Tebük Seferi - rahle.org

Tebük Seferi - rahle.org

Tebük Seferi


Facebookta Paylaş
Tweetle


"Şanım hakkı için muhakkak ki size Resullulah'da pek güzel bir örnek vardır. Allah'a ve son güne ümit besler olup da Allah'ı çok zikreden kimseler için." ayeti gereğince anlamak ve takva toplumunu oluşturma uğraşımızı ölene kadar devam ettirmektir

İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma I atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.

De ki, size, o istediklerinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva sahibi kullar için Rablerinin yanında cennetler var ki, altlarından ırmaklar akar, içlerinde ebedî kalmak üzere onlara, hem tertemiz eşler var, hem de Allahdan bir rıza vardır. Allah, o kulları görür.

Onlar ki, "Ey Rabbimiz! Biz inandık, iman getirdik, artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi ateş azabından koru!" derler.

O sabredenleri, o doğruluktan şaşmayanları, o elpençe divan duranları, o nafaka verenleri ve seher vakitlerinde o istiğfar edip yalvaranları (görür)." Al-i İmran 14-17

Sahabenin en önemli vasıflarından biri, Allah’tan gelen emirleri ve tavsiyeleri derhal hayatlarına geçirmeleridir. Yukarıdaki zikredilen ve benzeri ayetler, takva sahipleri için hazırlanan nimetleri haber vermekte ve insanları muttaki olmaya teşvik etmektedir. Burada tavsiye edilen -iman, yakarış, sabır, doğruluk, kayıtsız şartsız teslimiyet, intak vb.vasıfların bir insanda nasıl tezahür etmesi gerektiğinin en güzel örneklerinden biri de Tebük seferidir.

Rasulullah (sav), hicretin do-kuzuncu yılında, Bizans’ın askerî harekât hazırlığını öğrenince genel seferberlik ilân etti. Allah'ın Resulu, diğer gazvelerde genellikle seferin nereye olacağını gizli tutarken, bu defa Bizans ordusuna karşı bir sefer düzenleneceğini açıklamıştı. Çünkü gidilecek yer uzak, havalar sıcak, düşman güçlü idi. Ordunun buna göre hazırlık yapması gerekiyordu. Mekke'den ve diğer Arap kabilelerinden asker toplamak için de görevliler çıkarmıştı.

Hz. Peygamber savaş için hazırlık yapılmasını emrettiği zaman mevsimin olumsuzlukları, ürünler için hasat zamanı oluşu/ve insanların yazın sıcağında ağaç gölgesinde oturmayı sevmesi yüzünden, böyle sıkıntılı bir yolculuğa isteksizlik vardı. Ashab-ı Kiramın ağır davranması dikkati çekmişti. Bu yüzden Allah'u Teâlâ müminleri şöyle uyardı:

"Ey iman edenler! Size ne oluyor da: Allah yolunda cihada çıkın, denildiğinde, bazılarınız ağırdan alarak, bulunduğunuz yerden kımıldamak istemiyorsunuz? Yoksa siz ahireti bırakıp, sadece dünya hayatına mı razı oldunuz? Halbuki dünya hayatının geçici zevki ahiret saadeti yanında pek az ve değersizdir" (et-Tevbe, 9/38). "Ey müminler! Güçtünüz zayıfınız hep birlikte savaşa koşun. Allah yolunda mallarınızla canlarınızla cihat edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır" (et-Tevbe, 9/41).

SAHABENİN ORDUYA YARDIMLARI:

Hz. Peygamber her gün minberine oturur ve "Allahım! Sen şu bir avuç İslâm toplumlunun yok olmasına fırsat verirsen, artık yeryüzünde sana ibadet olunmaz" diyerek yalvarır ve müminleri mallarıyla ve canlarıyla cihada teşvik ederdi. Bunun üzerine servet sahibi müminler orduya yardım getirmeye başladılar.

Hz. Ömer bu sefer için, dört bin dirhem gümüş para (beş dirhem yaklaşık bir koyun bedeli) getirmiş ve Hz. Peygamber'in "Geride ne bıraktın?" sorusuna "malımın yarısını" diye cevap vermiştir (İbn Esîr, üsdü'l Gâbe, III, 326-327; M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, 2. baskı, İstanbul, t.y., ıx, 156, 157). Hz. Ebû Bekir de dört bin dirhem getirip, Allah elçisinin "Aile fertleri için ne bıraktın?" sorusuna; "Onlara Allah ve Resulünü bıraktım" diye cevap verdiğinde, bunu işiten Hz. Ömer hayır yarışında Ebû Bekir'i geçemeyeceğini belirterek ağlamıştır. (Vakdi, Meâzî, ııı, 991; ibnü'l-Esîr a.g.e., III, 327).

Abdurrahman b. Avf da sekiz bin dirhem sermayesinin yarısını getirmiş, Allah elçisi; "Allah senin getirip verdiğini de, ev halkın için ayırdığını da bereketlendirsin" (Vâkîdî, Me âzî, III, 991; Taberî, Tefsir, X, 197) diye dua etmiştir.

Hz. Osman ordunun teçhizinde en büyük yardımı yapmıştı. O, üç yüz deve, yüz at bağışlamış, ayrıca bin altın lirayı Resulullah'ın kucağına dökmüş, Allah elçisi; "Ey Allah'ım! Ben Osman'dan râzıyım, sen de razı Ol” diye dua etmiştir, (bk. Ahmed b. Hanbel, IV, 75; Vâkidî, a.g.e., III, 991; İbn İshak, İbn Hiflâm, Sîre, IV, 161).

Malî durumu zayıf olanlar da ellerinden gelen yardımı yapıyorlardı. Hz. Peygamber; "Kim bugün bir sadaka verirse sadakası kıyamet günü Allah katında onun lehine şahitlikte bulunacaktır" buyurmuş, bir adam başına sardığı sarığı vermiş, siyah, hor görünüşlü bir yoksul çok güzel bir deveyi bağışlayıp gitmişti. Ebû Ukayl iki ölçek hurma karşılığında sabaha kadar su çekmiş, bir ölçeğini ev ihtiyacı için ayırmış, bir ölçeğini de orduya bağışlamıştı. Hz. Peygamber onun için de hayır ve bereketle dua etti. (Taberî, Tefsir, X, 194, 195). Başka bir yoksul Ulbe b. Zeyd malı, mülkü, biniti olmadığı için cihada hiçbir katkısı olamasından dolayı çok üzgündü. Gece namazından sonra Allah'a niyazda bulundu, imkânlarının olmamasından yakındı. Ertesi gün sıkılarak, alay edilmeyi göze alarak çok az bir meta'ı Hz. Peygamber'e getirdi. Bu da diğer sadakalarla karıştırıldı. Ertesi gün Hz. Peygamber az bir sadaka veren bu yoksulu davet etti ve şöyle buyurdu: "Muhammed'in varlığı, kudreti elinde bulunan Allah 'a yemin ederim ki, sen sadakası kabul olunanların Divan'ına yazıldın" (İbn Kayyim, Zâdu'l-Meâd, M>s>r 1390/1970, III, 4; Vâkidî, a.g.e., III, 994; İbn Hacer, el-sâbe, II, 500).

Kadınlar da ellerinden gelen yardımı yapmaktan geri durmuyorlardı.

Ümmü Sinan el-Eslemiyye şöyle anlatır: "Hz. Âîşe'nin evinde Resulullah (s.a.s)'ın önüne serilmiş bir örtü gördüm ki üzerinde bilezikler, bazubentler, halhallar, yüzükler, küpeler, develerin ayaklarını bağlayacak bir takım kayışlarla, kadınlar tarafından gönderilen ve savaşta işe yarayabilecek bir takım şeyler bulunuyordu" (vâkidî, Meâzî,III, 991, 992).             

TEBÜK'E YOLCULUĞA İMKÂN BULAMAYANLARIN AĞLAMASI:

Varlıklı sahabelerin yardımı ile İhtiyacı olan gaziler teçhiz ediliyordu, fakat sayıları çok fazla olduğu için bu yardımlar da yetişmiyordu. İslâm tarihinde "ağlayanlar" diye anılan yedi kişi Resulullah (s.a.s)'a gelerek, bu gazveye katılmak istediklerini, fakat binit ve yiyeceklerinin bulunmadığını bildirdiler. Hz. Peygamberin kendilerine binit kalmadığını söylemesi üzerine bu yedi kahraman ağlayarak geri dönmüşlerdi. Bunlar Salim b. Umeyr, Ulbe b. Zeyd, Ebû Leylâ el-Mâzinî, Seleme b. Sahr, Irbâd b. Sâriye; bir rivâyete Abdullah b. Muğaffel ve Ma'kıl b. Yesâr veya Amr b. Gunme (r. anhüm)'dür. Onların bu hali Kur'an-ı Kerim'de şöyle haber verilir: "Cihada çıkabilmek için binek vermen için sana geldikleri vakit: "Size verecek bir binit bulamıyorum" dediğinde, savaş araç ve gereçleri bulamadıklarını üzülüp gözleri yaşla dolu olarak geri dönenlere de bir sorumluluk yoktur" (et-Tevbe, 9/92).

Bunun üzerine bu yedi mücahidden ikisine İbn Yamin, ikisine Hz. Abbas b. Abdilmuttalib, üçüne de Hz. Osman binit sağlamıştır. (İbn İshak, İbn Elisâm, Sîre, IV, 161, 162; Vâkidî, Megâziı III) 994; Taberî, Tarih, III, 143).

İHMAL YÜZÜNDEN SEFERE KATILMAYAN MÜSLÜMANLAR:

Mümin oldukları halde ihmalleri yüzünden sefere katılamayanlar da olmuştu. Bunlar: Kâ'b b. Mâlik, Mirâre b. Rabî' ve Hilâl b. Ümeyye (r. anhüm) idi.

Kâ'b b. Mâlik; Akabe'de Hz. Peygamber'e bey'at etmiş, Bedir dışında tüm ga-zalara katılmıştı. Tebük seferine katılmak için her türlü, imkâna sahip olduğu halde sırf ihmal nedeniyle bu gazaya katılamadığını şöyle belirtmiştir: "Hz. Peygamber bu gaza için hazırlanmaya başladılar. Ben de onlarla birlikte yol hazırlığını görmek üzere sabahleyin evden çıkıp dolaşır, hiç bir iş görmeden akşam üzeri döner, gelirdim. Kendi kendime; hazırlanmak için çok vaktim var, derdim. Bu ihmalkarlık bende sürdü gitti. Sonunda Resulullah ve ashabı birden yola çıkıverdiler" (Vâkidî, Meazî, ııı, 997, 998). Diğer iki sahabe de benzer ihmal içinde olup gecikmişler ve sefere katılmamışlardı.

Resulullah (s.a.s), Tebük'ten Medîne'ye döndüğü zaman, doğrudan Mescidi Nebevî'ye girip iki rekat namaz kıldı. Çünkü bu, Resulullah (s.a.s)'ın sefer dönüşleri âdeti idi. Sonra mescitte oturdu. Tebük gazvesine katılamayıp Medine'de kalanlar tek tek gelip özürlerini yeminle teyit ettiler. Hz. Peygamber dış görünüşlerine bakarak özürlerini kabul edip, iç yüzlerini Allah'a havale etti ve haklarında istiğfarda bulundu. Bunların sayısı seksen kadar idi. 

Resulullah (s.a.s) halkı bu üç sahabe ile görüşüp konuşmaktan menetti. Üçü de bir köşeye çekilerek, süresi belirsiz yalnızlığa itildiler. Dünya başlarına zindan oldu. Cezalarının başından kırk gün sonra Hz. Peygamber bunlara Hüzeyme b. Sâbit (r.a)'i göndererek kadınlarından da ayrı durmalarını bildirdi. Böylece eşlerinin, cihaddan geri kalan bu sahabelere hizmeti de men edilmiş oluyordu. Yalnız Hilâl b. Ümeyye'nin eşi Allah elçisine gelerek; "Hilâl yaşlıdır, hizmetçisi de yoktur. Yalnız mutfak işlerine yardımcı olsam" diye izin istedi. Kendisine yalnız ev hizmeti için izin verildi.

Elli gün tamamlanınca bu üç sahabenin mağfiret edildiğini bildirilen ayet indi. Bunu müjdeleyen sahabeye, Ka'b b. Mâlik sevincinden bir kat elbise giydirmişti. Mescide geldiklerinde Allah'ın Resulu Ka'b b. Mâlik'e şöyle buyurdu: "Annen seni doğurduğu günden beri yaşadığın günlerin en hayırlısını sana müjdeliyorum". Ka'b; "Bu müjde tarafınızdan mı, yoksa Allah tarafından mı?" diye sorunca, Hz. Peygamber; "Doğrudan Yüce Allah tarafından" buyurdu. Bunun üzerine Ka'b, bütün servetini Allah yolunda tasadduk etmek istediğini bildirdi. Hz. Peygamber, bir bölümünü kendisine ayırmasının daha hayırlı olacağını söyledi (Kâmil Miras, Tecrîd, X, 424 vd, Hadis No: 1659; İbn Kesir, a.g.e., II, 175 vd.).

Allah Teâlâ bu üç sahabenin halini ve affedilmelerini şöyle bildirir: "Ve savaştan geri kalan o üç kişinin tövbesini de kabul etti. Bütün genişliğine rağmen yeryüzünün kendilerine dar geldiği, ruhları son derece sıkıldığı, Allah 'tan başka bir sığınak olmadığını anladıkları zaman tövbe etsinler diye, Allah onları bağışlamıştı. Şüphesiz ki Allah, tövbeleri çok kabul eden ve çok merhametli olandır" (et-Tevbe, 9/118).

Ka'b b. Mâlik ve arkadaşları bu İlâhî iltifata, doğru sözlülükleri ve samimi davranmaları sayesinde kavuştular. Ka'b bu olay üzerine, artık ömrü boyunca doğrudan başka bir söz söylemeyeceğine dair Allah elçisine söz verdi. Diğer münâfıklar uydurdukları yalan mazeretler yüzünden helâk olurken onlar selâmete çıktılar.

Gerek sefere katılamayan bu Müslümanlar gerekse ellerindeki en değerli şeyleri Allah yolunda harcayan sahabelerin çizdiği bu resim, günümüz Müslümanlarına muttaki bir fert ve takva toplumunun nasıl olacağının ip ucunu vermektedir. Bize düşen ise Rasulullahın önderliğinde oluşan bu tabloyu "Şanım hakkı için muhakkak ki size Resullulah'da pek güzel bir örnek vardır. Allah'a ve son güne ümit besler olup da Allah'ı çok zikreden kimseler için.” (33-Ahzap-21) ayeti gereğince anlamak ve takva toplumunu oluşturma uğraşımızı ölene kadar devam ettirmektir.

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ