Sosyal Toplumda Müslüman Genç Kız - rahle.org

Sosyal Toplumda Müslüman Genç Kız - rahle.org

Sosyal Toplumda Müslüman Genç Kız


Facebookta Paylaş
Tweetle

Ayşe Baş

 

Bu kadar ahlâksızların içindeyken dahi ahlâklı bir mü’mine genç kız sıfatını taşıdığınız için teşekkür ederim.

“Başım örtülü, yeter bana” deyip, dize kadar etek giymediğiniz için, şen kahkahalarınızla sokakları doldurmadığınız için, bir köşe başında elinde sigarasıyla, erkeklerle çene çalmadığınız için de teşekkür ederim.

Örtünüze bu denli sahip çıktığınız, koyu renkler giyinip, kimseye kendini belli etmeden dış dünyadaki işlerinizi tamamlayıp, günahlara dalmadan, mahrem dünyanıza geri döndüğünüz için teşekkür ederim.

En çok da anne-babalarınıza sizin gibi Allah’tan korkan, ahlâkî zafiyetleri olmayan evlatlar yetiştirdiği için müteşekkirim.

Genç kızlarımız gözlerimizin aydınlığıdır; mü’mine genç bir hanımın halleri, duruşu, konuşması ve yaşam tarzı ile bir pırlanta gibi parıldar, farklılığı hemen fark edilir. Hani üç beş hanım kızı yanyana görünce selam vermeden geçemem; “Acaba hangi sebeple otobüs durağında beklemektedirler? Ya bir sohbete ya da bir ilim eğitimi için koşuşturmaktadırlar. Onların boş işleri olmaz. Mü’mine genç kız dışarıya çıkmışsa ya ilim içindir ya da önemli bir işini halletmek içindir…” diye düşünürüm. Kitap alırken kitapçıdaki hallerini ya da bir restuarantın özel bölümünde kibar yemek yiyişini izlerim. Hayâ sahibi olduğunu, bakışlarını yerden kaldırmayışından hemen anlarım. Tanımasa da iki Müslüman Hanım göz göze gelirse, cennette birbirine rastlamış iki mü’mine gibi gülümser.  Bu diğer toplumlarda yaşanmayan bir olaydır. Sadece Müslümanlara özgüdür.

İslâmî ahlâka sahip olmayanların hayat hikâyelerini televizyonlardan, gazetelerden ve diğer yayın kuruluşlarından görüyorsunuzdur; alkol, fuhuş, uyuşturucu batağına saplanmamış olsa bile, ana-babasına asi, toplumdan dışlanmış, boş yaşam kültürü ile yoğrulmuş, nereden gelip nereye gittiğini bilmeyen, hatta bu konuda hiç düşünmemiş zavallılardır. Ya bir yaşam tarzının peşinde heder olmuştur ya da dibine kadar ahlâksız bir yaşamın kollarında boğulmaktadır. Kaybedilmiş ruhları, çürümüş bedenleri ile çırpınıp durmaktadırlar. Bazen ruhlar kaynağına dönmekte, gerçeği fark edip aydınlanmakta; İslâm’ın limanına sığınmaktadırlar. Avrupa’nın İslâm’a bu denli yönelmesinin yegâne sebebi,  gençliğinin artık yaşadıkları hayatı sorgulamasıdır.

Müslüman genç kızımız üzerine düşecek bir gölgeden korkarak hareket ederken, İslâmiyet’ten uzak gençliğimiz nice bataklıklarda boğulmaktadırlar.

Ahlâk ile ilgili bir konu söz konusu olduğunda hep Hz. Aişe’nin (ra) başına gelenler, İfk Olayı aklıma gelir. Hani Hz Aişe (ra), Peygamber Efendimiz (sav) ile sefere çıkmıştı. Gaza dönüşü bir sebeple kafileden geri kalınca, kafileyi geriden takip eden bir sahabenin yardımı ile kafileye yetişmişti. Kafiledeki bazı münafıkların iftirasına uğramıştı. O zaman Hz. Aişe,  Allah’tan yardım istemişti ve ayet¹ ile tertemiz olduğu ortaya çıkmıştı. Artık vahiy zamanında olmadığımıza göre, hakkımızda da ayet inmeyeceğine göre hal ve hareketlerimize dikkat etmemiz gerekiyor. Vahiyden kaynağını almış bir ahlâk ile bürünmemiz, kendimizi iç denetim mekanizması ile kuşatmamız gerekiyor.

Hz. Aişe (ra) gibi şan ve şerefine düşkün haysiyetli bir hanımın düştüğü bu durum, bugün yaşanamaz mı sanki? Na-mahrem iki kişinin yalnız kalmaması gerektiğini bildiren; “Bir kadın ile bir erkek baş başa kaldıklarında üçüncüsü şeytan olur.”²  hadisini bilen bir hanımın, kendine yabancı bir erkekle ne işi olur? Yüreğine ve haysiyetine bir damla leke gelmesinden kaçınması gereken hanım kızlarımızın, uygunsuz ve yakışıksız yakınlıklar kurması nasıl mubah görülebilir? Genç kızlarımız ahlâklarından taviz verirken Müslüman genç erkekler sanki kendilerini sakınmakta mıdırlar? Çevrenize şöyle bir bakın, ahlâklı, edepli, İslâmî kılık-kıyafete sahip kaç Müslüman erkek tanıyorsunuz? Hele ki bu genç erkeklerin Müslüman hanımlara “Ben evlenmek niyetindeyim…” diyerek yakınlık kurmaya çalışması hangi kılıfa sığdırılabilir?

Yine de genç kızlarımız kendilerini sakınmalı, değerlerinden düşürmemelidir. Kimliği ne olursa olsun na-mahrem erkekten kendilerini korumalıdır. Sadece na-mahrem erkekten mi? Kötü ve karanlık düşüncelerden, ahlâksız ve yakışıksız ifadelerden, ayrıca her türlü dinimizce hoş görülmeyen hal ve hareketlerden kendini korumalıdır. İslâmî düşünceyi benimsemeyen hatta nefret eden herkes bilir ve inanır ki, Müslüman bir hanım tertemizdir; namusuna halel getirmemiştir, gözüne haram izi dahi değmemiştir. Bu bakış açısıyla birçok inanç dışı erkek dahi Müslüman genç kızlarla evlenmek istemektedir. Çünkü diğerleri bu bağlamda bir sınır taşımamakta, ahlâkî sınırları olmadıklarından her şeyi yaşamakta bir beis görmemektedirler. Gününü gün et: “Carpe diem” diyerek o anda canları ne istiyorsa yerine getirmektedirler…

Biz böyle diyemeyiz! Bizim için her an değerlidir! Biz; “Allah görür, Allah her şeyi bilir…” edebine sahibiz. Korkarız; YARADAN’ın bizi o halde görmesinden utanır, üzülürüz. Biz farklıyız! Öyle kafamıza estiği gibi yaşayamayız… Takip edildiğimizi, her hal ve hareketimizin kaydedildiğinin farkındayızdır. Rahmet sahibi Rabbimiz’e karşı sorumluyuz. Biz ayetlerle sınırlıyız. Biz hadislerle çevriliyiz. Önümüzde koskoca ansiklopedilere sığmayan bir yaşam tarzını benimsemiş bir Resulullah (sav) ve sahabeler var. “Peygamber size ne verirse onu alın ve neyi yasaklarsa ondan da kaçının.”³ diyen ayetler var. Durduğumuz yer, Allah’ın bize “DUR!” dediği yerdir. Allah korkusundan bir kadına ikinci kez bakamayan sahabeler var bizim hayatımızda. Biz öyle kolay harcayamayız bu değerleri. Nefsimizin peşinde dünyalık zevkler uğruna harcanamayacak kadar değerliyiz biz.

Bu değeri sahabede gören Allah şöyle buyuruyor:

Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirirsiniz. Siz Allah'a da iman edersiniz.”⁴

Onlar (Allah'tan hakkıyla korkanlar), bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever.”⁵

Çağdaş Yaşamın Kurbanları

Kur’an, İslâm ahlâkını anlatan birçok ayet ile doludur. İslâm ahlâkı ile bürünen bir beyin, kalp ve ruh Allah’ın sevdiği, sevgilisi olmak gayreti ile çırpınmaktadır. Allah’ın sevdiği olmak yeterli geliyorsa zaten O’nun dediklerini yapmak kolay gelecektir. Allah’ın bak dediği yerden bakanlar, her hal ve tavıra, ahlâk penceresinden bakacaktır. Allah sevgisinden yoksun olanlar için söylenecek pek bir şey kalmamıştır.

Bir de ne tarafta duracağını bilemeyenler, üzerindeki İslâm örtüsünü acemice sarınanlar vardır. Üstün körü bir din anlayışı ile bilgisizlik, daha doğrusu eksik ve yanlış bilginin karması ve kulaktan dolma bilginin verdiği yaşam kargaşasını da eklersek, ortaya ne olduğu belli olmayan bir zümre çıkar. Bu zümreyi tarif etmek gerekirse; mendil gibi bir başörtüsü, sırtında uyduruk bir kıyafet, bacağında ya dar bir pantolon ya da mini sayılabilecek diz boyu eteğiyle, elinde sigarası, dudağında günahkâr bir gülümseme ile etrafı süzen bu genç kızımız bize yabancı değil. İslâm’ın, imanın, ahlâkın eşiğinden geçmemiş bir yakınımız, evimizin kızı, bazen de komşumuzun kızıdır. Yarım yamalak bilgisi ile gelip geçici bir hevesle başını örtmüştür. Başörtüsünü becerikli elleriyle makyajla bütünleştirmiştir. Örtüsü de ahlâkı gibi üzerinde duran bir aksesuardır, sıkıldığında sıyrılıverecektir.

Bu dış dünyanın bir de iç dünyası vardır. Filmlerde ve dizilerde sunulan hayat tarzını özleyen bir beden ile ailesinden -belki de bir kitaptan aldığı- dini anlayış ve eğitimden geçmiş ruh çakışmaktadır. Yani ne haram dolu dünyaya atlayabilmektedir ne de o dünyadan yeterince uzaklaşabilmektedir. Bu kısır döngüye katılan her yeni genç kızımız kaybedilen bir hazinedir. Aile bireylerinin sahip çıkmadığı bu kızlara reklamlar, diziler, filmler ve bir yaşam tarzını satan her şey sahip çıkmaktadır. “Eğer bizden yapamıyorsak bozalım da kimseye yaramasın…” zihniyeti ile yani Yahudi Zihniyeti ile saldırmaktadır. Yolda yürürken dahi reklamlarla çelinmeye çalışılan bu akıl ve ruh, boş ve manasız bir yaşama çağrılmaktadır. Bu çağrıya uyup benliğini bu yüzyılın şeytanına satanlar, kılık kıyafetinden, hal ve hareketlerinden, pervasızlığından hemen tanınmaktadırlar.

Cahiliye devrindeki tüm kötülükler ve ahlâksızlıklar günümüzde de yaşamaktadır. Fuhuş, alkol, uyuşturucu, kumar ve benzeri oyunlar olağan sayılmakta; gün geçtikçe birçok hayatı mavfetmektedir. Bu gidişata dur diyebilmek mümkün ise mücadele etmeli, eğer mücadele gücümüz yoksa bari bu girdaba düşmemeliyiz!

Müslüman olan her kişi tüm dünyadan sorumludur prensibi ile önce komşumuzdan, sonra akrabamızdan ve bu çembere dâhil olan herkese İslâm adına müdahale etme, İslâm’ın kanatları altına alma sorumluluğunu benimsemelidir. Düşünün her bir Müslüman Hanım kendi çevresinde kaybolmuş benliğini, bilincini kötülükler ormanında kaybetmiş bir genç kızımıza yardım elini uzatsa; ablalık, manevi annelik, teyzelik etse… Derdi varsa derman arasa, her yalpaladığında kollasa, elindekini paylaşsa, yetmediği yerde diğer Müslümanlardan yardım alsa da bu genç kızlarımız boşlukta kalmasa… Ne güzel olurdu değil mi?  Sokaktaki binlerce genç kızımıza ulaştığımızı, bilgi eksikliklerini giderdiğimiz gibi hayatlarındaki boşlukları da giderdiğimizi, kol kanat gerip, sorunlarına bir dost eliyle yaklaştığımızı bir düşünün. Sokaklarda kaybolmuş milyonlarca sahipsize kucak açtığımızı kendi ailelerinde görmedikleri bir tutku, ahlâk anlayışı ile sarıp sarmaladığımızı hayal edin.

Ahlâk zafiyetinde boğulan genç kızlarımızdan aileleri kadar bizler de sorumlu değil miyiz? Sorumluluğumuz sadece kız kardeşlerimiz,  akrabalarımız ile mi sınırlı? Onlara da tam anlamıyla sahip çıkabilsek bir de… Misyonerlerin onda biri kadar gençlerimize sahip çıksak tüm dünyayı İslâm’ın boyası ile boyardık.

O ne güzel bir renktir; Bizi Allah’ın sevgisi ile kuşatır, onurlandırır, yüceltir. İslâm ahlâkı bizi insan kılar. Değer kazandırır. Ahiret yurdu insanının işi zordur, sorumlulukları ağırdır; Ahiret Yurdu insanının işi çok kolaydır çünkü Allah yar ve yardımcısıdır.

Allah ne güzel vekildir; bizi vahiy ile eğitir, Resulullah (sav) sünneti ile yaşayarak öğretir. Aklımızı, kalbimizi, ruhumuzu ve dimağımızı vahiy aracılığıyla kul olma bilinciyle donatır. Kul olmayı öğrenen her birey, kadın olsun erkek olsun tam donanıma sahip olduğu takdirde dünyada huzura erer, Allah’ın vaat ettiği cennete kavuşur.

 

Dipnotlar:

1. Bkz. Nûr Suresi: 11-20. ayetler arası…

2. Buharî, Nikâh: 111 ve 112.

3. Haşr: 7.

4. Âl-i İmran: 110.

5. Âl-i İmran: 134.

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ