Teorik ve Pratik Anlamıyla Dava Usûlü - rahle.org

Teorik ve Pratik Anlamıyla Dava Usûlü - rahle.org

Teorik ve Pratik Anlamıyla Dava Usûlü


Facebookta Paylaş
Tweetle

Ümit Şahin 

 

Hayatın her alanına müdahil teori ve pratikleri sunan Allah’ın adıyla...

İslâmî referansları esas alan takvayı toplumsal bir yaşam biçimi olarak ortaya koyan Allah’ın davasına davet usûlü şüphesiz Kur’an ve Sünnet eksenlidir. Bunun harici nefsi istek ve arzular ile ortaya atılan her çalışma bizatihi kaybolmaya, yok olmaya ve hezimete uğramaya mahkûmdur. Davası Allah olanın yardımcısı da Allah’tır. Yolu İslâm olanın Rehberi Resulullah’tır (sa). Bu anlamıyla aşağıda ortaya konulmaya çalışılan usûl elbette mutlak doğru iddiasında kabul edilmemeli sadece peygamberin ortaya koyduğu Dava’nın bir anlamlandırma çabası sayılmalıdır.

İlkeleri ortaya koymada usûlümüz

Önsöz niteliğinde her düşüncenin, eylemin ve söylemin değişmez temel taşları vardır. Bunlar var olma nedeni olarak zikredilebilecek davanın değişmezleri/ vazgeçilmezleridir.

Takva toplumunun temel ilkeleri, hareketin değişmezlerini oluşturur. Sınır Kur’an, Sünnet, İcma ve Kıyasın çerçevesinin dışına çıkamaz.

İlkelerin önceliği şu şekilde sıralanmalıdır: Tevhidin açıklanması, Takvanın içselleştirilmesi, Davanın benimsenmesi ve Hayatın İnşa edilmesi. Bu süreç toplumun ıslahına ve davanın Takva toplumunu oluşturmasına dek sürecek bir disiplin olarak benimsenmelidir.

Hedef ve Hudut belirlemede usûlümüz

Hedefin açık anlaşılır ve herkes tarafından sahiplenilebilir şekilde olması gerekmektedir. Bireysel olarak bir duruş sahibi olmak olan hedefimiz, Toplumsal olarak ta Takvayı kuşanmış bireylerin yetişmesini sağlamak olmalıdır. Çalışmalar her alanda önceliği Ahiret merkezine aldığından, hiçbir şekilde hududullah’ın¹ dışına çıkamaz. Vahyi sabiteler her daim öncelik olarak algılanır, Peygamber (sa) hayatımızı şekillendirme de ve hayati tüm meselelerimizde söz sahibidir. Dava ilkeleri çerçevesinde kararlarımıza istişare sonucunda yön vermede yetkili birim ve önder kabul edilir.

Plan ve Program usûlümüz

Çalışmalara katılan bireyler sadece bir sohbet birlikteliği kurmazlar. Aynı zamanda bir hayat birlikteliği kurarlar ki bu ömür boyu sürecek bir beraberliği ifade eder. Kişisel planlarımız davanın devamına mani teşkil etmemek suretiyle istişare ile düzenlenir. İş seçiminden, eş seçimine, oturacağı evin mevkiinden, çıkacağı yolculukların süresine kadar her alan istişareye ve izine tabidir. Almış olduğumuz yıllık izin programları çalışmayı aksatmayacak şekilde ayarlanır ve mümkün olduğunca etkinlikler için kullanılır. Örneğin piknik organizasyonlarından, umre programlarına, Ramazan da ki itikaf programından, kurban kesim programlarına kadar tüm izin ve tatil programları hizmete yönelik ve çalışmaya katkı mahiyetinde olmalıdır.

Tüm ders halkaları programlarını işlerken adab-ı muaşeret kuralları çerçevesinde hareket ederler. Allah’ın ismi anılınca onu tüm noksanlıklardan münezzeh bilir ve subhanehu telala der, Peygamberin anılmasında sallallahu aleyhi vesselem şeklinde salat ve selam getirirler. Yürüyüşleri vakarla², konuşmaları özenle, kıyafetleri İslâmi prensiplere uygun dizayn edilmiştir. Dersleri halka şeklinde ve bir ilim meclisinde olunduğunun bilinciyle ciddiyet ve özverili bir süreç içindedir.

Davanın yenilenmesi ve güncellemesinde ki usûlümüz

Hudutları belirlenmiş ve hedeflerine yönelmiş çalışmada, yenilenme ve güncellenme esasları ilke ve hedeflerden taviz verilmemek kaydıyla belirli dönemlerle yapılmalıdır. Plan ve programların gözden geçirme süreleri kendi içinde istişarelerle belirlenir. Her yıl periyodik bir gözden geçirme ve değerlendirme yapılması zorunludur. İleriye dönük hedeflerin gerçekleştirilmesinde de 5 yıllık ve 10 yıllık geri dönüşümler olmalı, kararlar ve uygulananlar gözden geçirilmelidir. Hatada ısrarcı olunmamalı ve tüm işlerde katılımcı istişare özellikle dikkate alınmalıdır.

Simge, sembol ve isim seçiminde usûlümüz

Hareketin toplumsallaşması, sahiplenilmesi, anlaşılması ve akılda kalıcı olabilmesi için tanımlanması gerekmektedir. Tüm hareketler kendilerini bayrakları veya logolarıyla simgelemiş, kutsal mekanları ile sembolleştirmiş ve isimleriyle yer edinmiş ve tanımlamışlardır. Büyük markalar isimleri ve resimleri ile reklam yapmış ve kendini benimsetmişlerdir.

Toplumsallaşmak adıyla çoğalmak ve belirli sayılara ulaşmak kemmiyet sahibi³ olmak anlaşılmamalı, Keyfiyet sahibi⁴ ve kaliteli bir yapılanma anlaşılmalıdır.  İslâmofobia üreterek İslâmi çalışmaları korku üreten bir biçimde ifade edilmesine izin vermemek ve buna alet olmamak adına, simgelerimiz itici seçilmemelidir. Yaşadığımız dönem göze alınarak isim seçimine gitmeliyiz. Kendi ismimizi dış mihrapların seçmesine izin vermemeli ben Müslümanlardanım dedikten sonra bulunduğumuz meşrebin ismini çekinmeden söyleyebilmeliyiz.

Liderlik makamına karşı usûlümüz

Liderliğin önemini kavrayabilmek için bizden önceki çalışmaların mahiyetlerine bakmamız yeterli olacaktır. Hayatı kuşatıcı çalışmaların hemen hepsinde liderin ön planda olduğunu ve onun etrafında kümelenen hareketin sağlıklı ve geniş kitlelere ulaştığını görmekteyiz. İhvanul Müslimin hareketinin kurucu lideri Üstad Hasan el-Benna’dır. Davasını en ince ayrıntısına kadar şekillendirmiş ve talebelerini özenle yetiştirmiştir. Yakın çağımızda ki, Risale-i Nur hareketinin talebeleri de Said Nursi’nin öncülüğünde ilerlemişler ve çalışmalarını dört bir kıtaya duyurmuşlardır.

Lider “güçlü bir mizaca sahip, cesur, kararlı, azimli, konulara karşı derin bir vukufiyet sahibi, ahlâklı, adil, basiretli ve davetin önderidir”. Onun hal ve hareketleri dikkatle takip edilir. Lider bu süreçte takipçilerinin önce zihni yapılarını inşa eder. Lider hareketin içinde hakkı ayakta tutmakla sorumludur. Adalet çalışmanın temel taşıdır. Düşünceler eyleme dönüşerek topluluğun takvası bir senfoni gibi ağır adımlarla her tarafı kuşatır.

Lidere karşı tavır ve davranış usûlü nasıl olmalı sorusunun cevabına, her şeyden önce davamızın liderine biz saygı göstermeliyiz ki, harekete katılan yeni bireyler nasıl davranmaları gerektiğini bilsinler. O’nun gelişiyle sesimizi kısmalı, oturuyorsak ayağa kalkmalıyız. İlme olan saygımız ve alime olan hürmetimiz bizi bu tavrı takınmaya yöneltmelidir. Liderin tebliği esnasında sözü kesilmemeli ve sözünün itirazı toplum için de yapılmamalıdır. Boş ve anlamsız sorular sorulmamalı, gereksiz yere vakti ziyan edilmemelidir. Liderin dava için bireylere kızması; şahsi ve nefsi algılanmamalıdır. Onun tavırlarından dolayı davaya sırt çevirmemek esastır. Liderin omuzlarında ki dava yükü akıldan çıkarılmamalı ve ona destek olmak için yükünü hafifletecek kaliteli kadrolara talip olunmalıdır.

Hareketin lideri bireylerin ailelerinin de üzerinde söz sahibidir. Bu anlamıyla hareket eve aksetmelidir. Evde ki tüm bireylerin lideri olarak görülmelidir. Liderin konuşmaları evde gündem edilmeli, söz hakkı en üst düzeyde lidere teslim edilmelidir. Bu davanın sıhhati ve geleceği için çok önemlidir. Dava erlerinin lidere sormadan yaptığı evlikler maalesef çok kez görülmüştür ki evde huzursuzluklara neden olmaktadır. Bazı çalışmaların sıhhatinin bozulmasında ki en büyük neden evin hanımının ayrı bir hareketi benimsemekte olması ve beyinin ise başka bir camia ile çalışmalara katılmasıdır. Buda güçlerin dağılmasına ve sonuçta istenen hedeflere ulaşılamamasına neden olmaktadır.

İnsanlara karşı usûlümüz

Davanın en çok zaman ayırması ve kafa yorması gereken konularından birisi de insan ile ilgili olan çalışmaları kapsar. İnsanları kendi içlerinde sınıflandırmak davanın sıhhati için gerekli ve elzem bir durumdur. Bununla beraber bir kast sistemi gibi insanlar hayatları boyu hep aynı kategoride ve düzeyde bulunmaz. Bir üst konuma ve statüye geçmeleri için şeffaflık esastır. Aşağıdaki ayet bu anlamıyla okunmalıdır:

Bedevîler "inandık" dediler. De ki: Siz iman etmediniz ama ‘İslâm olduk’ deyin.”⁵

Allah’ın bu kategorilendirmeyi yapması bizim de insanları dava içinde belirli konumlara sınıflandırmamızı gerektirmektedir.

A. Muhalifler: Dava ile muhatap olmuş veya gıyaben tanıyan ve çalışma usûlünü benimsemeyen, benimsemediği gibi aynı zamanda da olumsuz propaganda yapan kişileri ifade eder. Kötülüklerinden ve şerlerinden zarar görmemek için onlarla iyi geçinmeli düşman tavırlarını camiaya yansıtmamaları için gerekirse taltif edilmeli, hediye verilmeli ve çalışma içinde ki arkadaşlara bu kişiler hakkında bilgi verilmelidir. Bu tür insanlarla (Nahl suresinin 125. ayeti kapsamında) Allah’ın yoluna en güzel bir biçimde Mücadele Etmek esastır.

B. İzleyiciler: Davanın içinde bulunmasına rağmen hiçbir işte görev almayanlar, tepkisiz kalanlar. Muhalif değildirler fakat aidat ödemezler programlara devamlı katılmazlar, çağırılmalarının haricinde kendiliğinden geldikleri olmaz. Bu tür bireylerle özel ilgilenmeler yapılır. Yemek yedirilip ikramda bulunulur. Ev ziyaretleri ile kalbini kazanmanın her yolu denenir. Bu tür insanları Allah yoluna güzel öğütle çağırmak esastır.

C. Dinleyiciler: Davanın eğirime açık olan bireyleridir. Çalışmada ki ders halkalarında eğitime tabi tutulan bu üyelerin görev almaya hazırlanması gerekmektedir. Davayı sahiplenirler ama üretken değildirler. Bulundukları konumun bir üst düzeyine çıkmak istemezler, sorumluluktan çekinirler. Verilenin ne bir fazlasını nede bir eksiğini yaparlar. Cennet odaklıdırlar. Ne yaparsam ne kadar sevap alırım anlayışına sahip olduklarından bol teşvik ve görev verilmek suretiyle eğitim halkalarında görev almaları sağlanmalıdır. Aidat sistemiyle çalışmaya malıyla katılmalıdır. Bu tür insanları Allah yoluna hikmetle davet etmek esastır.

D. Söylemciler: Davanın düşünce adamlarını ifade ederler. Dergi, gazete, internet sayfası vb. konularda uzmanlaşmış lakin hayatın birebir içinde bulunmayan grubu temsil ederler. Sözleri kalplere tesir eder, fakat eylemsiz sözler gönül ikliminde yalnız kalır. Çok okurlar ve araştırma yaparlar fakat gece namazlarına kalkmazlar. Saatlerce konuşur namaz vaktini kaçırırlar. Kalpleri İslâm ile dolup taşmış olmasına rağmen, rehavetin çöktüğü zamanlarda çok olur. Bu tür bireyler harekette kitap yazmaya, eğitimcilerin programlarını düzenlemeye ve eğitimcilerin eğitimini yapmaya yönlendirilmelidir. Bu tür insanları, Allah yolunda Eğitimciliğe sevk etmek esastır.

E. Eylemciler: Davanın görev adamlarını ifade eder. Onlar her işi biz yapalım diyenlerdir. Hayatın birebir kendisini yaşarlar. Her türlü mali ve bedeni desteklerini sağlarlar. Geceleri değerlendirir çokça Kur’an okurlar. Peygamber’e (sa) ve Liderlerine çok bağlıdırlar. Yaşamları Allah’a teslimdir. Hayata olan müdahillikleri davayı yanlış yerlere sürükleyebileceğinden yavaşlatılmaları gerekebilir. Zaman bilinci kazandırılarak heyecanlarını ve harekete yönelik tavırlarını dizginlemek gerekmektedir.  Bu tür insanları Allah yolunda Davetçiliğe sevk etmek esastır.

F. Eğitimciler: Davanın öncüleri ve sözcülerini ifade eder. Söylemci tarafları olduğu gibi eylemci ve eğitimci tarafları da vardır. Liderlerine tam bağlı ve sözün temsilcisidirler. Çalışmanın seyrini belirleyen öncü kadro ile birebir en yakın ilişkiyi kurarlar. Genciyle yaşlısıyla tüm bireylerinin yetiştirilmesi ve eğitilmesi onların sorumluluğundadır. Onların mesleği davettir, tebliğdir ve irşattır. Bedeni ve Ruhi terbiyenin mimarlarıdır. Onlar hareketin hızlanmasını ve sağlıklı yapılanmasını sağlayan beyin takımını ifade eder. Hareketin onların varlığına olan ihtiyacı göze alınarak onlar el üstünde tutulmalı, gönülleri incitilmemeli, çalışmaları teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. Bu tür insanları davette Liderliğe yönlendirmek esastır.⁶

Usûl ortaya koymak kitabi bilgiyle beraber, tecrübe eksenli bilgiyi de içine alan derinlemesine bir konudur. Bizim bu çalışmada ortaya koyduğumuz, sadece giriş mahiyetinde davanın kuş bakışı bir izdüşümüdür. Konu üzerinde ciltlerce kitap yazılacak kadar derindir. Aynı zamanda hayatın inşası için derinlemesine vukufiyete sahip olmak gerekmektedir. Teorisi en ince ayrıntıları bile içine alan ve derinleşen davaların pratikleri yaşama kalite kattığı gibi Takva Toplumunu da meydana getirmeye referans olacaktır.

Davamızın sonu alemlerin Rabbine hamd etmektir.

 

Dipnotlar:

1. Hududullah: Allah’ın hududu, çizgisi, aşılmaması gereken emir ve yasakları ifade eder.

2. Vakâr: Ağırbaşlılık, haysiyeti koruma, temkin, heybet, temkinli davranma, haysiyet sahibi olmak gibi anlamlara gelir ki, kibir, gurur ve bencillik gibi kötü huylardan farklıdır.

3. Kemmiyet: Nicelik ifade eder. Sayısal çoklukları ifade etmek için kullanılır.

4. Keyfiyet: Müslümanca yaşamın insanın tavır, davranış, söz ve düşüncelerine aksetmesi; Müslümanlığı özümsemesi, kendi tabiatına mâl etmesi, onda derinleşebildiği kadar derinleşmesi demektir.

5. Hucurat: 14.

6. Haki DEMİR, Liderliğin Felsefesi, Çıra Yay. s. 59-81.

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ