Fikri Gülsoy
İnsanların edindiği ahlâkın kaynağını genel olarak ikiye ayırabiliriz: Vahye dayalı ahlâk ve hevaya dayalı ahlâk. Vahyin kaynaklık ettiği ahlâkın oluşumunda ana belirleyici unsur Kur’an ve Sünnet’tir. Hevanın belirleyici olduğu ahlâkta ise ana belirleyici unsur kişinin istekleridir, kendi görüşleridir. Vahye dayalı ahlâkta da kişi kendi görüşlerine dayalı kimi davranışlar gösterebilir, ancak bu davranışın yanlışlığını bilir. Bu bilmeyi de vahyi referans aldığı için yapabilir. Hevaya dayalı ahlâkta da kişi bazen vahye dayalı bir davranışı ahlâki bulabilir, benimseyebilir. Fakat bu kişinin vahye dayalı bir ahlâkı olduğu anlamı taşımaz, sadece kişi yine kendi istek ve arzularını dayanak olarak alıp vahyi olan bir bilgiyi beğenip uygulamıştır hayatında, yoksa vahye iman etmemiştir. Nihayetinde vahye dayalı ahlâk vahyi dayanak kabul ederken, hevaya dayalı ahlâk da hevesleri kendine dayanak kabul eder.
Hevaya dayalı ahlâkın istikamet sorunu yokken vahye dayalı ahlâkın bir istikamet/doğruluk sorunu vardır. Hevaya dayalı ahlâk daha baştan kendisini kendi dışında bir şeyle kayıtlı saymadığından yanlışa düşmekten bahsedilemez. Yolun başında herkes kendi aklını, kendi tercihlerini, kendi isteklerini, kendi heveslerini, kendi duygularını, kendi hırslarını, kendi zevklerini referans kabul ettiği içidir ki hevaya dayalı ahlâkta yanlışa düşmek söz konusu değildir. Zaten kişisel tercihler genel normu belirlediği için herkesin kendince davranması esastır, bu sebeple de iyi-kötü, olumlu-olumsuz referansı kendisidir ve kimse bu durumu yadırgamaz. Her insanın kendine has ve öznel karakteri, davranışı olduğundan kimse kimsenin ahlâkına laf söyleyemez hevaya dayalı ahlâkta. Fakat vahye dayalı ahlâkta ortada vahye dayanmak gibi bir iddia olduğundan ve vahiy de kişinin nefsi isteklerinden başka bir şey olduğundan kişinin davranışlarını vahye uygun hale getirmesi gibi bir iş vardır ortada. İlk önce kişi zahiren ve niyetiyle kendisini vahye uygun olarak şekillendirmekle sorumludur vahye dayalı ahlâkta. Eğer bu uygunluk sağlanamazsa vahye dayalı ahlâkta bir sapmadan/dalaletten bahsetmek gerekir.
Bugün içinde yaşadığımız toplumdaki ahlâk hevaya dayalı ahlâkı dayanak alarak şekillenen ahlâkı temsil etmektedir. Vahye dayalı ahlâk ise daha çok kitaplardadır günümüzde. İman edenler kitaplardaki ahlâka da iman etmişlerdir. Fakat bir taraftan hevaya dayalı bir hayatın içindeyken diğer taraftan kitaplardan öğrendikleri vahye dayalı ahlâkın bilgisiyle gelgitler yaşamaktadır bugünün Müslümanı. Çünkü hayatı belirleyen ana yaklaşım piyasa ahlâkıdır. Piyasa ahlâkı karı, parayı, çıkarı, ayak oyunlarını, her ne olursa olsun kariyer basamaklarını hızla tırmanmayı, düşmanlığı, söz getirip götürmeyi, yalanı, iftirayı kısaca hevesleri/hevayı kendine dayanak yapıyor; çıkar için bütün bu hastalıklı davranışları sergilemekten geri durmuyor. Müslüman işte bu noktada kafasındakilerle yaşadıklarının kavgasıyla günlerini geçiriyor. Çünkü bildiğimiz ve inandığımız ahlâk ise piyasa ahlâkının aksine adaleti, yardımlaşmayı, iyiliği, kanaati, hakkı, tevazuyu, iyi niyeti emrediyor.
Yukarıda bahsettiğimiz sebeple günümüz Müslümanı için en önemli mesele hayatın içinde İslâm ahlâkının temsil edilmesi meselesidir. Bu meselenin çözülmesi, olması gereken ahlâkı bütünüyle ve olması gerektiği haliyle temsil eden insanların toplumun ekseriyetini oluşturmasıyla ve toplumun işleyişinin İslâm ahlâkıyla şekillenmesiyle mümkün olabilir. Bugünkü hayat içinde İslâm ahlâkını temsil edenlerin ağırlığından bahsetmek ve toplumların işleyişinde ana belirleyicinin İslâm ahlâkı olduğundan bahsetmek mümkün olmadığından bugünün dünyasında ancak kişi ve toplulukların hayata geçirdiği, yapmakta direndiği, seviyesini yükselttiği veya düşürdüğü durumlardan bahsedebiliriz.
Bugün hevaya dayalı piyasa ahlâkının hükümferma olmadığı alan yok gibidir hayatımızda. Bugün bir Müslüman İslâm ahlâkının tamamını yaşamak azminde olsa dahi bunu bütünüyle başaramayacaktır. Çünkü yaşadığımız hayatın eğitim, sağlık, ulaşım, ekonomi, aile, hukuk, eğitim ve sosyal alanlarında belirleyici ana etken hevaya dayalı piyasa ahlâkıdır. İslâm ahlâkını hayata aktarmak isteyen bir Müslüman hevaya dayalı piyasa ahlâkı tarafından evde kuşatılmasa işte kuşatılıyor, okulda kuşatılmasa mahkemede, hastanede kuşatılıyor, bir biçimde piyasa ahlâkının belirlediği çerçevede yer almak zorunda kalıyor. Bu karşılaşmalarda öne çıkan her türlü ahlâki norm İslâm ahlâkının dışında olduğundan bahsettiğimiz bütün bu alanlardaki yaşantılar gayri İslâmi hayatlar olmaktadır. Bu noktada günümüz Müslümanı bir taraftan inandığı gibi yaşayamadığı için “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.” (Saff, 61/2-3) ilahî hitabındaki tehditle karşı karşıya kalırken diğer taraftan da “İnandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanırsınız” sözünde işaret edilen tehlikeyle yüz yüzedir.
İçinde yaşadığımız ve genel olarak hevaya dayalı piyasa ahlâkının hâkim olduğu hayatta bizi çevreleyen gayri İslâmi ahlâka hayatın bütün alanlarında maruz kalışımız temelde razı olarak içinde bulunduğumuz bir hayat olmadığı içindir ki doğrudan “yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz” hitabının muhatabı olmayabiliriz. Ancak bu durum işleyen sorunlu hayatın değişmesi için gerekli olan çabayı ortadan kaldırmaz, belki daha da gerekliliğini artırır. Herkesin bu hayatın İslâm ahlâkına dayalı olarak oluşması için elinden gelen bütün imkânları seferber etmesi gerekir. Yine bu fırtınanın görece az olduğu alanlar hayatın her bölümünde mevcuttur. Müslüman çocuğunun eğitiminde, aile üyelerinin yaptığı işte, alışverişte, ulaşımda, sağlık işlemlerinde veya diğer sosyal ilişkilerde zararın en az olduğu seçenekleri tercih etmelidir. Böylece tümüyle İslâm ahlâkına dayalı bir yaşam süremese dahi zarar verici olan hevaya dayalı piyasa ahlâkının etkilerini azaltmış olacaktır.
İster en zararlı haliyle isterse de daha hafifiyle olsun mevcut hevaya dayalı piyasa ahlâkına maruz kalışımızın en tehlikeli yanı gayri İslâmi hayata alışmak, gayr-i İslâmî hayatı meşru görmek, İslâm ahlâkına dayalı bir hayatın oluşması yönündeki isteğin kaybolması ve nihayetinde işleyen gayri İslâmi hayata teslim olmaktır. Bu tehlike zamanla hevaya dayalı gayri İslâmi piyasa ahlâkının Müslümanın işlerini şekillendirmesi, alışverişlerini şekillendirmesi, giyim kuşamlarını şekillendirmesi, davranış biçimlerini belirlemesi, düşünme biçimlerini belirlemesiyle ve nihayet duyguları da etkileyerek kalbi tamamen kuşatmasıyla karşımıza çıkabilmektedir. Günümüz Müslümanı işin bu yanıyla mücadele etmek mecburiyetindedir. Günlük hayat içindeki bu karşılaşmada başarı için öncelikle Kur’an ile, namaz ile, sabır ile, oruç ile, dua ile, zikir ile, fikir ile, muhasebe ile, iyilik ile, fedakarlık ile, Allah yolunda attığımız adımlar ile, gayretler ile her an Rabbimize yönelmemiz, her an O’nu hatırlamamız, her an O’ndan yardım dilememiz, her anımızda O’na iltica etmemiz gerekmektedir. Hevaya dayalı gayri İslâmi piyasa ahlâkının yoğun ve şiddetli saldırılarının karşısına bugünün Müslümanı yukarıda bahsettiğimiz iyilikleri ihsan ve yakin derecesinde bir hayatla yaşayarak çıkarsa ancak olumsuzlukların zararlı etkisini azaltabilir. Olumsuzluklardan etkilenip eğrilmeyecek bir kalple, olumsuz fikirlerin girdabına girmeyecek kadar ferasetli bir akılla, kuşatmalar karşısında geri durmayacak kadar amel/ibadet hayatıyla ancak bunca gayri İslâmi ahlâka rağmen diri kalabilecektir. Eğer yukarıda bahsi geçen çabalar sarf edilmezse mevcut rüzgâr karşısında Müslümanın kendini muhafaza etmesi zorlaşacaktır hatta mümkün değildir.
Gündelik hayat en meşru haliyle dahi insanı gaflete sürüklerken günümüzde hayatın neredeyse tüm alanlarında insanı yıpratıcı, eksiltici bir yapısının varlığı düşünüldüğünde, bütün bu gayri İslâmi durumların oluşturduğu tahribatları ve yaraları ortadan kaldırmak için en az onlar nispetinde karşı hazırlıkların kuşanılması gerekiyor. Gece gündüz akan kirin etkilerinden kurtulmak için gece gündüz nurla yıkanmak gerekiyor.®