Bekir Yolcu
Biz, insanı en güzel şekilde yarattık. Sonra aşağıların aşağısına çevirdik.¹
İnsan yaradılış şekli ve donanımı bakımından, en yüce olanı yüklenme, taşıma güç ve iradesine uygun olarak yaratılmıştır. İnsan taşıyabileceğine göre düzenlenmiştir. İnsanın yaradılışı tamamen bir hesap üzeredir. Bir tesadüf eseri değildir. İnsan bu şekliyle seçilmiş bir varlıktır.
“Andolsun biz insanı çamurdan bir süzmeden yarattık. Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak sağlam bir karar yerine koyduk. Sonra nutfeyi alakaya (embriyo) çevirdik, alakayı (embriyo) bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik; sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli Allah, ne yücedir.”²
Kur'an-ı Kerim’in birçok ayetinde çamurdan yaratılan insanın yaradılış aşamaları işlenmiş, üstünlük ve yüceliğinin yaratıldığı nesneden kaynaklanmadığı vurgulanmıştır. Övgüye mazhar olan, yaradılış gayesine sadakate dönüşen bilinçtir.
“Hani Rabbin, Meleklere: "Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim" dedi. “Allah Âdem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arz edip: Eğer siz sözünüzde sâdık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi. Dediler ki: "Sen yücesin (ya Rab); bizim senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakimsin (her şeyin içyüzünü bilen, her şeyi yerli yerince yapansın). (Bunun üzerine:) Ey Âdem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Âdem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semâvat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim? dedi. Hani biz meleklere “Adem'e secde ediniz” dedik de hemen secde ettiler. Yalnız iblis kaçındı, kendini büyük gördü ve kâfirlerden oldu.”³
İnsanın üstünlüğü ve yüceliği akıl ve irade sahibi olmasıyla ortaya çıkmaktadır. Akıl ve irade sahibi olmasından dolayı potansiyel bir değere sahiptir. Onu meleklerden dahi üstün kılabilecek en temel özelliği bu yönüdür. İnsanın bilme yeteneği, eşyayı isimlendirme gücü, aklî melekelerini kullanabilmesi onu bütün canlılardan hem farklı hem de üstün kılmaktadır.
İnsan'dan Hz. İnsan'a
Hz. İnsan ifadesini, insanlık mertebesine karşılık olmak üzere değil, bilakis bu mertebenin hakkını vermiş, yaradılış gayesinin bilincini taşıyan, örnek kişi anlamında kullanmaktayız. İnsan yaradılış amacı ve yüklendiği görev bakımından yüce bir varlıktır.
İnsanın yaradılış cevheri özü sade iken yüklendiği (yüklenen) görev onu yüceltmiş, yaradılış gayesinin dışına taşması ise onu değersiz ötesi (esfele safilîn) durumuna düşürmüştür. Onun değeri yüce yaratıcının ona yüklemiş olduğu değere dayanır. O değer de yüklendiği emanete sahip çıkmak, emanetin emniyeti içerisinde hayatını inşa etmektir. İnsan yaratılmışların en şereflisidir. Allah onu diğer varlıklara üstün kılmış ve yeryüzündeki her şeyi onun için yaratmıştır. Ona düşünme, akletme, muhakeme etme, dileme, dilediğini yapma, anlama, sezme, bilme, keşfetme, icat etme… gibi melekeler bahşetmiştir. Bu melekelerle kulluk bilincine erip vahyin yolunu takip ederse insanlık mertebesinde kemale doğru yol alır yoksa onun diğer canlılardan farklı özelliklere sahip olması, yaradılış gayesini terke etmesinden dolayı onu yüce kılmaz. Hatta daha da düşük bir seviyesizliğe indirir.
“Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi…”⁴
“Andolsun, biz Ademoğlunu yücelttik; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.”⁵
“Göklerde ne var, yerde ne varsa tümünü, O'ndan bir lütuf olarak size boyun eğdirmiştir. Bunda, derin derin düşünen bir topluluk için elbette ibretler vardır.”⁶
İnsan, mertebesinin hakkını ver(e)mediği takdirde, insanlık mertebesinden düşer. Bu nedenledir ki insan, ancak kendisine emek verdikçe, kendisine özendikçe insanlaşır, insanlaşabilir. Hiçbir bitki bitkileşmez, hiçbir hayvan hayvanlaşmaz; lakin insan insanlaşır; zira ancak insan, kendi mertebesine ait yetileri ve yetenekleri (istidat ve kabiliyetleri) gerçekleştirdikçe, geliştirdikçe insan olur. Dolayısıyla insanlık olan, olunan bir şeydir. Kişinin insan olması, mertebesine özgü vasıfları temsil edecek hale gelmesi, kendi dairesini tamamlaması, yani kemale ermesi demektir.⁷
İmtihanın ağırlığını bile bile kabul eden varlıktır Hz. İnsan.
Hilafet görevine getirilen, bu görevi layıkıyla yerine getireceğine dair söz verendir Hz. İnsan.
Adaletin, özgürlüğün, itaatin, kulluğun ve medeniyetin temsilcisidir Hz. İnsan.
İnsanlığı adına dünya nimetlerinin önüne serildiği varlıktır Hz. İnsan.
Cennet ve cehennemin, azap ve mükâfatın, ahiret ve dünyanın, iman ve küfrün, irade ve nefsin merkezinde kendine yer seçendir Hz. İnsan.
Kabul edilmiş bir kulluğun cennetle mükâfatına erendir Hz. İnsan.
Allah (cc) yaklaştıkça değerine değer katan ondan uzaklaştıkça anlamını yitiren varlıktır Hz. İnsan.
Allah'a (cc) kul oldukça insanlığını koruyabilendir Hz. İnsan.
Mertebesini insanlıkta arayandır Hz. İnsan.
Aklını iradesini vahyin emrine vererek şeytanî ve maddecî anlayıştan aşkın boyuta ulaşması ve meleklerden dahi yüksek mertebelere çıkabilmesi onun en değerli yanlarından biridir. Şeytana açık alan olarak tanımlayabileceğimiz nefsin arzu ve istekleriyle mücadele edebilmesi, Allah’ın yardımıyla şeytanı mağlup etmesi, şeytanın takipçilerine karşı hakkın savunucusu olup mücadele alanında İlahi davanın neferi olarak yer alması onu Allah adına yeryüzünün hâkimi kılmaktadır. Hâkimiyet kaynağı ve hâkimiyet alanı Allah tarafından belirlenmiş olan insan, aklını ilahlaştıran ve vahyin dışında hayat bulmaya çalışan her türlü küfrî düşünce ve inançla savaşım verdikçe insanlığının özüne, yaradılış gayesine dönmektedir.
Hazerat, yaradılış gayesinin âdemi olmak zorundadır. Kendini gerçekleştirme yolunda imtihan vermesi gereken bir yaşam, yaşamın imtihanı olan bir hesap vardır onun önünde. Şeytanın ve nefisin karşısında Hz. İnsan olma vasfını koruması gerektiğini bilmelidir. Nefsin şeytana dönük yüzünü iyi tanımalı, Hazeratın açık alanlarını görmelidir. Çünkü o alan çetrefilli imtihan sürecinde kendi haline bırakılamayacak kadar önemlidir. Allah (cc) kitabında vahyin kontrolüne verilmediğinde zafiyet oluşturacak arzu ve istekleri, fıtri halleri tanıtarak bunlara karşı insanı ikaz etmiştir.
“Gerçekten, insan, 'bencil ve haris' olarak yaratıldı. Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. Ona bir hayr dokunduğunda cimrilik eder. Ancak namaz kılanlar hariç.”⁸
“Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır.”⁹
“O gerçekten çok zalim ve çok cahildir.”¹⁰
“Gerçekten insan pek nankördür.”¹¹
“Hayır; gerçekten insan, azar. Kendini müstağni gördüğünden...”¹²
“İnsan, pek acelecidir.”¹³
“İnsan cidden çok cimridir.”¹⁴
“İnsanın en çok yaptığı iş tartışmadır.”¹⁵
İnsan yaradılışını, yaradılış gayesini bilmeli. Rabbiyle yaptığı ahitleşmeyi ve imtihan sürecini hiç unutmamalı.
“(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir.”¹⁶
İnsan özünü tanıyarak yaşamalı, özünü tanıdıkça Rabbine yaklaştığını hissetmelidir.
Dipnotlar:
1. Tin Sûresi: 4-5. ayetler.
2. Mü'minun Sûresi: 12-14. ayetler.
3. Bakara Sûresi: 30-34. ayetler.
4. Ahzab Sûresi: 72. ayet.
5. İsra Sûresi: 70. ayet.
6. Casiye Sûresi: 13. ayet.
7. Dücane Cündioğlu, Hz. İnsan, Kapı Yay.
8. Mearic Sûresi: 19-22. ayetler.
9. Âl-i İmran Sûresi: 14. ayet.
10. Ahzap Sûresi: 72. ayet.
11. Hacc Sûresi: 66. ayet.
12. Alak Sûresi: 6-7. ayetler.
13. İsra Sûresi: 11. ayet.
14. İsra Sûresi: 100. ayet.
15. Kehf Sûresi: 54. ayet.
16. Yusuf Sûresi: 53. ayet.