Bekir Yolcu
Anadolu'da 13. yüzyılda yayılmış olan esnaf, zanaatkâr ve isçileri toplayan teşkilata Ahilik Teşkilatı denir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin sosyal düzeninin sağlanmasında ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda etkili olan Ahilik Teşkilatı dinî, ahlâkî, sosyal ve ekonomik bir nitelik taşıyordu.
Ahi kelimesinin anlamı ile ilgili olarak, “akı” kelimesinin Anadolu'da “h” sesiyle okunması şeklinde cömert, eli açık; Arapça, “ahî” kardeş, yâr, dost ve çoğulu olan “ihvan” için “kardeşler, dostlar, bir tarikata ve mesleğe tâbi olanlar” şeklinde anlamlara geldiği ifade edilmiştir.
Teşkilatı, Ahi Evren¹ (Şeyh Nasreddin Mahmut el-Hoyî) tarafından Kırşehir’de kurulmuştur. Ahi Teşkilatı hayatın bütün alanını kuşatacak şekilde (ekonomik örgütlenmeden, eğitime, siyasî alandan güvenliğe, şehirlerden köylere kadar) örgütlenebilen ve toplumu yönlendiren bir yapıya sahiptir. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda bile etkin rol oynayacak kadar köklü ve teşkilatçı bir yapıya sahiptir.
Ahiliğin temel amacı; mensupları arasında ortak şuur ve hedeflere ulaştırıcı nitelikler oluşturmaktır. Bu niteliklere sahip bir Ahi, dünyayı düzene sokabilecek ve insanlara/insanlığa hizmet edebilecektir.
Dünyaya düzen ve hizmet verme iddiasında olan Ahiler, misyonlarını yerine getirebilmeleri için önce kendilerinin mükemmel olmaları gerektiğinin bilincindedirler. Ahi önce kendisine çeki-düzen vermelidir ki, inandırıcı olsun, hizmet edebilsin. Bu bağlamda Ahi şöyle nitelendirilmektedir:
“Huyları güzel olan, namaza devam eden, zekâtını veren, babasına ihsanda ve itaatte bulunan, komşusunu ağırlayan, eline geçeni veren, işlerini güzelleştiren, sözlerinde doğru olan, amellerini en güzel bir hale getirmeye çalışan, sırlarını saklayan, ahdi koruyan, sevgiye riayet eden, doğrulukta, arılıkta, muamelede bulunan, yalanı ve riyayı atan, helal kazanca koyulan, ulaşmak için arılaşan, haramı bırakan, halka ihsan eden, kendisinden çekilenleri dolaşan, ona vermeyene veren, zulmedeni bağışlayan, kötülük edene iyilik eden, şeriata mülazemette bulunan, hakikate giren, kardeşlerinin haklarını eda eden, komşularına karşı müsamahada bulunan, ihsanlarla keremler eyleyen, onlardan uzak olanı soran, yakındakini dolaşan, hastayı ziyaret edip halini, hatırını soruşturan kişidir.”
Ahinin üç şeyi bağlanır, üç şeyi açılır: Gözü haram olan şeylere, ağzı günah olan sözlere, eli zulümlere bağlanır; kapısı konuklara, kesesi kardeşlerden ihtiyacı olanlara, sofrası bütün açlara açılır.
Ahilerin ideallerini oluşturan temel değerler ve amaçları anlamak için, ahilerin günlük hayatını en ayrıntılı şekilde düzenleyen Fütüvvetnameleri² incelemek gerekir. Bütün bu eserlerde Ahilerin ilkeleri, değerleri ve hedefleri sıralanır. Fütüvvetnamelerdeki ilkeler, Ahilerin günlük hayatının her alanını ve her anını ilgilendirir. Hayatın bütününü kuşatır. Ahilerin temel değerlerini oluşturan ilke ve öğretiler, Fütüvvetnamelerde şöyle sıralanır:
1- Namazı bırakmamak. Çünkü namaz insanı her türlü kötülükten uzak tutar.
2- Hayâ sahibi olmak. Hayâ, insanın toplum içindeki itibarını arttırır.
3- Dünya hayatına esir olmamak. Fani olanları kutsayıp yüceltmek insanın itibarını yok eder.
4- Nefsin esiri olmamak. Nefis esareti kötü işte, arzu ve davranışın başlangıcıdır.
5- Helal kazanç sahibi olmak. Helal olan, kişinin eliyle, çalışmasıyla kazandığı şeyden yediğidir. Ahilik örgütünün en önemli vazgeçilmez ilkelerinden birisidir. Bu ilke çalışma hayatının dinamik bir hal almasını sağlamıştır.
6- Ahilerden muhtaç olanlara ihsan ve keremde bulunmak.
7- İyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak. Ahilik örgütünün iç denetim yoluyla oluşabilecek haksızlıkların ve yanlışlıkların giderilmesini sağlayan bir ilkedir.
Ahiler, toplumsal alanı kuşatarak adalet ve ahlâk merkezinde, üretim-tüketim dengesini kurarak toplumsal dayanışmayı ve huzuru sağlamayı hedeflemişlerdir. Ahilerin toplumla ilgili misyonları Fütüvvetnamelerde kısaca “Ayende ve Ravende” yani “gelene-geçene” hizmet biçiminde belirtilmiştir. İbn Batuta, Ahileri tanıtıp toplumla ilgili misyonlarını açıklarken; “Bunlar Anadolu'ya yerleşmiş bulunan Türkmenlerin yaşadıkları her yerde, şehir, kasaba ve köylerde bulunmaktadırlar. Memleketlerine gelen yabancıları karşılama, onlarla ilgilenme, yiyeceklerini, içeceklerini, yatacaklarını sağlama, ihtiyaçlarını giderme, onları uğursuz ve edepsizlerin ellerinden kurtarma, şu veya bu sebeple bu yaramazlara katılanları yeryüzünden temizleme gibi konularda bunların eş ve örneklerine dünyanın hiç bir yerinde rastlamak mümkün değildir.” ifadelerini kullanır.
Hizmette mükemmellik, Ahiliğin varlık nedenidir. Üretilen malların kalitesinden, satış ahlâkına ve tüketim kültürüne kadar bu bilinçle hareket edilmiştir. Kapitalist ya da liberal anlayıştan uzak bir şekilde, reklam ya da moda kavramlarını kullanmadan, mükemmelliği arayan ve insanı maddenin esiri kılmadan, onu sömürmeden müreffeh bir hayata katkıyı hizmet olarak görmüşlerdir.
Teşkilat; hayatı Müslümanca yaşamanın gerekliliği içerisinde, her bir ferdin nitelikli olması daha sonrasında niteliklerini geliştiren, üreten, ürettiğinin esiri olmayan, tüketimde dengeli, ahlâki eğitimini yaptığı işle iç içe yürüten, hayatı (iş, ev, eğitim, tekke, cami…) parçalamadan yaşayan, Müslüman bir toplumun Müslüman fertleri olarak değer üreten ve değer bulan bir yapıya kavuşmayı hem hedef olarak belirlemişler hem de yaşayarak ideallerinin doğruluğunu kanıtlamışlardır. Bunun için, örgüt her üyesine, bir meslek dalının yanı sıra, toplumsal değerlerle ilgili eğitim verilmesi amaç edinmiştir. İbn Batuta'nın Seyahatnamesi’nde de belirttiği gibi, Ahiler, birer sanat sahibi olup, ortak toplumsal değerleri beraber yaşamayı hedefleyen gruplardır.
Ahiler misyonları gereğince toplumun bütün kesimlerini kuşatıcı bir organizasyon türü oluşturmuşlardır. Şeyh, Ahi, Feta silsilesinden ibaret olan organizasyon yapısı emir-komuta tarzında işlemekte ve her zaviye ayrı bir birim olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Her zaviyenin başında bir Ahi ve geniş bir coğrafyada faaliyet gösteren organizasyonun başında ise bir şeyh bulunmaktadır. Anlaşılacağı üzere; aynı mesleği yapanların oluşturduğu küçük birimler (zaviyeler) ve bu birimler arasındaki hedef birliğini sağlayan manevi bir otorite vardır.
Hizmet için gereken bütün öğelerle donatılmış olan zaviyelere bağlı üyeler, organizasyonun “ayrılmaz” ve “vazgeçilmez” birer parçası olarak değerlendirilmiştir. Aynı şekilde “feta” olarak nitelendirilen kişiler de, kendilerini sistemin vazgeçilmez öğesi olarak görmüşlerdir. Meslek sahibi olmayan bir Ahi tasavvur edilemez. Her fert becerisine göre bir mesleğin maharet ve hünerlerini kazanır, iş sahibi olur ve sosyal hayata katkı sağlar. Mesleği olmayanın başkalarına faydası olmaz.®
Dipnotlar:
1. Azerbaycan’ın Hoy kasabasında doğan Ahi Evren, ilk eğitim dönemi, memleketi olan Azerbaycan'da geçtikten sonra Horasan'a giderek Fahrettin Razî'nin eğitim halkasına katılır ve ondan feyz alır. İlk tasavvufî terbiyesini Horasan ve Maveraunnehir'de Yesevî dervişlerinden alır. Daha sonra Hac seyahati için memleketinden ayrıldığı ve bu seyahat esnasında Şeyh Evhad'ud-Din Kirmanî ile tanıştığı ve ona murîd olduğu bilinmektedir. Evhad'ud-Din Kirmanî'nin kızı Fatma ile evlenerek aynı zamanda damadı olmuştur. Ahî Evren kayınpederi ve şeyhi olan Kirmanî ile beraber Abbasî Halifesi Nasır Lidinillah tarafından Anadolu'ya gönderilmiştir. Anadolu'ya gelen Ahî Evren ilk önce Kayseri'ye yerleşmiş ve burada bir debbağlık atölyesi kurmuş, Şeyhi ile beraber Anadolu'nun şehir, kasaba ve köylerini dolaşarak Ahîlik anlayışının yayılmasına ve teşkilatlanmasına öncülük etmiştir. Ahî Evren devrin Selçuklu sultanı I. Alaaddin Keykubat tarafından sevilmiş ve sultana yakın olmuştur. Bu devirde tarikat pirlerinin, siyasî faaliyetlere iştirak ettikleri, hatta bazen sultanların üzerlerindeki nüfuzlarının hissedildiği bilinen bir gerçektir. Daha sonraki dönemde Moğol istilası, kavgaları ve iç karışıklıkların getirmiş olduğu kaos ortamı Ahilerin baskı ve zulme uğramasına neden olmuştur. 1261 yılında Kırşehir’de çıkan bir isyanda Ahî Evren öldürülmüştür. (Mikail Bayram, “Ahî Evren'in Öldürülmesi ve Ölüm Tarihinin Tesbiti” İ.Ü.E.F. Tarih Enstitüsü Dergisi, Sayı: 12, İstanbul, 1982, s. 534.)
2. Fütüvvetnâmeler, Ahi teşkilâtının esaslarını, bu teşkilâta girenlerin uymaları gereken kuralları anlatan kitaplardır. Şehirlerde esnaf teşkilatlarının örgütlenmelerinde dikkat etmeleri gereken hususları düzenleyen yönetmeliklerdir. Fütüvvet kavramının temeli tasavvufa dayandığı için, bu tür eserlerin hepsinde tasavvufî nitelik ağır basar. Günümüze ulaşan en eski fütüvvetnâme, 10. yüzyılda mutasavvıf Ebu Abdi'r-Rahman Muhammed İbn el-Hüseyn es-Sülemi tarafından yazılan Arapça Kitabü'l-Fütüvve'dir. Yazarın adıyla birlikte söylenenler de vardır: Burgazi Fütüvvetnâme'si, Nasırî Fütüvvetnâmesi, Haliloğlu Yahya Fütüvetnamesi gibi. Haliloğlu Yahya'nın Fütüvvetnamesi Türkçe yazılan ilk fütüvvetnamedir.
Kaynaklar:
Veysi Erken, Bir Sivil Örgütlenme Modeli Ahilik, Seba Yay. Ankara, 1998
Mikail Bayram, “Ahî Evren Kimdir?”, Türk Kültürü Dergisi, Sayı: 191, Ankara, 1978, s. 18-20.
İbn Batuta, İbn Batuta Seyahatnamesinden Seçmeler, Çev: İ. Parmaksızoğlu, İstanbul, 1993.
Galip Demir, Osmanlı Devletinin Kuruluşu ve Ahilik, Ahi Kültürünü Araştırma ve Eğitim Vakfı Yay.
Mikail Bayram, Ahî Evren-Tasavvufi Düşüncelerinin Esasları, TDV Yay. Ankara, 1995.
www.ahilik.gen.tr