"Yuvarlak Masa Toplantısı: Stk (Sivil Toplum Kuruluşları) - rahle.org

"Yuvarlak Masa Toplantısı: Stk (Sivil Toplum Kuruluşları) - rahle.org

"Yuvarlak Masa Toplantısı: Stk (Sivil Toplum Kuruluşları)


Facebookta Paylaş
Tweetle

"Rahle tarafından yazıldı.

 

STK'lar iki toplumlu yapıyı, ayrışmayı dışladılar. "Biz kendi kültürümüzle, kendi değerlerimizle varolmak istiyoruz" düşüncesine karşı çıktılar. "Hep birlikte siyah veya beyaz renk değil de, hep birlikte tek renkte bulunabiliriz" şeklinde düşünüyorlar. STK'lar iki toplumlu yapıyı, ayrışmayı dışladılar. "Biz kendi kültürümüzle, kendi değerlerimizle varolmak istiyoruz" düşüncesine karşı çıktılar. "Hep birlikte siyah veya beyaz renk değil de, hep birlikte tek renkte bulunabiliriz" şeklinde düşünüyorlar.


2005 yılı içerisinde, uzun zamandır popüler olan bir kavram farklı bir yönüyle gündemimize girdi. Birçok kavram gibi batı kaynaklı olmasına rağmen bizim için bigane kalamayacağımız bir gündem maddesine dönüştü. Çünkü bir yandan Müslüman'ların sistemler nezdindeki meşruiyeti, diğer yandan da Müslümanların varlık alanlarından uzaklaşıp uzaklaşmadıkları STK ile birlikte tartışılır oldu. Müslümanların önüne, ılımlı-İslam, euro-İslam modelleriyle birlikte gelerek, bir dönüşüm, bir başkalaşım talebi olarak çıktı.

STK'ları irdelemek için dergimizde düzenlemiş olduğumuz Yuvarlak Masa Toplantısı'nın çözümünü okuyucularımızla paylaşıyoruz. (Katılımcılar: A.E: Abdullah Eğilmez, Y.Y: Yakup Yılmaz, M.O: Mehmet Olgun, E.K: Ensar Kara, Ü.F: Üsve Furkan)

A.E: Arkadaşlar, Son günlerde oldukça popüler olan STK kavramı hakkında konuşup kavramı ve bizlere olan muhtemel etkilerini ortaya koymak istiyoruz. Bu bağlamda toplantımızın genel akışı  "Kavramsal olarak STK nedir?",  "Batı literatüründe STK nedir ve tarihsel gelişimi nasıl olmuştur?", ""İslam geleneğinde STK'ın izdüşümü nedir?" ve "Müslüman cemaatler ile STK ilişkisi nasıl olmalıdır." Sorularına cevap aramak şeklinde olacaktır.

STK'ların Ortaya Çıkışı

Y.Y: STK, Sivil Toplum Kuruluşlarının kısaltılmış adıdır ve genellikle ortak düşünen insanların haklarını korumak ve ortak hareket etmek amacıyla kurulmuş birliktelikler şeklinde tanımlanır.

STK'ların bugünkü haliyle ortaya çıkış yeri Avrupa/İngiltere. İlk çıkışında sanayi toplumunun oluşma ve aydınlanmanın gelişme aşamasında ortaya çıkan sosyal problemler karşısında işçilerin haklarını korumak, onları örgütlemek ve istenmeyen durumlara çözüm bulmak şeklinde bir özelliği vardı. Sendikaların bugün yaptığı şeylere benzer görevler/işlevler yerine getirdiler.

STK'lar 19'uncu yüz yılın ikinci yarısından sonra kurumsallaştılar. Hükümet dışı örgütlenme özelliği öne çıktı. Yönetimde etkili olmak için örgütlendiler, temel hedef siyasi gidişi değiştirmek oldu. Çünkü insanlar hayatlarından memnun değildiler.

Fakat 20.yy.a kadar Avrupa'daki STK'lar çok sönük durumdaydılar; devlet'in kontrol ettiği, yönlendirdiği, burjuvaya destek veren, işçi haklarından çok işveren haklarını savunur şekilde görünen örgütlenmiş kuruluşlardı.

STK'lar en çok Amerika'da etkili oldular. STK için hükümet dışı organizasyonlar (NGO) tanımı karşılık düşüyor. Amerika'daki STK'lar hükümetten bağımsız yapıdalar. İnsan haklarını koruma, çalışan haklarını koruma gibi, kadın haklarını koruma, çocuklara yönelik, eğitime yönelik amaçları var. Bir de devletin yanlış pratikleri diye düşündükleri vergiye karşı, askerliğe karşı, savaşa karşı oluşturulmuş STK'lar mevcut. Bu gün BM'ye üye 56.000 STK vardır.

E.K: Burada şunu belirtmek de fayda var: STK'lar temelde üç aşamadan geçiyor batıda Birincisi, birinci dünya savaşı öncesi oluşmuş olan siyasi amaçlar için var olan organizasyonlar. Mesela ilk örnekleri: Mussoliniyi iktidara taşıyan faşist İtalyan gruplar. Yasa dışı bir şekilde. Hükümet dışı örgütleniyor. Bir amaç için örgütleniyor ve yönetim için bir yere geliyor. Bu dönemde temel şey tabi siyasi iktidarı değiştirmek. Çünkü insanlar hayatlarından memnun değiller. Tek çare kendi çıkarları için menfaatleri için mücadele etmek. Faşizm adı altında kominizm adı altında , ne olursa olsun adamlar bir şekilde sistemi değiştirmek istiyorlardı. , Fakat daha sonrasında II. Dünya savaşı sonrasında özellikle Batıda yeni bir dünya kuruluyor. İnsanların refah durumu genişliyor. Ve Marksın işçilere seslenerek "kaybedeceğiniz tek şey zincirleriniz" demesini düşünelim. Yani kaybedeceğiniz bir şey yok. Fakat şartlar değişiyor, ortalama bir batılının artık kaybedecek evi, arabası vardır. Hafta sonları gittiği sosyal, spor tesisi var. Bunların hepsinini kaybedebilir. Dolayısıyla insanların imkanları değiştiğinden, bu çerçevede sistemle barışma zorunluluğu oluştu. Sonrasında STK'larda büyük Avrupa ideali gelişiyor. En büyük siyasi amaç; birleşik Avrupa oluşturmak düşüncesi, bunun için de halk arasında, siyasi, sosyal içerikli konular, birtakım haklar;. oy hakkı almak ya da toplumda bir takım sosyal kazanımlar vs temelinde ciddi faaliyetlerde bulunuyorlar. Sonraki süreçte, bu günkü anlamda modern STK kavramı ortaya çıkıyor. Batının sosyal ve ekonomik alanda iyice güçlenmesi karşısında, diğer ülkeler kendi bakışlarını standartlaştırıldı. Buna paralel olarak, batı insanının talepleri değişiyor. Batıda sağ, sol kavramının önemini yitirmesi ile kendi içindeki siyasi ve sosyal mücadeleler iyice sona eriyor. .

 

Y.Y: Türkiye'de bu aşamaları geçirmeyen bir toplum, -sekülerleşmenin topluma getirildiği gibi- kopyalama ile benzer toplumsal yapı oluşturulmaya çalışıldı.

80'lerden sonra STK'lar –her ne kadar hükümet dışı olsalar da-, egemen devletlerle, egemen güçlerle ilişkilerini perde arkasından yürüten kuruluşlar haline geldi. Yumuşak güç denildi buna. Kadife devrimlerde adlarından çokça söz ettirmişlerdi. Amerika G.Soros'un Açık Toplum Vakfı arkasında, kadife darbeleri örgütlerken, STK'lar aracılığı ile toplumda batı kültürüne bir aşinalık ve talep ve mevcut iktidara muhalefet üretmiştir. Daha sonra bunlar aracılığı ile iktidara kendi düşüncesini sahiplenenleri taşımış, böylece kendini maskelemiş, kendisine gelecek tepkileri azaltılmıştır. Doğu Avrupa'da özellikle 1980'lerden sonra, Polonya'da , Çekoslovakya'da STK'lar üzerinden muhalefet eğitilerek kullanılmıştır. Daha sonraları çok etkili olmuşlar ve onların kontrolünden bir miktar çıkmışlar. Yani STK'lar ilk çıktığı mantığa (NGO) dönmüş oldular.

Diğer yandan STK'lar iki toplumlu yapıyı, ayrışmayı dışladılar. "Biz kendi kültürümüzle, kendi değerlerimizle varolmak istiyoruz" düşüncesine karşı çıktılar. "Hep birlikte siyah veya beyaz renk değil de, hep birlikte tek renkte bulunabiliriz" şeklinde düşünüyorlar. Bütün STK'lar uzlaşmacıdırlar.

19. yüzyıldan itibaren "bir ülkenin demografik yapısı ne olursa olsun, önemli olan halkının devletle yakın işbirliği içinde olması" fikri ön plana çıktı. Bu çerçevede, bu tanıma uygun düşen STK'lar sistemler tarafından öne çıkarıldı. Mesela 50–100 kişilik küçük gruplar gündemi belirlediler, ama sistemle uyuşmayan çok büyük grupların talebi ademe mahkum edildi, marjinal kabul edildiler (Örneğin, körfez savaşında savaş karşıtları Amerika'da binlerce kişinin katıldığı mitingler yaptılar ama gündemde yer alamadılar).

STK nedir?

E.K: STK'ları tanımlamak için üzerinde uzlaşılan tanımlar şunlar;

1) Demokratikleşme ve demokratik toplum yaratma sürecine katkı sağlayacak

2) Sorumlu vatandaşlık anlayışını toplum içinde yaygınlaştıracak

3) Toplumsal sorunların kamusal tartışma alanını genişletecek

4) Kamunun çözüm üretemediği sorunlarda vatandaşa hizmet götürecek

5) Kâr amacı gütmeyecek

6) Bu işlevleri, aynı görüşü paylaşanların gönüllülerin desteğiyle yerine getirecek.

Ya da

1 -STK'lar devletin denetiminin ve belirleyiciliğinin olmadığı kurumlardır.

2- Gönüllülük esasına göre çalışan rızaya dayalı olarak çalışırlar.

3- Ekonomik kaynaklarını devlet ve devletin güdümünün dışındaki kaynaklardan temin ederler. Aidat gelirleri ve kuruluşun amacına inanan hayırseverlerin bağışları ve benzeri yollar STK'ların gelir temin yollarıdır.

4- STK'lar da devletin belirleyici olmaması onların hukukun dışında faaliyet gösterebilecekleri anlamına gelmez.

Şeklinde yapılıyor.

Osmanlı'da STK İzdüşümleri

A.E: Buna göre İslam tarihinde STK'lara rastlamak mümkün mü? Yada burada anlatılan STK'lara bizde ne karşılık gelir?

Ü.F: Osmanlı'da devlet birkaç önemli alanda yükü üzerine almış diğerlerini halka bırakmış. Halk çeşitli başlıklar altında örgütlenerek sisteme katılımını sağlamış, devletin uzanamadığı yerlere ulaşmaya çalışıp sosyal nizamı sağlamaya çalışmışlar. Devletin uzanamadığı yerlerde adalet mekanizmasını çalıştırmışlar.

STK'lar merkezi otoritenin örgütlemediği yapılar şeklinde algılanırsa, bu durumda tarikatlar birer STK olarak değerlendirilebilir. Osmanlı'da bütün yol yapımlarını tarikatlar üslenmiş. Bundan menfaatleri yok ama bu işleri örgütlemişler. Vakıflar kurulmuş, Ahilik büyük bir toplum kuruluşu. Devlet yapının bu şekilde devam etmesi için ciddi katkılarda bulunmuş, mesela vakıflara araziler tahsis edilmiş.

A.E: Siyasal talepleri yok denilmesine rağmen üçüncü dünya ülkelerindeki muhalif unsurlar STK çerçevesinde örgütlenmeleri nasıl değerlendirilmeli?

M.O: STK'ların siyasi söylemleri kullanması genellikle baskıcı üçüncü dünya ülkelerinde çok görülür. Orta Asya'ya mesela. STK mantığını kavramamış yada "biz niye bir aradayız" düşüncesine sahip olmayan insanlar, uzaktan kumandayla yönlendirildiler. STK kurup siyasi talepleri aksiyona döktüler, İşleri bitince de hemen ortadan kaldırıldılar. Siyasi söylemleri yerine getirir getirmez devamlılıkları bitti. Ama Avrupa ülkelerinde STK'ların devletlerden siyasi talepleri yok. Siyasi iktidarı ellerine geçirme gibi bir düşünceleri yok. Mesela belediyeyle ya da hükümetin bir pratiğiyle alakalı talepleri var.

Y.Y: Üçüncü dünya ülkelerinde sistemin muhaliflerine yaşam alanı vermemesi nedeniyle, STK'lar muhaliflerin taleplerini ifade alanı olarak misyon üstlendi. Muhalifler kendi birlikteliklerini sürdürürken, mesaj platformu olarak STK'ları kullanma eğilimindeler. Hakim güçler STK'ların farklı mantalitede kullanılmasına müdahale ederek süreci kontrol altında tutmaktadır. Devlet açısından siyasi talepleri olan STK'lar, STK olarak kabul edilmez. Genel anlamda bu durum, STK'ların "gidişattan memnun olmayanların, yine de sistem içerisinde kalıp, demokratik katılımlarının sağlanması" anlayışına denk düşmektedir .

Bir yapıyı sivil toplum kuruluşu yapan şey genel de sistemin o yapıya olan tavrıdır. Ortaya çıkan yapıya sistem tarafından bir tavır alınmadıysa bu yapılar genellikle STK oluyor, ama sistem bu yapıyı engelleme şeklinde bir tavra giriyorsa, bu yapılar rejim muhalifi unsurlar haline geliyorlar.

Özetle, STK'ların kavramsal olarak belli bir yapısı olmakla beraber birkaç farklı başlıkta gruplanabilirler.

·    Mevcut sistem ile barışık olanlar. Mevcut sistemin eksiklerini, gediklerini, onu sahiplenerek, kapamaya çalışan belli kuruluşlar var. Belli yardım kuruluşları vs. Devletin erişemediği yerlerde hem daha verimli olarak hizmet verebiliyorlar, hem de istemin hem eksik yönlerini kapatıyorlar. Yada bugünkü meslek örgütlerinin beklentileri de işlerini düzgün yapmak, daha çok ticaret yapmak.

·    Sistem içerisinde ifade alanı bulamayan farklı kültür seslerinin ifade platformu olarak lokal örgütlenme şekli var. Bu yapılar sistem dışı örgütlenmelerine rağmen, STK'lar üzerinden muhalefet etmeye çalıştılar. Sistem açısından entegrasyon süreci olarak değerlendirilen bu tip yapılanmalar sistemin belirlediği alan içerisinde muhalefet üretirlerken, diğer taraftan parlamenter alanda mücadele etmeyen bu yapıların demokratik katılımları sağlanmış oluyor.

·    Devletlerin dolaylı yollardan destekleyerek kendi dışındaki ülkelerde güçlendirdiği, oranın halkını yönlendirmeye çalışan yada toplumu, basını izleyerek stratejik bilgi üreten yapılar var. Mesela Amerikan/alman/vs. Kültür Dernekleri. Bu tip STK'lar ajanların, gizli örgütlerin giremediği yerlere girerek hem o istihbaratları topluyor, hem de o devletin elinin daha derinlere kadar inip nüfuz etmesini sağlıyor.

·    Diğer taraftan Kızılhaç gibi organizasyonlar var. Pek çok ülkede faaliyet gösteriyorlar.

A.E: buradan şunu özetlememiz mümkün görünüyor: STK'larla ilgili 2 tanımdan bahsetmek mümkün.

1- NGO (Non-Goverment Organisation: Hükümet Dışı Organizasyonlar)

2- NPO (Non-Profit Organisation: Kâr/Kazanç Beklemeyen Organizasyonlar)

NGO anlamındaki STK'lar genellikle toplumsal hayatın içerisinde farklı toplum katmanlarının sistem nezdindeki temsilcileri misyonuyla hareket etmeye çalışırlar. Sistem içerisinde sivil bir güç alanı oluşturmaya çalışırlar. Sistemin bekası için, yanlış kabul ettikleri alanlara müdahil olurlar. Örneğin, İHD, TÜSİAD.

NPO anlamındaki STK'lar ise sistem içerisinde var olmaktan çok, insanlara ulaşıp onların dertlerini giderme konusunda faaliyet gösterirler. Çeşitli yardım faaliyetlerini organize ederler. İnsanlar arasında dayanışma ortamı oluşturmaya çalışırlar. Örneğin; İHH , Deniz Feneri.

Bunlarda öne çıkan özellik genel anlamda sistemin bir üst kimlik olarak topluma hakim olması, STK'ların da bu toplum içinde alt toplum kümelerini bir araya getirerek ortak hedef uğruna faaliyet göstermeleridir.

Mustafa Özel, İbrahim Karagül, Abdurrahman Arslan cemaatlerle ilgilin önemli tespitlerde bulunuyorlardı. Peki Müslüman Cemaatler STK olabilir mi?

Müslümanlar ve STK'lar

Ü.F: Tamamen batı aydınlanmasının ürünü olan STK'ların seküler bir yapısı var. STK'ların çıkış sürecinde batının kültürü hakim kültür olarak öne çıktı. STK'lar bu kültür içerisinde doğup büyüdüler. STK'ların kabul görme süreci, ulus devletlerin hakimiyetinin azalıp küreselleşmenin hakimiyetinin arttığı, toplumda modern kültürün yerleşmeye başladığı dönemdedir. STK eşittir küreselleşmedir yani. Küresel kültür bu tip alanlarda insanını eğitti. STK'lar seküler olmak zorundadır ve sistem STK'ların bu yönünü kayıt altına aldı. Bu çerçevede sistem sadece kendisinin kurmadığı yapıları değil kendisinin kurduğu yapılarda bile bu yapıların söylediklerini değil, söylemek istediklerini tespit edip yargıladı.

Y.Y:İnsanların davranışlarımıza, düşüncelerimize, birbirleriyle ilişki biçimini belirleyen şey üst kimlikleridir. Müslümanlar açısından, Seküler ilişkiler ağına sahip STK'larda Allah'ın dininden kaynaklanan ilişkileri vurgulayabilmek mümkün değil. Allah'ın dini adına bir araya gelmiş insanlar arasındaki hiyerarşiyi, bağlılığı, sadakati belirleyen şeyler, bu dinden kaynaklanan kuralların yaşam alanı cemaatler olmuş. İnsanlar arası ilişkiyi, olmazsa olmaz faaliyetleri, insanları hakka çağırmak, Allah'ın dinini tebliğ etmek, onu yaşamak vs. bunun izdüşümleri düşünüldüğünde, bunun gerçekleştirebileceği yer Müslümanların cemaatlerinden başka bir şey olmuyor.

E.K: İslam dünyasında STK'lara denk düşen uygulamalar var olsa da, bunları STK olarak adlandırmak tehlikeli bir durum olacaktır. Bir kavramı hangi kültür çıkarmışsa o kültürün malıdır ve o kültürün yayılması için güçlü bir araçtır. Özellikle bu kavram "medeniyetler çatışmasının" güçlü bir argümanı ise. Kendi kavramlarını kendi öz dokusu içerisinde kullanan yapılar, inisiyatiflerini kullanarak kendi belirledikleri hedefe ulaşabilirler. Çeviri kavramlarla kendilerine yaşam alanı açmaya çalışan düşünceler, daha baştan kendisinin ait olmadığı bir dünyada savrulmayı kabul etmiş durumdadır. Örneğin Kur'an kendi tanımlarını kendi oturtuyor, çiftçilik anlamındaki k-f-r kelimesini alıp, Allah'ın dinini reddeden insanlara siyasi bir etiket olarak (kafir) tanımlıyor.

Kavramlar dünyasında başlayan entegrasyon medeniyetler dünyasındaki entegrasyonla nihayetlenecektir. Eğer entegrasyon makul bir durumsa, tabi ki problem yok demektir.

İslami cemaat yapılanmaları STK'ya benzemez. Müslümanlar kendilerini cemaat olarak tanımlarsa problemlerinin çözümünü bu "cemaat" kavramını üreten kaynaklarda arayacak, bu kaynakların çizdiği dünyada yaşamaya çalışacaklardır, çağrıları böyle dini bir alana olacaktır. Kendilerini STK olarak tanımlarlarsa, bu durumda çağdaş seküler dünyada yaşamanın yollarını arayacaklardır.

M.O:Sivil toplum örgütü, toplumun kendi içinden ve toplumun ihtiyaçlarından çıkan ve çıkıp çıkmamasına o toplumun karar verdiği yapılar olması nedeniyle, STK'lar ilişki biçimi boyutuyla cemaat olmaz. İkincisi dinsel olarak, dine göre bizim dışımızdan gelen bir ilişki biçimi de İslam adına karar verme yetkisine sahip olamaz. Çünkü Müslümanlar arasındaki ilişki biçimine Allah karar veriyor. Ama STK'larda da kararı, toplum veriyor , kendi içindeki ihtiyaçları belirliyor, Bir süre sonra işi bitince ortadan kaldırılıyor. Cemaatlerde bu söz konusu değil, çünkü onların birliktelikleri ebedi İslam kardeşliği ve davet üzerine kurulmuştur.

A.E: Bu durumda İslam kültürünün hakim olmadığı ortamlarda üst kimliği İslam adına cemaatler taşımak zorunda kalıyor. Yani "cemaat olmak yerine STK olmak" denildiği zaman burada Müslümanların üst kimlik olarak İslamı bir kenara bırakması sonucu doğuyor. İslami üst kimliğinin seküler olanla değiştirilmesi tabi ki kabul edilemez. Diğer taraftan Müslümanların STK unsurlarını bir alt toplum yapılanması olarak değerlendirmeleri yine kendilerinin sınırlarını çizemeyeceği alanlarda enerji israfına ve hedef sapmasına neden olacağından riskli bir durum. Bu çerçevede Müslümanların NGO anlamındaki STK'lardan uzak durmaları, politik kirlerden uzak kalarak mesajlarının berraklığı ve duruşlarının netliği açısından bir gerekliliktir. Aktif ve yoğun davet çalışmalarının yanında, Allah'ın mesajının insanlığa sunulmasına katkı ve yalnız Allah'ın rızasının kazanılmasına vesile bulmak adına, NPO sınıfındaki STK'larda Müslümanların var olması, İslam adına bir kazanım olacaktır.

Arkadaşlar, değerlendirme toplantımıza katılıp fikirlerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim.

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ