebî yapmıştır. Hülasa: Şia kaynaklı eserler ve günümüzde o eserlerden etkilenen başkalarında bu sözü görmek mümkünse de rivayetin Ehl-i Sünnet âlimleri açısından sağlam bir aslı yoktur; Allah Resulü’nün (sa) böyle bir söz söylediği bilinmemektedir. Dolayısıyla ilmî açıdan herhangi bir hüküm (yargı, delil veya ispat) oluşturmamaktadır.
...
6. Hadis Metni: “Ümmetimin âlimleri, İsrailoğullarının peygamberleri gibidir.”
Değerlendirme: Buna benzer olarak şöyle bir rivayet daha vardır: “Bir âlimle oturan kimse, sanki bir peygamberle oturmuş gibi olur.” İlki hakkında Zerkeşî, İbn Hacer el-Askalanî, Sehavî, Aclunî ve Ali el-Kârî “aslı yoktur” hükmünü vermişlerdir. Bunun manası; bu söz, kendisiyle amel edilecek türden değildir, demektir. İkincisi hakkında ise Sehavî: “merfu olarak bilmiyorum” demiştir. Yani; sözün Allah Resulü’ne ait olduğunu tespit edememiştir. Ancak İbn Kayyım’ın bildirdiğine göre, bu sözü biraz değişik bir lafızla Sehl b. Abdullah et-Tüsteri (ö. 283/896) söylemiştir: “Peygamberlerin meclislerine bakmak isteyen, âlimlerin meclislerine baksın.”¹³ Sehl’in bu sözünün sonraları hadis olarak anlaşılmış olması muhtemeldir. Sözdeki mana ise, mecazî anlamda, âlimlerin bulundukları mekanların nebevî mekanlar derecesinde olduğu, tıpkı peygamberlerin bulundukları mekanlar gibi oralara da hürmet gösterilmesi ve onlardan istifade edilmesi gerektiğidir. Söz bu şekliyle güzel bir ifade arz etmektedir. Ancak sözün Allah Resulü’ne ait olmadığı kesin olarak bilinmelidir. Nitekim âlimin, ilmin ve talebenin faziletini anlatan, onları şehitlik ve nebîlik makamları ile kıyaslayan çok sayıda -hadis olarak uydurulmuş- söz vardır ki, biz buraya almadık. Dileyen eserlere bakabilir.¹⁴
...
7. Hadis Metni: “İlim öğrenmek her Müslüman’a farzdır.”
Değerlendirme: Hadisi Ebu Ya’la ve İbn Mace tek bir yoldan, Taberanî ise İbn Mes’ud, Ebu Said, İbn Abbas ve Huseyn b. Ali’den (rh.a) rivayet etmiş olup tamamı hadis âlimlerinin tenkidine maruz kalmıştır. Nitekim rivayet edenler arasında yer alan Osman b. Abdurrahman hakkında, Buharî: “meçhuldür; rivayet ettiği kişiden ancak o bunaklık döneminde iken rivayette bulunmuş olabilir” demiştir. Taberanî’nin bir başka rivayetinde yer alan Ahmed b. Yahya hakkında ise Darekutnî: “zayıf ve metruk biridir; kendisinden hadis alınmaz” demiştir. Diğer raviler hakkında Heysemî “hadis uyduran” yahut “zayıf” kimseler olduklarını beyan etmiştir.¹⁵ İbn Kayyım hadisi muteber kabul etmemiş ve uydurulmuş olabileceğini söylemiştir. Ancak İbn Cevzî ve Suyutî, geliş yollarının çok olması sebebiyle hadisi “hasen” derecesine yükseltmişlerdir.¹⁶ Hadisi mana itibariyle sahih gören âlimler de mevcuttur. Bununla birlikte sözü rivayet eden bir kimsenin hadis hakkındaki durumunu (yani onun senet yönüyle zayıf olduğunu) bildirmesi gerekir.¹⁷ Zira böyle yaparak, Allah Resulü’ne (sa) bilmeden bir söz yakıştırmaktan korunmuş olunacaktır.
...
8. Hadis Metni: “Hikmetli söz mü’minin yitiğidir. Bulduğu yerde onu almaya (başkalarından) daha layıktır.”
Değerlendirme: Hadisi Tirmizî ve İbn Mace rivayet etmiş olup, Tirmizî hadisin “garîb” olduğunu, ayrıca ravilerinden İbrahim b. El-Fadl’ın hafızasının kötülüğü sebebiyle zayıf olduğunu açıklamıştır.¹⁸ Benzer şekilde: “İlim Çin’de bile olsa gidip onu alın.” sözü de sahih olarak tespit edilmiş değildir. Albanî Zayıf Hadisler adlı risalesinde bu sözün “asılsız ve uydurma” olduğunu açıklamıştır.¹⁹ Bu konudaki rivayetlerin İhyâ, Tâc, Firdevs, Hilye vb. eserlerde sıkça karşımıza çıkmasının sebebi ise, eser sahiplerinin, bu türden rivayetlerle halkın ilme olan rağbetini arttırmak ve muallime olan saygısını çoğaltmaktır. Ancak bu şekilde hüsn-ü zanla yaklaşılan çoğu meselede iş, daha sonraları haktan meyletmeye ve ilmî disiplinden uzaklaşmaya yol açmıştır. Doğrusu, yukarıdaki sözleri -derecesini bildirmeden- Allah Resulü’ne (sa) ithaf edilmemesi gerektiğidir. İlmin ve ilim öğrenmenin değeri hakkında Kur’an ve Sünnet’te buraya yazılamayacak kadar çok şey zaten söylenmiştir, bu konuda sahih olan bilginin dışına çıkılmasına gerek yoktur.
...
Son Söz:
Âlimlerin muteber görmeyip asılsız saydığı bu hadisler, biliyoruz ki, gerek sokakta halkın arasında, camide veya ders ortamlarında, gerek internette yayın yapan sayısız forum sayfalarında, İslâmî görünümlü soru-cevap sitelerinde ve ortak paylaşım alanlarında (facebook, msn, twiter, youtube vb.) çokça geçmekte ve insanlar büyük bir cesaretle (!) bunları birbirlerine nakletmektedirler. Hiçbir ilmî bilgisi olmayan, ancak üç-beş kişiden duyduğu ile amel eden niceleri de onlara uymaktadırlar. Yazık ki ahval böyledir… İş, Allah’tan korkmaksızın Allah adına cinayet işlemek gibidir! Böyle olması ise ancak toplumun cahilî oluşundan kaynaklanmaktadır. İlimden ve âlimden yoksun kaldıkça cahiller daha fazla konuşmaya başlamışlardır. Oysa Buharî’nin dediği gibi; yalancı vasıflı kimselerin rivayetlerini nakletmek helal değildir! Hadis olarak rivayet edilmiş sözleri birbirimize aktarırken bu temel kuralın gözetilmesi gerekir. Allah bizleri ve eser sahiplerini mağfiretine alsın.
Dipnotlar:
1. Bkz. Harun Ünal, Uydurma Hadisler, c: II, sf: 102.
2. Suhreverdî, Avarifu’l-Mearif, sf: 60.
3. Said Havva, Ruh Terbiyemiz , sf: 99.
4. Bkz. Harun Ünal, Uydurma Hadisler, c: II, sf: 224.
5. Bkz. Harun Ünal, Uydurma Hadisler, c: III, sf: 7-11.
6. Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, Ocak Yay. c: I, no: 535. Rudanî, Büyük Hadis Külliyatı, 2K Yay. Ankara, c: I, no: 202.
7. Aclunî, Keşfu’l-Hafa, II, 312; Sehavî, Makasıd, no: 1155; Ali el-Karî, el-Esrar, no: 510; el-Hut, Esanulmetalib, no: 1439; Harun Ünal, Uydurma Hadisler, c: III, sf: 145.
8. Harun Ünal, Uydurma Hadisler, c: 3, sf: 145.
9. Aclunî, Keşfu’l-Hafa, II, 378; Ezherî, Tahziru’l-Müslimin, s. 181; Harun Ünal, Uydurma Hadisler, c: III, sf: 87-88, 187.
10. Suyutî, Leâli, I, 199; Sehavî, Makasıd, s. 248; Aclunî, Keşfu’l-Hafa, II, 4; Hut, Esne’l-Metalib, s. 177; Ali el-Kârî, Uydurma Olduğunu İttifak Edilen Hadisler, no: 160.
11. Harun Ünal, Uydurma Hadisler, c: III, sf: 187.
12. Aclunî, Keşfu’l-Hafa, I, 235-236; Sehavî, Makasıd, s. 123-124; Ali el-Kârî, M. Kübra, 138-139; Harun Ünal, III, 191-192; I, 111-118.
13. İbn Kayyım, Miftah Dari’s-Saadeh, s. 129 ve 181; Sehavî, Makasıd, s. 286 ve 308; Aclunî, Keşfu’l-Hafa, II, 83 ve 318; Hut, Esne’l-Metalib, s. 290; Ali el-Kârî, Uydurma Olduğuna İttifak Edilen Hadisler, no: 196 ve 329.
14. Bkz. Ali el-Kârî, Uydurma Olduğuna İttifak Edilen Hadisler, İnkilab Yay. no: 5, 6, 7, 17, 53, 57, 114, 178, 231, 284, 317, 335, 386, 404, 439. Harun Ünal, Uydurma Hadisler, c: 5, sf: 133-134, c: 1, sf: 166-167. İbn Hacer el-Askalanî, Metalibu’l-Âliye, Ocak Yay. cilt: 3, hadis no: 3000, 3052, 3064, 3066, 3068, 3069, 3070, 3071, 3074, 3076, 3077, 3078. Rudanî, Büyük Hadis Külliyatı, no: 192, 199, 203, 213.
15. Rudanî, Büyük Hadis Külliyatı, no: 218, 219, 220; İbn Hacer el-Askalanî, Metalibu’l-Âliye, III, no: 3065; Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, I, no: 472.
16. İbn Cevzî, el-İlelü’l-Mütenâhiye, I, 67-75; Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, c: I, sf. 316-317; Aclunî, Keşfu’l-Hafa, II, 43.
17. İbn Abdilberr, Camiu Beyanı’l-İlm ve Fadlihi, I, 9-12; İbrahim Canan, Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye, 3. Bölüm, 6. dipnot.
18. Rudanî, Büyük Hadis Külliyatı, c:I, no: 215.
19. Bkz. http://www.hadisler.com sitesi...