Çocukta Özgüven Oluşumu - rahle.org

Çocukta Özgüven Oluşumu - rahle.org

Çocukta Özgüven Oluşumu


Facebookta Paylaş
Tweetle

Neslihan Kırmızılı

 

Ebeveynler her zaman başarılı çocuklar yetiştirmek için ellerinden geleni yaparlar, ancak çoğu kez gözden kaçırdıkları küçük bir hatadan (örneğin, az ilgi veya aşırı ilgi göstermekten) dolayı çocuklarının karakterinde istenmeyen durumlar ortaya çıkabilir. Bu durumlardan biri de özgüven yetersizliğidir.

Genel itibariyle özgüven oluşumunu destekleyen 3 unsur vardır; bunlar merak duygusu, saygı kazanımı ve bağımsızlık hissidir.

a. Merak Duygusu:

Anneler bebeklerini doğduğu andan itibaren anlamaya başlarlar. Onun ağlama sesini ve hareketlerini okuyabilme yeteneği Allah’ın annelere bahşettiği bir lütuftur. Bu durum bebekler büyüdükçe daha ayrıntılı bir hal alır ve bebeğinin neleri yapabileceğini, hangi durumlar karşısında hangi tepkiyi verebileceğini tahmin etmeye kadar uzanır.

Ne var ki anneler bu özelliklerini, koruyuculuk duyguları altında zamanla yitirirler. Bebeklerini tanırlar, neler yapabileceklerini görürler ama ev içerisinde ona az da olsa zarar gelebilecek tüm durumlarda onları engellerler. Örneğin; bebekler emeklemeye başladıklarında ilk işlerinden biri olan çekmecelere yönelirler; çünkü artık keşif başlamıştır. Sonra aniden anne gelir ve: “Hayır, yapma!” der, bebeği oradan uzaklaştırır. O bundan vazgeçer mi? Tabi ki hayır! Tekrar tekrar bunu dener ve annenin her engellemesinde artık hırçınlaşmaya ve ağlamaya başlarlar. Hâlbuki anne bebeğini koruduğunu düşünüyor ve minik parmaklarının sıkışmasını engelliyordur. Diğer taraftan bakınca, bebek her şeyi denemek ve öğrenmek istiyor, annenin onu her sınırlamasında ise bu güdüleri törpüleniyordur.

Bu hal ileriki yıllarda gerek okul hayatı olsun, gerek iş hayatı olsun yeni bir şeyler öğrenmeyi çok gerekli bulmayan, kulaktan dolma bilgilerle hayatını idame ettiren bir karakter olmasına kadar uzanabilir; neticede basit gibi görünen bu olay, aslında küçük bir engellemenin minik akıllarda ne gibi sonuçlar doğurabildiğinin kanıtıdır.

Evet, günümüz çocuklarının büyük bir çoğunluğunda görülen dikkat dağınıklığının en önemli sebeplerinden biri, ebeveynin çocuğu, öğrenme hevesiyle yöneldiği noktadan engelleyici bir tavırla uzaklaştırması, o noktaya gitmemesi için türlü türlü oyunlar yapmasıdır. Böyle bir tavır, çocuğun ruhuna indirilmiş bir darbe değil midir? Çocuğun da insan olduğunun düşünülmesi ve o andaki meşguliyetinin hesaba katılması gerekmez mi?”¹

Anne-baba eğer bebeğinin çekmeceyi açmasına ve içindekileri görmesine izin verse, iş farklı bir boyut kazanacaktır: Bebek çekmeceyi açacak, anne-babasına bakacak, ardından onlardan gelen sıcacık bir gülümseme ile öğrenme (merak) içgüdüleri gelişecek, nihayetinde özgüveni beslenecektir.

Yaşamının ilk 3 yılında çocuk beyni saniyede 30.000 sinaps oluşturabilme yeteneği ile olağanüstü bir fotokopi ya da teyp gibi işlev görür. Bu dönemdeki bir çocuğun öğrenmeye ve kendini göstermeye dair içgüdüsünü besleme adına onun her istediğini yapmak onu şımartmaz ama yapmamak daha zarar verici olabilmektedir.”²

Bu duruma başka bir örnek; tv. kumandasını eline alan, gazetenin sayfalarını karıştıran, buzdolabını açıp kurcalayan, her şeyi sorup duran … diğer çocuklar için de geçerlidir. Eğer ki bir çocuk kendisi ya da başkası için ciddi tehlike oluşturacak bir eylemde bulunmuyorsa, onun merak ve keşfetme duygusu ebeveyn tarafından inceden inceye hesaba katılmalıdır.

b. Bağımsızlık Hissi:

Anneye bağımlılık doğumla başlar ve çocuk ayrı bir birey olduğunu iyice anlayana dek devam eder. O bunu fark ettiğinde artık kendi başına bir şeyleri denemek, yanılmak ve karşısına çıkabilecek engellerle nasıl baş edebileceğini öğrenmek ister. Zira bu durum hayatın gerçeklerine hazırlanmada en büyük etkendir.

Ancak ebeveyn çocuğunun bu duygusunu erken yaşta kazanmasına fırsat vermez ise çocuk tüm sorumlulukları ile birlikte anne-babanın üzerinde kalır. Örneğin; parkta oyun sahasında tırmanırken zorlandığında, bir okul ödeviyle uğraşırken yanlış yaptığında yahut ayağı yolda yürürken tökezlediğinde … sürekli arkasında onu koruyup kollayıcı olarak anne-babasını bulursa, bağımsızlık hissi onda geç oluşacaktır.

Benzer şekilde; kendi elbisesini kendi seçebilmesi, onu kendi başına giyebilmesi, odasını kendince düzenlemesi yahut bazı durumlarda kendi başına yemek hazırlayabilmesi gibi işlerde dahi çocuk mümkün mertebede serbest bırakılmalıdır.

Eğer anne-baba çocuğunun bağımsız bir birey olarak kendi yapması gereken bir işte ona fırsat tanımaz ve onu engellerse, bu durumda çocuk, sosyal hayatın ilk adımlarında sendelemeye başlayacak ve özgüven zedelenmesi yaşayacaktır. “Bu durum ileriki yaşlarda ailesinden ayrı karar veremeyen, onlara sormadan bir şey yapamayan biri olup çıkmasına sebebiyet verebilir. Özellikle evlilik hayatında çok zorluklar çeker… sağlıklı bir aile hayatları olmaz.”³ Çünkü en başta çocuğa kendi özgürlük alanı hemen hiç tanınmamıştır.

Bazen sorumluluk sahibi çocuklar yetiştirmek yaptıklarımızla değil, yapmadıklarımızla ilgilidir. Çok iyi anne-baba olarak yetişkin hayatlarında başarılı olmaları için gerekli bazı becerileri geliştirme fırsatını onların ellerinden çalıyoruz. Bu beceriler satın alınamayan veya verilemeyen, ancak deneyimle kazanılan becerilerdir.”⁴

Unutulmamalıdır ki, anne-babanın çocuğu için yaptığı her şeyi çocuk aslında yapmıyordur. Ve bu durum yaş ilerledikçe daha vahim bir hal alır; sorumluluklarını yerine getirmeyen, her şeyi anne-babasının yapmasını bekleyen bağımlı kişilikler meydana gelebilir.

Böylesi durumlarda ebeveynler durumu kontrol altında tutarak çocuktan gelen mesajı anlayarak ve onu isteği doğrultusunda destekleyerek hareket etmesi gerekir. Eğer bir yerini incitecek olursa -çok şiddetli olmadığı takdirde- ona müdahale edilmemesi ve onun kendini kurtarabilmesi için ona fırsat tanınması gerekir. Zira bir işi yapamadıklarında, ebeveyninden yardım istemeden ona müdahale edilmesi, çocuğun yeteneklerini erken yaşta köreltebilir.

Çocuğunuz bu konuda size aslında şunu söylemek istiyordur:

“Sevgili anneciğim-babacığım, ben sürekli bir büyüme ve değişme içindeyim. Sizin çocuğunuz olsam da sizden ayrı bir kişilik geliştiriyorum. Beni tanımaya ve anlamaya çalışın. Deneme ile öğrenirim. Bana ayak uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. Oyunda, arkadaşlıkta ve uğraşlarımda özgürlük tanıyın. Beni her yerde, her zaman koruyup kollamayın. Davranışlarımın sonuçlarını kendim görürsem daha iyi öğrenirim. Bırakın kendi işimi kendim göreyim. Büyüdüğümü başka nasıl anlarım?”

c. Saygı Kazanımı:

Her çocuğun aile içinde özgün bir birey olarak kabul edilmesi ve çocuğa yaşına-konumuna uygun bir statüsünün verilmesi gerekir. Örneğin, ergenlik çağına girmiş çocuğa evin küçük çocuğu muamelesi yapılmaması gibi… Aynı şekilde, evin küçük çocuğunun abisine veya ablasına yaptığı bir saygısızlığı anında düzeltmek ve küçük çocuğu uyarmak, evin büyük çocuğuna verilen statünün bir gereğidir.

Aile vaktinde çocuğuna bu statüleri vermez, her zaman aynı muamelede bulunur, onu hep “şamar oğlanı” gibi görürse, o da, hak ettiği ve bir türlü ailesinden göremediği bu kıymeti dışarıda arkadaşlarında ya da çete benzeri gruplar içinde arayacaktır… Siz; “Ben çocuğumu çok seviyor ve onun için saçlarımı süpürge ediyorum!” diyor ama ona hak ettiği statüyü vermiyorsanız, çocuğunuz sizin süpürgenizi kullanmayacaktır.”⁶

Çocuklara yaşlarına göre verilen konum (statü) ve saygı onların kendilerine olan özgüvenlerini arttıracaktır. Dikkat edilmesi gerekir ki; çocuğun aile fertleri içinde herkesin önünde azarlanması, sokakta veya ebeveynin arkadaşları arasında hor görülmesi, onunla konuşurken -ima ile bile olsa- söylediklerinin kulak ardı edilmesi, vb. durumlar hem nebevî ahlâka uygun değil, hem pedagojide tasvip görülmeyen bir davranış biçimidir.

Çocuk Doktoru olan Chris White, kişiseş internet bloğunda şunları der:

“Gerçek disiplin sadece çocuğunuzdan hemen alacağınız itaat değildir; gerçek disiplin çocuklarınızın olgun, kendi kendilerini motive edebilen, kendilerine yön verebilen ve karşılıklı bağlılığın (dayanışmanın) anlamını kavrayabilmelerini sağlayabilmektir.”

Netice:

Özgüven sahibi olarak yetiştirilmiş bir çocuk, aynı zamanda gençlik döneminden itibaren sosyal hayatın içersinde kendisiyle kolay dostluk kurulabilen, iyi bir hatip, başarılı bir davetçi, öğretici ve önder vasıflarını kazanan biri olacaktır. Ebeveynlerin bu noktayı hesaba katmaları ve İslâmî hassasiyetin gereği olarak çocuklarını nasıl yetiştirmesi gerektiklerine dikkat etmeleri bizce elzemdir.®

Dipnotlar:

1. Pedagog Adem Güneş, Annelik Sanatı, Nesil Yay. s. 103.

2. Sabiha Paktuna Keskin, Çocuklarla Doğru İletişim, Boyut Yay. s. 60.

3. Mine İzgi, Oğlumu Yetiştiriyorum, Elit Yay. s. 158.

4. Elizabeth Pantley, Çocuklarımıza Verdiğimiz Gizli Mesajlar, HYB Yay. s. 5.

5. Prof. Dr. Atalay Yürükoğlu, “Aileye Mektuplar”, Zambak Dergisi.

6. Pedagog Adem Güneş, Annelik Sanatı, Nesil Yay. s. 197.

7. http://www.essentialparenting.com

 

 

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ