Hayat Boyu Edeb - rahle.org

Hayat Boyu Edeb - rahle.org

Hayat Boyu Edeb


Facebookta Paylaş
Tweetle

Mustafa Erkek 

 

Edep Derken ..

İnsan ilişkilerinin şekillenmesinde önemli bir özellik olan edep, kişinin, herşeye layık olduğu ölçüde değer vermesidir. Edep, başkalarına kul köle olup onları üstün görmemek olduğu gibi, kendisini de abartılı gösterip insanları hor görmemektir. Hadis ilminde edep, hayırlı ve yararlı bilgilerle davranış alışkanlıklarını ifade etmekte; ayrıca bu bilgi ve davranışları sergileyen ilahî kaynak anlamında kullanılmaktadır.

Genel anlamda edeb; bir toplumda örf, adet ve kural halini almış iyi ve faydalı tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi anlamında kullanılmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber'in sünnetinde müekked ve zevaid sünnet dışında kalan davranışlar fıkıh literatüründe edeb terimiyle ifade olunmuştur.

Yine denilmiştir ki; ahlâk’ın ve ahlâkî tüm davranışların kalpte neş’et eden noktasına edeb denir. Edeb önce cevher olarak kalbi ihata eder, kuşatır, daha sonra fiiliyata geçer. Dolayısı ile edeb, “kalbin ahlâkıdır”. Kalb ise, imanın mekânıdır...

Şu halde kalpteki iman’ın ilk alameti edeb’tir. Edeb ise latif bir şeydir. Zahiren hemen fark edilemez. Menşei itibariyle kalbî olduğu için ancak kalpteki bir takım letafetle anlaşılabilir.

İslâmî kaynaklarda ‘edeb’e getirilen tanımlamalardan birisi ise Muhammed b. Tayyib el-Fasî’ye aittir. Ona göre edep, “kişiyi küçük düşürücü bütün durumlardan koruyan tutum ve davranışlar”dır. Bunun yanında edebin tasavvufta “daima güzeli seçip onunla olma” (İbn Ata), “kendini tanıma” (Abdullah b. Mübarek) veya “aklın tercümanı” (Sakatî) gibi tarifleri vardır. Kısaca edep, yaşayış tarzımızı, insanlarla ilişkilerimizi güzele yönlendiren belirleyici bir işleve sahiptir.

Adab-ı Muaşeret ..

Edep kelimesinin çoğulu olan “adap” aynı zamanda bir fıkıh kavramıdır ve “Hz. Peygamber’in sünnetine uygun olarak yapılan hareketler” şeklinde tanımlanır. Adap kavramı geniş ifadesiyle Allah’ın ve Hz. Peygamber’in emir ve yasaklarına uygun biçimde hareket etmek anlamına gelir.

Ahlâk’ta, Peygamber Efendimiz’i (sa) model alarak insanlarla iyi, sağlıklı, doğru ve sağlam münasebetler kurmaya “adab-ı muaşeret” denir. Adab-ı muaşeret zannedildiğinin aksine sırf “görgü kuralları” manasına gelmez. Çünkü adab-ı muaşeret, bütün bir yaşamı kuşatır. Onun özünde Efendimiz’in sünneti vardır. Adab-ı muaşeret kuralları Resulullah’ın (sa) güzide ahlâkına yaklaşmak için bize sunulan yansımalardan ibarettir. Adab-ı muaşerete giden yolda sünneti anlamak zarurettir.

Kimya-ı Saadet müellifi İmam Gazalî edep konusunda şöyle demiştir:

“Adab-ı Muaşeret esasları, hadislerde ve İslâm kaynaklı eserlerde bildirilmiştir. İnsanlar ve hayvanlar arasındaki fark, bu edeplere riayet etmek iledir. Zira hayvanlar tabiatlarının iktiza ettiği şekilde yerler, içerler, yaşarlar. Onlara akıl yeteneği verilmediği için güzel ile çirkini birbirinden ayıramazlar. İnsanlar akıl ve temyiz (iyi ile kötüyü ayırt etme) yeteneğini yerinde kullanmazlarsa akıl ve tercih nimetinin hakkını vermemiş ve nimeti reddetmiş olurlar.”

Dolayısıyla, adab-ı muaşeret insanın iyi ile kötü, güzel ile çirkin karşısındaki tercihinde yönlendirici bir role sahiptir. Bu rolüyle de bireysel ve sosyal uygulamaları sistematize eden ilkeler bütününü içine alır. Bu yüzden İslâm ahlâkı literatürüne giren eserlerin çoğunda “Adabü’n-Nebi” veya benzer başlıklar altında Efendimiz’in kişiliği, davranış ve yaşayış biçimi örnek olarak sunulur.

Yine Hanefi fukahasından İbni Abidin farz-ı ayn olan ilimleri tasnif ederken şu hükmü ortaya koymuştur: “Kulun dinini yaşaması, Allah için amelinin ihlâsı ve kulları ile muaşereti hususunda muhtaç olduğu ilmi öğrenmesi İslâm’ın farzlarındandır.” Dikkat edilirse, insanların birbirleriyle olan münasebetleri (muaşeret kaideleri) hususunda bilgi sahibi olmaları farz-ı ayn olarak ifade edilmiştir.

Kurtubî’nin edeple ilgili sözlerinde de aynı hikmet dile getirilir: “Kur’an’n mucizelerinden birisi de ilimdir. Helal, haram ve diğer hükümlerle insanlığı ayakta tutan, ailevî ve beşerî münasebetleri düzene koyan ve saadeti hazırlayan bir ilim.”

Abdullah b. Mübarek ise; “Adabı küçümseyip önem vermeyenler sünnetlerden mahrumiyetle cezalandırılır, sünnetleri küçümseyenler farzlardan fire vermeye başlar, farzları küçümseyenler ise ilahi anlayıştan mahrum olur.” İkazında bulunur. Bu bilgiler doğrultusunda adab-ı muaşeretin, “insanların birbirleriyle münasebetlerinde, helal ve haram hudutlarına riayeti esas alan bir ilim” olduğu söylenebilir.

En Güzel’e Yaklaşmak İçin ..

Yaratılışları gereği bedenî ve ruhî açıdan birbirine muhtaç olan insanlar bir arada yaşamak zorundadırlar. Kişinin toplumla kurduğu ilişkileri düzenleyen ve sağlamlaştıran, toplumsal ahengi sağlayan ve muhafaza eden, sosyal bir varlık olan insanı çokluk içinde seçkin ve doğru kılan kurallar bu sebeple çok önemlidir.

Nitekim kâinatı mükemmel bir düzen ve intizam üzere yaratan Allah Teâlâ, yarattıkları içinde insanı da “en güzel” biçimde yaratmıştır. Peygamberleri vasıtasıyla saadet yollarını göstermiş, iyi ve güzeli, kötü ve çirkini öğretmiştir. İnsanlara da kendileri için en doğru olan yaşayış ve hareket yollarını bildirmiştir. Hz. Peygamber, “Bir mü’min güzel ahlâkıyla gece ibadet eden, gündüz oruç tutan kimselerin derecelerine erişir.” buyurur. Adab-ı muaşeret başlığı altında sıralanan kurallar bu yüzden önemlidir. Çünkü onlar güzel geçinmenin, güzel yaşamının haritasını verirler. Hemen bütün ahlâk eğitimi ve adap konulu eserlerde adab-ı muaşeret benzer başlıklar altında incelenmektedir. Bunlar başlıca;

Nezaket,

Yeme içme adabı,

Selamlaşma adabı,

Kazanç ve ticaret adabı,

Konuşma ve dinleme adabı,

Ev içi ve sosyal hayata dair adap kuralları,

Taharet adabı,

Oturma ve genel davranış … şeklindedir. Bunun yanında İslâm toplumunun bir ferdi olarak her bir bireyin bilmesi gereken temel adab kuralları ise;

Konuşma Adabı,

Sohbet Adabı,

İstişare Adabı,

Eleştiri Adabı,

İzin İsteme Adabı,

Görev Alma Adabı … şeklindedir. Bu kuralların her bir Müslüman tarafından, en güzel şekilde bilinmesi ve uygulanması, örnek İslâm toplumunun yeniden inşası için gereklidir.

Müslüman evinde eşine, çocuklarına ve komşularına, işyerinde mesai arkadaşlarına, alışveriş yaptığı, selam verdiği bütün insanlara karşı nazik ve güler yüzlü davranır. Başta çocukları olmak üzere, söz ve davranışındaki adap ve zarafeti ile çevresine örnek olan, “modellenen” kişidir.

Edebin Pratiği ..

Haddini aşmamak, kalp kırmamaktır edeb. Sadece o değil; haddini aşıp, kalp kırmaktan ödünün patlaması demektir. İstisnasız her insan, her canlı varlık, tıp tıp atan her yürek avuçlarımızın arasında tuttuğumuz billûr bir kâsedir. Dışı nasıl olursa olsun özü narin ve nazenindir. İçin titrer. Düşürmekten, düşürüp de kırmaktan öyle korkarsın.

Dedikodudan, haksızlıktan ve ithamdan uzak durmaktır edeb. Sadece o değil. İnsan-hayvan, canlı-cansız veya önemli-önemsiz ya da zengin-fakir ayrımı yapmadan etrafına hoş bir nazarla bakmak; “eyvallah” diyebilmektir.

Bilmediğin konuda susmak, bildiğin konuda ahkâm kesmemektir edeb. Bilgi bir perdedir. Sen ne kadar bilirsen bil, nasıl bir âlim olursan ol, en cahil görünen insandan bile öğrenecek bir şeyin vardır elbet. Edeb bunu unutmamaktır.

İnsan ayrımı yapmamaktır edeb. Sokaktaki bir berduşun yanında da Karun kadar bir zenginin yanında da Süleyman kadar muktedir görünen birinin yanında da aynı sakin idrakle durabilmek, saydam ve şeffaf olabilmek, girdiğin mekâna ya da konuştuğun adamın nabzına göre laf değiştirmemek, ince hesap bilmemektir edeb.

Aşırılığa gitmemektir edeb. Hileden, desiseden, yalandan ve zorbalıktan hazzetmemek; kimseyi aptal yerine koymamak, aşağılamamaktır. Tek başınayken de başkalarının yanındayken de şefkati elden bırakmamak; dış görüntülerden, parlak kabuklardan, unvanlardan, payelerden etkilenmemek, her işte her adımda yüreğe bakmak, yüreğin ibresine göre yol almak... ve sürekli BEN demekten vazgeçmektir edeb.

Edeb bir ahenk meselesidir. Akort edilmektir. Akort edilmemiş müzik aletinden çıkan her ses uyumsuzdur. Edeb kâinatın müziğini yüreğinde duyma ve o müziğe uyma meselesidir. Edeb ahenk içinde olmak demektir. Tabiatla, kâinatla, yaradılışla, bütünle ve katreyle sürekli uyum...

Bulaşıcıdır edeb. Tebessümle bulaşır. Gülümseyen bir insan karşısında biz de elde olmadan gülümseyiveririz.

Öyle kelimeler var ki, harf öbekleri olmaktan çıktı, gündelik hayatımızın akışını şekillendirmeye başladı. “Hoyrat” bunlardan biri. Hoyratız birbirimize karşı. Ve sağımız, solumuz, önümüz, arkamız hoyrat. Yolda yürürken birbirimize bakışımız, evlerimizin çatıları altında birbirimizden söz edişimiz; konuşmalarımız, dedikodularımız, ithamlarımız, önyargılarımız, zanlarımız, yaftalamalarımız, dışlamalarımız... hep ama hep hoyrat. O kadar çok hırpalıyoruz ki birbirimizi, öylesine hırçın bir iklimdeyiz ki... Hâlbuki bu arada uzaktan bir yerden sesleniyor eski mi eski bir öğreti. Tembihliyor usulca.

Edeb kalbin ahlâkıdır. Bu manada münafık, ilk başta imana girişte edepsizlik eder ve temelde imanı edeb dairesinde değildir. Bundan dolayıdır ki münafıkların ortaya koyduğu ahlâkî kurallar adeta bu edepsizliğin birer pratiğidir.

Edep, doğru bir uygulamayı usulüne uygun yapmaktır. Hakikatin uygulaması ve tatbiki ancak hakikatin doğru yollar ile tatbiki ile anlamını bulur. Aksi takdirde bir hakikatin, yanlış usuller ile tatbiki, uygulama sırasındaki yanlışlar dolayısıyla ortaya çıkan sonuçları kabullenmeyi zorlaştırır.

Kişin en başta kendi nefsine karşı edepli olmalıdır. Bir hastalığın tedavisi en başta iyi bir teşhis ile başlar. Bundan dolayıdır ki kişi eğer edebini tedavi etmek istiyor ise kendisini kandırmadan hatalarını tam olarak teşhis etmeli ve sonrasında tedaviye başlamalıdır.®

 

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ